hayalât | * Hayaller. |
hayalbaz | * Hayalci, hayalî. |
hayalci | * Bir şeyi gerçekleşmişgibi kabul edip zihninde tasarlayan kimse. * Karagöz oynatan kimse, hayalî. * Hayale kapılan, hayal kuran, hayalperest. |
hayalcilik | * Hayal ile uğraşan kimse. |
hayale dalmak | * dışdünyadan uzaklaşarak gerçekleşmesi istenilen şeyleri veya hatıralarıdüşünmek. |
hayale kapılmak | * hayallerin etkisi altında kalmak. |
hayalen | * Hayalî olarak. |
hayalet | * Gerçekte var olmadığıhâlde bazen görüldüğü sanılan cin, peri, hortlak gibi görüntüler. * Gerçekte var olmadığıhâlde varmışgibi görünen şey, görüntü. * Belli belirsiz görülen şey, gölge. |
hayalhane | * Karagöz oynatılan yer. * Hayal kurma yeteneği. |
hayâlı | * Utangaç, sıkılgan. |
hayalî | * Hayal niteliğinde veya hayal ürünü olan, sanal. * Karagöz oynatan kimse, hayalci, karagözcü. |
hayalifener | * Resimli camları olan ve bu resimleri duvara yansıtan fenere benzer araç. * Çok zayıf olanlar için şaka yollu kullanılır. |
hayalifenere dönmek | * çok zayıflamak. |
hayalinden geçirmek | * olmasını istemek, düşünmek. |
hayalli | * Hayali olan. |
hayalperest | * Sürekli hayal kuran, hep hayal peşinde koşan (kimse), düşçü. |
hayalperestlik | * Hayalperest olma özelliği. |
hayâsız | * Utanması olmayan, sıkılmayan. |
hayâsızca | * Hayâsız (olarak), hayâsız (davranarak). |
hayâsızlık | * Utanmazlık, sıkılmazlık. |
hayat | * Yaşam, dirim. * Doğumdan ölüme kadar geçen süre, ömür. * Hayat biçimi, içinde yaşanılan şartların bütünü, yaşantı. * Meslek ve durum. * Geçim şartlarının bütünü. * Canlılığı gösteren hareket, kaynaşma. * Yazgı, kader. * Canlıvarlık; yaşamayısağlayan şartların bütünü. * Bir kimsenin tarihî biyografisi, hayat öyküsü, hayat hikâyesi. |
hayat | * Genellikle köy ve kasaba evlerinde, üstü kapalı, bir veya birkaç yanıaçık sofa. * Avlu. * Balkon. * Sundurma. |
hayat adamı | * Zamana kolayca uyan, her türlü güçlüğü yenmesini bilen kimse. |
hayat ağacı | * Soy ağacı, soy kütüğü. * Beyinciğin kesitinde dıştaki boz madde bölümüne yayılarak dallanma gösteren ak maddenin oluşturduğu ağaç biçimi. |
hayat arkadaşı | * Eş, karıkocadan her biri. |
hayat dolu | * Yaşama isteği çok olan, neşeli, canlı. |
hayat felsefesi | * Hayatıanlama ve algılama biçimi. |
hayat geçirmek | * yaşamak, varlığınısürdürmek. |
hayat hikâyesi | * Bir kişinin hayatı boyunca geçirdiği önemli olaylar ve evreler, özgeçmiş, biyografi. |
hayat kadını | * Erkeklerin cinsel zevklerine para karşılığıhizmet eden ve bu işi meslek edinen kadın, fahişe, orospu. |
hayat kavgası | * Hayat mücadelesi. |
hayat memat | * Bkz. ölüm kalım. |
hayat memat meselesi | * Bkz. ölüm kalım meselesi. |
hayat mücadelesi | * Yaşamak ve geçinmek için harcanan emeklerin bütünü. |
hayat okulu | * Yaşanılan çevre ve zamanda karşılaşılan olayların tümü. |
hayat pahalılığı | * Yiyecek, içecek, giyecek gibi geçim maddelerinin pahalı olması. |
hayat seviyesi | * Yaşama ve geçinme düzeyi. |
hayat sigortası | * Bir kimsenin, yaşlılık çağında toptan kendisine veya mirasçılarına ödenmek şartıyla yaptığısigorta anlaşması, yaşam güvencesi. |
hayat standardı | * Bir toplumda bireylerin mal ve hizmetlerden yararlanabilme, ihtiyaçlarınıkarşılayabilme düzeyi. |
hayat şartları | * Hayat boyunca karşılaşılabilecek her türlü sosyal ve ekonomik durumlar. |
hayat tarzı | * Yaşayış biçimi. |
hayat vermek | * canlılık vermek, canlandırmak. |
hayata atılmak | * geçim sağlamak üzere çalışmaya başlamak. |
hayata bağlamak | * yaşamayısevdirmek, hayattan kopmamak. |
hayata gözlerini yummak (veya kapamak) | * ölmek. |
hayata küsmek | * bezgin, kötümser olmak, yaşama isteğini yitirmek. |
hayatıkaymak | * her işi ters gitmek, mahvolmak. |
hayatın baharı | * gençlik çağı. |
hayatına girmek | * yaşamında yer almak. |
hayatını(birine) borçlu olmak | * biri tarafından ölümden kurtarılmışolmak. * birinin yaşamı bir başkasının desteği ile sağlanmışolmak. |
Kategoriler