Helenist | * Grek kültürü, tarihi, dili ve edebiyatıkonularında uzman olan kimse. |
Helenistik | * Büyük İskender’den sonraki Yunan sanatı, tarihi, kültürü ile ilgili olan. |
Helenizm | * Grek uygarlığı. * Grek olmayan ulusların Grek düşüncesinin etkisiyle gerçekleştirdiği uygarlık. * Grekçe anlatım. |
helezon | * Kıvrımlı, yılankavi biçim, helis. |
helezonî | * Sarmal, yılankavi, helisel. |
helezonlaşma | * Helezonlaşmak biçimi veya durumu. |
helezonlaşmak | * Sarmal, kıvrımlı biçime gelmek. |
helezonlu | * Helezonu olan, sarmal. |
helik | * Duvar örülürken büyük taşların arasına konulan ufak taşlar. |
helikoit | * Helis biçiminde eğri yüzey. |
helikon | * Çalgıağızlığıve pistonu olan, boyundan geçirilerek tutulan, çember biçimli, üflemeli bakır çalgı. |
helikopter | * Dik inişve çıkışyapabildiği için dar yerlerde de kullanılabilen tepeden pervaneli uçan taşıt. |
helis | * Bir silindirin ana doğrularınısabit bir açıaltında kesen eğri. |
helisel | * Helis biçiminde olan, sarmal, helezonî. |
helke | * Bakraç, kova, herke. |
hellim | * Kı brıs’ta yapılan bir çeşit beyaz peynir. |
helme | * Fasulye, pirinç, buğday gibi taneler kaynatıldığında, nişastanın çökelmesiyle oluşan koyu sıvı. * Bazı bitkilerin kök, çiçek ve tohumlarında bulunan koyu kıvamlımadde. |
helme dökmek | * (kaynatılmıştanelerin suyu için) koyulaşmak. |
helme gibi | * iyice pişmiş. |
helmelenme | * Helmelenmek işi. |
helmelenmek | * Helme dökmek, helmesi çıkmak. |
helmeli | * Helme durumunda olan (yemek). |
helmintoloji | * Kurt bilimi. |
helva | * Şeker, yağ, un veya irmikle yapılan tatlı. |
helvacı | * Helva yapan veya satan kimse. |
helvacıkabağı | * Kabakgillerden, tatlısıyapılan dışı boz, içi sarırenkli iri bir kabak türü kestane kabağı(Cucurbita maxima). |
helvacıkökü | * Bkz. çöven. |
helvacılık | * Helva yapma veya satma işi. |
helvahane | * Genellikle helva pişirmekte kullanılan genişve az derin tencere. * Sarayda mutfak içinde tatlıların yapıldığıözel bölüm veya oda. |
helvalaşma | * Helvalaşmak durumu. |
helvalaşmak | * Helva durumuna gelmek. |
helvalık | * Helva yapımı için kullanılan malzeme. |
helyodor | * Altın sarısırenginde, berilden oluşan, kuyumculukta kullanılan bir taş. |
helyograf | * Güneşten yayılan ısımiktarınıölçmeye yarayan alet. * Güneşin ışıldadığısaatlerin süresini tespit etmeye yarayan alet. * Güneş ışınlarından yararlanan optik telgraf aleti. |
helyoterapi | * Güneş ışınlarıyla tedavi. |
helyum | * Atom numarası2, yoğunluğu 0,13 olan, havada az miktarda bulunan bir soygaz. KısaltmasıHe. |
hem | * Bir kimseyi uyarmak, bir şeyi açıklamak veya anlamı güçlendirmek için “özellikle”, “zaten”, “bir de”, “şurası da var ki” anlamlarında kullanılır. * Açıklayıcınitelikte olan ikinci cümleyi birinciye bağlar. * Hem … hem … biçiminde tekrarlanarak görevdeşsözleri, cümleleri eşitlik, pekiştirme, birlikte olma veya karşıtlık anlamlarıyla bağlar. |
hem de | * anlamı güçlendirmek, bir veya daha çok ögeye bir başkasının da eklendiğini belirtmek için kullanılır. |
hem de nasıl | * pek çok, üstün derecede. * özene bezene, büyük bir dikkatle. |
hem İsa’yıhem de Musa’yımemnun etmek | * istekleri birbirine karşıt olan iki kişiyi birden hoşnut edecek bir davranışta bulunmak. |
hem kaçar hem davul çalar | * çekinir göründüğü işi yapmaktan vazgeçemez. |
hem kel hem fodul | * ortada olan eksiklik ve yeteneksizliğine bakmayarak üstünlük taslayanlar için kullanılır. |
hem nalına hem mıhına (vurmak) | * karşıt olan iki yanıdesteklemek. |
hem suçlu hem güçlü | * gerçek suçlu kendi olduğu halde başkalarınısuçlamaya çalışanlar için söylenir. |
hem ziyaret hem ticaret | * biriyle görüşmeye giden kimsenin, bu gidişten yararlanarak başka bir işi de yapmasıdurumunda söylenir. |
hemati | * Kanın hemoglobinle renklenmişal yuvar. |
hematit | * Kırmızıveya esmer renkte olan doğal demir oksidinden oluşan bir mineral, kan taşı. |
hematolog | * Kan bilimci. |
hematoloji | * Kan bilimi. |
hemayar | * Denk, eşit. |
Kategoriler