kaşelemek | * Resmî bir belgeyi kaşe ile damgalamak, mühürlemek. |
kaşelenme | * Kaşelenmek durumu. |
kaşelenmek | * Kaşelemek işi yapılmak. |
kaşeletme | * Kaşeletmek işi. |
kaşeletmek | * Damgalatmak, mühürletmek. |
kaşeli | * Kaşesi olan. * İşverenin, kendisine başkaca bir yükümlülüğü olmadan, çalışma süresine göre ücret verdiği (kimse). |
kaşık | * Sulu veya bazıufak taneli yiyecekleri ağza götürmeye yarayan, saplısofra aracı. * Ucu iğneli kaşık biçimindeki olta. |
kaşık atmak (veya çalmak) | * iştahla veya çabuk yemek. |
kaşık çalımı | * Ortalığın kararmaya başladığızaman, akşam yemeği zamanı. |
kaşık düşmanı | * Kadın, eş. |
kaşık havası | * Orta Anadolu bölgesinde kaşık çalınarak oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği. |
kaşık kadar | * çok küçük. |
kaşık kaşık | * Kaşıkla ölçerek. * Birbiri ardınca ve kaşıkla. |
kaşık otu | * Turpgillerden, iskobüte karşıkullanılan, yapraklarıkaşığı andıran, güzel çiçekler açan bir bitki (Cochlearla officinalis). |
kaşık oyunu | * Yurdumuzun birçok bölgesinde, parmaklar arasına sıkıştırılmıştahta kaşıklar ile şıkırdatılarak çok hareketli bir biçimde oynanan halk oyunu. |
kaşık sallamak | * yemek yemek. |
kaşıkçı | * Kaşık yapan veya satan kimse. * Şimşir, kemik, bağa gibi şeylerden kaşık oyan, süsleyen zanaatçı. |
kaşıkçıkuşu | * Pelikan. |
kaşıkçılık | * Kaşık yapma ve satma işi. |
kaşıkçın | * Ördekgillerden, gagasıkaşık biçiminde, tüyleri ak, kara, kahve rengi, ayaklarıkırmızı bir kuş(Spatula clypeata). |
kaşıkla yedirip sapıyla (gözünü) çıkartmak | * yaptığı bir iyiliği hiçe indirecek kötülükte bulunmak. |
kaşıklama | * Kaşıklamak işi. |
kaşıklamak | * Kaşıkla yemek. * (kaşıkla yenen yemek için) Severek, iştahla yemek. |
kaşıklanma | * Kaşıklanmak işi veya durumu. |
kaşıklanmak | * Kaşıkla yenmek. |
kaşıklayış | * Kaşıklamak işi veya biçimi. |
kaşıklık | * İçine kaşık, çatal, bıçak gibi şeyler konulan kap. * Kaşık yapmaya elverişli. * Kaşığın alabileceği ölçüde. |
kaşıma | * Kaşımak işi. |
kaşımak | * Tırnakla veya başka bir şeyle deriyi hafifçe ovmak. |
kaşındırma | * Kaşındırmak işi. |
kaşındırmak | * Kaşınmasına yol açmak, kaşıntıvermek. |
kaşının altında gözün var dememek | * Bkz. gözün üstünde kaşın var dememek. |
kaşınış | * Kaşınmak işi veya biçimi. |
kaşınma | * Kaşınmak işi. |
kaşınma kazığı | * Merada çeşitli böcek, sinek ve arılar tarafından rahatsız edilen hayvanların kaşınarak rahatlatılmaları için meranın elverişli yerlerine dikilen ve üzerlerine antiseptik maddeli gres yağısürülen kazık. |
kaşınmak | * Kaşıntısı olmak, kaşıma isteği duymak. * Kendi kendini kaşımak. * Kötü bir karşılık gerektiren davranışlarda bulunmak. |
kaşıntı | * Vücutta kaşınma isteği uyandıran duygu. |
kaşıntılı | * Kaşıntısı olan. |
kâşif | * Bulucu. |
kaşkariko | * Oyun, dolap, düzen. * Yalan. |
kaşkaval | * Tekerlek biçiminde, sarırenkte, kaşara benzeyen, bir tür peynir. * Aptal, sersem. |
kaşkaval | * Gabya ve babafingo çubuklarının topuk taraflarında açılan deliklerden geçirilerek uçlarımavnalara dayanan, demir veya ağaç takoz. |
kaşkol | * Boyun atkısı. |
kaşkorse | * Ten üzerine giyilen ince kadın fanilâsı. |
kaşla göz arası | * kimsenin sezmesine imkân vermeyecek kadar kısa bir zaman içinde, çok çabuk. |
kaşlama | * Kaşlamak işi. |
kaşlamak | * Yüzüğün taşınıkaşa oturtmak. |
kaşlı | * Herhangi bir nitelikte kaşı olan. |
kaşlı gözlü | * Yüzü güzel olan. |
kaşmer | * Maskara, soytarı. |
Kategori: K
-
Türkçe Sözlük K Sayfa 56
-
Türkçe Sözlük K Sayfa 57
kaşmerlik * Soytarılık. kaşmir * İnce, sık bir tür yün.
* Bu yünden yapılmış.kaşpusiye * Hafif üstlük. kat * Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü.
* Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey; üst üste konulmuş
şeylerden her biri, tabaka.
* (giyecekler için) Takım.
* Daire.
* Ön, yan, huzur, makam, nezt.
* Bükülen veya kıvrılan bir şeyin her kıvrımı.
* Makam, mevki.
* Nicelikçe kez, defa, misil.
* Tekrarlanan bir sayının toplamı.
* Jeoloji zamanlarından bir dönem içinde oluşmuşkatmanlıkayaçlar.kat * Kesme, kesilme.
* İlgiyi kesme.
* Sonuca bağlama, bitirme.
* Kesme.kat çıkmak * yapıya kat eklemek. kat kat * Çok, pek çok.
* Üst üste.kat sayı * Bir niceliğin kaç katıalındığını gösteren sayı.
* Bir yasayıanlatan formülün yazılışında yer alan, değişmeyen sayı.
* Cisimlerin fiziksel özelliklerini belirten değişmeyen büyüklükler.kat yuvarı * Yer atmosferinin 10-60 km yükseklikleri arasında kalan katmanı, stratosfer. katabolizma * Canlıprotoplâzmayıyapan büyük ve karmaşık yapılımoleküllerin enerji çıkararak yanması, yadımlama. katafalk * Önünden geçilerek kendisine saygı gösterilmek istenen ölünün tabutu konulmak için yapılmışyüksek yer. katafot * Dışarıdan gelen bir ışığın etkisiyle geceleyin ışıklı görünen reflektör. katakofti * Klâsik Türk müziğinde 8/8′ lik bir usul. katakomp * İlk Hristiyanların kayaları oyarak veya yer altınıkazarak yaptıkları, uzun dehlizler biçiminde; ölülerini
gömdükleri veya tapınak olarak kullandıklarımezarlık.katakulli * Yalan dolan, oyun, tuzak, düzen. katakulli okumak * yalan söylemek, palavra atmak. katalanca * İspanya’nın kuzey doğusunda Katalan ırkının konuştuğu dil. katalepsi * İradenin yitimi, dışetkilere karşıduygunluğun ortadan kalkmasıve hareket organlarına verilen herhangi bir
durumun olduğu gibi sürüp gitmesiyle beliren sendrom.kataleptik * Katalepsi ile ilgili.
* Katalepsiye tutulmuş.katalitik * Katalizle ilgili, kataliz niteliğinde olan. katalitik soba * Tüp gaz ile çalışan ve evlerde ısıtma amacıyla kullanılan bir tür soba. kataliz * Bir maddenin kimyasal bir tepkimede hiçbir değişmeye uğramadan tepkimenin olmasınıveya hızının
değişmesini sağlayan etkisi.katalizör * Kimyasal tepkimenin olmasınıveya hızının değişmesini sağlayan, katalitik etkiye yol açan madde. katalog * Kitaplıktaki kitaplarıveya belli bir daldaki gereçleri, nitelikleri bakımından tanıtmak, arandıklarında
bulunmalarını sağlamak amacıyla, yer numaraları belirtilerek hazırlanmışkitap, defter veya fişten oluşan bütün, fihrist.
* Kitap evi, yayın evi, kurum gibi kuruluşların yayınlarını, ürettikleri malları, eşyalarıtanıtan, gösteren liste
veya kitap, fihrist.kataloglama * Kataloglamak işi. kataloglamak * Kitaplıktaki veya belli bir daldaki gereçleri yer numarası, bibliyografik kimlik vb. bakımından tespit etmek. katalpa * İki çeneklilerden, yapraklarıçok iri ve kalp biçiminde, çiçekli bir süs bitkisi (Bignonia catalpa). katana * Bkz. kadana. katar * Lokomotif ile vagonların oluşturduklarıdizi, tren.
* Taşıt dizisi.
* Bir arada giden hayvan dizisi.katar katar * Birçok katardan oluşmuş, dizi dizi. katarakt * Ak su, ak basma, perde. katarlama * Katarlamak işi. katarlamak * Katar durumuna getirmek, arka arkaya dizmek. katarlanma * Katarlanmak işi yapılmak veya katarlanmak işine konu olmak. katarlanmak * Katarlanmak durumuna getirmek veya katarlanmak işine konu olmak. katavaşya * Göçebe balıkların, ısıdüşmesi sonucu Karadeniz’den Marmara denizine veya Akdeniz’e geçmeleri. katbekat * Kat kat. katedral * Başkilise. kategori * Aralarında herhangi bir bakımdan ilgi veya benzerlik bulunan şeylerin tamamı, grup, ulam. kategorik * Kesin, açık.
* Kesinlikle, şartsız olarak.katetme * Katetmek işi. katetmek * Kesmek, bölmek.
* Bir yeri aşarak geçmek, yol olmak.katgüt * Ameliyatlarda yaralarıdikmek için kullanılan, bağırsaktan yapılmışiplik. katı * Sert, yumuşak karşıtı.
* Hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz, zalim.
* Düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkısıkıya bağlı olan.
* Sıvıların ve gazların tersine, içinde bulunduğu kabın veya üstünde bulunduğu yerin biçimini almayan, sulp.
* Çok, aşırıderecede.katı * Taşlık, konsa. katıkalpli * Katıyürekli. katısöz * Sert ve kırıcısöz. katıyağ * Don yağı, parafin gibi normal sıcaklıkta iken katıdurumda bulunan yağ. katıyumurta * Lop yumurta. katıyürekli * Acıması olmayan, acımasız. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 54
kasılgan * (kas ve organik dokular için) Kasılma özelliği olan, kasılabilen. kasılganlık * Kasılgan olma durumu. kasılış * Kasılmak işi veya biçimi. kasılma * Kasılmak işi, büzülme, takallus. kasılmak * Kasmak işi yapılmak.
* Büzülüp kasılmak, takallüs etmek.
* Büyüklenmek, kurumlanmak, gururlanmak.kasım * Yılın 30 gün çeken on birinci ayı, son teşrin, teşrinisani.
* Kışın başlangıcısayılan 8 kasım günü başlayıp hıdrellezin ilk günü olan 6 mayısa kadar altıay süren dönem.kasım kasım * Kasılmak hareketiyle birlikte “çok büyüklenmek, kurum satmak, gururlanmak” anlamında kullanılır. kasımpatı * Birleşikgillerden, çiçekleri iri, katmerli ve türlü renkte, sonbahardan kışa değin açan bir süs bitkisi,
krizantem (Chyrsanthemum).kasınç * Kaslarda ağrılıkasınma, kramp. kasınma * Kasınmak işi. kasınmak * Kasılıp kalmak.
* Büyüklenmek, kibirlenmek, kendini beğenmek.kasıntı * Giyeceği daraltmak veya kısaltmak için yapılan eğreti dikiş.
* Büyüklenme, kurum, gurur.
* Büyüklenen, gururlanan ve bunu davranışlarıyla belli eden (kimse).kasıntılı * Kasıntısı olan.
* Büyüklenen, kurumlu, kibirli, gururlu.kasıntısız * Kasıntısı olmayan.
* Büyüklenmeyen, kurumlu, gururlu davranmayan.kasıp kavurmak * baskıyaparak veya kıyıcıdavranışlarla bir topluluğu ezmek, zulmetmek.
* çok zarar vermek, mahvetmek.
* çok etkilemek, hüküm sürmek.kasır * Köşk. kasırga * Hızısaatte 120 km yi aşan çok güçlü fırtına.
* Duyguların patlak verişi, büyük heyecan, coşku.kasıt * Amaç, istek, maksat.
* Öldürme, yaralama veya zarar vermek isteme, kötü niyet.kasıtlı * İsteyerek, bilerek yapılan, maksatlı. kasıtsız * İsteyerek, bilerek yapılmayan, maksatsız. kaside * On beş beyitten az olmayan, bütün beyitlerin ikinci dizeleri en baştaki beyit ile kafiyeli bulunan ve çoğu
kez büyükleri övmek için yazılan divan edebiyatımanzumesi.kasideci * Kaside yazan şair.
* Birine yaranmak amacıyla aşırıövgüde bulunan kimse.kasidehan * Kaside okumayımeslek edinmişkimse. kasis * Kara yolunda oluşmuşçukurlar ve tümsekler.
* Bir yolun doğrultusunu dik kesen bir yandan öbür yana geçen ark.kasiyer * Kasa başında oturarak para alıp kasa fişi veren kimse, kasadar. kask * Darbelerden başıkorumak için, sertleştirilmişsentetik maddelerden yapılmışsağlam başlık. kaskatı * İyi katı, çok katı.
* Acımasız, hoşgörüsüz.
* Kıpırdamaksızın, hareketsiz veya donmuşolarak.kaskatıkesilmek * aşırıcoşku, soğuk, korku, üzüntü vb. karşısında hareket edemeyecek, bir şey söylemeyecek duruma
gelmek, donup kalmak.kasket * Genellikle erkeklerin giydiği, önü siperli başlık. kasketçi * Kasket yapan veya satan kimse. kasketçilik * Kasketçinin işi veya mesleği. kasketli * Kasketi olan. kasketsiz * Kasketi olmayan. kasko * Taşıtların uğrayacaklarıkazadan doğacak zararların karşılanması için yapılan sigorta. kaslaşma * Kaslaşmak durumu. kaslaşmak * Kas durumuna gelmek. kaslı * Kasları gelişmişolan, adaleli. kasma * Kasmak işi. kasmak * Kısaltmak.
* Daraltmak.
* Baskısıaltında tutmak.kasnak * Enli çember.
* Kalbur ve tel gibi şeylerin tahta çemberi.
* Nakışişlemek için gergef gibi kullanılan, kumaşı germeye yarayan, tahtadan çember.
* Pehlivanların giydikleri kispetin bele gelen bölümü.
* Makinelerde, bir milden başka mile hareket geçiren kayışların takıldığıdemir çember.
* Kıyıları oluk biçiminde pervazlı, metal ve tahtadan yapılmışçember.
* Bir sütunun gövdesini oluşturan silindir biçimindeki taşların her biri.kasnak işlemek * kasnakta nakışişlemek. kasnakçı * Kasnak, elek, ölçek gibi tahta işleri yapan kimse. kasnaklama * Kasnaklamak işi. kasnaklamak * Kasnak içine almak, çemberlemek.
* Kollarınıdolayarak kavramak.
* Yapılarda, betonun şişmesini önlemek ve direncini artırmak için, sıkıştırılmış betonun çevresini metalden
bir kasnak içine almak.kasnı * Çadıruşağı, şeytantersi ağacı gibi bitkilerden elde edilen bir zamk. kassız * Kası olmayan.
* Adelesiz.
* Kasları gelişmemişolan.kast * Bkz. kasıt. kast * Ayrıcalıklar bakımından yukarıdan aşağıya doğru kesin ölçülerle sınırlanmış bulunan, en koyu biçimiyle
Hindistan’da görülen toplumsal sınıfların her biri.kastanyet * Parmaklara takılarak çalınan bir tür zil. kastanyola * Bir çarkın dişlerine takılıp geriye doğru dönmesini önleyen dil.
* Akan gemi zincirini sıkarak durdurmak için kullanılan, güverte locasının altına konmuş, hareketli demir
kol. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 55
kastanyola yuvası * Bir çarka kastanyola için açılmışdişlerin arası. kastar * Pamuk ipliğini veya bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartma işi. kastarcı * Kastar işini yapan kimse. kastarcılık * Kastar yapma işi. kastarlama * Kastarlamak işi. kastarlamak * Pamuk ipliğini veya bezini bol ve soğuk su ile yıkayarak ağartmak. kastarlı * Kastarlanmışolan. kasten * Kasıtla, bile bile ve isteyerek. kastetme * Kastetmek işi. kastetmek * Amaçlamak, amaç olarak almak; demek istemek.
* Kötülük etmek, kıymak, zarar vermeyi istemek.kastı olmak * ona karşıkötülük etmek, zarar verme isteği beslemek. kastî * Kasıtlı olarak, bilerek, isteyerek (yapılan). kastor * Kunduz.
* Kunduz kürkü.
* Bu kürkten yapılmış.kasvet * Sıkıntı, iç sıkıntısı. kasvet basmak (veya çökmek) * çok sıkılmak, içi daralmak. kasvet vermek * sıkıntıvermek. kasvetli * İç sıkıcı, sıkıntılı. kasvetsiz * Sıkıntı olmayan, iç sıkmayan. kaş * Gözlerin üzerinde kemerli birer çizgi oluşturan kısa kıllar.
* Kemerli ve çıkıntılışey veya yer.
* Sarp kayalık, uçurum.
* Eyerin ön ve arkasındaki çıkıntılı bölüm.
* Duvar, bağve bahçelerde toprak yığarak yapılan sınır, set.kaşçatmak * kızmak, öfkelenmek. kaşgöz etmek * kaş, göz işaretleriyle bir şey anlatmaya çalışmak. kaşgöz işareti yapmak * kaşve gözle birşeyler anlatmak, dikkat çekmek. kaşile göz, gerisi söz * yüz güzelliğinde kaşile gözün önemini belirtir. kaşjölesi * Kaşın düzgün görünmesini sağlayan bir madde. kaşyapayım derken göz çıkartmak * işi düzelteyin derken büsbütün bozmak. kaşyıkamak * kaşçatmak. kaşağı * Hayvanlarıtımar etmek için kullanılan, sactan, dişli araç.
* Sırtıkaşımak için kullanılan uzun saplı, ucu kaşık veya ek biçiminde, tırnaklıaraç.kaşağılama * Kaşağılamak işi. kaşağılamak * Tımar etmek için hayvana kaşağısürmek. kaşağılanma * Kaşağılanmak işi. kaşağılanmak * Kaşağılanmak işi yapılmak. kaşağılatma * Kaşağılatmak işi veya durumu. kaşağılatmak * Kaşağılamak işini yaptırmak. kaşalot * İspermeçet balinası.
* Aptal, budala.kaşan * (hizmet veya binek hayvanları için) Durup işeme. kaşan yeri * Uzun yolda hayvanların durup işedikleri ve biraz dinlendikleri yer. kaşandırma * Kaşandırmak işi. kaşandırmak * Hayvanıdurdurup işetmek. kâşâne * Büyük, süslü köşk, saray gibi yapı. kaşanma * Kaşanmak işi. kaşanmak * (hizmet ve binek hayvanları için) Durup işemek. kaşar * Koyun sütünden yapılan, tekerlek biçiminde, sarımtırak, yağlı bir peynir.
* Oyunda açıkgöz, kurnaz olan kimse.kaşar peyniri * 343 kaşar. kaşarlanma * Kaşarlanmak işi. kaşarlanmak * Bir işte, bir hareketle çok tecrübe kazanmak.
* Hoşa gitmeyen bir harekete veya bir işe alışarak artık ondan üzüntü duymaz olmak.kaşarlı * Kaşarla yapılmış.
* Kaşarlanmış.kaş bastı * Başa ve alna bağlanan bağ, çatkı. kaşe * Damga, mühür.
* Toz ilâçların içine konulduğu, yutulmaya uygun, güllâçtan küçük kap.kaşeksi * Bütün beslenme işlevlerinin bozulmasıyla oluşan ileri derecede zayıflık. kaşeleme * Kaşelemek işi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 52
karşıtlaşma * Karşılaştırmak işi. karşıtlaşmak * Birbirine karşıt olmak. karşıtlı * Karşıtlık, zıtlık gösteren, tezatlı. karşıtlık * Karşıt olma durumu, zıddiyet, mübayenet, tezat, kontrast.
* Bir teoremin karşıtının da doğru olmasıdurumu.
* İki organ, iki sistem arasındaki görevlerin zıt olmasıdurumu.
* Başkalarının istek, dilek veya buyruklarının tersine davranma eğilimi.kart * Gençliği ve körpeliği kalmamış. kart * Düzgün kesilmişince karton parçası.
* Bir kimsenin kimliğini gösteren, kutlamalarda veya kendini tanıtmada kullanılan, çoğunlukla beyaz, küçük,
ince karton parçası, kartvizit.
* Açık mektuplaşmada kullanılan, bir yüzü adrese, öbür yüzü yazıya ayrılmışolan karton parçası.
* Kartpostal.
* Bazıyerlere girmek veya bazışeylerden yararlanmak için verilen, kimliği belirten belge.
* Oyun kâğıdı.kart basmak * işçiler işyerine girişve çıkışta gelip gittikleri bir makine aracılığı ile belirtmek. kart çıkarmak * hakem kural dışı hareket eden oyuncuya uyarıveya cezalandırma amacı ile sarıveya kırmızıkart göstermek. kartal * Kartalgillerden, genel olarak kızıl siyah tüylü, çok güçlü, yuvasınıyüksek kayalıklar üzerinde kuran, iri bir
yırtıcıkuş(Aquila).kartal ağacı * Dulaptal otugillerden, Hindistan’da yetişen, odunu öd ağacı gibi kokan bir ağaç. kartalgiller * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfının, kartallar takımının gündüzyırtıcılarıalt takımına giren büyük bir
familyası.kartallar * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfının karinalılar bölümüne giren bir takım. kartallı * Kartalı olan.
* Üzerinde kartal resmi bulunan.kartallıeğrelti otu * Yurdumuzun kıyı bölgelerinde sık rastlanan, yaprak sapının enine kesiti mikroskop altında iki başlı bir
kartalıandıran, büyük yapraklı bir eğrelti türü (Pteridium aquilinum).kartalma * Kartalmak işi. kartalmak * Yaşlanmak, kartlaşmak. kartaloş * Kartlaşmış, yaşı geçkin. kartaloz * Bkz. kartaloş. kartça * Gençliği azalmış, yaşı geçkince. karteks dolabı * Bilgi kartlarının bulunduğu kutu veya çekmecelerin içinde muhafaza edildiği, ayrıca ön kısmıdüz veya stor
kapak ile kilitlenebilen mobilya.kartel * Tekelci sermaye piyasasında, birtakım ticaret, üretim kuruluşlarının, daha çok kazanmak veya başka
kuruluşlara karşıtutunabilmek gibi amaçlarla aralarında kurduklarıdayanışma birliği.kartel * Gemilerde içlerine içme suyu konulan, ortası basık, küçük fıçı. kartelâ * Tombala gibi bazı oyunlarda sayıların yazılı olduğu kart.
* Tulûat tiyatrosunun kapısına asılan tabelâ.kartelleşme * Kartel kurma işi. kartelleşmek * Kartel kurmak. Kartezyen * Dekartçı. Kartezyenizm * Dekartçılık. kartlaşma * Kartlaşmak işi. kartlaşmak * Kart duruma gelmek. kartlık * Kart olma durumu. kartograf * Haritacı. kartografi * Haritacılık. kartografik * Haritacılıkla ilgili. karton * Kâğıt hamuruyla yapılan, ayrıca içinde bir veya birkaç lif tabakası bulunan kalın ve sert kâğıt.
* On paket sigarayı bir araya getiren ambalâj.
* Tombala oyununda çekilen numaraların işaretlendiği kart.
* Kamu kurum veya kuruluşlarında imzaya sunulan evrakların yerleştirildiği ciltli büyük defter.
* Seri hâlinde canlandırılan, karakterleri hayvan olan çizgi film.kartoncu * Karton işi veya eşya yapan veya satan kimse. kartonlama * Kartonlamak işi. kartonlamak * Karton yerleştirmek veya kartonla kaplamak. kartonpiyer * Yapılarıkabartmalarla bezemek için çoğunlukla duvar ve tavan ara kesitleriyle tavan göbeklerinde
kullanılan, sertleştirilmişmukavva veya kıtıklıalçı.kartonumsu * Karton görünümünde veya sertliğinde olan. kartopu * Kardan yapılmışve sıkıştırılmışyuvarlak.
* Beyaz ve tombul.
* Hanımeligillerden, birçok türü süs bitkisi olarak yetiştirilen, zeytinimsi, meyvemsi, kırmızırenkte bir
ağaççık (Viburnum).kartotek * Kartlar üstüne işlenmiş bilgilerin düzenli bir dizgeye göre derlenmesi.
* Bu biçimde derlenmişkartların saklandığıkutu, dolap vb.kartpostal * Genellikle dik dörtgen biçiminde ince kartondan yapılmış, bir yüzü resimli posta kartı, kart.
* (fotoğrafçılıkta) 9×12 cm boyutlarındaki resim.kartpostalcı * Kartpostal basan veya satan kimse. kartuk * Büyük tarla tarağı. kartuş * Merminin, içine barut doldurulmuşsilindir biçimindeki bölümü.
* Dolma kalem içine yerleştirilen mürekkep dolu tüp.kartvizit * Kart (II). Karun * Din kitaplarıve efsanelerde geçen, çok zengin olduğu söylenen kişi.
* (küçük k ile) Çok zengin kimse.karyağdı * Üstü benek benek beyaz olan (kumaş). karye * Köy. karyokinez * Çok hücreli canlılarda hücrenin belli evrelerden geçerek çoğalması, mitoz. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 53
karyola * Üzerine yatak yapılıp yatılan tahta veya metal kerevet. kas * Tellerden oluşan ve kasılarak vücut hareketlerini sağlayan organ ve bu organın telsi dokusu, adele. kas doku * Canlının hareketini sağlayan, kasılabilen telleri kapsayan hücreler topluluğu. kas tutukluğu * İşe alıştırılmamışkasların çalışma durumunda duyulan ağrıve sızı. kasa * Para veya değerli eşya saklamaya yarayan çelik dolap.
* Ticarethanelerde para alınıp verilen yer.
* Bazı oyunlarda oyunu yönetme veya para karşılığında fişverme işi.
* Vagon, kamyon veya traktörün yük taşımak için şasiye bağlanmışüst bölümünü oluşturan parça.
* Tahta veya sentetik maddelerden yapılmış, dört köşe, sağlam ambalaj parçası, sandık.
* (basımcılıkta) Dizgi harflerinin konulduğu gözlerden oluşan tabla.
* Kapıve pencerelerin sabit olarak tutturulduğu asıl çerçeve.
* Biribiri üzerine istif edilerek yüksekliği ayarlanabilen atlama aracı.kasa defteri * İşletmelerde günlük alışverişhareketlerinin kaydedildiği defter. kasa fişi * Satın aldığımal veya hizmet için ödediği para karşılığında müşteriye yazar kasadan çıkarılarak verilen küçük
kâğıt belge.kasa sayımı * Günlük kasa mevcudunun, kasanın devredilmesinden önce, sayılıp belirlenmesi. kasaba * Şehirden küçük, köyden büyük, henüz kırsal özelliklerini yitirmemişolan yerleşim merkezi. kasabacık * Küçük kasaba. kasabalı * Kasaba halkından olan. kasacı * Veznedar, vezneci. kasadar * Ticarî kuruluşlarda kasada oturup para alıp veren kimse. kasalama * Kasalamak işi. kasalamak * Kasalara yerleştirmek. kasalanma * Kasalanmak işi. kasalanmak * Kasalara yerleştirmek. kasalı * Kasası olan. kasalık * Kasa yapımına elverişli ince dilinmiştahta. kasap * Sığır, koyun gibi eti yenecek hayvanlarıkesen veya dükkânında perakende olarak satan kimse.
* Bu alışverişin yapıldığıdükkân.
* Kan dökücü, hunhar.kasaphane * Kesim evi, mezbaha, kanara. kasaplık * Kasap olma durumu veya kasabın yaptığı iş.
* Kesim evine gönderilip kesilmek için ayrılmış(hayvan).
* Kan dökücülük, hunharlık.kasar * Bkz. kastar. kasara * Geminin başve kıç tarafında, asıl güverteden yüksek olan kısa güverte. kasatura * Süngü gibi, tüfeğin namlusu ucuna takılan veya bel kayışına asılı olarak taşınan bir çeşit bıçak. kasavet * Üzüntü, tasa, kaygı, sıkıntı. kasavet çekmek * üzülmek, tasalanmak. kasavet etmek * üzülmek, kaygılanmak. kasavetlenme * Kasavetlenmek işi. kasavetlenmek * Kasavet sahibi olmak. kasavetli * Üzüntülü, sıkıntılı, tasalı, kaygılı. kasavetsiz * Üzüntüsüz, sıkıntısız, tasasız, kaygısız. kasayıdevretmek * işletmelerde nöbetleşe çalışan kasadarlar kasa mevcudunu birbirine aktarmak. kâse * Cam, çini, toprak vb. den yapılmışderince çanak. kâsecik * Küçük kâse.
* Kulağın dolambacında bulunan ve lenf ile dolu olan küçük zarsı organ.kâseletme * Kâseletmek işi. kâseletmek * Kâse kullanarak işyapmak. kasem * Ant içme, yemin etme. kaset * İçinde, görüntü ve seslerin kaydedildiği, gerektiğinde yeniden kullanılmasınısağlayan bir manyetik şeridin
bulunduğu küçük kutu.kasetçalar * Ses kaydetmeden, sadece kaset çalan araç. kasetçi * Kaset satan kimse. kasetçilik * Kasetçinin yaptığı işveya meslek. kasık * Vücudun karın ile uyluk arasındaki bölümü. kasık bağcı * Kasık bağıyapan veya satan kimse. kasık bağı * Fıtığı içeride tutmak için kullanılan bağ. kasık biti * Genellikle üreme organlarıçevresindeki kıl diplerinde yerleşen bir tür bit (Phthirus pubis). kasık çatlağı * Kasık fıtığı. kasık otu * Karanfilgillerden, saz biçiminde ince sapları olan, güzel çiçekler açan, kasık yaralarına yararlısayılan bir
bitki (Herniaria hirsuta).kasıl * Kasla ilgili olan, adalî. kasıl duyumlar * Kasların iradeli kasılmasıyla ortaya çıkan hareketlerin düzenlenmesine yardım eden duyumlar. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 50
karmaşa * Karmaşık olma durumu.
* Hastalıklıdavranışları ortaya çıkaran, kişinin bilincini az çok şartlandıran, genellikle çocukluk döneminde
kazanılmış, baskıaltında tutulmuşhatıra, duygu ve düşüncelerin bütünü, kompleks.karmaşık * İçinde aynıcinsten bir çok öğe bulunan, birbirine az çok aykırı bir çok şeylerden oluşan, mudil.
* Çözeltide kendisine oluşturulan parçalara iki yönlü olarak ayrışan bir iyon veya birleşik, kompleks.karmaşık sayı * Kesirleri ondalık sayının tersine olarak çeşitli birimlere göre bölümlenmişsayı. karmaşıklaşma * Karmaşıklaşma işi. karmaşıklaşmak * Karmaşık duruma gelmek. karmaşma * Karmaşmak işi. karmaşmak * Bir şey başka bir şeyle birleşerek karışık durum almak. karmaştırma * Kamaştırmak işi. karmaştırmak * Karmaşık duruma getirmek. karmık * Çay ağzında yapılmışolan balıkçı büğeti.
* Mersin balıklarının denizden nehirlere üremek için geçişleri sırasında avlanmalarında kullanılan ve nehir
ağızlarına kurulan çok iğneli bir olta takımı.karmuk * Büyük kanca. karnabahar * Turpgillerden, çiçekleri etli ve tanecikli bir görünüşte olan, yapraklarılâhana yaprağına benzeyen, sebze
olarak kullanılan bir bitki (Brassica oleracea botrytis).karnabit * Karnabahar. karnaval * Hristiyanların büyük perhizden önce et kesiminde renkli, komik ve şaşırtıcıkılıklara girerek yaptıkları
şenlik ve eğlence dönemi.
* Bu dönemde yapılan eğlence.karnaval maskarası * Karnavala katılan gülünç giyimli kimse.
* Gülünç, abartmalı giyimli, süslü kimse.karnaval maskesi * Karnavalda takılan gülünç maske, maskara. karne * Öğrencilere dönem sonlarında okul yönetimlerince verilen ve her dersin başarıdurumu ile devam, sağlık,
yetenek ve genel gidişdurumlarını gösteren belge.
* Gerektikçe koparılıp kullanılmak için hazırlanmış biletlerin oluşturduğu defter.
* Bkz. sağlık karnesi.karnıaç * Acıkmış. karnı burnunda * Gebeliği çok ilerlemiş, doğumu yakın. karnı büyümek * hamile kalmak. karnı geniş * Gamsız, tasasız. karnıtok * bu sözlerle kanılmadığını, önem verilmediğini anlatmak için kullanılır. karnıtok sırtıpek * geçimi iyi, para sıkıntısı olmayan kimseler için kullanılır. karnızil çalmak * çok acıkmışolmak. karnıkara * Börülce.
* Kötü yürekli (kimse).karnından konuşan * 343 vantrilok. karnından konuşmak (veya söylemek) * işitilemeyecek kadar alçak sesle söylemek.
* uydurarak söylemek.karnınıdoldurmak * gebe kalmak. karnıyarık * Bir tür kıymalıpatlıcan yemeği.
* Matbaacılıkta her sayfayıçift sütun olarak düzenleme.karni * Lâboratuvarda, damıtma işlerinde kullanılan, genişkarınlı, dar ve eğri boyunlu cam kap. karnivor * Et obur, et yiyen canlı. karo * Oyun kâğıtlarının küçük, kırmızı, baklava biçimli benekli olan, orya.
* Betondan, dört köşe döşeme taşı.karoser * Otomobilde, mekanizmayı oluşturan motor, makine, tekerlek ve şasi gibi bölümlerin dışında kalan,
görünen dış bölüm.karpit * Asetilen gazıçıkarmakta kullanılan, karbonla kalsiyum birleşiği madde (CaC2). karpit lâmbası * Karpitin su etkisiyle asetilen gazıvermesi ve bu gazın yakılmasıyla ışık elde edilen lâmba. karpuz * Kabakgillerden, sürüngen gövdeli bir bitki (Citrullus vulgaris).
* Bu bitkinin iri ve sulu meyvesi.
* Karpuz biçiminde yuvarlak ve iri şey.
* Kadın memesi.karpuz fener * Şenliklerde kullanılan toparlak kâğıt fener. karpuzcu * Karpuz satan kimse. karpuzculuk * Karpuz yetiştirme veya alıp satma işi. karsak * Köpekgillerden, soluk kahve rengi, karnı beyaz tüylü, kısa kulaklı, postundan kürk yapılan bir memeli türü
(Vulpes corsac).kârsız * Kârı olmayan, kazançsız. karst * Kayaçların erimesiyle yer altıakıntıları olan, kireç taşıve dolomit bölgesi. karstik * Karst özelliği taşıyan, karst ile ilgili. karşı * Bir şeyin, bir yerin, bir kimsenin, esas tutulan yüzünün ilerisi.
* Yol, deniz, ırmak vb. nin öbür kıyısıveya yanı.
* Ön, kat, huzur.
* Bulunan yere göre önde, ileride olan.
* Karşıt, zıt, muhalif.
* Yüzünü bir şeye doğru çevirerek.
* Karşılık olarak, mukabil.
* İçin, hakkında.
* (zaman anlatan kelimelere) Doğru, sularında.karşıakın * Karşıtakımın yaptığı bir akınıdurdurup hemen akına geçme işi, kontratak. karşıçıkmak * dışardan gelenleri karşılamaya gitmek.
* bir düşünceye katılmamak, cephe almak.karşıdevrim * Bir devrimi yıkmayıve onun ürünlerini ortadan kaldırmayıhedefleyen hareket. karşıdurmak * direnmek, dayanmak, boyun eğmemek. karşıdüşürüm * Anti-damping. karşı gelim * Karşıtlık. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 51
karşı gelmek * boyun eğmemek, başkaldırmak. karşı görüş * Bir teze karşıveya iddiaya karşıyeni ve değişik önerme getirme. karşıkarşıya * Yüz yüze. karşıkarşıya gelmek * birden karşılaşmak. karşıkoymak * direnmek, dayanmak, boyun eğmemek. karşı olmak * birine veya bir düşünceye katılmamak, karşıt olmak. karşı olum * Birbirinin karşısında bulunan, birbirini karşılıklı olarak dışta bırakan kavram veya yargıarasındaki bağlantı,
tekabül.karşı oy * Kırmızı oy.
* Muhalefet etme, karşı gelme.karşısav * Bir çatışkının ikinci terimini oluşturan düşünce veya önerme, antitez. karşıcı * Karşılamaya çıkan kimse, karşılayıcı.
* Karşıdüşüncede olan.karşıcılık * Karşıcı olma durumu. karşıdan karşıya * Bir yandan öbür yana.
* Karışmaz görünerek, uzaktan.karşılama * Karşılamak işi, istikbal.
* Trakya ve Marmara bölgesinde oynanan bir halk oyunu veya bu oyunun müziği.karşılama töreni * (önemli bir kimse için) Bir yere gelişi sırasında o yerin yöneticileri ve halkınca yapılan kabul töreni. karşılamak * Dışardan gelen bir kimseye karşılayıcı olarak çıkmak, istikbal etmek.
* Karşılık olmak, denk gelmek, tekabül etmek.
* Söylenen, yapılan, bildiren bir şeyi olumlu veya olumsuz bulmak.
* Önlemek, durdurmak.
* Boksta karşı oyuncunun yumruklarınısavmak.karşılanış * Karşılanmak işi veya biçimi. karşılanma * Karşılanmak işi. karşılanmak * Karşılamak işi yapılmak. karşılaşma * Karşılaşmak işi.
* İki sporcu veya iki takım arasında, karşılıklı olarak kazanmak amacıyla yapılan yarışma, müsakaba.karşılaşmak * Karşıkarşıya gelmek, rastlaşmak.
* (iki sporcu veya iki takım için) Yarışmak.karşılaştırılma * Karşılaştırılmak işi. karşılaştırılmak * Karşılaştırmak işi yapılmak. karşılaştırma * Kişi veya nesnelerin benzer veya aynıyanlarını incelemek için kıyaslama, mukayese. karşılaştırma derecesi * Daha, çok, fazla, ziyade gibi kelimelerle kavramların karşılaştırılıp üst derecede gösterilmesi. karşılaştırmacı * Karşılaştırmalıedebiyat veya dil bilimi uzmanı. karşılaştırmak * Karşılaştırmak işini yaptırmak.
* Kişi veya nesnelerin benzer veya ayrıyanlarını incelemek için kıyaslamak, mukayese etmek.
* (dikişte) Giysinin bir yanına yapılan işlemi, eşitlik sağlamak amacıyla öbür yanında uygulamak.karşılaştırmalı * Karşılaştırma yolu ile yapılmışolan, mukayeseli. karşılaştırmalıdil bilgisi * Akraba dilleri ve lehçeleri karşılaştırarak inceleyen dil bilgisi. karşılaştırmalıdil bilimi * Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli diller arasındaki ilişkileri, benzerlikleri belirleyip dil ailelerini tespit etmeyi
amaçlayan inceleme.karşılaştırmalıedebiyat * Karşılaştırma yöntemiyle çeşitli edebiyatlar arasındaki ilişkileri, benzerlikleri tespit etmeyi amaçlayan bilim
dalı, mukayeseli edebiyat.karşılayıcı * Gelen birini karşılamaya çıkan kimse.
* Önleyen.
* Yerine getiren, yapan.karşılayış * Karşılamak işi veya biçimi. karşılık * Bir davranışın karşıtarafta uyandırdığı, gerektirdiği başka davranış, mukabele.
* Bir dildeki bir sözü başka bir dilde aynıanlamda karşılayan söz.
* Cevap, yanıt.
* Bir şey alınırken karşıtarafa verilen başka şey, bedel.
* Bir işiçin ayrılmışpara, ödenek, tahsisat.karşılık vermek * (küçük büyüğüne) karşı gelmek.
* cevap vermek, yanıt vermek.karşılıklı * İki kişi veya iki topluluğun arasında geçen ve karşılaşılan harekete eşdeğer bir hareketle beliren, mütekabil.
* Birbirine karşı bulunan.
* Birbirlerine karşılık olarak.
* Birbiriyle ilgili olarak.karşılıklıyapraklar * Sapların her düğümünde karşılıklı olarak ikişer ikişer bulunan yapraklar. karşılıksız * Karşılığı olmayan.
* Karşılık gerektirmeyen.
* Karşılık verilmeyecek.karşılıksız aşk * Bir tek kişinin kendince yarattığı aşk, tek yanlıaşk. karşılıksız çek * Ödenecek paranın bankadaki hesapta olmadığıçek. karşılıkta bulunmak * cevap vermek. karşın * Rağmen. karşısına almak * birinin düşünce ve tutumuna katılmadığını belli etmek. karşısına geçmek * karşıdüşünceye katılmak.
* karşıpartiye, guruba gitmek.karşıt * Nitelik ve durumları birbirine büsbütün aykırı olan, zıt, kontrast. karşıt anlamlı * Anlamları birbirinin karşıtı olan (söz): Aşağıyukarı, ileri geri, siyah beyaz, dar geniş, büyük küçük gibi. karşıt duygu * Bazıkişilere, veya varlıklara karşıduyulan ve belirli bir sebebe dayanmayan hoşnutsuzluk durumu, antipati. karşıtçı * Karşıçıkan, karşı olan, aleyhtar. karşıtçıllık * Bir işe, davranışa veya düşünceye karşı olma durumu, aleyhtarlık. karşıtlama * Karşıtlamak işi. karşıtlamak * Bir iddiaya zıt olarak başka bir iddia ileri sürmek. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 48
karıncaincitmez * Bkz. karınca ezmez. karıncalanış * Karıncalanmak işi veya biçimi. karıncalanma * Karıncalanmak işi. karıncalanmak * Bir yere, bir şey üzerine karınca üşüşmek.
* Vücudun bir yerindeki uyuşukluktan sonra, kan dolaşımının başlamasıyla o yerde karıncalar dolaşır gibi bir
izlenim uyanmak.
* (metal yüzeylerde) Pas yüzünden yer yer ufak delikler oluşmak.
* Aşırızihin yorgunluğundan dolayı bir şeyi, bir durumu kavramada zorluk çekmek.karıncalar * Zar kanatlıların, karınca adıaltında toplanan ve beş bin kadar türü sayılan bir dalı. karıncalı * İçinde, üstünde karınca bulunan.
* (metal için) Paslıveya dökülme sonucu küçük delikleri olan.karıncasever * Karınca yiyerek geçinen ve karınca yuvasıçevresinde yaşayan böcek. karıncayı bile ezmemek (veya incitmemek) * çok merhametli, ince duygulu olmak. karıncayiyen * Karıncayiyengillerden, Avustralya’da yaşayan, karıncayla beslenen bir memeli türü (Echidna acule ata). karıncayiyengiller * Örnek hayvanıkarıncayiyen olan, vücutlarıkirpi dikenli, ağızları boru biçiminde uzamış, karıncayla
beslenen bir familya.karıncık * Vücudun çeşitli organları içinde bulunan boşluk.
* Kalbin alt bölümünde bulunan ve biri (sağdaki) akciğerlere, öbürü (soldaki) vücuda pompalanacak kanı
almaya yarayan iki boşluğa verilen ad.karından ayaklılar * Karından bacaklılar. karından bacaklılar * Yumuşakçalardan, karınlarındaki etli, yassıpul biçimindeki uzantıları bacak gibi kullanarak ve sürünerek
yürüyen salyangoz, sümüklü böcek vb. yi içine alan kabuklu hayvanlar sınıfı.karındaş * Kardeş. kârınıtamam etmek * öldürmek. karının saçlısı, tarlanın taşlısı * kadının saçlısı ile tarlanın taşlı olanımakbuldür. karınlama * Karınlamak işi. karınlamak * (gemi için) Yanınıdayamak. karınlı * Karnı büyük ve çıkıntılı olan. karınma * Karınmak işi. karınmak * Sallanarak, karışmak.
* Çiftleşmek.karınsa * Kuşların tüy değiştirme zamanı. karıntası * Pastırmacılıkta hayvanın göbek etlerine verilen ad. karıntı * Anaforlarda oluşan çevrinti.
* Geminin yanından vurarak gemiyi sarsan dalga.karısıağızlı * Karısının düşüncelerini benimseyip davranışlarını ona uyduran (koca). karısıköylü * Karısının yakınlarını benimseyip kendi yakınlarınıunutan erkek.
* Kılı bık.karış * Parmaklar birbirinden uzak duracak biçimde gergin duran elde, başparmak ve serçe parmakların uçları
arasındaki açıklık.karışkarış * Her yanınıve inceden inceye. karışanı görüşeni olmamak * işine kimse karışmamak, özgür olmak. karışık * Aynınitelikteki şeylerden oluşmuş.
* Karışmışolan, düzensiz, dağınık, intizamsız.
* Saf olmayan.
* Halk inancına göre cin ve perilerle ilişkisi olan.
* Çalkantı, kargaşa, gerginlik içinde olan.
* Anlaşılması güç olan, açık seçik olmayan.karışıklık * Karışık olma durumu, teşevvüş.
* Kalabalık, düzensizlik vb. nin yol açtığıkargaşa.karışılma * Karışılmak işi. karışılmak * Karışmak işi yapılmak, müdahale edilmek. karışım * Karışmışolanın durumu.
* Birden çok şeyin karıştırılmasıyla elde edilen şey.
* İki veya daha çok maddenin kimyasal tepkimeye girmeden bir araya gelmesi, mahlût.karışlama * Karışlamak işi. karışlamak * Karışla ölçmek. karışma * Karışmak işi.
* Engelleme, araya girme, müdahale.
* Düzeni bozulma.karışmak * İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek.
* Düzensiz, dağınık olmak.
* Bulanmak, duruluğunu yitirmek.
* Açıklığınıyitirmek, anlaşılması güçleşmek.
* Engellemek, araya girmek; müdahale etmek.
* Bir araya gelmek, katılmak.
* İlgilenmek, müdahale etmek, el atmak.
* Yetkisinde bulunmak, bakmak, işedinmek, işi olmak.karıştırıcı * İki veya daha çok maddeyi birbiri içinde dağıtmaya, karıştırmaya yarayan araçların genel adı, mikser.
* Çeşitli besin maddelerini karıştırma veya çarpma işinde kullanılan araç veya âlet, mikser.
* Ortalığı birbirine katan, fitneci, müfsit.karıştırıcılık * Karıştırıcı olma durumu, fitnecilik. karıştırılma * Karıştırılmak işi. karıştırılmak * Karıştırmak işi yapılmak. karıştırış * Karıştırmak işi veya biçimi. karıştırma * Karıştırmak işi. karıştırmak * Karışmak işini yaptırmak.
* İçinde ne olduğunu anlamak veya aradığını bulmak amacıyla elle yoklamak.
* Yemeği dibinin tutmaması için kaşıkla alt üst etmek.
* Kurcalamak, oynamak.
* Okumak, araştırmak, incelemek.
* Göz atmak, üstünkörü okumak.
* Ayırt edememek, tam olarak seçememek.kari * Okuyucu, okur. karides * Denizlerde veya tatlısularda yaşayan yüzücü, orta büyüklükte kabuklu türün adı. karides ağı * Karides avlamakta kullanılan bir tür ağ. karidesçi * Karides satan veya yakalayan (kimse). kariha * Düşünme gücü. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 49
karikatür * İnsan ve toplumla ilgili her tür olayıkonu alarak abartılı bir biçimde belirten, düşündürücü ve güldürücü
resim.
* Beceriksizce yapılmışşey, taslak.karikatürcü * Karikatür çizen sanatçı, karikatürist. karikatürcülük * Karikatür çizme sanatı. karikatürist * Karikatürcü. karikatürize * Karikatür durumuna getirilmişolan. karikatürize etmek * karikatürleştirmek. karikatürleştirme * Karikatürleştirmek işi. karikatürleştirmek * Karikatür durumuna getirmek.
* Bir şeyin, bir olayın belirtilmesi gereken özelliklerini bozarak, yererek, gülünç duruma getirerek anlatmak.karikatürlük * Karikatür çizmeye yarayan araç, gereç, karikatür yapmak için kullanılan malzeme.
* Karikatür konusunu oluşturan olay.
* Karikatür olma durumu.karina * Gemi omurgası.
* Gemi teknesinin su içinde kalan bölümü.karina etmek (veya karinaya basmak) * gemiyi karinası ortaya çıkacak biçimde bir yanıüzerine yatırmak. karinalılar * Omurgalıhayvanlardan kuşlar sınıfının hemen bütün kuşları içine alan büyük bir bölümü. karine * Karışık bir işveya sorunun anlaşılmasına, çözümlenmesine yarayan durum, ipucu.
* Belirti.karine ile anlamak * sözün gelişinden çıkarmak. kariyer * Meslek, uzmanlık. kariyer yapmak * uzmanlık alanında çalışmak, uzmanlaşmak, ihtisas yapmak. karizma * Büyüleyicilik, etkileyicilik. karizmatik * Büyüleyici, etkileyici. karkara * Uzun bacaklılardan, bataklık bölgelerde yaşayan, kışısıcak ülkelerde geçiren, başısorguçlu turna. karkas * Demirli betonla yapılmışyapı.
* Kemikli sığır eti.karlama * Karlamak işi. karlamak * Kar yağmak. karlanma * Karlanmak işi veya durumu. karlanmak * Kar ile örtülmek, kar ile kaplanmak. karlı * Üstünde kar bulunan.
* Kar yağan.kârlı * Kârı olan, kazançlı. kârlı iş * İyi para getiren işveya çalışma alanı. karlık * Kar kuyusu.
* Dışıhasır örgüsüyle kaplı, içinde kar veya buz koymak için bölmesi bulunan, soğutucu olarak kullanılan
büyük şişe.Karluk * Eski Türk boylarından biri. karma * Karmak işi.
* Ayrıtürden olan öğelerin karıştırılmasıyla oluşmuş, muhtelit.karma eğitim * Erkek ve kız öğrencilerin aynı okulda bir arada okumalarınısağlayan eğitim. karma ekonomi * Özel ve kamu kesimlerini kaynaştırma amacını güden, her iki kesimin birlikte girişimlerini ön gören
ekonomi siyaseti.karma okul * Karma eğitim uygulanan okul. karma sergi * Birçok ressamın eserlerini sergilediği yer. karma tamlama * İsim tamlamasındaki isimlerden birinin veya ikisinin sıfat almasıyla kurulan tamlama: Tok evin aç kedisi.
Yeşil köşkün lâmbası gibi.karmaç * Yapı işlerinde harcıkarmaya yarayan alet, mikser. karmak * Karıştırmak, bibirine katmak.
* Toz durumundaki bir şeyi sıvı ile karıştırarak çamur veya hamur durumuna getirmek.karmakarış * Çok karışık, karmakarışık. karmakarışetmek * çok karışık duruma getirmek. karmakarışolmak * çok karışık duruma gelmek. karmakarışık * Dağınık, düzensiz, çok karışık.
* Huzursuz, kararsız, karmaşık.karmakarışık etmek * çok karışık duruma getirmek. karmakarışık olmak * çok karışık duruma gelmek. karmalık * Karma olma durumu. karman çorman * Çok karışık ve düzensiz. karman çorman etmek * çok karışık ve düzensiz duruma getirmek. karman çorman olmak * çok karışık ve düzensiz duruma gelmek. karmanyola * Şehir içinde ıssız yolda ölümle korkutarak yapılan soygunculuk. karmanyolacı * Karmanyola yoluyla adam soyan kimse. karmanyolacılık * Karmanyolacı olma durumu.
* Karmanyola yoluyla soygun yapma işi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 46
kardiyolog * Kalp hastalıklarında uzmanlaşmışhekim. kardiyoloji * Anatomi, fizyoloji ve patolojinin kalp ile ilgili bölümleri. kardiyopati * Kalp hastalıklarının genel adı. kardiyoskleroz * Bazen atardamar sertleşmesiyle birlikte görülen kalp dokusu sertleşmesi. kardiyoskop * Kalp kasılmalarının incelenmesine yarayan cihaz. kardiyoskopi * Kalp kasılmalarının kardiyoskop ile dinlenmesi. kare * Kenarlarıve açıları birbirine eşit olan dörtgen, dördül, murabba.
* Bu biçimde olan.
* İskambil oyunlarında aynıtürden dört kâğıdın bir araya gelmesi.kare kare * Kareleri olan, kareli. karekök * Karesi verilen bir sayıya eşit olan sayı. karekök almak * bir sayının kare kökünü hesaplamak. kareleme * Karelemek işi.
* Herhangi bir çokgenle eşdeğerli bir kare çizme; eşdeğer bir kare ile hesaplama.
* Bir resmin, büyüterek veya küçülterek kopyasınıçıkarma yöntemi.karelemek * Karelere ayırmak.
* Bir resmi büyütme veya küçültme işleminden sonra asıl örneğin oranlarınıkopyasında da elde etmek için
bir resmi eşit sayıda karelere ayırmak.kareli * Karelere bölünmüş, üstünde kareleri olan; damalı, satrançlı. karesel bölge * Karenin sınırladığıdüzlemsel bölge. karesi * bir sayının kendisiyle çarpımı. karesini almak * bir sayıyıkendisiyle çarpmak. karfiçe * Orta boy demir çivi. karga * Kargagillerden, kanatları geniş, tüyleri kara renkte, tarla ve bahçelere çok zarar veren kuş(Corvus). karga * Bir şeyin asıl durumunu yitirerek, başaşağı olması.
* Yelkenleri toplama.karga bok yemeden * çok erken bir saatte. karga burun * Burnu karga gagasına benzeyen (kimse). karga düleği * Acıhıyar. karga etmek * tulumbanın kurumuşkösele supaplarınııslatarak şişirmek için üzerinden su döküp kolu işletmek.
* bir geminin serenlerini daha az yer tutsun diye veya yas belirtisi olarak eğik bir duruma getirmek.karga gibi * çok zayıf ve esmer. karga tulumba * Birkaç kişi birini yakalayıp elleri üstünde havaya kaldırarak. karga tulumba etmek * birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup kaldırmak. karga yürüyüşü * Çömelmişolarak, çift ayakla sıçrayarak yapılan yürüyüş. kargabeyni * Pekmezle tatlıyoğurt karıştırılarak yapılan yiyecek. kargaburnu * Uçlarıkarga gagası gibi kıvrık olan araçların ortak adı.
* Tel bükmekte kullanılan ve uçlarısivri koni biçiminde olan metalden bir tür kıskaç.
* Sanayide küçük ve yuva içine yerleştirilmişvidalarısökmeye yarayan ince, uzun ağızlıalet, kargaburun.
* Kapımandalı.kargabüken * Bitişik taç yapraklı iki çeneklilerden, yapraklarıkarşılıklı, çiçekleri talkım durumunda olan, meyvesi zehirli
bir ağaç (Stryhnos nux-vomice).
* Bu ağacın striknin elde edilen tohumu.kargacık burgacık * (yazı için) Çarpık, düzensiz. kargadelen * Kabuğunun çok gevrek olmasıdolayısıyla kolay kırılan bir tür badem. kargagiller * Kuşlar sınıfının, ötücü kuşlar takımından, örnek hayvanıkarga olan kuşlar familyası. kargasekmez * Çok ıssız, sarp (yer). kargaşa * Kışkırtma ve karışıklık yoluyla toplumda ortaya çıkan düzen bozukluğu, anarşi.
* Karışıklık, düzensizlik.kargaşa çıkarmak * gürültü patırtıya yol açmak. kargaşacı * Kargaşa çıkaran (kimse). kargaşalık * Kargaşa durumu. kargı * Gövdesi 5-6 m yüksekliğe erişebilen çok yıllık bir bitki (Arundo donax), kamışsaz.
* Dalyanlarda büyük balıklar için kullanılan demir kanca.
* Silâh olarak kullanılan, ucu sivri ve demirli uzun mızrak.kargılama * Kargılamak işi. kargılamak * Kargı ile yaralamak veya öldürmek. kargılık * Fişeklerin konulduğu meşin kuşaklıfişeklik.
* Kamışyetişen yer.kargıma * Kargımak işi, lânet. kargımak * Birine, Tanrı’nın, insanların sevgi ve ilgisinden yoksun kalıp nefretlerine uğramasıdileğinde bulunmak,
ilenmek, lânet etmek, lânetlemek.kargın * Eriyen karların oluşturduğu akarsu.
* Karla karışık yağan yağmur.kargın * Marangozlukta kullanılan bir tür büyük rende. Kargın * Oğuz Türklerinin 24 boyundan biri. kargış * Kargımak işi veya bu maksatla söylenen sözler, lânet, telin, beddua, alkışkarşıtı. kargışetmek (veya vermek) * kargımak, kargışlamak, lânet etmek. kargışlama * Kargışlamak işi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 47
kargışlamak * Kargımak. kargışlı * Tanrı’nın ve insanların nefretine, lânetine uğramış, mel’un, lânetli. kârgir * Bkz. kâgir. kargo * Yük taşıyan gemi.
* Uçak, gemi vb.bir taşıtla taşınan eşya, yük.kargocu * Kargo işiyle uğraşan kimse. kargoculuk * Kargocunun yaptığı iş. karha * Bkz. ülser. karı * (genellikle iyelik ekleriyle) Bir erkeğin evlenmişolduğu kadın, eş, refika, zevce.
* Kadın.
* Yaşlı, ihtiyar.karıağızlı * Dedikodu yapan (erkek). karı gibi * korkak, dönek (erkek). karıkoca * Birbirleriyle evlenmişkadın ve erkek. karıkocalık * Karıkoca olma durumu. kârı olmamak * yapabileceği işolmamak. karık * Kar yağmış bir alana bakma sonucu ortaya çıkan göz kamaşması.
* Karlı bir alana bakma sonucu kamaşmış(göz).karık * Bağve bahçe sulamak için açılmışsu yolu, ark.
* Bu arklar arasında kalan toprak parçası.
* Sabanla açılan çizi.karıklama * Meralarda yüzey akışınıönlemek ve toprak nemini uzun süre koruyarak vejetasyonu geliştirmek için, 1-1,5
m aralıklarla 10-15 cm kesitinde tesviye eğrilerine paralel küçük hendeklerin açılması.karıklamak * Karık (I) açmak. karıkma * Karıkmak işi. karıkmak * (göz) Fazla ışıktan kamaşmak.
* (göz) Kar yağmış bir alana bakmaktan kamaşmak.karılaşma * Karılaşmak işi. karılaşmak * (erkek için) Huylarıkadın huylarına benzemek, kadın gibi davranmak. karılı * (herhangi bir nitelik veya nicelikte) Karısı olan. karılıkocalı * Karıkoca birlikte. karılık * Kadın olma durumu.
* Evli kadının kocasına göre olan durumu veya görevi.karılık etmek * (evli bir kadın) kocasına olan görevini yerine getirmek.
* (erkek için) döneklik etmek, hile yapmak.karılma * Karılmak işi. karılmak * Karmak işi yapılmak, karışmak.
* (hayvan) Çiftleşmek.karım köylü * Karısıköylü.
* Kılı bık.karıma * Karımak işi. karımak * Yaşlanmak, kocamak, ihtiyarlamak. karın * İnsan ve hayvanlarda gövdenin kaburga kenarlarından kasıklara kadar olan ön bölgesi.
* Döl yatağı, rahim.
* (bazışeylerde) Şişve içi boş bölüm.
* Mide.
* İç, gönül, akıl, kafa.
* gelen ve yansımışdalgaların girişimiyle oluşan duraklıdalgalarda en büyük genlikte titreşen noktalar.karın ağrısı * Karında duyulan ağrı.
* Çekilmez, sevilmeyen kimse veya adı, niteliği bilinmeyen şey.karın boşluğu * Kaburga kemikleriyle kalça kemiklerinin arasında vücudun her iki yanında bulunan bölge. karın çatlağı * Karın fıtığı. karın doyurmak * geçinmek. karın zarı * Karın boşluğunun içini, bu boşluğun içinde bulunan bağırsakları, öbür organlarıkaplayan ve tutan zar,
periton.karın zarı iltihabı * Bkz. karın zarıyangısı. karın zarıyangısı * Karın zarının had veya kronik iltihabı, peritonit, karın zarı iltihabı. karınca * Zar kanatlılardan, birçok türü bulunan böceklerin genel adı(Formica).
* Madenlerde, döküm sırasında arada hava kalmaktan veya pastan ileri gelen ufak boşluk.karınca asidi * 343 formik asit. karınca belli * Beli çok ince olan. karınca duası * Bereket getirdiğine inanılan dua. karınca duası gibi * çok küçük, sık ve okunaksız (yazı). karınca kaderince * Bkz. karınca kararınca. karınca kararınca * Az da olsa, elinden geldiği kadar. karınca kuşu * Karıncayiyen. karınca kuşugiller * Karıncayiyengiller. karınca yuvası * Karıncaların barındığıyer. karınca yuvası gibi kaynamak * çok kalabalık ve hareketli olmak. karıncaezmez * Çok merhametli, ince duygulu (kimse), karıncaincitmez.