fil faresi | * Memeliler sınıfından, burun bölümü hortum gibi uzun olan, uzun kuyruklu, kanguru gibi sıçrayabilen bir hayvan (Macroscelides proboscideus). |
fil gibi | * çok şişman, çok yemek yiyen kimse. |
fil hastalığı | * Çoğunlukla bacakların şişip fil ayağı biçimini almasıyla beliren bir hastalık. |
fil yürüyüşü | * Ellerin ve ayakların gergin kol ve bacaklarla birbirine çok yakın basarak oluşturduğu bir yürüyüş biçimi. |
filâman | * Elektrik ampullerinden akım geçtiğinde akkor duruma gelen ince iletken tel. |
filân | * İstenmeyen durum veya söylenmesi sakıncalıözel adların yerine kullanılır. * Cümlede “ve benzerleri” anlamında kullanılır. |
filân falan | * Bkz. falan filân. |
filân festekiz | * Bkz. falan filân. |
filânca | * Falanca. |
filânıncı | * Falanıncı. |
filântrop | * İnsansever, insanların iyiliği için çalışan kimse. |
filâriz | * Keten dövmeye yarayan tokmak. |
filârizleme | * Filârizlemek işi. |
filârizlemek | * Keteni döverek tel durumuna getirmek. |
filârmoni | * Güçlü müzik sevgisi. * Müzik konserleri derneği. |
filârmonik | * Müziği seven (kimse). * Müzik sevenlerin kurduklarıdernek veya konser dernekleri için kullanılır. |
filbahar | * Taşkırangillerden, ilkbaharda beyaz ve güzel kokulu çiçekler açan, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen ağaççık, akasma, filbahri (Philadelphus). |
filbahri | * Bkz. filbahar. |
fildekoz | * Bir çeşit pamuk ipliği. * İskoçya ipliği denilen ince ve sağlam pamuk ipliğinden dokunmuş. |
fildişi | * Fil dişinin donuk beyaz rengi. |
fildişi gibi | * donuk, beyaz (ten). |
fildişi karası | * Fil dişi külünden yapılan kara boya. |
fildişi rengi | * Fildişi. |
file | * Yün, pamuk vb. ipliklerden düğümlerle oluşmuşağ. * Alışverişte kullanılan ilmeklerden oluşmuşağtorba. * Saçların dağılmaması için kullanılan ağbiçiminde örgü. |
filenk | * Ağır cisimleri bir yerden bir yere kaydırmak ve özellikle deniz teknelerini karaya çekmek için bunların altına sürülen yuvarlak ağaç, felek. |
filet | * Derinliği aynı olan sığsu alanı. |
fileto | * Kasaplık hayvanların sırtında, dikensi çıkıntı boyunca iki yandaki et. |
filgiller | * Memeliler sınıfının hortumlular takımının bir familyası. |
filhakika | * Gerçekten, doğrusu, hakikaten. |
filibit | * Bkz. flebit. |
filigran | * Bazıkâğıtların dokusunda bulunan ve ancak aydınlığa tutulunca görülen çizgi, resim ve yazı gibi biçimler. |
filigranlı | * Filigranı olan. |
filika | * Gemilerde bulundurulan sandal. |
filikacı | * Filikalara bakmakla görevli kimse. |
filinta | * Namlusu kısa, kurşun atan bir çeşit küçük tüfek. * Güzel, yakışıklı. |
filinta gibi | * genç, ince uzun boylu, çevik, yakışıklı(kimse). |
Filipinli | * Filipin adalarıhalkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
filiskin | * Yerden 2-3 karışyükseklikte, çok yıllık ve otsu bir bitki (Mentha pulegium). |
Filistinli | * Filistin halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
filiz | * Yeni sürmüşkörpe ve küçük dal veya yaprak, sürgün. |
filiz | * Ocaktan çıkarılan işlenmemiş, başka maddelerle karışık hâlde bulunan, ham maden birleşiği. |
filiz gibi | * ince ve güzel vücutlu. |
filiz vermek | * sürgün çıkmaya başlamak. |
filizcik | * Küçük sürgün. |
filizî | * Asma filizinin rengi, açık yeşil renk. * Bu renkte olan. |
filizkıran | * Mayıs ayında ağaçların filizlendiği mevsimde esen bir fırtına. |
filizleme | * Filizlemek işi. |
filizlemek | * Bitkilerin gereğinden çok olan filizlerini kırmak. |
filizlenme | * Filizlenmek işi. * Yumruların üzerinde ince uzun filizlerin belirmesi biçiminde görülen patates hastalığı. |
filizlenmek | * (bitki) Filiz vermek. * Gelişmeye, büyümeye başlamak. |
Kategoriler