nefes nefese | * Soluyarak, soluk soluğa. |
nefes nefese kalmak | * soluğu tıkanacak gibi olmak. * dara dar. |
nefes tüketmek | * çok konuşmaktan yorulmak. |
nefesi durmak | * ölmek. * şaşkınlık içinde kalmak. |
nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak) | * güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak. * bunalmak, sıkılmak. * hayran kalmak, etkilenmek. |
nefesleme | * Nefeslemek işi. |
nefeslemek | * Nefesini bir şeye yöneltmek, üflemek. * Okuyup, üflemek, nefes etmek. |
nefeslenme | * Nefeslenmek işi. |
nefeslenmek | * Nefes alacak kadar duraklamak, biraz dinlenmek. |
nefesli | * Soluk alıp vermeden uzunca bir zaman durabilen, nefesi güçlü olan. |
nefesli çalgı | * Bkz. üflemeli çalgı. |
nefeslik | * Bir soluk alıncaya kadar geçen süre. * Hava alma yeri, hava deliği. |
nefha | * Güzel koku. * Esinti. |
nefir | * Boynuzdan yapılan bir tür boru. |
nefis | * Öz varlık, kişilik. * İnsanın yeme içme gibi ihtiyaçlarının bütünü. |
nefis | * Pek hoş, istek uyandıran, çok güzel. |
nefis muhasebesi | * İnsanın isteklerini, hırslarınıve yaptıklarını gözden geçirmesi, doğru veya yanlışlarınıvicdanının süzgecinden geçirip bir değerlendirme yapması. |
nefis mücadelesi | * İnsanın, kendi nefsinin isteklerini önleme çabası. |
nefis müdafaası | * Bkz. nefsi müdafaa. |
nefiy | * Sürme, sürgüne gönderme. * Olumsuzluk ve olumsuz kılma. * İnkâr etme. |
nefiy edilmek | * Bkz. nefyedilmek. |
nefiy etmek | * Bkz. nefyetmek. |
nefret | * Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu. * Tiksinme, tiksinti. |
nefret duymak | * (birinden) tiksinmek, hoşlanmamak. |
nefret etmek | * birine veya bir şeye karşınefret duygusuyla dolu olmak. * tiksinti duymak. |
nefret uyandırmak | * nefret etmesine sebep olmak. |
nefrit | * Böbrek iltihabı. |
nefsanî | * Canlılığın zorunlu kıldığı ihtiyaç ve isteklerle ilgili, beden arzularıyla ilgili. |
nefsaniyet | * Düşmanlık duygusu, kin besleme. |
nefsi müdafaa | * Korunma, kendini, öz benliğini koruma. |
nefsine düşkün | * bencil. |
nefsine uymak | * bedenin isteklerine uymak, günah işlemek. |
nefsine yedirememek | * bir şey yapmayıkendisi için ağır, onur kırıcı bulmak. |
nefsini körletmek | * beden isteklerinden herhangi birini üstünkörü gidermek, nefsini yatıştırmak. |
neft | * Organik maddelerin ayrışmasından oluşan tutuşur sıvıların birçoğuna verilen ad. * Çoğunlukla boyacılıkta kullanılan, petrol türevlerinden bir çeşit mineral yağ, neft yağı. |
neft yağı | * Bkz. neft. |
neftî | * Siyaha yakın koyu yeşil. |
neftîleşme | * Neftîleşmek işi veya durumu. |
neftîleşmek | * Neftî olmak, rengi neftîye dönmek. |
neftîleştirme | * Neftîleştirmek işi veya durumu. |
neftîleştirmek | * Rengini neftîye çevirmek, neftîleşmesine yol açmak. |
neftimsi | * Nefte benzer, nefti andırır, neft gibi. * Neftîye benzer, neftî gibi. |
nefyedilme | * Nefyedilmek işi. |
nefyedilmek | * Sürgüne gönderilmek, sürülmek. * Olumsuz kılınmak. |
nefyetme | * Nefyetmek işi. |
nefyetmek | * Sürgüne göndermek. * Olumsuz kılmak. |
negatif | * Olumsuz, menfi. * Eksi, pozitif karşıtı. * Gerçekteki aydınlık ve karanlık bölümleri tersine gösteren fotoğraf camıveya filmi. |
negatif büyüklük | * Aynıtürden pozitif bir büyüklükle ters yönde olan büyüklük. |
negatif sayı | * Bkz. eksi sayı. |
neharî | * Yatısız, gündüzlü okul veya öğrenci. |
Kategoriler