anlam kayması | * Yeni bir anlam vermek üzere kelimelerin gerçek anlamlarından kayarak kalıplaşmaları. |
anlam kötüleşmesi | * Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması. |
anlam vermek | * kendince bir yargıya varmak, yorumlamak. |
anlama | * Anlamak işi, vukuf. * Bir olay veya önermenin daha önce bilinen bir kanunun veya formülün sonucu olduğunu görme. |
anlamak | * Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek. * Sorup öğrenmek. * Doğru ve yerinde bulmak. * Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini sezebilmek. * Bir şey üzerinde bilgisi bulunmak. * (olumsuz veya soru biçiminde) İyilik görmek, yararlanmak. * Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek. |
anlamamak | * hoşlanmamak, ilgilenmemek. |
anlamamazlık | * Anlamazlık. |
anlamazlık | * Bir şeyi anlamamış, kavrayamamışgibi davranmak. |
anlamazlıktan gelmek | * bir şeyi anladığıhâlde anlamamış, farkına varmamışgibi davranmak. |
anlamdaş | * Eşanlamlı, müradif, müteradif, sinonim. |
anlamdaşlık | * Eşanlamlılık. |
anlamına gelmek (veya manaya gelmek) | * (bir anlam) bildirmek. |
anlamlandırma | * Anlamlandırmak işi. |
anlamlandırmak | * Anlamınıaçıklamak; anlam vermek, anlam kazandırmak. |
anlamlı | * Anlamı olan, bir şey demek isteyen, düşündürücü, manalı, manidar. |
anlamlıanlamlı | * Anlamlı olarak. |
anlamlılık | * Anlamlı olma durumu. |
anlamsal | * Anlamla ilgili, semantik. |
anlamsız | * Anlamı olmayan, önemli bir şey anlatmayan, manasız. |
anlamsızlaşma | * Anlamsızlaşmak durumu. |
anlamsızlaşmak | * Anlamsız duruma gelmek. |
anlamsızlaştırma | * Anlamsızlaştırmak durumu. |
anlamsızlaştırmak | * Anlamsız duruma getirmek. |
anlamsızlık | * Anlamsız olma durumu, manasızlık. |
anlarsın ya! | * açıklanmaması gereken bir olayıdolaylıyoldan anlatmak için kullanılır. |
anlaşık | * Aralarında anlaşma bulunan taraflardan, kimselerden biri. |
anlaşılan | * anlaşıldığına göre, galiba. |
anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi | * işin iç yüzü, gerçeği öğrenildi. |
anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi | * Bkz. anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi. |
anlaşılma | * Anlaşılmak işi. |
anlaşılmak | * Anlamak işine konu olmak, belli olmak, ortaya çıkmak. |
anlaşılmaz | * Anlaşılması güç olan, bir anlam verilemeyen, karışık, muğlâk. |
anlaşma | * Anlaşmak işi, uyuşma, itilâf. * Devletler arasısiyasî, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan uzlaşma ve bu uzlaşmanın tespit edildiği belge, uyuşma, itilâf, antant. |
anlaşma yapmak | * anlaşma belgesi düzenleyip imzalamak. |
anlaşmak | * Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek. |
anlaşmalı | * Anlaşmaya dayanan. |
anlaşmaya varmak | * bir konuda birisiyle anlaşmak. |
anlaşmazlık | * İki veya daha çok tarafın karşılaşan düşünce ve amaçlarıarasında ayrılık, uyuşmazlık, ihtilâf. |
anlaşmazlık çıkmak | * bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak. |
anlaştırma | * Anlaştırmak işi. |
anlaştırmak | * Anlaşmayı, uzlaşmayı, uyuşmayı sağlamak. |
anlata anlata bitirememek | * bir şeyden çok söz etmek, övmek. |
anlatı | * Hikâye etme, tahkiye. |
anlatıcı | * Hikâye, fıkra gibi şeyleri anlatan kimse. |
anlatılma | * Anlatılmak işi. |
anlatılmak | * Anlatmak işine konu olmak. |
anlatım | * Anlatmak işi. * Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz veya yazı ile bildirme, ifade. |
anlatım bilimi | * Üslûp yöntemlerini inceleyen edebî araştırma, inceleme, stilistik. |
anlatım tonu | * Anlatımda mantık ve düşünce özelliğine göre oluşan ton. |
anlatımcı | * Yalnızca hikâye etmeye ağırlık veren (eser). * Eserlerinde hikâye etmeye, tahkiyeye ağırlık veren (yazar). |
Kategori: A – Sözlük
A Harfi Başlayan Türkçe Kelimeler ve Anlamları
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 70
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 68
angajman * Yüklenme, üstlenme, bağlantı, taahhüt. angajmanlı * Bağlantısı, taahhüdü olan. angajmansız * Bağlantısı, taahhüdü olmayan. angajmansızlık * Angajmanı olmama durumu. angarya * Bir kimseye veya bir topluluğa zorla, ücret vermeden yaptırılan iş.
* Kölelik düzeninde köylünün derebeyine yaptığızorunlu ücretsiz hizmeti.
* Savaşdurumundaki bir devletin, kendi sularındaki yabancı bir devletin ticaret gemilerine el koyarak
bunlardan yararlanması.
* Olağanüstü durumlarda veya sıkıyönetimde devletin vatandaşlara ait taşıtlara el koyması.
* Usandırıcı, bıktırıcı, zorla yapılan iş.angarya çekmek * bir işi isteksizce, hatır için yapmaya mecbur olmak. angaryacı * Başkasına ücretsiz işyaptıran kimse. angaryaya koşmak * birini zorunlu olmadığıhâlde bir işte çalışmaya zorlamak. angıç * Harman zamanıfazla sap yüklemek için öküz ve at arabalarının iki tarafına takılan parmaklık. angın * Ünlü, anılmış, meşhur. Anglikan * İngiliz kilisesine bağlı olan (kimse). Anglikanizm * İngiliz kilisesinin tuttuğu inanç yolu. Anglofil * İngiliz yanlısı. Anglosakson * V. ve VI. yüzyılda Büyük Britanya’yıele geçiren Cermen ırkından oymaklara verilen ad.
* Ana dili İngilizce olan kimse.
* İngilizlere has olan.Angolalı * Angola’da yaşayan (kimse). angström * Metrenin on milyarda biri değerine eşit olan ışık dalgalarınıölçme birimi. KısaltmasıA. angudî * Angut kuşunun renginde. angut * Ördekgillerden, tüyleri kiremit renginde, evcilleştirilebilen bir yaban kuşu (Casarca ferruginea).
* Ahmak, kaba saba.anha minha * Aşağıyukarı. anhidrit * Genellikle kaya tuzu ve alçıtaşıyla birlikte bulunan doğal, susuz kalsiyum sülfat. anı * Hatıra.
* Yaşanmışolayların anlatıldığıyazıtürü, hatıra.anık * Hazır. anıklama * Anıklamak işi. anıklamak * Hazırlamak. anıklaşma * Anıklaşmak işi. anıklaşmak * Hazır olma durumu. anıklık * Hazırlık. anılaşma * Anılaşmak işi, anıdurumuna girme. anılaşmak * Anıniteliği kazanmak. anılma * Anılmak işi. anılmak * Anmak işine konu olmak, hatırlamak. anımsama * Hatırlama. anımsamak * Hatırlamak. anımsanma * Hatırlanma. anımsanmak * Hatırlanmak. anımsatma * Hatırlatma. anımsatmak * Hatırlatmak. anırış * Anırma işi veya biçimi. anırma * Anırmak işi. anırmak * (eşek) Bağırmak. anırtı * Eşeğin anırırken çıkardığıses. anırtma * Anırtmak işi. anırtmak * Anırmasını sağlamak. anıştırma * Anıştırmak işi.
* Bir yazıda veya şiirde bilinen bir olayı, bir atasözünü anlatma veya çağrıştırma sanatı, telmih.anıştırmak * Bir şeyi açıkça söylemeyip üstü kapalıanlatmak, dolaylıanlatmak, ima etmek ihsas etmek. anıt * Önemli bir olayıveya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze
çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, abide.
* Önemi ve değeri çok olan eser.anıt mezar * Görkemli, anıtsal mezar. Anıtkabir * Atatürk’ün mezarı.
* (küçük a ile) Tarih değeri olan kişilerin mezarı olarak yapılan anıt değerindeki yapı.anıtlaşma * Anıtlaşmak işi. anıtlaşmak * Anıt durumuna gelmek, anıt değeri kazanmak.
* Saygıve sevgi ile anılır duruma gelmek, abideleşmek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 67
anasır * Unsurlar, ögeler. anasız * Anası olmayan. anasızlık * Anasız olma durumu. anason * Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakıyapımında kullanılan, yurdumuzda ekimi
yapılan bitki (Pimpinella anisum).anatomi * İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısınıve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih.
* Beden yapısı, gövde yapısı.
* Bir şeyin oluşumunda göze çarpan özel yapı.anatomici * Anatomi uzmanı.
* Anatomi dersi veren öğretim üyesi.anatomik * Anatomi ile ilgili.
* İnsan vücudunun anatomisi ile ilgili.anatomist * Anatomiyle uğraşan bilimci. anavaşya * Göçücü balıkların Akdeniz’den Karadeniz’e çıkması, katavaşya. anayasa * Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren,
yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasî, teşkilâtıesasiye kanunu.anayasacı * Anayasayısavunan, anayasadan yana olan.
* Anayasa konusunda yetkili olan, anayasa okutan (kimse).anayasal * Anayasa ile ilgili. anbean * Dakikadan dakikaya, her an, gittikçe. anca * Ancak. anca beraber, kanca beraber * bir işte iki veya daha çok kimsenin, o işkötü de gitse, birbirinden ayrılmamaları gerektiğini anlatır. ancak * “Yalnız, sadece” gibi sınırlama anlatır.
* “Olsa olsa”, “en çok”, “daha çok”, “güçlükle” gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir.
* “Lâkin”, “ama”, “yalnız” gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır.
* En erken.ançüez * Genellikle hamsi, bazen de çaça, sardalye veya tirsi balıklarından yapılan tuzlu ve yağlıezme. andaç * Ajanda.
* (çoğul durumunda) Anılar, hatırat.
* Anı, yadigâr.andante * Yarıyavaş, adagio ile andantino arası. andantino * Andante’den daha canlı, daha hızlı. andaval * Ahmak, aptal, beceriksiz, saşkın, bön. andavallı * Bön ve görgüsüz, beceriksiz (kimse). andemi * Belli bir bölgede sık sık görülen hastalık. andemik * Belli bir bölgede sık sık görülen. andezit * Plâjiyoklâzlı bir yanardağkültesi. andık * Sırtlan. andırış * Andırmak işi veya biçimi, analoji.
* İki şey arasında bazınoktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil.andırışma * Andırışmak işi, analoji.
* İltibas.andırışmak * (bir şey) Başka bir şeyi andırmak. andırma * Andırmak işi. andırmak * Anmak işini yaptırmak.
* Benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak.andız * Yapraklarıdikenli olan bir çeşit ardıç.
* Servi ağacı.
* Kırlarda yetişen yabanî bir otun kökü.andız otu * Birleşikgillerden, nemli yerlerde yetişen, sarıçiçekli, acıve kokulu bir ot (İnula). andoskop * Bkz. endoskop. andoskopi * Bkz. endoskopi. andropoz * Erkeklerde yaşdönümü. anekdot * Kısa veya özlü anlatımı olan güldürücü hikâye, fıkra. anele * Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka. anemi * Kansızlık. anemik * Kansız. anemometre * Yelölçer. anemon * Dağlâlesi. aneroit * Cıva yerine bir maden kutu kullanmak temeline dayanan kadranlı barometre. anestezi * Uyuşturucu bir ilâçla vücudun bütününde veya belirli bir bölgesinde duyuların yok olması, duyum yitimi. anestezist * Anestezi uzmanı. anesteziyoloji * Duyum yitimi bilimi. anevrizma * Bir atardamarın bir noktasında oluşan ur biçimindeki gevşeme şişkinliği. angaje * Sözle veya yazılı olarak bağlanan. angaje etmek * birini söz veya yazı ile bağlamak, taahhüt etmek. angaje olmak * sözle veya yazılı olarak bir şeye bağlanmak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 64
ana deniz * Kıtaları birbirinden ayıran engin deniz, okyanus, umman. ana deniz bilimi * Oşinografi. ana dil * Başka diller veya lehçeler türetmişolan dil. ana dili * İnsanın çocukken anasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dil. ana direk * Gemilerde, ekleme direklerde dipteki temel parça. ana doğrusu * Dönen silindirin yan yüzünü oluşturan dikdörtgenin bir kenarı.
* Dönen koninin yan yüzünü oluşturan dik üçgenin hipotenüsüne verilen ad.ana duvar * Bir yapının, dört bir yönünü çevreleyen kalın dışduvar. ana düşünce * Temel fikir. ana fikir * Belirli bir konuda bir yazının temeli olan düşünce. ana gibi yâr olmaz, Bağdad gibi diyar olmaz * insanlar içinde bize ana kadar candan bağlıdost yoktur. ana kadın * Bir ailede veya bir toplulukta en çok sayılan kadın. ana kapı * Bir yapının süslü, büyük ön kapısı. ana kara * Yeryüzündeki beş büyük kara parçasından her biri, kıta. ana kent * Bir ülkenin veya bir bölgenin çevresindeki yerleşim yerlerine ekonomik ve toplumsal yönlerden egemen
olan ve genellikle ülkenin başka ülkelerle olan her türlü ilişkilerinin sağlandığıen önemli kenti, metropol, büyük şehir.
* Bir ülkede büyük kentlerden herhangi biri, metropol, büyük şehir.ana kızına taht kurar, kız bahtıkocadan arar (veya ana kızına taht kurmuş, baht kuramamış) * kocası iyi olmayan bir kadın, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz. ana kitap * Bir bilim alanında yazılmıştemel kitap. ana kök * Tohumun çimlenmesinden sonra kökçüğün toprağa dalarak gelişmesi sonucu oluşan ilk kök. ana kraliçe * Kralın annesi.
* Arı beyi.ana kubbe * Camilerde ayaklar veya ana duvar üzerindeki kasnağa oturtulmuşkubbe. ana kucağı * Ananın sevgi ve sevecenlikle dolu çevresi. ana kuyu * bir ocakta ana çıkışve havalandırmada kullanılan kuyu. ana kuzusu * Pek küçük kucak çocuğu.
* Sıkıntıya, güç işlere alışmamış, nazlı büyütülmüşçocuk veya genç.ana mektebi * Bkz. anaokulu. ana motif * Bir sanat eserinde sık sık tekrarlanarak ona özellik kazandıran motif, laytmotif. ana muhalefet * İktidarın dışında sayıca en üstün olan parti. ana ortaklık * Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onlarıdenetimi altında tutan sermaye yatırım
ortaklığı, holding.ana rahmine düşmek * döl yatağında cenin oluşmak. ana saat * Bir gözlem evi veya kurumda, saatler içinde en doğru giden ve öbür saatlerin ayarlanmasında kullanılan
saat.ana sanlı * Soyadınıana yönünden alan. ana sav * İleri sürülerek savunulan düşüncelerin en belli başlı olanı. ana sayaç * Belirli bir yerleşim birimine veya bir şehre verilen toplam gazın ölçülmesi amacıyla, ana dağıtım boru hattı
başlangıcına tesis edilen sayaç sistemi.ana sınıfı * Genellikle beşyaşını bitirmişçocukları ilkokul öğrenimine hazırlayan sınıf. ana sözleşme * Taraflar arası düzenlenen ilk ve temel sözleşme. ana şehir * Ana kent. ana toplardamar * Kirli kanıkalbin sağkulakçığına boşaltan iki büyük toplardamardan her biri. ana vatan * Ana yurt.
* Bir şeyin ilk kez yetiştigi, göründüğü yer.ana yapı * Bir yapı bütünü içinde yükseklik ve biçim bakımından göze çarpan, önemli bölüm. ana yarısı * Teyze. ana yol * Küçük yolların kendisine açıldığı büyük yol.
* Cadde.ana yön * Kuzey, güney, doğu ve batıyönlerinden her biri. ana yurt * İlk yurt edinilen yer, ana vatan. ana yüreği * Annelik duygusu, ana sevecenliği. anabolizma * Özümleme. anaca * Ana olarak. anacık * Küçük anne.
* Sevimli, sempatik anne.anacıl * Anasına düşkün (çocuk). anaç * Yavru yetiştirecek duruma gelmişolan hayvan veya yemişverecek durumdaki ağaç.
* İri, kart.
* Kurnaz, deneyli, bilgili, başına buyruk.anaçlaşma * Anaçlaşmak işi. anaçlaşmak * Anaç duruma gelmek. anaçlık * Anaç olma durumu. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 65
anadan (yeni) doğmuşa dönmek (veya anadan yeni doğmuşgibi olmak) * dertsiz, tasasız, sağlıklı bir duruma gelmek. anadan doğma * çırılçıplak.
* doğuştan olan.anadan görme * annesinde gördüğü gibi.
* geleneksel.Anadolu * Ön Asya’nın bir parçası olarak Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağına verilen ad. Anadolulu * Anadolu halkından olan (kimse). anadut * Ekin veya ot demetlerini arabaya yüklemeye veya harmanıaktarmaya yarayan, uzun saplıaraç, dirgen, yaba. anaerki * Soyda temel olarak anayıalan ve ailede çocuklarıana klânına mal eden ilkel bir toplum düzeni,
maderşahîlik.anaerkil * Anaerki temeline dayanan, maderşahî, matriarkal. anaerkillik * Kadının üstünlüğüne dayalıtoplumsal örgütlenme düzeni.
* Ananın egemen olduğu aile hayatı.anaerobik * Oksijensiz yerde yaşayabilen, yetişebilen. anafor * Bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek ve çukurlaşarak yaptığıçevrinti, ters akıntıların
oluşturduğu dönme, eğrim, çevri, burgaç, girdap.
* Karmakarışık, sinirli, güç durum.
* Yolsuz veya emeksiz elde edilen şey.anafora kaptırmak * emeksiz, karşılıksız olarak başkasının yararlanmasına imkân vermek. anaforcu * Yolsuz veya emeksiz kazanç peşinde olan (kimse). anaforculuk * Anaforcu olma durumu. anafordan * yolsuz veya emeksiz olarak. anaforlama * Anaforlamak işi. anaforlamak * Yolsuz veya emeksiz olarak kazanç elde etmek. anaforlu * Akıntılı, cereyanlı. anagram * Bir kelimedeki harflerin yerini değiştirerek elde edilen kelime. anahtar * Bir kilidi açıp kapamak için kullanılan araç, açar, açkı.
* Bir şeyin zembereğini kurmak için kullanılan araç, kurgu.
* Şifre yazmak ve çözmek için kararlaştırılmışolan yol.
* İstenilen yere veya aygıta, isteğe göre elektrik akımının geçmesini sağlamak için kullanılan düzen,
komütatör.
* Somunlarıveya vidalarıçevirerek sıkıştırıp gevşetmek için kullanılan çelik saplıaraç.
* Notaların müzik merdivenindeki yükseklik derecelerini göstermek ve buna göre okunmasını sağlamak için
portenin başına konulan işaret.
* Konserve kutularının kapağınıkeserek açmaya yarayan alet, açacak.
* Vesile, araç, vasıta.anahtar ağızlığı * Mobilya kapaklarının ve çekmecelerin yüzlerine açılan anahtar deliklerinin üzerine çivilenen paslanmaz
çelik veya dökümden yapılmışortasıanahtara uygun, delikli metal ve plâstik gereç.anahtar bitkiler * Mera üzerinde çok bulunan ve bunların doğru bir şekilde otlatılmaları ile tüm meranın doğru bir şekilde
otlanmışolacağıkabul edilen bitki türleri.anahtar kelime * Bir kompozisyonda kullanılan temanın ifade edildiği başlıca kelimelerden biri. anahtar taşı * (yapıcılıkta) Kemerlerin en üstündeki taş, kilit taşı. anahtar uydurmak * bir kilidi açmak için kendi anahtarından başka bir anahtar kullanmak. anahtar vermek * (tulûat tiyatrosunda) komiğe nükte yapma kolaylığıvermek. anahtarcı * Anahtar yapan, satan veya onaran kimse.
* Kapı, kasa gibi yerlere anahtar uydurarak hırsızlık yapan kimse.anahtarcılık * Anahtarcının yaptığı iş. anahtarı beline takmak * evde yönetimi ele almak. anahtarlık * Anahtarların kaybolmasınıönlemek, kolayca kullanılmasını sağlamak için takıldığımaden, deri ve
benzerinden yapılan halka veya kılıf.-anak / -enek * Fiil köklerinden isim türeten ek. anakonda * Boğagillerden tropikal Güney Amerika’da yaşayan, avınısararak ve sıkarak öldüren yılan (Eunectes
murinus).anakronik * Çağı geçmiş, çağa uymaz, eskimiş. anakronizm * Tarihe aykırılık.
* Çağa uymama.analaştırma * Analaştırmak işi. analaştırmak * Annedeki özellikleri kazandırmak. analı * Anası olan. analıkuzu kınalıkuzu * Bkz. analı. analıkuzu, kınalıkuzu * annesi sağolan çocukların mutluluğunu anlatır. analık * Ana olanın durumu.
* Ana duygusu.
* Ana yerini tutan veya ana kadar yakınlık gösteren kadın.
* Üvey ana.
* Anaca davranış.analık etmek * analık görevini yapmak veya ana gibi yakınlık göstermek. analıkızlı * Salça, tuz, su, bulgur ve kıymanın yoğrularak küçük köfteler hâline getirilmesi ve bu malzemenin et suyu ve
nohut ile pişirilmesiyle hazırlanan yemek.analist * Tahlil, analiz yapan kimse, çözümleyici. analitik * Çözümlemeli. analiz * Çözümleme, tahlil. analiz etmek * Çözümlemek, tahlil etmek. analizci * Analizle uğraşan veya analiz yapan kimse. analizör * Analiz yapan cihaz, aygıt veya organ. analjezi * Ağrıyıdindirme, acıduyumunu yok etme, acıyitimi. analjezik * Bkz. ağrıkesen. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 66
analoji * Benzeşim, benzeşme.
* Andırış, andırışma.
* Örnekseme.analojik * Analoji ile ilgili, benzeşmeye dayanan. anam avradım olsun * birini kesin olarak inandırmak için söylenen çok kaba bir ant. anam babam * teklifsiz bir seslenme. anam! * Kadın erkek, büyük küçük herkese karşıkullanılan teklifsiz bir seslenmek.
* Sese verilen tona göre şaşma, beğenme, acı, üzüntü gibi duygular anlatır.anamal * Sermaye, kapital.
* Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların bütünü,
sermaye.anamal birikimi * Anamalcının elde ettiği artık değerin bir bölümünü kendi kullanırken büyük bölümünü anamalına
ekleyerek onu büyütmesi.anamalcı * Üretim araçlarınıözel mülkiyetinde bulunduran, anamal sahibi, sermayedar, kapitalist.
* Anamalcılık düzenini benimsemiş.anamalcılık * Anamala dayanan ve kâr amacı güden üretim düzeni, kapitalizm. anan yahşi, baban yahşi * birini, bir işe razıetmek için gereğinden çok överek yumuşatmak amacı güdüldüğünü başkasına anlatırken
kullanılır.ananas * Ananasgillerden, sıcak ülkelerde yetişen bir ağaç (Ananas sativus).
* Bu ağacın tadı, kokusu çok beğenilen meyvesi.ananasgiller * Bir çeneklilerden, sıcak ülkelerde yetişen ve örneği ananas olan bitki familyası. an’ane * Gelenek. an’aneci * Ananeye bağlı olan, gelenekçi. an’anecilik * Gelenekçilik. an’anesiz * Geleneğe sahip bulunmayan. ananet * Erkekte cinsel güçsüzlük, puluçluk. an’anevi * Geleneğe dayanan, geleneksel. ananın ak sütü gibi (helâl olsun) * anamın sütü bana nasıl helâl ise, bu da sana öyle helâl olsun. ananın örekesi * saçma bir söze karşıverilen karşılık. anaokulu * Öğrenim çağına henüz gelmemişiki ile altıyaşarasındaki çocukları okul düzenine hazırlayan eğitim
kuruluşu.anapara * İşletilen paranın faiz katılmamış bütünü. anarşi * Siyasî ve idarî kurumlardaki çözülme sonucu olarak devlet denetiminin kalmamasıdurumu, başsızlık.
* Kargaşa, başı boşluk.anarşik * Anarşi niteliğinde olan. anarşist * Anarşi ile ilgili olan.
* Anarşizm yanlısı olan kimse.anarşistleşme * Anarşistleşmek işi veya durumu. anarşistleşmek * Anarşist özelliği taşımak. anarşistlik * Anarşist olma durumu, işi. anarşizm * Tarihî şartlar ne olursa olsun devletin ortadan kaldırılmasına çalışan öğreti. anartri * Dil tutukluğu. anasıağlamak * çok sıkıntıçekmek, eziyet çekmek, bitkin duruma gelmek. anasıdanası * soyu sopu, bütün aile. anasıkılıklı * görüş, davranış, huy vb. bakımından anasına benzeyen. anasıturp (veya sarımsak), babasışalgam (veya soğan) * ne olduğu belirsiz kimselerin çocuğu. anasıyerinde * bir gencin anasıkadar yaşlı(kadın). anasıl * Kökten, asıl olarak, esaslı bir biçimde. anasına avradına sövmek * birinin anasınıve karısınıamaçlayarak çirkin söz söylemek. anasına bak, kızınıal, kenarına bak, bezini al * bir kızın karakterini öğrenmek isteyenler, anasının hâlini göz önüne alırlarsa aldanmamışolurlar. anasından doğduğuna pişman * çok tembel, üşengeç.
* canından bezmiş.anasından doğduğuna pişman etmek * çok eziyet etmek, çok üzmek, bezdirmek. anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek * bir işi yaparken çok sıkıntıçekmek.
anasından emdiği sütü burnundan getirmekanasınıağlatmak * bir kimseye çok eziyet etmek, çok sıkıntıçektirmek. anasını bellemek * bir kimseye en büyük kötülüğü yapmak. anasınıeşek kovalasın! * sözü edilen kimse veya işiçin bıkkınlık, dikkate almama ve umursamama anlatır. anasınısat! (veya satayım) * önem verme, aldırma, umursama, bunun için gam yeme (yemem)!. anasının gözü * çok kurnaz, çok açık göz, dalavereci, hinoğluhin. anasının ipini satmış(veya pazara çıkarmış) * ipsiz, kendisinden her türlü soysuzluk beklenebilen (kimse). anasının kızı * anasının huylarıkendisinde de görülen kız. anasının körpe kuzusu * pek küçük kucak çocuğu. anasının nikâhını istemek * bir şeye değerinden çok para istemek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 62
amerikan * Pamuktan düz dokuma, kaput bezi. Amerikan bezi biçiminde de kullanılır. Amerikan bar * Lokanta, otel veya evlerde içki için ayrılmışköşe. Amerikan bezi * Bkz. amerikan. Amerikan salatası * Rus salatası. Amerikanca * Amerika Birlişik Devletlerinde kullanılan İngilizce. Amerikanist * Amerikan tarihi ve kültürü ile uğraşan bilimci. Amerikanvarî * Amerikalıya yakışan biçimde, Amerikalı gibi. amerikyum * Atom numarası95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir element. KısaltmasıAm. ametal * Metal olmayan elementler. ametist * Süs taşı olarak kullanılan mor renkte bir tür kuvars. amfi * Amfiteatr kelimesinin kısaltılmışı. amfibi * İki yaşayışlı.
* Hem karada hem de suda hareket eden (taşıt), yüzergezer.amfibi harekât * Kara ve deniz araçlarıyla yapılan manevra. amfibol * Piroksenlere yakın siyah, esmer, yeşil renkli bir silikat grubu. amfibyumlar * Kurbağa ve semenderleri içine alan iki yaşayışlı omurgalılar sınıfı. amfiteatr * Dinleyicilerin oturduğu, sıralarıarkaya doğru basamaklı olarak yükselen salon.
* Yunan ve Roma’da açık hava tiyatrosu.
* Toprak parçası.amfizem * Vücut organlarından bir bölümünün hava ile şişmesi. amfor * İki kulplu, dibi sivri, dar boyunlu, karnı geniştesti. amfora * Bkz. amfor. amigo * Çoğunlukla spor yarışmalarında seyircileri coşturan kimse. amigoluk * Amigonun yaptığı iş. amil * Yapan, etken, etmen, sebep, faktör. amilâz * Nişastayıparçalayarak şekere çeviren bir enzim. amin * Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı. âmin * “Allah kabul etsin” anlamında, duaların arasında ve sonunda kullanılır. aminoasit * Bir amino grubu ile bir karboksil grubu taşıyan, proteinlerin temel taşı olan organik bileşik. amip * Amipler takımından, vücudunun biçim değiştirmesiyle oluşan geçici kollar veya ayaklar üzerinde sürünerek
yer değiştiren, tatlıve tuzlu sularda yaşayan bir hücreli canlı(Amoibe).amipler * Bir hücreli hayvanların kök bacaklılar sınıfına giren bir takımı. amipli * İçinde amip bulunan.
* Amiplerin yol açtığı.amir * Buyuran, emreden, üst.
* Bir işte emir verme yetkisi olan kimse.amiral * Deniz kuvvetlerinde, ordudaki general rütbesine eşit rütbedeki subay. amirallik * Amiral olma durumu.
* Amiralin makamı.amirane * Amir gibi, amire yakışan biçimde. amirce * Amire yakışır biçimde, amir gibi. amiriita * Bkz. ita amiri. amirlik * Amir olma durumu. amit * Amonyağın hidrojeni yerine bir asit kökünün geçmesiyle oluşan birleşiklerin sınıf adı. amitoz * Amip, akyuvar ve bazı bakterilerde hücre bölünmesi yoluyla olan çoğalma. amiyane * Kibarca olmayan, bayağı.
* Sıradan.amiyane tabiriyle * halk ağzı ile, halk deyişiyle. amma * Bkz. Ama.
* Yanına getirildiği kelimenin anlamına aşırılık katarak şaşma veya hayranlık anlatır.amma velâkin * Ancak, bununla beraber. ammada yaptın ha! * söylenen bir söze pek inanılmadığınıve şaşıldığınıanlatır. amme * Halkın bütünü, kamu. amme davası * Kamu davası. amme efkârı * Kamuoyu. amme hukuku * Kamu hukuku. amme idaresi * Kamu yönetimi. amme menfaati * Kamu yararı. amnezi * Hafıza kaybı, bellek yitimi. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 63
amnios * Döl kesesi. amnios suyu * Döl kesesini dolduran ve cenini içinde bulunduran sıvı, çağnak. amonyak * Azot ve hidrojen birleşimi olan, keskin kokulu bir gaz (NH3).
* İçinde bu gazın eritilmiş bulunduğu su, nışadır ruhu.amonyaklama * Amonyaklamak işi. amonyaklamak * Bazıyemlerin amonyak veya bir amonyum bileşiği ile karıştırmak veya doyurmak. amonyum * Amonyaklıtuzlarda maden rolü oynayan bir birleşim kökü (NH4). amonyum karbonat * Hamur kabartmada maya olarak kullanılan karbonik asidin amonyum tuzu, nışadır kaymağı. amonyum sülfat * Sanayide sentez yolu ile elde edilen amonyum nötr sülfat, azotlu gübrelerin en çok kullanılanıdır. amor * Bir çeşit kumaş. amoralizm * Ahlâk dışıcılık, töre dışıcılık. amorf * Biçimsiz. amorti * Birden ödenerek faizinin işlemesine son verilen tahvil.
* Piyangoda ödenen para kadar ödenen karşılık.amorti etmek * bir girişimde yatırılan parayızamanla yeniden kazanmak. amortisman * Taşınmaz malların aşınmalarına karşılık olarak, yıllık kârdan ayrılan belirli pay.
* Faizin işlemesine son vermek için bir tahvilin birden ödenmesi.amortisör * Motorlu araçlarda sarsıntı, sallantı gibi hareketleri en aza indiren, yayların gereksiz hareketlerini gidermeye
yarayan düzen.
* Bu düzeni kuran öge, cihaz, yumuşatmalık.amper * Elektrik akımında şiddet birimi. KısaltmasıA. amper saat * Bir amper şiddetinde akım geçiren bir iletkenden bir saat içinde geçen elektrik miktarı. ampermetre * Amperölçer. amperölçer * Bir elektrik akımının şiddetini ölçmeye yarayan aygıt, akımölçer. ampir * Napoleon döneminde Fransa’da ve Avrupa’da yayılmışolan yapı, mobilya, giyim vb. üslûbu. ampirik * Bir kurama değil de yalnızca deneye, gözleme dayanan. ampirist * Deneyci. ampirizm * Deneycilik. amplifikatör * Alçak veya yüksek frekanslıakımların gerilimini, şiddetini veya gücünü artırmaya yarayan araç, yükselteç. ampul * İçinde, elektrik akımı ile akkor durumuna gelerek ışık verebilen bir iletkeni bulunan, havası boşaltılmış cam
şişe.
* İçinde çoğu kez zerk edilecek, sıvıdurumda ilâç bulunan küçük veya büyük cam tüp.ampütasyon * Bir organıkesip çıkarma.
* Herhangi bir bütünden bir parça kesme veya koparma.amuda kalkmak * iki eli üstüne dayanarak bacaklarınıhavada dikey tutmak. amudî * Dikey, dikine, dik. amudufıkarî * Omurga kemiği, bel kemiği. amut * Dikme, dik durumda. amyant * Kolayca bükülen ve ateşe dayanan liflerden oluşmuş, bir tür ak asbest. an * Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası, lâhza. an * İki tarla arasındaki sınır. an * Zihin. -an / -en * İsimden isim türeten ek: oğul-an > oğlan, kız-an, kök-en vb. -an / -en * Fiilden sıfat türeten ek. ana * Çocuğu olan kadın, anne.
* Yavrusu olan dişi hayvan.
* Dince aziz tanınan bazıkadınlara verilen saygıunvanı.
* Yaşlıkadınlara saygılı bir seslenme sözü olarak kullanılır.
* Velinimet.
* Alacağın veya borcun, faizin dışında olan bölümü.
* Temel, asıl, esas.
* Çizgilerden herhangi birini anlatan kelimeye sıfat olarak geldiğinde, o çizginin, belirli bir kural altında
hareket ederek bir yüzey oluşturmaya yaradığınıanlatır.ana arı * Arı beyi. ana avrat düz (veya dümdüz) gitmek * sövmek, küfretmek. ana baba * Ana ile babanın oluşturduğu birlik. ana baba bir * aynıana ve babadan olan (kardeşler). ana baba eline bakmak * ana ve babanın verdiği para ile geçinmek. ana baba günü * Çok kalabalık.
* Sıkıntılıkalabalık, telâşlı, tehlikeli zaman, yer veya durum.ana baba yavrusu * nazlı büyütülmüşçocuk. ana bilim dalı * Üniversite veya fakültelerde bölümlerin alt bilim veya uzmanlık dalları. ana bir, baba ayrı * anaları bir, babalarıayrı olan (kardeşler). ana cadde * Şehirde ara sokakların açıldığı genişyol. ana çizgi * Belli bir kurala göre yürütülerek bir biçimin oluşmasına yarayan çizgi. ana dal * Ağaç, ağaççık veya çalılarda gövdeden ilk çıkan ve bitkinin çatısını oluşturan dal. ana defter * Ticarî bir kuruluşun, aylık ve bilânço hesaplarını gösteren defter, büyük defter, defterikebir. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 61
ambalâjlamak * Ambalâj yapmak. ambale etmek * Birini düşünemez duruma getirmek, çok yormak.
* Otomobili fazla gaz vermekten çalışmaz hâle sokmak.ambale olmak * Çok yorulup işgöremez, düşünemez duruma gelmek. ambar * Genellikle tahıl saklanan yer.
* Yiyecek ve bazıeşyanın saklandığıyer.
* Geminin yük koymaya ayrılmışyeri.
* Eşya taşıma işleri yapan kurum veya ortaklık.
* Kum, çakıl gibi yapımalzemesini ölçmekte kullanılan ve her yanıçoğunlukla 75 cm olan küp ölçek.
* Genellikle tahılın çok üretildiği yer, bölge.ambarcı * Ambara bakan görevli, ambar memuru. ambarcılık * Ambarcının gördüğü iş. ambarda kurutma * Kapalı bir yerde, güçlü bir vantilâtör kullanılarak sağlanan hava akımı ile yeşil ve sulu yemlerin kurutulması. ambargo * Bir devletin, gemilerin kendi limanlarından ayrılmasınıyasaklama buyruğu.
* Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak.ambargo koymak * gemilerin limanlardan hareketini yasaklamak.
* bir malın serbest sürümünü engellemek.
* bir mala el koymak, müsadere etmek.
* siyasî, ekonomik, sosyal alanlarda caydırma amacıyla yaptırım uygulamak.ambargoyu kaldırmak * ambargo ile ilgili yasaklamayıkaldırmak. ambarlama * Ambar durumuna gelmek. ambarlamak * Ambar işi yapmak. amber * Amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül renginde bir madde.
* Güzel kokulu bazımaddelerin ortak adı.amber ağacı * Baklagillerden bir cins mimoza (Geum urbonum). amber balığı * Balinagillerden, boyu 25 m’ye kadar çıkan, başı büyük, dişli, çok yırtıcı bir balık, ada balığı(Catodon
macrocephalus).amber çiçeği * Amber ağacının toparlak, fındık büyüklüğünde, altın sarısırenginde güzel kokulu çiçeği. amberbaris * Sarıçalı. amberbu * Hindistan’da, İran’da yetişen, pişince güzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir tür pirinç. amblem * Soyut bir şeyin, bir kavramın sembolü olan varlık veya eşya, belirtke. amboli * Atardamarda kanın pıhtılaşmasıveya yağparçacıklarının oluşmasısonucunda meydana gelen tıkanma. ambülâns * Hasta arabası, cankurtaran (arabası), cankurtaran. amca * Babanın erkek kardeşi.
* Yaşlıerkeklere saygı için kullanılan seslenme.amcalık * Amca olma durumu. amcalık etmek * birine amca gibi yakınlık göstermek. amcamla dayım, hepsinden aldım payım * yakınlarından beklediği ilgi ve yardımı görmeyen bir kimsenin artık yeni bir dilekte bulunmaya niyetli
olmadığınıanlatmak için söylenir.amcazade * Amcanın oğlu veya kızı. amel * Yapılan iş, edim, fiil.
* Bir kimsenin dinin buyruklarınıyerine getirmek için yaptıkları.
* Sürgün, ötürük, ishal.amele * İşçi, emekçi. amele taburu * Genellikle yol yapım işlerinde görevli amelelerden oluşan birlik. amelelik * Amele olma durumu. amelî * İşe dayanan, işüstünde, tatbikî, pratik.
* İş bakımından, işçe.
* Elverişli, kolay, uygun, kestirme.
* Hareketle ilgili olan, yalnız düşünce alanında kalmayıp işe dönüşen uygulamalı, tatbikî.amelimanda * İşyapamaz durumda olan. ameliyat * Operatörün, hasta üzerinde kesme ve dikme yoluyla yaptığımüdahale, operasyon.
* ç. İşler, faaliyetler.ameliyat geçirmek * ameliyat edilmişolmak. ameliyat masası * Üzerinde ameliyat yapılan özel donanımlımasa. ameliyathane * Hastaların ameliyat edildiği yer. ameliyatlı * Ameliyat edilmiş. ameliye * Yapılan iş, işlem. amenajman * Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmişesaslara uygun olarak işletilmesi.
* Tabiî kaynakların işletilmesi.amenna * İnandık anlamı ile “öyledir”, “doğru”, “diyecek yok” gibi tasdik etme anlatır. Amentü * Kur’an surelerinden birinin adı. Amerika armudu * Defnegillerden, Amerika’da yetişen bir ağaç (Persea gratissima).
* Bu ağacın armuda benzer yemişi.Amerika bademi * Aselbent ve zamk gibi maddeler veren bir sıcak iklim ağacı(Styrax americana). Amerika elması * Antep fıstığı gillerden, Amerika’da yetişen bir ağaç, bilader ağacı(Anacardium occidentale).
* Bu ağacın badem biçiminde çekirdekli, armuda benzer yemişi.Amerika tavşanı * Kemiricilerden, arka ayaklarıçok uzun, küçük bir memeli kürk hayvanı(Eriomys chincilla). Amerika üzümü * Şekerci boyası. Amerikalı * Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse. Amerikalılaşma * Amerikalılaşmak işi veya durumu. Amerikalılaşmak * Amerikalıların yaşayıştarzını benimsemek. Amerikan * Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse.
* Amerika’ya özgü, Amerika ile ilgili olan. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 59
altından Çapanoğlu çıkmak * girişilen işte başa dert olacak bir durumla karşılaşmak. altından çapanoğlu çıkmak * bir işte başa dert olacak bir durumla, bir sorunla karşılaşmak. altından girip üstünden çıkmak * malı, parayıdüşüncesizce harcayıp tüketmek. altından kalkamamak * bir işi başaramamak, becerememek, üstesinden gelememek.
* kendini savunamamak.altından kalkmak * bir güçlüğü yenmek, başarmak. altınıçizmek * (bir sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek; vurgulamak. altınııslatmak * yatağına veya donuna küçük abdestini etmek. altınıüstüne getirmek * söz veya tutumuyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek.
* bir şey bulmak için aramadık yer bırakmamak.altınlaşma * Altınlaşmak işi veya durumu. altınlaşmak * Altın durumu veya görünümü almak. altınoluk * İşlemeli kadın şalvarı.
* Altın sırma veya kılaptanla işlenmişçizgili ipek kumaşve bu cins kumaşların üstünde bulunan sırma
işlemeli yollar.
* Sarıkların üstüne sarılan sırma şerit.altıntop * Turunçgillerden, sıcak bölgelerde yetişen bir meyve ağacı, greyfrut (Citrus decumana).
* Bu ağacın kanarya sarısırenginde, tadıacımsımeyvesi, kız memesi, greyfrut.altıntop * İki çeneklilerden, uzun, dikenli ve kürecikler hâlinde sapları olan bir kaktüs türü (Trollius ranunculoides). altıparmak * Ellerinde veya ayaklarında altışar parmağı olan (kimse).
* İri bir tür palamut balığı.
* Ayrırenkte altıyolu olan kumaş.
* Bu kumaştan yapılan gelin giysisi.altıpatlar * Altıtane fişek alan toplu tabanca, revolver. altışar * Altısayısının üleştirme biçimi; her birine altı, her seferinde altısı bir arada olan. altız * Bir doğumda dünyaya gelen altı(kardeş). altimetre * Yükseklikölçer. altlama * Altlamak işi. altlamak * Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek. altlı * Altı olan. altlıüstlü * Altıve üstü birlikte.
* Alt ve üst katta olmak üzere, birlikte.altlık * Tabak veya bardak altı.
* Hayvanların altına yayılan ot veya saman.
* Arabaya koşulan atların yollarıkirletmemesi için kuyruğunun altına yerleştirilen torba.altmış * Elli dokuzdan sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 60, LX.
* Altıkere on, elli dokuzdan bir artık.altmışaltı * Altmışaltısayıalmakla kazanılan bir çeşit iskambil oyunu. altmışaltıya bağlamak * temelli olmayan bir çözümle durumu kurtarmışgörünmek. altmışdörtlük * Bir notanın altmışdörtte biri değerinde olan nota. altmışar * Altmışsıfatının üleştirme biçimi, her birine altmış, her defasında altmışı bir arada olan. altmışıncı * Altmışsıfatının sıra bildiren biçimi, sırada elli dokuzuncudan sonra gelen. altmışlık * İçinde altmıştane bulunan.
* Altmışyaşında olan veya görünen.alto * Kemanla viyolonsel arası büyük keman, viyola.
* Kontralto.altta kalanın canıçıksın * “herkes başının çaresine baksın, gücü yetmeyen ne olursa olsun” anlamında kullanılır. altta kalmak * herhangi bir çatışmada, çekişmede yenilmek. altta yok üstte yok * yoksul, fakir. alttan (veya aşağıdan) almak * sert konuşan birine karşıyumuşak, olumlu davranmak. alttan alta * gizlice, el altından. alttan güreşmek * gizli gizli yenme yollarınıkollamak. altunî * Altın renginde olan. alüfte * İffetsiz, oynak, cilveli (kadın). alüftelik * Alüfte olma durumu. alümin * Suda çözünmeyen, 20500 C de eriyen, beyaz bir toz olan alüminyum oksit (Al2O3). alümina * Bkz. alümin. alüminyum * Atom numarası13, atom ağırlığı26,98 olan, gümüşparlaklığında, beyaz, 6600 C de eriyen hafif bir
element. KısaltmasıAl.
* Alüminyumdan yapılmış.alüminyum taşı * Boksit. alüvyon * Akarsuların taşıyıp yığdıkları balçık, kil gibi çok ince taneli şeylerin kum ve çakılla karışmasıyla oluşan yığın,
lığ.alveol * Torba biçiminde küçük boşluk veya genişlemişkısım. alvere tulumbası * Emme basma tulumba. alyans * Nişan yüzüğü. alyon * Para babası. alyuvar * Kana al rengini veren, çekirdeksiz, yuvarlak, küçük hücre, eritrosit. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 58
Altayistik * Altay grubuna giren Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Korelilerin dil, edebiyat, kültür ve tarihleriyle
uğraşan bilim dalı.alternatif * Seçilebilecek bir başka yol, yöntem; seçenek.
* Almaşık.
* Dalgalı(akım).alternatör * Dalgalıelektrik akımıveren üreteç. altes * Prens ve prenseslere verilen şeref unvanı.
* Bu unvanıtaşıyan kimse.altı * Beşten sonra gelen sayının adıve bu sayıyı gösteren rakam, 6, Vl.
* Beşten bir artık.altıalay üstü kalay * içi dışı gibi özenilmişolmayan şeyler için söylenir. AltıKardeş * Kuzey kutup yönünde, Büyük Ayı’nın karşısında bulunan takım yıldız. altıkarış beberuhi * kısa boylu olanlar için alay yollu söylenir. altıkaval üstü şişhane * Bkz. altıkaval üstü şişhane. altıkaval, üstü şişhane * (giyim için) altı, üstüne uymaz. altı okka etmek * birini kollarından ve bacaklarından tutup yukarıkaldırarak sallamak veya götürmek. altıyaşolmak * işe birtakım oyunlar karışmak, böyle bir işe girişmekte sakıncalar bulunduğu anlaşılmak. altıyol * Altıyolun birleştiği yer. altıdan yemek * hastahanelerde hiç perhizi olmayan hastalara verilen tam yemek. altı gen * Altıkenarlıçokgen, müseddes. altık * Konusu ile yüklemi aynı olan, biri tümel olumlu, biri tikel olumlu; biri tümel olumsuz, biri tikel olumsuz iki
önerme arasındaki bağlantıdurumu, mütedahil: “Kimi insanlar fanidir” önermesi “Bütün insanlar fanidir”
önermesinin altığı olur.altılı * Altıparçadan oluşan, kendinde herhangi bir şeyden altıtane bulunan.
* İskambil, domino gibi oyunlarda üzerinde altı işareti bulunan kâğıt veya pul.
* Divan edebiyatında her bendi altımısradan oluşan nazım biçimi.altılık * Altısı bir arada, altıtaneden oluşmuş, altıtane alabilen. altın * Atom sayısı79, atom ağırlığı196,9 olan, 10640 C de eriyen, kolay işlenen, yüksek değerli, paslanmaz
element, kısaltmasıAu.
* Altından yapılmış.
* Altından yapılmışsikke.
* Niteliği iyi olan, üstün nitelikte olan, değerli.altın adıpul oldu, kız adıdul oldu * uygunsuz davranışlarıyüzünden temiz tanınan kişiliği lekelendi. altın adını bakır etmek * kötü işler yaparak temiz ve parlak ününü karartmak. altın anahtar her kapıyıaçar * para olunca her güçlük yenilebilir. altın babası * Çok zengin, parasıçok olan kimse. altın beşik * Bir elleriyle kendi bileklerini kavrayan iki kişinin, öteki elleriyle karşılıklı olarak birbirlerinin bileklerini
tutmaları.altın bilezik * Altından yapılmışkola takılan ve pek çok türü olan süs eşyası.
* Para getiren sanat veya meslek.altın çağ * En parlak ve mutlu çağ. altın eli bıçak kesmez * varlıklıveya değerli kişilerin elini kimse bükemez. altın gibi * altına benzeyen, sarı. altın kaplama * Herhangi bir metal altın suyuna batırılarak ince bir altın tabaka ile sarılarak altına benzetilmek. altın keseği * Yerden temiz külçe durumunda çıkan altın. altın kesmek * çok para kazanır olmak. altın kökü * Güney Amerika’da yetişen, kusturucu niteliği olan bir kök, ipeka (Cephaelis ipeca cuanha). altın küpü * Altın para biriktiren; parasıçok olan. altın leğene kan kusmak * varlık içinde hastalık veya sıkıntıçekerek yaşamak. altın saat * İzlenme oranının en çok olduğu vakit, prime time. altın sarısı * Altın rengini andıran. altın suyu * Bir kısım konsantre nitrik asit ile üç veya dört kısım konsantre hidroklorik asitten oluşmuş, özellikle plâtin
ve altın gibi metalleri çözmekte kullanılan bir karışım.altın topu * güzel ve tombul olan kucak çocukları için bir benzetme sözü olarak kullanılır. altın tutsa, toprak olur (veya altına yapışsa elinde bakır kesilir) * giriştiği işlerde büyük talihsizliklere uğrayan kimsenin durumunu anlatır. altın yağmurcun * Bir tür kuş, yağmur kuşu. altın yıl * Eşlerin birlikte ulaştıkları50. evlilik yılı. altın yumurtlayan tavuk * mesleği, sanatı, parası olan, gelirli kimse.
* turist.altın yürekli olmak * çok iyi niyetli olmak, yumuşak huylu görünmek. altına etmek (veya kaçırmak) * yatağına veya donuna abdest etmek. altınbaş * Daha çok Ege bölgesinde yetişen, yuvarlak, kalınca kabuklu güzel bir kavun türü. altıncı * Altısayısının sıra sıfatı, sırada beşinciden sonra gelen. altıncıduygu * Ön sezi. altıncıhis * Bkz. altıncıduygu. altında kalmak * ezilmek. altında kalmamak * karşılığınıvermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü karşılıksız bırakmamak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 60
Am * Amerikyum’un kısaltması. am * Dişilik organı, ferç. -am / -em * Fiilden isim türeten ek: tut-am, dön-em vb. ama * Çelişkili ve tutarsız iki cümleyi birbirine bağlamaya yarar, amma.
* Uyarma veya şartlı bir ifade niteliğinde olan bir cümleyi, başka bir cümleye bağlamaya yarar.
* Beklenmeyen bir sonucu anlatan iki cümleyi onun sebebi durumunda olan cümleye bağlar.
* Bir yargıyıveya bir buyruğu pekiştirmek için de kullanılır.
* Bazen dikkati çekmek için cümlenin sonuna getirilir.âmâ * Görmez, kör. ama ne * ne hoş.
* şaşılacak niteliği olan.amabile * Bir parçanın sevimli ve cana yakın çalınacağınıanlatır. amaç * Erişilmek istenilen sonuç, maksat.
* Gaye.
* Hedef.amaç dışı * Gaye dışı, hedeflenen amacın dışında. amaç edinmek * bir amaca ulaşma isteğinde bulunmak. amaç gütmek * bir amacı gerçekleştirmeye çalışmak. amaçlama * Amaçlamak işi, hedef alma, istihdaf. amaçlamak * Bir amaca ulaşmayı istemek, istihdaf etmek. amaçlanma * Amaçlanmak işi. amaçlanmak * Amaçlamak işine konu olmak. amaçlı * Amacı olan, gayeli.
* Bir amaca yönelik.amaçlılık * Amaçlı olma durumu. amaçsız * Amacı olmayan, gayesiz. amaçsızlık * Amaçsız olma durumu. amade * (bir işi) Yapmaya hazır. -amak * Fiilden isim türeten ek: bas-amak, tutamak, kaç-amak vb. amal * İşler, işlemler. âmâlık * Âmâ olma durumu. amalierbaa * Matematikte dört işlem terimine verilen ad. aman * Yardım istendiğini anlatır.
* Bir suçun bağışlanmasının istenildiğini anlatır.
* Rica anlatır.
* Usanç ve öfke anlatır.
* Dikkat uyandırmak için kullanılır.
* Çok beğenmeyi anlatır: Aman ne güzel şey! Bu anlamda kullanıldığında buna da edatıda getirilebilir.
* Şaşma anlatır.aman Allah (Allahım) * şaşma, beğenme veya beğenmeme, korku gibi duyguları belirtmek için kullanılır. aman bulmak * kurtulmak. aman dedirtmek (veya amana getirmek) * karşıkoyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, zor durumda bırakmak. aman derim! * sakın ha, böyle bir işyapayım deme. aman dilemek * önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasınıdilemek. aman vermek * canını bağışlamak, öldürmemek. aman vermemek * rahat bırakmamak, göz açtırmamak.
* acımayıp öldürmek.aman zaman * Karşısındakini yumuşatmak için söylenen sözleri anlatır. amana gelmek * önce direnirken zor karşısında boyun eğmek. amanın * Korkma ve şaşma sözü. amanname * İslâm devletlerinde düşmana güvenlik içinde olduğunu bildirmek üzere verilen belge. amansız * Aman vermez, hiç acımayan, cana kıyıcı. amansız hastalık * Kanser. amansızca * Öldürücü bir durumda, acımasız olarak.
* Hoşgörüsüz olarak.amasımamasıyok! * hiçbir özrün geçerli olamayacağınıanlatır. amasıvar * herkesin bilmediği sakıncasıveya kusurlarıvar. Amasya’nın bardağı, biri olmazsa biri daha * ele geçirilmeyen veya kaçan bir şeye üzülmek boştur, çünkü her zaman benzeri sağlanabilir. amatör * Bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan kimse, hevesli, profesyonel karşıtı. amatörlük * Amatör olma durumu. amazon * (eski çağların Amazonlarına benzetilerek) Erkek gibi, savaşsaflarında yer alan kadın.
* Ata binen kadın.ambalâj * Eşyayısarmaya yarayan mukavva, kâğıt, tahta, plâstik madde gibi malzeme. ambalâj yapmak * (bir şeyi) bu gibi maddelerle paketlemek, sandıklamak. ambalâjcı * Ambalâj yapan kimse. ambalâjcılık * Ambalâjcı olma durumu veya işi. ambalâjlama * Ambalâjlamak işi.