hacir altına almak | * kısıtlamak. * hastalık, bunama vb. sebeplerden ötürü davranışlarının nasıl sonuç vereceğini bilemeyen bir kişiyi mahkeme aracılığı ile mal ve mülk yönetimi bakımından kısıtlamak. * Medenî Kanuna göre çeşitli haklarınıkullanmaya yetkili olan kişinin bu haklarının mahkeme kararı ile elinden alınması, haklarınıkullanma bakımından kısıtlanması. |
Hacivat | * Karagöz oyununda kendini halktan üstün görme, bilgiçlik taslama, kitap dili kullanma gibi özentileri olan kimse. |
haciz | * Bir alacağın ödenmesi için borçlunun parasına, aylığına veya malına icra dairesince el konulması. |
haciz koymak | * borçlunun malına el koymak. |
hacizli | * Haczedilmiş, mahcuz. |
haczetme | * Haczetmek işi veya biçimi. |
haczetmek | * Bir alacağın ödenmesi için borçlunun geçim ve mesleğinde gerekli olan şeyler dışında kalan para, aylık veya malına icra dairesince el konmak. |
haç | * Hristiyanlığın sembolü sayılan ve birbirini dikey olarak kesen iki çizgiden oluşan biçim, istavroz, salip. |
haç çıkarmak | * Hristiyanlar sağellerini alın, karın, iki koltuk ve göğüs hizasına götürerek haç biçiminde tapınma işaretini yapmak, istavroz çıkarmak. |
haçısuya atma | * Hristiyanların bir din töreni olarak kışın suya haç atmaları. |
haçlamak | * Çarmıha germek. |
haçlı | * Haçı olan. |
Haçlılar | * XI. yüzyıl ile XII. yüzyıl arasında batılıHristiyanlarca kutsal yerleri Müslümanların elinden almayı amaçlayan seferlere katılanlara verilen ad, ehlisalip. |
haçvari | * Haç benzeri. |
had | * Sınır, uç. * Derece. * (insan için) Yetki ve değer. * Terim. |
hâd | * Keskin; sivri. * (hastalık için) Çabuk ilerleyen, iveğen, akut. * Aşırı(bunalım, geçimsizlik gibi kötü durumlar için) şiddetli; gergin. |
hadde | * Madenleri tel durumuna getirmek için kullanılan ve türlü çapta delikleri olan çelik araç. |
hadde fabrikası | * Som demire çubuk, köşebent, levha, ray gibi biçimler verilen yapım evi. |
haddeci | * Hadde işiyle uğraşan kimse. |
haddeden geçirmek | * en küçük ayrıntısına kadar incelemek, dikkatle araştırmak. |
haddehane | * Ham demir madeninin eritildiği büyük ocak, fırın. |
haddeleme | * Haddelemek işi. |
haddelemek | * Madenleri haddeden geçirerek, birtakım işlemler sonucu, istenilen biçime getirmek. |
haddi hesabıyok | * pek çok, sınırı, ölçüsü yok. |
haddi mi (veya haddine mi düşmüş) | * onun bunu yapmaya yetkisi veya yeteneği yoktur. |
haddi olmamak | * (hakkıveya yetkisi) olmamak. |
haddikifayeyi bulmak | * yeterince olmak. |
haddinden fazla | * gereğinden çok, aşırı. |
haddini aşmak | * ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek. |
haddini bildirmek | * sert bir karşılıkla uslandırmak, yola getirmek, cezalandırmak. |
haddini bilmek | * kendi değer ve yeteneğini olduğundan üstün görmemek. |
haddizatında | * Aslında. |
hademe | * İşyerlerinde temizlik ve getir götür işlerine bakan görevli, odacı, müstahdem. |
hademeihayrat | * Din kuruluşlarında temizlik ve ayak işlerine bakan görevliler. |
hademelik | * Hademe olma durumu veya hademenin görevi, odacılık. |
hadım | * Kısırlaştırılmış, enenmişerkek. |
hadım ağası | * Harem ağası. |
hadım etmek | * kısırlaştırmak, enemek. |
hadımlaştırma | * Hadımlaştırmak işi. |
hadımlaştırmak | * Eneyerek kısırlaştırmak. |
hadımlık | * Hadım olma durumu. |
hadi | * Bkz. Haydi. |
hadi hadi | * “Kısa kes”, “işi uzatma”, “bizi aldatamazsın” anlamında kullanılır. * Çabukluk, acele bildirir. |
hadim | * Hizmet eden, hizmet edici; yarayan, yarar. |
hadis | * Hz. Muhammed’in genel kural değerindeki söz ve davranışları. * Bu söz ve davranışları inceleyen bilim. |
hâdis | * Sonradan ortaya çıkan. |
hâdisat | * Olaylar, hadiseler. |
hadise | * Olay. |
hadise çıkarmak | * olay çıkarmak. |
hadiseli | * Olaylı. |
Bir yanıt yazın
Yorum yapabilmek için oturum açmalısınız.