hadisene | * Haydisene. |
hâdisesiz | * Olaysız. |
hadsiz hesapsız | * Sayılamayacak derecede çok. |
haf | * Futbolda kalecinin önünde bulunan iki bekin önündeki üç oyuncudan her biri. |
hafakan | * Sıkıntı, çarpıntı. |
hafakanlar boğmak (veya basmak) | * sıkıntıdan bunalmak. |
hafazanallah | * Kötü bir ihtimalden söz edilirken “Tanrıkorusun” anlamında söylenir. |
hafız | * Koruyan, saklayan. * Kur’an’ı bütünüyle ezbere bilen ve okuyabilen kimse. * Aptal, ahmak, bön. * Bir şeyi anlamadan ezberleyen kimse. |
hafıza | * Bellek. |
hafıza kaybı | * Sinir sistemindeki bir arıza sebebiyle bilincin yitirilmesi. |
hafızalı | * Hafızası olan. |
hafızali | * Seyrek taneli, kalın kabuklu, etli ve parlak altın sarısırenginde büyük taneli bir tür üzüm. |
hafızasız | * Hafızası olmayan. |
hafızayıyoklamak | * hatırlamaya çalışmak. |
hafızıkütüp | * Kitaplık görevlisi. |
hafızlama | * Hafızlamak işi. |
hafızlamak | * Çok çalışmak, ezberlemek, ineklemek. |
hafızlık | * Hafız olma durumu veya hafızın görevi. * Aptallık, ahmaklık. * Ezbercilik, bir şeyi anlamadan öğrenme özelliği. |
hafi | * Gizli, saklı. |
hafi celse | * Bkz. gizli oturum. |
hafif | * Tartıda ağırlığı az gelen, yeğni, ağır karşıtı. * Güç veya yorucu olmayan, kolay. * Ağır başlı olmayan, ciddî olmayan, hoppa. * (yiyecek için) Miktarıaz, sindirimi kolay. * Kalınlığıveya yoğunluğu az olan. * Etkisi az olan. * Zorlu olmayan. * Önemli olmayan. * (uyku için) Çabuk uyanılan. * Çok dik olmayan (sırt, yokuş). * Gücü az olan, belli belirsiz. * Sıkıntısız, ferah. * Belli belirsiz. |
hafif atlatmak | * kötü bir durumdan çok az bir zararla kurtulmak. |
hafif gelmek | * ağırlığıfazla olmamak. * önemsiz görmek, değer verilmemek. |
hafif giyinmek | * az ve ince giyinmek. |
hafif hafif | * Yavaşyavaş, ağır ağır. |
hafif hapis cezası | * Ayrıhücreye kapatılmaksızın çektirilen hapis cezası. |
hafif sanayi | * Çeşitli tüketim mallarıüreten sanayi. |
hafif sıklet | * Güreşte 68 kg, boks ve halterde 67,5 kg olarak tespit edilmişağırlık. |
hafif tertip | * Şöyle böyle, biraz, aşırılığa kaçmadan. |
hafif uyku | * Derin olmayan, kolayca uyanılabilen uyku. |
hafif yollu | * Üstü kapalı, kısa bir açıklamayla. * Davranışları ile içinde bulunduğu toplumun ahlâk anlayışına ters düşen (kadın), hafifmeşrep. |
hafifçe | * Hafif olarak, hafif bir biçimde, belli belirsiz. |
hafife almak | * küçümsemek, önemsememek. |
hafifleme | * Hafiflemek işi. |
hafiflemek | * Herhangi bir sebeple eski ağırlığı azalmak. * Etkisi, gücü azalmak. * Bir sıkıntıdan kurtulmak, rahatlamak. |
hafifleşme | * Hafifleşmek işi. |
hafifleşmek | * Hafiflemek. * Ağır başlılığınıyitirmek. |
hafifleştirme | * Hafifleştirmek işi. |
hafifleştirmek | * Hafiflemesine yol açmak. |
hafifletici | * Hafifletme özelliği olan. |
hafifletici sebep, -bi | * Suçun hafiflemesine sebep olan durum veya olay. |
hafifletme | * Hafifletmek işi. |
hafifletmek | * Hafiflemesine yol açmak, hafifleştirmek. |
hafifleyiş | * Hafiflemek işi veya biçimi. |
hafiflik | * Hafif olma durumu. * Rahatlık. * Davranışları içinde bulunduğu toplumun ahlâk anlayışına uymama durumu. |
hafiflik etmek | * yakışıksız bir davranışta bulunmak veya söz söylemek. |
hafifmeşrep | * Davranışları, içinde bulunduğu toplumun ahlâk anlayışına uymayan (kadın). |
hafifseme | * Hafifsemek işi, yeğniseme, istihfaf. |
hafifsemek | * Bir kimseyi veya bir şeyi önemsememek, yeğnisemek, istihfaf etmek. |
hafifseyiş | * Hafifsemek işi veya biçimi. |
Kategoriler