Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 19

fil faresi * Memeliler sınıfından, burun bölümü hortum gibi uzun olan, uzun kuyruklu, kanguru gibi sıçrayabilen bir
hayvan (Macroscelides proboscideus).
fil gibi * çok şişman, çok yemek yiyen kimse.
fil hastalığı * Çoğunlukla bacakların şişip fil ayağı biçimini almasıyla beliren bir hastalık.
fil yürüyüşü * Ellerin ve ayakların gergin kol ve bacaklarla birbirine çok yakın basarak oluşturduğu bir yürüyüş biçimi.
filâman * Elektrik ampullerinden akım geçtiğinde akkor duruma gelen ince iletken tel.
filân * İstenmeyen durum veya söylenmesi sakıncalıözel adların yerine kullanılır.
* Cümlede “ve benzerleri” anlamında kullanılır.
filân falan * Bkz. falan filân.
filân festekiz * Bkz. falan filân.
filânca * Falanca.
filânıncı * Falanıncı.
filântrop * İnsansever, insanların iyiliği için çalışan kimse.
filâriz * Keten dövmeye yarayan tokmak.
filârizleme * Filârizlemek işi.
filârizlemek * Keteni döverek tel durumuna getirmek.
filârmoni * Güçlü müzik sevgisi.
* Müzik konserleri derneği.
filârmonik * Müziği seven (kimse).
* Müzik sevenlerin kurduklarıdernek veya konser dernekleri için kullanılır.
filbahar * Taşkırangillerden, ilkbaharda beyaz ve güzel kokulu çiçekler açan, park ve bahçelerde süs bitkisi olarak
yetiştirilen ağaççık, akasma, filbahri (Philadelphus).
filbahri * Bkz. filbahar.
fildekoz * Bir çeşit pamuk ipliği.
* İskoçya ipliği denilen ince ve sağlam pamuk ipliğinden dokunmuş.
fildişi * Fil dişinin donuk beyaz rengi.
fildişi gibi * donuk, beyaz (ten).
fildişi karası * Fil dişi külünden yapılan kara boya.
fildişi rengi * Fildişi.
file * Yün, pamuk vb. ipliklerden düğümlerle oluşmuşağ.
* Alışverişte kullanılan ilmeklerden oluşmuşağtorba.
* Saçların dağılmaması için kullanılan ağbiçiminde örgü.
filenk * Ağır cisimleri bir yerden bir yere kaydırmak ve özellikle deniz teknelerini karaya çekmek için bunların
altına sürülen yuvarlak ağaç, felek.
filet * Derinliği aynı olan sığsu alanı.
fileto * Kasaplık hayvanların sırtında, dikensi çıkıntı boyunca iki yandaki et.
filgiller * Memeliler sınıfının hortumlular takımının bir familyası.
filhakika * Gerçekten, doğrusu, hakikaten.
filibit * Bkz. flebit.
filigran * Bazıkâğıtların dokusunda bulunan ve ancak aydınlığa tutulunca görülen çizgi, resim ve yazı gibi biçimler.
filigranlı * Filigranı olan.
filika * Gemilerde bulundurulan sandal.
filikacı * Filikalara bakmakla görevli kimse.
filinta * Namlusu kısa, kurşun atan bir çeşit küçük tüfek.
* Güzel, yakışıklı.
filinta gibi * genç, ince uzun boylu, çevik, yakışıklı(kimse).
Filipinli * Filipin adalarıhalkından veya bu halkın soyundan olan kimse.
filiskin * Yerden 2-3 karışyükseklikte, çok yıllık ve otsu bir bitki (Mentha pulegium).
Filistinli * Filistin halkından veya bu halkın soyundan olan kimse.
filiz * Yeni sürmüşkörpe ve küçük dal veya yaprak, sürgün.
filiz * Ocaktan çıkarılan işlenmemiş, başka maddelerle karışık hâlde bulunan, ham maden birleşiği.
filiz gibi * ince ve güzel vücutlu.
filiz vermek * sürgün çıkmaya başlamak.
filizcik * Küçük sürgün.
filizî * Asma filizinin rengi, açık yeşil renk.
* Bu renkte olan.
filizkıran * Mayıs ayında ağaçların filizlendiği mevsimde esen bir fırtına.
filizleme * Filizlemek işi.
filizlemek * Bitkilerin gereğinden çok olan filizlerini kırmak.
filizlenme * Filizlenmek işi.
* Yumruların üzerinde ince uzun filizlerin belirmesi biçiminde görülen patates hastalığı.
filizlenmek * (bitki) Filiz vermek.
* Gelişmeye, büyümeye başlamak.

Bir yanıt yazın