iç kapak | * Kitabın dışkapaktan sonra gelen, adınıve bazıözelliklerini içeren sayfa. |
iç kavuz | * Buğdaygil çiçeğinin erkek ve dişi organlarını içerisinde tutan ve başakçık eksenine aşağıdan ve dıştaraftan bağlanmışolan kavuz. |
iç kulak | * Kulağın işitme sinirlerinin bulunduğu bölümü. |
iç kuyu | * Yer altında, ocak katlarıarasında bulunan ve ağzıyer üstüne açılmayan kuyu türü. |
iç lâstik | * Arabalarda dıştaki koruyucu lâstiğin içinde bulunan ve hava ile doldurulan lâstik, şambriyel. |
iç merkez | * Depremin başladığıyer olarak kabul edilen nokta. |
iç mimar | * Bir yapının içini süsleyen, düzenleyen ve döşeyen sanatçı, dekoratör. |
iç mimarî | * Bir yapının içini süsleme ve döşeme sanatı. |
iç mimarlık | * Bir yapının içini süsleme ve döşeme sanatı, dekoratörlük. |
iç odun | * Ağaç gövdesinin kendi çevresinde bulunan, sertleşmişve odunlaşmışhücrelerden oluşan, genellikle koyu renkli bölümü. |
iç oğlanı | * Osmanlıİmparatorluğunda, saraylarda türlü devlet hizmetleri için aday olarak yetiştirilen gençlere verilen ad, celep. |
iç pazar | * Ülke içinde yapılan satış. |
iç pilâv | * Tavla zarı büyüklüğünde doğranmışkuzu ciğeri, fıstık, pirinç, kuşüzümü, yağve baharat kullanılarak pişirilen bir pilâv türü. |
iç plâzma | * Bir hücreli canlılarda protoplâzmanın merkez bölümüne verilen ad. |
iç politika | * Bir devletin kendi sınırları içinde kamu işlerinin örgütlenmesine ve yönetime ilişkin uyguladığısiyaset. |
iç salgı | * Vücuttaki salgı bezlerinin doğrudan doğruya kana karışacak yolda çıkardıklarısalgı, endokrin. |
iç salgı bezi | * Salgısı bir boşaltım kanalıyerine doğrudan doğruya kana karışan bez. |
iç salgı bilimi | * İç salgı bezlerinin gelişmelerini, işlevlerini, hastalıklarını inceleyen biyoloji ve tıp dalı, endokrinoloji. |
iç savaş | * Bir ülke içinde çıkan savaş, dahilî harp. |
iç ses | * Kelimenin ön ses ve son sesi arasında kalan ses veya sesler. |
iç ses düşmesi | * Kelime içindeki bir ünsüzün kaybolması. |
iç su | * Denizlerden uzak bölgelerde bulunan göl veya göletler. |
iç ters açı | * İki paralel doğruyu kesen üçüncü bir doğrunun iki yanında ve paralellerin içinde altlıüstlü ortaya çıkan dört açıdan her biri. |
iç turizm | * Halkın kendi ülkesinde yaptığı gezi. |
iç tutmak (veya iç bağlamak) | * yemişin içi oluşmak. |
iç tümce | * İç cümle. |
iç türeme | * Kelimenin aslında bulunmayan bir ünlünün veya ünsüzün iç seste belirmesi. |
iç tüzük | * Bir kuruluş, meclis, kurum vb.nin iç işlerini düzenleyen tüzük. |
iç yarıçap | * Düzgün bir çokgenin içine çizilen dairenin yarıçapı. |
iç yüz | * Herkesçe bilinmeyen, anlaşılmayan ve görünenden büsbütün başka olan sebep veya nitelik, mahiyet, zamir, künh. |
iç zar | * Çiçek tozunu saran iki zardan içte olanı. |
içbükey | * Yüzeyi düzgün ve pürüzsüz çukur biçiminde olan, obruk, mukaar, konkav. |
içe bakış | * Deneğin bilincinde olanları izleyerek ruh süreçlerin özellik ve nitelikleri hakkında bilgi vermesi durumu. |
içe dönük | * Gerginlik ve çatışma durumlarında kendi içine kapanarak başkalarından kaçan (kimse). |
içe dönüklük | * Kişinin dikkat ve ilgisinin, dışçevreden çok, öncelikle kendi duygu ve yaşantılarıüzerinde toplanması durumu. |
içe kapanık | * Dışdünyaya karşı ilgi ve ilişkisi güçsüz, içine kapanık (kimse). |
içe kapanıklık | * İçe kapanık olma durumu. |
içe yöneliklik | * Gerçeklerden kaçınarak hayal olaylara bağlılığı geliştirme ve düşünceleri, daha çok dileklerin yönetmesine bırakmak durumu, otizm. |
içecek | * İçilen her şey, meşrubat. * İçilmeye elverişli. |
içecek suyu olmak | * o yere gitmesi kısmet olmak. |
içeri | * İç yan, iç bölüm. * Belirtilen durumunda, iç, iç yüzey. * İç yüzeyde, iç bölümde olan. * İç yana, iç yana doğru. * Gönül, yürek. * Hapishane. |
içeri girmek | * bir işveya alışverişte zarar etmek. * hapse girmek. |
içeride olmak | * zarar etmişolmak, borçlanmışolmak. * hapishanede olmak. |
içeriden evlenmek | * Bkz. iç evlilik. |
içerik | * Bir şeyin içinde bulunan ögelerin bütünü, muhteva. * Bir anlatımda verilmek istenen öz; düşünce, duygu ve imgelerin bütünü. * Herhangi bir ruhî süreç veya düşünsel işlevi oluşturan ögelerin bütünü. * Bir cümle veya yargıda açıkça söylenmemekle birlikte var olduğu anlaşılabilen, zımnî. |
içerikli | * Herhangi bir nitelikte, konuda içeriği olan. |
içerisi | * Bkz. içeri. |
içeriye atmak (almak veya tıkamak) | * hapsetmek. |
içeriye dalmak | * kapalı bir yere hızlıca girmek. |
içeriye düşmek | * hapse girmek. |
Kategoriler