Kategoriler
K SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük K Sayfa 171

küflenme * Küflenmek işi.
küflenmek * Küf oluşmak.
* Zamanı geçmek, köhneleşmek.
* Çalışma fırsatı bulamayarak özelliklerini veya yeteneğini yitirmek.
küfletme * Küflendirme.
küfletmek * Küflendirmek.
küflü * Küflenmişolan.
* Zamanı geçmiş, köhne.
* Saklanmışaltın para.
küflüce * Bkz. mantar hastalığı.
küfran * Nankörlük.
küfretme * Küfretmek işi, sövme.
küfretmek * Sövmek.
küfür * Sövme, sövmek için söylenen söz, sövgü.
* Tanrı’nın varlığıve birliği gibi dinin temellerinden sayılan inançları inkâr etme ve bu yolda söylenen söz.
* Olumlu işleri kötü gösterme, varlıkları inkâr etme.
küfür küfür * (rüzgâr için) Tatlı, serin ve hafif bir biçimde eserek.
küfür savurmak * küfretmek.
küfür yemek * kendisine küfredilmek.
küfürbaz * Kaba sövgüleri çok kullanan, ağzı bozuk.
küfürbazlık * Küfürbaz olma durumu.
küfürü basmak * küfretmek.
küfüv * Birbirine benzeyen veya yakışan, denk.
küheylân * Soylu Arap atı.
kükre * Öfke veya cinsel istek yüzünden saldırıcı bir durum alan (hayvan).
kükreme * Kükremek işi.
kükremek * (aslan) Bağırmak.
* Coşmak, taşkınlık göstermek.
* (deniz, nehir için) Kabarmak, taşmak.
* Kızgınlık ve öfke ile yüksek sesle bağırmak.
* Coşkuyla saldırmak.
* Mayalanıp kabarmak.
* Gür bir biçimde yetişmek.
kükreyiş * Kükremek işi veya biçimi.
kükürt * Atom numarası16, atom ağırlığı32,06 olan, doğada saf veya başka cisimlerle birleşik olarak bulunan, sarı
renkli, 119 C° de eriyen ve 444 C° de kaynayan element, sulf. KısaltmasıS.
kükürt çiçeği * Kükürt buharının birdenbire soğutulmasıyla elde edilen kükürt.
kükürtatar * Kükürtlü buhar çıkaran ve üzerinde kükürt biriken alan.
kükürtleme * Kükürtlemek işi.
kükürtlemek * Toz kükürt serpmek.
kükürtlenme * Kükürtlenmek işi.
kükürtlenmek * Kükürtlemek işine konu olmak veya kükürtlemek işi yapılmak.
kükürtlü * İçinde kükürt bulunan.
kükürtsüz * İçinde kükürt bulunmayan.
kül * Yanan şeylerden arta kalan toz madde.
* Yanmış bir yapının kalıntısı.
kül * Bütün, tüm.
kül bağlamak * (ateşiçin) sönmek.
* gücünü, etkisini yitirmek.
kül çöreği * Külde pişirilen çörek.
kül etmek * yakmak, kavurmak.
* birinin varınıyoğunu yok etmek.
kül gibi * (bet beniz için) soluk, renksiz.
kül kesilmek * heyacandan rengi solmak.
kül olmak * bütünüyle yanmak.
* varınıyoğunu yitirmek.
kül rengi * Odunun yanmasıyla oluşan, külün akla kara arasındaki rengi, gri.
* Bu renkte olan.
kül rengi et sineği * Eklem bacaklıların böcekler sınıfından, larvalarınıhayvan ölüsü veya et üzerine bırakan bir tür sinek
(Sartophaga carnaria).
kül tablası * Sigara külünün, içine dökülüp biriktirildiği cam veya metal kap.
kül ufak olmak * çok küçük parçalara ayrılmak.
kül yemek (veya yutmak) * kurnazca yapılan bir oyuna düşmek, aldatılmak.
külâh * Erkeklerin giydiği genellikle keçeden, ucu sivri veya yüksek başlık.
* İçine bazışeyler koymak için huni biçiminde bükülmüşkâğıt kap.
* Bu kabın alabileceği miktar.
* Oyun, hile.
külâh giydirmek * hile ile, oyunla aldatmak.
külâh kapmak * düzen, dalavere ile bir işin başına geçmek.
külâh peşinde olmak * yalan ve dolanla bir işin başına geçmeye çalışmak.
külâh takmak * hile ile, oyunla kandırıp parasınıalmak.
külâhçı * Külâh yapan veya satan kimse.

Bir yanıt yazın