Yazar: Çevirce

  • İngilizce Omlet Tarifi ve Türkçe Anlamı

    Materials / Malzemeler

    1 cup feta cheese

    -1 su bardagi beyaz peynir rendelenmis

    2 tbsp butter

    -2 yemek kasigi tereyağı

    3-4 eggs

    -3-4 yumurta

    ¼ tsp salt to taste

    -½ çaykasığı

    Black pepper (optional)

    -karabiber(isteğe bağlı)

    ½ cup milk

    -½ su bardağı süt

    Fabrication / Yapılışı

    In a bowl beat eggs and stir in the rest of the ingredients but the butter.

    -Bir kasede tereyağı hariç bütün malzemeleri çırpın.

    Then melt butter in a skillet over medium heat and pour the egg mixture

    -Sonra bir tavada tereyağını eritin ve orta ateşte yağı biraz kıızdırın.

     Cook both sides of the cheese omelet till the eggs are cooked (4-5 minutes).

    Yumurta karışımını dokün ve omletin her iki tarafınıda toplam 4-5 dakika boyunca pişirin.

    You can decorate with optional maydonos, mint or salami

    steğe bağlı maydonos,nane veya salamla süsleyebilirsiniz

    ENJOY YOUR MEAL!

    AFİYET OLSUN!

  • Bruno Mars – 24K Magic Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Bruno Mars – 24K Magic Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Tonight
    – Bu gece
    I just want to take you higher
    – Sadece seni daha yükseğe çıkarmak istiyorum
    Throw your hands up in the sky
    – Ellerini gökyüzüne kaldır
    Let’s set this party off right
    – Bu partiyi doğru yola koyalım

    Players, put yo’ pinky rings up to the moon
    – Oyuncular, pembemsi yüzüklerinizi aya kadar koyun
    Girls, what y’all trying to do?
    – Kızlar, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
    24 karat magic in the air
    – Havada 24 karat büyü
    Head to toe soul player
    – Baştan aşağı ruh oyuncusuS
    Uh, look out!
    – Uh, dikkat et!

    Pop pop, it’s show time (Show time)
    – Pop pop, gösteri zamanı (Gösteri zamanı)
    Show time (Show time)
    – Zamanı göster (Zamanı göster)
    Guess who’s back again?
    – Tahmin et kim geri döndü?
    Oh they don’t know? (Go on tell ’em)
    – Oh bilmiyorlar mı? (Devam et onlara söyle)
    Oh they don’t know? (Go on tell ’em)
    – Oh bilmiyorlar mı? (Devam et onlara söyle)
    I bet they know soon as we walk in (Showin’ up)
    – Bahse girerim biz içeri girer girmez bilirler (Showin ‘up)
    Wearing Cuban links (ya)
    – Küba bağlantıları takıyor (ya)
    Designer minks (ya)
    – Tasarımcı vizonlar (ya)
    Inglewood’s finest shoes (Whoop, whoop)
    – Inglewood’un en iyi ayakkabıları (Whoop, whoop)
    Don’t look too hard
    – Çok sert bakma
    Might hurt ya’self
    – Kendine zarar verebilir
    Known to give the color red the blues
    – Kırmızı renge maviler verdiği biliniyor

    Ooh shit, I’m a dangerous man with some money in my pocket
    – Ooh kahretsin, cebimde biraz para olan tehlikeli bir adamım
    (Keep up)
    – (Sürdür)
    So many pretty girls around me and they waking up the rocket
    – Çevremdeki pek çok güzel kız ve roketi uyandırıyorlar
    (Keep up)
    – (Sürdür)
    Why you mad? Fix ya face
    – Neden kızgınsın? Yüzünü düzelt
    Ain’t my fault y’all be jocking
    – Benim suçum değil, hepiniz şaka yapıyorsunuz
    (Keep up
    – (Sürdür)

    Players only, come on
    – Sadece oyuncular, hadi
    Put your pinky rings up to the moon
    – Serçe parmağınızı aya kadar koyunV
    Girls, what y’all trying to do?
    – Kızlar, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
    24 karat magic in the air
    – Havada 24 karat büyü
    Head to toe soul player
    – Havada 24 karat büyü
    Uh, look out!
    – Uh, dikkat et!

    Second verse for the hustlas (hustlas)
    – Acele için ikinci mısra
    Gangstas (gangstas)
    – Gangstalar (gangsterler)
    Bad bitches and ya ugly ass friends (Haha)
    – Kötü orospular ve ya çirkin eşek arkadaşlar (Haha)
    Can I preach? (Uh oh) Can I preach? (Uh oh)
    – Vaaz verebilir miyim? (Uh oh) Vaaz verebilir miyim? (Ah ah)
    I gotta show ’em how a pimp get it in
    – Onlara bir pezevengin nasıl girdiğini göstermeliyim
    First, take your sip (sip), do your dip (dip)
    – Önce yudumunuzu alın (yudumlayın), daldırın (daldırın)
    Spend your money like money ain’t shit (Whoop, whoop)
    – Paranı sanki para bok değilmiş gibi harca (Whoop, whoop)
    We too fresh
    – Biz çok tazeyiz
    Got to blame in on Jesus
    – İsa’yı suçlamalıyım
    Hashtag blessed
    – Hashtag kutsanmış
    They ain’t ready for me
    – Onlar benim için hazır değiller

    I’m a dangerous man with some money in my pocket
    – Cebimde biraz para olan tehlikeli bir adamım
    (Keep up)
    – (Sürdür)
    So many pretty girls around me and they waking up the rocket
    – Çevremdeki pek çok güzel kız ve roketi uyandırıyorlar
    (Keep up)
    – (Sürdür)
    Why you mad? Fix ya face
    – Neden kızgınsın? Yüzünü düzelt
    Ain’t my fault y’all be jocking
    – Benim suçum değil, hepiniz şaka yapıyorsunuz
    (Keep up)
    – (Sürdür)

    Players only, come on
    – Sadece oyuncular, hadi
    Put your pinky rings up to the moon
    – Serçe parmağınızı aya kadar koyun
    Hey girls
    – Hey kızlar
    What y’all trying to do?
    – Hey kızlar
    24 karat magic in the air
    – Havada 24 karat büyü
    Head to toe soul player
    – Baştan aşağı ruh oyuncusu
    Uh, look out!
    – Uh, dikkat et!

    Everywhere I go they be like
    – Gittiğim her yerde onlar gibi
    Ooh, soul player ooh
    – Ooh, ruh oyuncusu ooh
    Everywhere I go they be like
    – Gittiğim her yerde onlar gibi
    Ooh, soul player ooh
    – Ooh, ruh oyuncusu ooh
    Everywhere I go they be like
    – Gittiğim her yerde onlar gibi
    Ooh, soul player ooh
    – Ooh, ruh oyuncusu ooh
    Now, now, now
    – Şimdi şimdi şimdi
    Watch me break it down like (Uh)
    – Onu parçaladığımı izle (Uh)
    24 karat, 24 karat magic
    – 24 karat, 24 karat büyü
    What’s that sound?
    – Bu ses ne?
    24 karat, 24 karat magic
    – 24 karat, 24 karat büyü
    Come on now
    – Şimdi hadi
    24 karat, 24 karat magic
    – 24 karat, 24 karat büyü
    Don’t fight the feeling
    – Duygu ile savaşma
    Invite the feeling
    – Duyguyu davet et

    Just put your pinky rings up to the moon
    – Sadece serçe parmağınızı aya koyun
    Girls, what y’all trying to do?
    – Kızlar, ne yapmaya çalışıyorsunuz?
    24 karat magic in the air
    – Havada 24 karat büyü
    Head to toe soul player
    – Baştan aşağı ruh oyuncusu
    Put your pinky rings up to the moon
    – Serçe parmağınızı aya kadar koyun
    Girls, what y’all trying to do? (Do)
    – Kızlar, ne yapmaya çalışıyorsunuz? (Yapmak)
    24 karat magic in the air
    – Havada 24 karat büyü
    Head to toe soul player
    – Baştan aşağı ruh oyuncusu
    (24 karat, 24 karat magic, magic, magic)
    – (24 karat, 24 karat büyü, büyü, büyü)
    Oh, look out
    – Oh, dikkat et

  • James Blunt – I’ll Take Everything Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – I’ll Take Everything Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Oh these feet carry me far.
    – Of bu ayaklar beni taşır mı daha fazla.

    Oh my body. Oh so tired.
    – Of bedenim öylesine yorgun ki.

    Mouth is dry. Hardly speak.
    – Ağzım kuru. Konuşmak güç.

    Holy Spirit* rise in me.
    – Kutsal ruh içimde doğuyor.

    Here I swear, forever is just a minute to me.
    – Yemin ederim ki, sonsuzluk bana göre sadece bir dakika.

    I’ll take everything in this life.
    – Herşeyi alacağım bu hayattan

    I’ll join everyone when I die.
    – Kalabalığa karışacagım öldüğüm zaman

    Have my body. Have my mind.
    – Bedenimi al. Aklımı al.

    Have my coat. Take my time.
    – Ceketimi al. Zamanımı çal.

    These I borrow. Borrow so far.
    – Bunları izinsiz alıyorum ,şimdiye kadar aldıklarımı.

    Turn to dust. Fall apart.
    – Toz oluyorum. Parçalara ayrılıyorum.

    Here I swear, forever is just a minute to me.
    – Yemin ederim ki sonsuzluk bana göre sadece bir dakika.

    I’ll take everything in this life.
    – Herşeyi alacağım bu hayattan.

    I’ll join everyone and understand.
    – Kalabalığa karışacağım ve anlayacağım

    ‘Cause all men die. ‘Cause all men die.
    – Herkesin bir gün öleceğini.X2

    I’ll take everything in this life
    – Herşeyi alacağım bu hayattan.

    I’ll join everyone since I’m gonna die
    – Kalabalığa karışacağım öleceğim ana kadar.

    I’ll take everything in this life
    – Herşeyi alacağım bu hayattan

    I’ll join everyone ’cause all men die
    – Kalabalığa karışacağım herkes bir gün ölecek diye.

  • James Blunt – I Told You Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – I Told You Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Smiling all along but I was fakin
    – Başından beri gülümsüyordum ama sahteydi
    Each and every second I was breakin
    – Geçen her saniye ben kırılıyordum
    I said that I was numb but I was achin’ in my bones
    – Uyuştuğumu söyledim ama kemiklerimde acıyordu
    The panic in my heart is hard to breathe through
    – Kalbimdeki panik nefes almamı zorlaştırıyordu
    This the kinda thing they never teach you
    – Bu sana hiç öğretmedikleri türden bir şey
    I never thought I’d ever have to leave you on your own
    – Asla seni kendi başına bırakacağımı düşünmemiştim

    Baby, take care of your heart
    – Bebeğim kalbine dikkat et
    Every day that I’m not with you
    – Seninle olamadığım her gün
    If you’re ever scared of the dark
    – Eğer karanlıktan korkarsan
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim
    Darling, I will never be far
    – Sevgilim ben asla uzak olmayacağım
    Wherever you go, what you do
    – Nereye gidersen git, ne yaparsan yap
    Baby, I was there from the start
    – Bebeğim başından beri ben oradaydım
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim

    Honestly it hurts too much to say this
    – Açıkçası bunu demek canımı çok yakıyor
    So I will write it down and you can save it
    – O zaman ben bunu yazacağım ve sen saklayabilirsin
    And read it when I’m not around to say it for myself, yeah
    – Ve okuyabilirsin ben çevrende kendim diyemeyecek olursam evet
    Savor every moment ’cause they go fast
    – Her anın tadını çıkar çünkü onlar hızlı geçiyor
    The fireworks are bright because they don’t last
    – Havai fişekler parlak çünkü onlar uzun sürmüyor
    But promise me you’ll walk along your own path, no one else’s
    – Ama bana söz ver sen kendi yolunda yürüyeceksin bir başkasının yolunda değil

    Baby, take care of your heart
    – Bebeğim kalbine dikkat et
    Every day that I’m not with you
    – Seninle olamadığım her gün
    If you’re ever scared of the dark
    – Eğer karanlıktan korkarsan
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim
    Darling, I will never be far
    – Sevgilim ben asla uzak olmayacağım
    Wherever you go, what you do
    – Nereye gidersen git, ne yaparsan yap
    Baby, I was there from the start
    – Bebeğim başından beri ben oradaydım
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim

    When you bump your head
    – Başını çarptığında
    And then you lose your thread
    – Ve sonra sen ipliğini kaybedersin
    Darlin’, I’ll be there
    – Sevgilim ben orada olacağım
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim
    From when it’s all just plain
    – Hepsi yalınkenden
    To your wedding day
    – Senin düğün gününe kadar
    Even when the pictures fade
    – Fotoğraflar bile soluklaşsa
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim

    Baby, take care of your heart
    – Bebeğim kalbine dikkat et
    Every day that I’m not with you
    – Seninle olamadığım her gün
    If you’re ever scared of the dark
    – Eğer karanlıktan korkarsan
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim
    Darling, I will never be far
    – Sevgilim ben asla uzak olmayacağım
    Wherever you go, what you do
    – Nereye gidersen git, ne yaparsan yap
    Baby, I was there from the start
    – Bebeğim başından beri ben oradaydım
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim

    Baby, take care of your heart
    – Bebeğim kalbine dikkat et
    Every day that I’m not with you
    – Seninle olamadığım her gün
    If you’re ever scared of the dark
    – Eğer karanlıktan korkarsan
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim
    Darling, I will never be far
    – Sevgilim ben asla uzak olmayacağım
    Wherever you go, what you do
    – Nereye gidersen git, ne yaparsan yap
    Baby, I was there from the start
    – Bebeğim başından beri ben oradaydım
    Remember, I told you
    – Hatırla sana demiştim

  • James Blunt – Monsters Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – Monsters Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Oh, before they turn off all the lights
    – Oh onlar tüm ışıkları kapamadan önce
    I won’t read you your wrongs or your rights
    – Seni okumayacağım senin yanlışlarını ya da senin doğrularını
    The time has gone
    – Vakit geçti

    I’ll tell you goodnight, close the door
    – Sana iyi geceler diyeceğim, kapıyı kapatacağım
    Tell you I love you once more
    – Seni sevdiğimi bir kere daha söyleyeceğim
    The time has gone
    – Vakit geçti
    So here it is
    – İşte burada

    I’m not your son, you’re not my father
    – Ben senin oğlun değilim sen benim babam değilsin
    We’re just two grown men saying goodbye
    – Biz sadece elveda diyen iki yetişkin adamlarız
    No need to forgive, no need to forget
    – Affetmeye gerek yok, unutmaya gerek yok
    I know your mistakes and you know mine
    – Senin hatalarını biliyorum ve sen de benimkileri biliyorsun

    And while you’re sleeping I’ll try to make you proud
    – Ve sen uyurken ben seni gururlandırmaya çalışacağım
    So, Daddy, won’t you just close your eyes?
    – O zaman babacığım sadece gözlerini kapatmaz mısın?
    Don’t be afraid, it’s my turn
    – Korkma, Canavarları kovalama
    To chase the monsters away
    – Sırası bende

    Oh, well I’ll read a story to you
    – Oh pekala sana bir hikaye de okuyacağım
    Only difference is this one is true
    – Tek farkı bu seferki gerçek
    The time has gone
    – Vakit geçti

    I folded your clothes on the chair
    – Sandalyede kıyafetlerini katladım
    I hope you sleep well, don’t be scared
    – Umarım iyi uyursun, korkma
    The time has gone
    – Vakit geldi
    So here it is
    – İşte burada

    I’m not your son, you’re not my father
    – Ben senin oğlun değilim sen benim babam değilsin
    We’re just two grown men saying goodbye
    – Biz sadece elveda diyen iki yetişkin adamlarız
    No need to forgive, no need to forget
    – Affetmeye gerek yok, unutmaya gerek yok
    I know your mistakes and you know mine
    – Senin hatalarını biliyorum ve sen de benimkileri biliyorsun

    And while you’re sleeping I’ll try to make you proud
    – Ve sen uyurken ben seni gururlandırmaya çalışacağım
    So, Daddy, won’t you just close your eyes?
    – O zaman babacığım sadece gözlerini kapatmaz mısın?
    Don’t be afraid, it’s my turn
    – Korkma, Canavarları kovalama
    To chase the monsters away
    – Sırası bende

    Sleep a lifetime
    – Bir yaşam boyu uyu
    Yes, and breathe a last word
    – Evet, ve son sözcüğünü solu
    You can feel my hand on your arm
    – Kolunda elimi hissedebilirsin
    I will be the last one
    – Ben sonuncu olacağım
    So I’ll leave a light on
    – O zaman bir ışığı açık bırakacağım
    Let there be no darkness in your heart
    – Kalbinde hiç karanlık olmasına izin verme

    I’m not your son, you’re not my father
    – Ben senin oğlun değilim sen benim babam değilsin
    We’re just two grown men saying goodbye
    – Biz sadece elveda diyen iki yetişkin adamlarız
    No need to forgive, no need to forget
    – Affetmeye gerek yok, unutmaya gerek yok
    I know your mistakes and you know mine
    – Senin hatalarını biliyorum ve sen de benimkileri biliyorsun

    And while you’re sleeping I’ll try to make you proud
    – Ve sen uyurken ben seni gururlandırmaya çalışacağım
    So, Daddy, won’t you just close your eyes?
    – O zaman babacığım sadece gözlerini kapatmaz mısın?
    Don’t be afraid, it’s my turn
    – Korkma, Canavarları kovalama
    To chase the monsters away
    – Sırası bende

  • James Blunt – Make Me Better Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – Make Me Better Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    You made me breakfast every morning
    – Her sabah bana kahvaltı hazırladın
    You made me sleep all through the night
    – Gece boyu uyumamı sağladın
    You made me worry without any warning
    – Hiçbir işaret vermeden endişelendirdin
    Let me just lie here, drown in your eyes, dear
    – Sadece burada uzanmama izin ver, gözlerinde boğulmama sevgilim

    You made me sorry but this wasn’t always
    – Beni üzdün ama bu her zaman olmadı
    You made me hungry for your body, babe
    – Vücudun için beni acıktırdın bebeğim
    You made me run down hospital hallways
    – Hastane koridorlarında beni koşturdun
    You gave me life, dear, and he’s got your eyes
    – Bana hayat verdin sevgilim ve o senin gözlerini almış

    I waited so long
    – Çok bekledim
    Baby, I did you wrong
    – Bebeğim sana yanlış yaptım
    Let’s make up for the time we’ve wasted
    – Harcadığımız zamanı düzeltelim
    You would wait by the phone
    – Telefonda beklerdin
    Every time I was gone
    – Ben her her gittiğimde
    But all along
    – Ama başından beri

    You are everything
    – Sen her şeydin
    I have never been
    – Benim olamadığım
    I want you to make me better
    – Beni iyi yapman için seni istiyorum
    And I’ve been wondering
    – Ve ben merak ediyorum
    Why you let me in
    – Beni neden kabul ettin
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapman için seni istiyorum

    You made me stop and savor the moment
    – Benim durup anın tadını çıkmamı sağladın
    You made me laugh out loud, you do
    – Bana kahkahalar attırdın, yaptın
    You give me memories like time is frozen
    – Zaman donmuş gibi gelen anılar verdin bana
    You gave me a child and he’s got your smile
    – Bana bir çocuk verdin ve o senin gülüşünü almış

    And I sang a song
    – Ve ben bir şarkı söyledim
    Every night I was gone
    – Gittiğim her gece
    About all the dreams I’m chasing
    – Kovaladığım her rüya hakkında
    And I have been wrong
    – Ve ben hatalıydım
    With the things that I’ve done
    – Yaptığım şeylerde
    ‘Cause all along
    – Çünkü başından beri

    You are everything
    – Sen her şeyin
    I have never been
    – Benim olamadığım
    I want you to make me better
    – Beni iyi yapman için seni istiyorum
    And I’ve been wondering
    – Ve ben merak ediyorum
    Why you let me in
    – Beni neden kabul ettin
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapman için seni istiyorum

    Although that I’ve never read your mind
    – Asla senin zihnini okuyamamış olsam da
    I figured it out on my own
    – Kendi başımın çaresine bakabildim
    I am so glad that I’ve caught you in time
    – Seni vaktinde yakladığım için çok memnunum
    Before I am left all alone, alone
    – Tek başıma kalmadan önce tek başıma

    You are everything
    – Sen her şeysin
    I have never been
    – Benim asla olamadığım
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapman için seni istiyorum
    So please, my darling
    – O zaman lütfen sevgilim
    Take this wedding ring
    – Bu yüzü al
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapmanı istiyorum
    And I’ve been wondering
    – Ve ben merak ediyordum
    Why you ever let me in
    – Beni niçin başından kabul ettin
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapmanı istiyorum
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapmanı istiyorum
    I want you to make me better
    – Beni daha iyi yapmanı istiyorum

  • James Blunt – Over Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – Over Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    How could you do this?
    – Bunu nasıl yapabildin?
    We’ll never be the same
    – Biz asla aynı olamayacağız
    You’re gonna regret this
    – Bundan pişman olacaksın
    You gonna remember my name
    – Adımı hatırlayacaksın
    Cause in the end, girl
    – Çünkü en sonunda kızım
    You just got yourself to blame
    – Sadece kendini suçlayacaksın

    It was amazing
    – Muhteşemdi
    But now everything has changed
    – Ama şimdi her şey değişti
    We had it all, babe
    – Tümüne sahiptik bebeğim
    You’ve thrown it all away
    – Hepsini fırlatıp attın
    I’ll say it again, girl
    – Yeniden söyleyeceğim kızım
    You just got yourself to blame
    – Sadece kendini suçlayacaksın

    Don’t try to lie ’cause I know where you’ve been
    – Yalan söylemeye çalışma çünkü nerede olduğunu biliyorum
    You made a choice when you made out with him
    – Onunla öpüştüğünde bir karar verdin
    Now all I can see in my dreams is him touching your skin
    – Şimdi rüyalarımda tek gördüğüm onun senin bedenine dokunması

    Baby, it’s too bad
    – Bebeğim bu çok kötü
    You know that it’s so sad
    – Biliyorsun ki bu çok üzücü
    You should have known that
    – Bunu bilmeliydin
    It would be over
    – Biteceğini
    Baby, it’s too late
    – Bebeğim çok geç
    We had it so great
    – Çok iyiydik
    The moment a heart breaks
    – Bir kalbin kırıldığı anda bilirsin ki
    You know it’s over
    – Bu bitmiştir

    Don’t say that you love me
    – Beni sevdiğini söyleme
    You can just go to hell
    – Cehennemin dibine gidebilirsin
    Don’t try to find me
    – Beni bulmaya çalışma
    This is our last farewell
    – Bu bizim son vedamız
    I’m not gonna fall, no
    – Düşmeyeceğim hayır
    I’m not gonna fall for your tears
    – Gözyaşlarına düşmeyeceğim
    Don’t say that it didn’t mean anything
    – Bir anlamı olmadığını söyleme
    You made a choice when you made out with him
    – Onunla öpüştüğünde bir seçim yaptın
    Now all I can see in my dreams is him touching your skin
    – Şimdi rüyalarımda tek gördüğüm onun senin bedenine dokunması

    Baby, it’s too bad
    – Bebeğim bu çok kötü
    You know that it’s so sad
    – Biliyorsun ki bu çok üzücü
    You should have known that
    – Bunu bilmeliydin
    It would be over
    – Biteceğini
    Baby, it’s too late
    – Bebeğim çok geç
    We had it so great
    – Çok iyiydik
    The moment a heart breaks
    – Bir kalbin kırıldığı anda bilirsin ki
    You know it’s over
    – Bu bitmiştir

    All I can see is your dress as it falls
    – Tüm görebildiğim senin elbisenin düşerkenki hali
    And him holding your hips and you begging for more
    – Ve onun senin dudaklarına tutunuşu ve senin daha fazlası için yalvarman
    This is eating me up, this is tearing my soul apart
    – Bu beni yiyip bitiriyor bu benim ruhumu parçalara ayırıyor

    And him moving inside you on his bedroom floor
    – Ve onun yatak odasının zemininde senin içine girişi
    And you collapsed together wrapped up in his arms
    – Ve senin onun kollarına sarılı bir şekilde birbirinize çöküşüsünüz
    This is eating me up, this is tearing my soul apart
    – Bu beni yiyip bitiriyor bu benim ruhumu parçalara ayırıyor

    Baby, it’s too bad
    – Bebeğim bu çok kötü
    You know that it’s so sad
    – Biliyorsun ki bu çok üzücü
    You should have known that
    – Bunu bilmeliydin
    It would be over
    – Biteceğini
    Baby, it’s too late
    – Bebeğim çok geç
    We had it so great
    – Çok iyiydik
    The moment a heart breaks
    – Bir kalbin kırıldığı anda bilirsin ki
    You know it’s over
    – Bu bitmiştir

    You know it’s over
    – Biliyorsun bitti
    You know it’s over
    – Biliyorsun bitti
    You know it’s over
    – Bittiğini biliyorsun

  • James Blunt – Postcards Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – Postcards Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Sunday sitting on your back porch
    – Pazar günü arka verandanda otururken
    And I came on with a couple of chords
    – Bir kaç akor ile yanına geldim
    And I played for you.
    – Ve senin için çaldım.
    You let me keep you entertained
    – Seni eğlendirmeme izin verdin
    With stories I exaggerate
    – Abartılı hikayelerimle
    That you know aren’t true
    – Doğru olmadığını bildiğin hikayelerimle
    And as you sit there making daisy chains
    – Sen orada oturup papatya zinciri yaparken
    And I throw in a hand grenade
    – Ben de bir el bombası ekledim
    And tell you how it is I really feel for you.
    – Ve sana bunun nasıl olduğunu, senin için neler hissettiğimi söyledim

    I’m sending postcards from my heart
    – Kalbimden kartpostal yolluyorum
    Your love for a postmark and then,
    – Posta pulu için senin aşkın ve sonra,
    You know that you make me feel like
    – Biliyorsun beni hissettiriyorsun
    We’ve been caught like kids in the school yard again.
    – Biliyorsun ki beni okul bahçesinde yakalanmış çocuklar gibi hissettiriyorsun
    And I can’t keep it to myself
    – Ve bunu kendime saklayamıyorum
    Can’t spell it any better
    – Daha güzel hecelenemezdi
    L.O.V.E. forever
    – A.Ş.K. sonsuza kadar
    I hope you know that
    – Umarım biliyorsundur
    I’m sending a postcard
    – Sana kartpostal yolluyorum
    I don’t care who sees what I’ve said
    – Söylediklerimi kimin gördüğünü umursamıyorum
    Or if the whole world knows what’s in my head.
    – Tüm dünya kafamın içindekileri öğrense bile.

    We chased the sun ’til it got away
    – Güneşi kovaladık batıncaya dek
    On a bicycle that your daddy made
    – Babanın yaptığı bisikletin üstünde
    But not made for two
    – Ama iki kişi için yapılmamıştı
    Then we sat out on your rocking chair
    – Sonra senin sallanan sandalyene oturduk
    You with a flower in your hair
    – Sen ve saçında bir çiçekle
    That I found for you
    – Senin için bulduğum çiçekle
    But then Monday always comes around
    – Ama sonra pazartesi geldi her zamanki gibi
    And it’s sad cause I can’t see you now
    – Çok üzücü, çünkü seni şu anda göremiyorum
    Want you to know you’re always in my head
    – Bilmeni istiyorum, daima kafamdasın.

    I’m sending postcards from my heart
    – Kalbimden kartpostal yolluyorum
    Your love for a postmark and then,
    – Posta pulu için senin aşkın ve sonra,
    You know that you make me feel like
    – Biliyorsun beni hissettiriyorsun
    We’ve been caught like kids in the school yard again.
    – Biliyorsun ki beni okul bahçesinde yakalanmış çocuklar gibi hissettiriyorsun
    And I can’t keep it to myself
    – Ve bunu kendime saklayamıyorum
    Can’t spell it any better
    – Daha güzel hecelenemezdi
    L.O.V.E. forever
    – A.Ş.K. sonsuza kadar
    I hope you know that
    – Umarım biliyorsundur
    I’m sending a postcard
    – Sana kartpostal yolluyorum
    I don’t care who sees what I’ve said
    – Söylediklerimi kimin gördüğünü umursamıyorum
    Or if the whole world knows what’s in my head.
    – Tüm dünya kafamın içindekileri öğrense bile.

    You know sometimes it’s hard to see
    – Biliyorsun ki bazen görmek zor oluyor
    Or say the words that torture m
    – Ya da bana işkence eden sözleri söylemek
    But inside I know exactly how I feel
    – Ama içimde kesinlikle nasıl hissettiğimi biliyorum.
    The things that I can’t say out loud
    – Sesli bir şekilde söyleyemediğim şeyleri
    I’ll find a place to write it down
    – Bir yer bulup oraya yazacağım
    I hope that they will find you in the end
    – Umarım sonunda seni bulurlar

    I’m sending postcards from my heart
    – Kalbimden kartpostal yolluyorum
    Your love for a postmark and then,
    – Posta pulu için senin aşkın ve sonra,
    You know that you make me feel like
    – Biliyorsun beni hissettiriyorsun
    We’ve been caught like kids in the school yard again.
    – Biliyorsun ki beni okul bahçesinde yakalanmış çocuklar gibi hissettiriyorsun
    And I can’t keep it to myself
    – Ve bunu kendime saklayamıyorum
    Can’t spell it any better
    – Daha güzel hecelenemezdi
    L.O.V.E. forever
    – A.Ş.K. sonsuza kadar
    I hope you know that
    – Umarım biliyorsundur
    I’m sending a postcard
    – Sana kartpostal yolluyorum
    I don’t care who sees what I’ve said
    – Söylediklerimi kimin gördüğünü umursamıyorum
    Or if the whole world knows what’s in my head.
    – Tüm dünya kafamın içindekileri öğrense bile.

    Know oh oh
    – Öğrense* oh oh

    All the things I want you to know oh oh know oh oh know oh oh
    – Bilmeni istediğim tüm şeyleri oh oh öğrense oh oh öğrense oh oh

  • Catfish And The Bottlemen – 7 Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Catfish And The Bottlemen – 7 Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Larry call a load of smoke in I wanna lose a couple days
    – Lary çok fazla sigarayla bir kaç gün kaybetmek istiyorum
    We’ve probably never struggled coping but I never want to
    – Kesinlikle başa çıkma mücahadelesi vereceğiz ama ben istemiyorum
    Promise again that I would call her
    – Tekrar söz vermek onu arayacağım
    Forget the time because I’m 7 hours behind
    – Zamanı unut çünkü 7 saat gerideyim
    It’s probably good I didn’t call though but I always want to
    – Kesinlikle iyi, aramadım ama her zaman istedim)

    An’ I’d beg you but you know I’m never home
    – Sana yalvarıyorum ama biliyorsun asla evde değilim
    An’ I love you but I need another year alone
    – Seni seviyorum ama yalnız bir yıl istiyorum
    An’ I’ve tried to ignore it every time you phone
    – Her telefon ettiğinde görmezden gelmeye çalıştım
    But I never come close
    – Ama asla yaklaşmadım)

    I don’t think through things, I never get time cause I don’t think things through
    – Bir şeyler düşünmüyorum, asla zamanım olmuyor, bu nedenle düşünmüyorum

    Larry call a load of smoke in I wanna lose a couple days
    – Lary çok fazla sigarayla bir kaç gün kaybetmek istiyorum
    We’ve probably never struggled coping but I never want to
    – Kesinlikle başa çıkma mücahadelesi vereceğiz ama ben istemiyorum
    Promise again that I would call her
    – Tekrar söz vermek onu arayacağım
    Forget the time because I’m 7 hours behind
    – Zamanı unut çünkü 7 saat gerideyim
    It’s probably good I didn’t call though but I always want to
    – Kesinlikle iyi, aramadım ama her zaman istedim)

    An’ I’d beg you but you know I’m never home
    – Sana yalvarıyorum ama biliyorsun asla evde değilim
    An’ I love you but I need another year alone
    – Seni seviyorum ama yalnız bir yıl istiyorum
    An’ I’ve tried to ignore it every time you phone
    – Her telefon ettiğinde görmezden gelmeye çalıştım
    But I never come close
    – Ama asla yaklaşmadım

  • Craig David – 7 Days Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Craig David – 7 Days Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    On my way to see my friends who lived a couple blocks away from me (owh)
    – Birkaç blok ötede oturan arkadaşlarımı görmeye giderken (oh)

    As I walked through the subway
    – Metronun içinden yürürken

    It must have been about quarter past three
    – Saat yaklaşık üç çeyrek olmalıydı

    In front of me stood a beautiful honey with a beautiful body
    – Önümde güzel vücutlu güzel bir fıstık durdu

    She asked me for the time
    – Bana saati sordu

    I said it’d cost her her name a six digit number & a date with me tomorrow at nine
    – Ona, ismine 6-haneli bir sayıya ve benimle yarın dokuzda bir randevuya malolacağını söyledim

    Did she decline? No
    – Ret mi etti? hayır

    Didn’t she mind? I don’t think so
    – Umursamadı mı? Sanmıyorum

    Was it for real? Damn sure
    – Bu gerçek miydi? Lanet evet

    What was the deal? A pretty girl aged 24
    – Olay neydi? 24 yaşında tatlı bir kız

    So was she keen? She couldn’t wait
    – Peki hevesli miydi? Sabırsızlanıyordu

    Cinnamon queen? Let me update
    – Tarçın güzeli? Güncelleyeyim

    What did she say? She said she’d love to rendezvous
    – Ne söyledi? Buluşmanın hoşuna gideceğini söyledi

    She asked me what we were gonna do
    – Bana ne yapacağımızı sordu

    Said we’d start with a bottle of moet for two
    – İki kişi için bir şişe moet le başlayacağız dedim

    Monday, took her for a drink on Tuesday
    – Pazartesi, Salı onu bir şeyler içmeye çıkardım

    We were making love by Wednesday
    – Çarşamba boyunca sevişiyorduk

    And on Thursday & Friday & Saturday
    – Ve Perşembe ve Cuma ve Cumartesi

    We chilled on Sunday
    – Pazar günü durulduk

    I met this girl on Monday
    – Pazartesi bu kızla tanıştım

    Took her for a drink on Tuesday
    – Salı onu bir şeyler içmeye çıkardım

    We were making love by Wednesday
    – Çarşamba boyunca sevişiyorduk

    And on Thursday & Friday & Saturday
    – Ve Perşembe ve Cuma ve Cumartesi

    We chilled on Sunday
    – Pazar günü durulduk

    Nine was the time cos I’ll be getting mine
    – Saat dokuzdu çünkü benim olanı alacaktım

    And she was looking fine, smooth talker
    – Ve iyi görünüyordu, akıcı konuşuyordu

    She told me she’d love to unfold me all night long
    – Bana tüm gece beni çözmek istediğini söyledi

    Ooh I loved the way she kicked it
    – Ooh tarzını sevdim

    From the front to back she flipped
    – Önden arkaya döndürdü

    (back she flipped it, ooh the way she kicked it)
    – (Arkaya döndürdü, ooh tarzı)

    And I oh oh I yeah hope that she’d care
    – Ve ben oh oh ben evet umarım önemsiyordur

    Cos I’m a man who’ll always be there
    – Çünkü ben hep yanında olacak biriyim

    Ooh yeah I’m not a man to play around baby
    – Ooh evet ben öylesine takılacak biri değilim bebek

    Ooh yeah cos a one night stand isn’t really fair
    – Ooh evet çünkü tek gecelik bir ilişki gerçekten adil değil

    From the first impression girl hmm you don’t seem to be like that
    – İlk izlenimde bebek sen öyle biri gibi görünmüyorsun

    Cos there’s no need to chat for there’ll be plenty for that
    – Muhabbete gerek yok çünkü ona bolca vakit olacak

    From the subway to my home
    – Metrodan evime

    Endless ringing of my phone
    – Telefonum durmadan çalıyor

    When you feeling all alone
    – Yapayalnız hissettiğinde

    All you gotta do is just call me call me
    – Tek yapman gereken, ara beni, ara beni

    (Break it down, uh break it down)
    – (Parçala, ah parçala)

    Since I met this special lady ooh yeah
    – Bu özel bayanla tanıştığımdan beri

    I can’t get her of my mind
    – Onu aklımdan çıkartamıyorum

    She’s one of a kind
    – O türünün tek örneği

    And I ain’t about to deny it
    – Ve bunu inkar etmeyeceğim

    It’s a special kind thing with you-oh…….
    – Bu seninle olan özel türden bir şey-oh……

  • Ariana Grande – 7 Rings Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Ariana Grande – 7 Rings Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    Yeah, breakfast at Tiffany’s and bottles of bubbles
    – Evet Tiffanylerde kahvaltı ve balon şişeleri
    Girls with tattoos who like getting in trouble
    – Belaya girmeyi seven dövmeli kızlar
    Lashes and diamonds, ATM machines
    – Kirpikler ve elmaslar, ATM makineleri
    Buy myself all of my favorite things
    – Kendime en sevdiğim şeyleri alıyorum
    Been through some bad shit, I should be a sad bitch
    – Boktan şeylere maruz kaldım, üzgün bir orospu olmalıyım
    Who woulda thought it’d turn me to a savage?
    – Beni bir vahşiye dönüştüreceğini kim bilebilirdi?… 
    Rather be tied up with cuffs and not strings
    – İpler yerine kelepçeler ile bağlı kalmayı tercih ederim
    Write my own checks like I write what I sing
    – Söylediğim şarkıları yazar gibi kendi çeklerimi yazıyorum

    My wrist, stop watchin’, my neck is flossin
    – Bileğim, bakmayı bırak, boynum gösterişli
    Make big deposits, my gloss is poppin
    – Büyük mevduatlar yap, parıltıcım yakıyor
    You like my hair? Gee, thanks, just bought it
    – Saçımı sevdin mi? Vay be, teşekkürler, yeni aldım
    I see it, I like it, I want it, I got it
    – Görürüm, beğenirim, isterim, alırım

    I want it, I got it, I want it, I got it
    – İsterim, alırım, isterim, alırım
    I want it, I got it, I want it, I got it
    – İsterim, alırım, isterim, alırım
    You like my hair? Gee, thanks, just bought it
    – Saçımı sevdin mi? Vay be, teşekkürler, yeni aldım
    I see it, I like it, I want it, I got it
    – Görürüm, beğenirim, isterim, alırım

    Wearing a ring, but ain’t gon’ be no “Mrs.”
    – Yüzük takıyorum, ama ‘bayan’ olmayacağım
    Bought matching diamonds for six of my bitches
    – Orospularımın altı tanesi için eşleşen elmaslar aldım
    I’d rather spoil all my friends with my riches
    – Tüm arkadaşlarımı zenginliğim ile şımartmayı tercih ederim
    Think retail therapy my new addiction
    – Yeni bağımlılığımın parakende terapisi olduğunu düşünüyorum
    Whoever said money can’t solve your problems
    – Kim para sorunlarınızı çözemez dediyse
    Must not have had enough money to solve ’em
    – Onları çözecek yeterli parası yoktur
    They say, “Which one?” I say, “Nah, I want all of ’em”
    – “Hangisi?” derler Derim ki, “Hayır, hepsini istiyorum”
    Happiness is the same price as red-bottoms
    – Mutluluk kırmızı tabanlılar ile aynı pahada

    My smile is beamin’, my skin is gleamin
    – Gülüşüm ışık sağlıyor, cildim parlıyor
    The way it shine, I know you’ve seen it
    – Parlama şekli, biliyorum saha önceden gördün
    I bought a crib just for the closet
    – Sadece bir dolap için eve aldım
    Both his and hers, I want it, I got it
    – Hem onun hem de onunkini isterim, alırım

    I want it, I got it, I want it, I got it
    – İsterim, alırım, isterim, alırım
    I want it, I got it, I want it, I got it
    – İsterim, alırım, isterim, alırım
    You like my hair? Gee, thanks, just bought it
    – Saçımı sevdin mi? Vay be, teşekkürler, yeni aldım
    I see it, I like it, I want it, I got it
    – Görürüm, beğenirim, isterim, alırım

    Yeah, my receipts be lookin’ like phone numbers
    – Evet makbuzlarım telefon nunarasi gibi gözüküyor
    If it ain’t money, then wrong number
    – Eğer para degilse, o zaman yanlış numara
    Black card is my business card
    – Siyah kart benim iş kartım
    The way it be settin’ the tone for me
    – Benim için tonu ayarlayan yol
    I don’t mean to brag, but I be like, “Put it in the bag,”
    – Övunmek için değil ama şöyleyim, “Çantaya koy”
    When you see them racks, they stacked up like my ass,
    – O askıları görünce, kıçım gibi yığılmışlar
    Shoot, go from the store to the booth
    – Ateş, mağazadan kabine git
    Make it all back in one loop, gimme the loot
    – Bir çırpıda geri al, bana para ver
    Never mind, I got the juice
    – Boşver, içkiyi aldım
    Nothing but net when we shoot
    – Çekim yaparken kazanmaktan başka birşey değil
    Look at my neck, look at my jet
    – Boynuma bak, Jetime bak
    Ain’t got enough money to pay me respect
    – Bana saygı duymaya yeterli paran yok
    Ain’t no budget when I’m on the set
    – Ben setteyken bütçen yok
    If I like it, then that’s what I get,
    – Eğer onu beğendiysem, aldığım şey odur

    I want it, I got it, I want it, I got it
    – İsterim, alırım, isterim, alırım
    I want it, I got it, I want it, I got it
    – İsterim, alırım, isterim, alırım
    You like my hair? Gee, thanks, just bought it
    – Saçımı sevdin mi? Vay be, teşekkürler, yeni aldım
    I see it, I like it, I want it, I got it
    – Görürüm, beğenirim, isterim, alırım

  • James Blunt – Same Mistake Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    James Blunt – Same Mistake Şarkı Sözleri ve Türkçe Anlamları

    So while I’m turning in my sheets
    – Çarşafıma bürünürken

    And once again, I cannot sleep
    – Bir kez daha uyuyamıyorum

    Walk out the door and up the street
    – Dışarı çıkıyorum ve sokak boyunca yürüyorum

    Look at the stars beneath my feet
    – Ayaklarımın altındaki yıldızlara bakıyorum

    Remember rights that I did wrong
    – Doğruları hatırlıyorum, yanlış yaptığım

    So here I go
    – Ve işte gidiyorum

    Hello, hello
    – Selam, Merhaba

    There is no place I cannot go
    – Gidebileceğim bir yer yok

    My mind is muddy but
    – Aklım karışık fakat

    My heart is heavy, does it show
    – Kalbim kederli,belli oluyor mu

    I lose the track that loses me
    – Beni şaşırtan yolu kaybettim

    So here I go
    – İşte gidiyorum

    And so I sent some men to fight,
    – Ve kavga etmesi için birkaç adam gönderdim,

    And one came back at dead of night,
    – Ve biri gecenin köründe geri döndü,

    Said “Have you seen my enemy?”
    – “Düşmanımı gördün mü?”

    Said “he looked just like me”
    – “Bana benzeyen” dedi.

    So I set out to cut myself
    – Kendimi görmezden gelmeye başladım

    And here I go
    – Ve işte gidiyorum

    I’m not calling for a second chance,
    – İkinci bir şans istemiyorum,

    I’m screaming at the top of my voice,
    – Avazım çıktığı kadar bağırıyorum

    Give me reason, but don’t give me choice,
    – Bana bir sebep söyle ama seçenek sunma
    Cos I’ll just make the same mistake again,
    – Çünkü yine aynı hataları yapacağım

    And maybe someday we will meet
    – Ve belki bir gün görüşeceğiz

    And maybe talk and not just speak
    – Ve belki sohbet edeceğiz ve az konuşacağız

    Don’t buy the promises ’cause
    – Söz alma benden çünkü,

    There are no promises I keep,
    – Tuttuğum bir söz yok,

    And my reflection troubles me
    – Ve düşüncem beni altüst ediyor

    So here I go
    – Ve işte gidiyorum

    I’m not calling for a second chance,
    – İkinci bir şans istemiyorum,

    I’m screaming at the top of my voice,
    – Avazım çıktığı kadar bağırıyorum

    Give me reason, but don’t give me choice,
    – Bana bir sebep söyle ama seçenek sunma
    Cos I’ll just make the same mistake again
    – Çünkü yine aynı hataları yapacağım

    So while I’m turning in my sheets
    – Çarşafıma bürünürken

    And once again, I cannot sleep
    – Bir kez daha uyuyamıyorum

    Walk out the door and up the street
    – Dışarı çıkıyorum ve sokak boyunca yürüyorum

    Look at the stars
    – Yıldızlara bakıyorum

    Look at the stars, falling down,
    – Kayan yıldızlara bakıyorum

    And I wonder where, did I go wrong.
    – Ve şaşırıyorum nerede yanlış yaptım diye…