konvansiyon | * Anlaşma. * Bir anayasa yapmak veya bir anayasayıdeğiştirmek için toplanan olağanüstü geçici meclis. |
konvansiyonel | * Anlaşma ile ilgili, uzlaşma ile ilgili. |
konveks | * Dış bükey, muhaddep. |
konveksiyon | * Isıyayımı, iletim. |
konvektör | * Isıyayar. |
konvensiyonel silâh | * Taraflarca gücü, niteliği bilinen ve klâsik olarak kabul edilen nükleer ve kimyasal silâh dışında kalan savaş aracı. |
konvertibilite | * (para için) Serbestçe dövize çevrilebilirlik. |
konvertibl | * (para için) Serbestçe dövize çevrilebilir. |
konvertisör | * Değiştirgeç. |
konveyör | * Yükü havadan veya yerden taşımaya yarayan ve kapalıdevre çalışan alet. * Koruyucu gemi, refakat gemisi. |
konvoy | * Aynıyere giden taşıt veya yolcu topluluğu, kafile. * Savaşgemilerince korunan yük gemileri katarı. |
konyak | * İspirto derecesi yüksek, özel kokulu, sarımtırak renkte bir tür içkinin patent adı. |
kooperatif | * Ortak ihtiyaçlarıelverişli şartlarla karşılamak için kurulan, kâr amacı olmayan ortaklık. * Üreticilerin, aracıyı ortadan çıkararak ürünlerini daha iyi şartlarda pazarlamak için kurdukları ortaklık. |
kooperatifçi | * Kooperatif üyesi. * Kooperatif yöneticisi. |
kooperatifçilik | * Kooperatif kurma ve işletme işi. |
kooperatifleşme | * Kooperatifleşmek işi. |
kooperatifleşmek | * Ekonomiyi kooperatiflere dayamak. |
koordinasyon | * Belli bir amaca ulaşmak için çeşitli işler arasında bağlantı, uyum, düzen sağlama, eşgüdüm. |
koordinat | * Belirli bir molekül içinde özel bir konuma sahip bir atoma bağlı olan atom veya atom grubu. |
koordinatlar | * Apsis, kot ve ordinatın ortak adı. |
koordinatör | * Çeşitli işler arasında düzen ve uyum sağlayan kimse, eşgüdümcü. |
koordine | * Koordinasyonla ilgili. |
koordine etmek | * uyum ve düzen sağlamak. |
kopal | * Tropik bölgelerde yetişen, bazıerguvangillerden çıkarılan ve cilâ yapmakta kullanılan bir çeşit reçine. |
kopanaki | * El ile bir çeşit dantel örmek için kullanılan silindir biçimli araç. * Bu araç üstünde örülen bir tür dantel. |
koparan | * Kolları geriye sarkık cepken biçiminde, beyaz keçeden yapılmışkaytanla işlemeli bir çeşit ceket. |
koparılma | * Koparılmak işi. |
koparılmak | * Koparmak işi yapılmak. |
koparıp atmak | * koparmak. * ilgisini kesmek, önem vermemek. |
koparış | * Koparmak işi veya biçimi. |
koparma | * Koparmak işi. * Çömelik bir durumda, ayakları oynatmadan, halteri göğüs hizasına kaldırdıktan sonra ayaklarıaçarak kalkma. |
koparmak | * Kopmasını sağlamak, kopmasına yol açmak. * Daldan, ağaçtan alıp toplamak. * Güçlükle elde etmek. * Birden ve güçlü bir biçimde başlamak veya başlatmak. * Zor kullanarak almak. * Birlikte koşan yarışçıyıüstün bir çaba ile hızlanıp geçmek. |
kopartılma | * Kopartılmak işi. |
kopartılmak | * Kopartmak işi yapılmak. |
kopartma | * Kopartmak işi. |
kopartmak | * Koparmak işini yapmak. |
koparttırma | * Koparttırmak işi. |
koparttırmak | * Kopartmak işini yaptırmak. |
kopça | * Bir giysinin iki yanını bitiştirmeye yarayan ve metal bir halka ile bir çengelden oluşan araç. |
kopçalama | * Kopçalamak işi. |
kopçalamak | * Kopça ile iliklemek. |
kopçalanma | * Kopçalanmak işi. |
kopçalanmak | * Kopça ile iliklenmek. |
kopçalı | * Kopçası olan, kopça ile iliklenen. |
kopçasız | * Kopçası olmayan. |
kopek | * Rublenin yüzde biri değerinde para birimi. |
kopil | * Arsız sokak çocuğu. * Piç. |
kopkoyu | * Çok koyu. |
kopma | * Kopmak işi. |
kopmak | * Herhangi bir yerinden ikiye ayrılmak. * Yerinden ayrılmak. * Gövdeden ayrılmak. * (gürültülü veya tehlikeli olaylar için) Birdenbire başlamak veya ortaya çıkmak. * Bütün ilişkileri kesilip büsbütün ayrılmak veya uzaklaşmak. * Uzaklaşmak, kurtulmak. * Çok ağrımak. * Koşmak, hızla gitmek. |
Kategori: K
-
Türkçe Sözlük K Sayfa 130
-
Türkçe Sözlük K Sayfa 126
kondisyon bisikleti * Vücut sağlığınıkorumak ve geliştirmek amacıyla sabit, tekerleksiz, üzerinde, pedalların direnç derecesini
ayarlayan bir mekanizmanın bulunduğu araç.kondom * Kaput, prezervatif. kondurma * Kondurmak işi. kondurmak * Konmak işini yaptırmak.
* Gelişigüzel takmak, iliştirmek.
* Üzerine yormak.
* Birden yapıvermek veya söyleyivermek.kondüit * Sahneye çıkma sırası gelen kişileri uyarmakla görevli kimse. kondüktör * Yolcu trenlerinde biletleri denetleyen ve vagon işlerine bakan görevli. kondüktörlük * Kondüktör olma durumu veya kondüktörün görevi. konektör * (demir yollarında) Fren kumanda kollarınıdingilin üzerine bağlayan ve her iki ucunda kumanda kolunun
girmesine uygun deliği bulunan parça veya düzen.konfederasyon * Devletler birliği.
* Çeşitli ortaklıkların, daha çok sendikaların kümeleşmesi.konfederatif * Konfederasyonla ilgili olan. konfedere * Birleşmişdevletlerin, toplulukların her biri. konfeksiyon * Hazır giyim eşyası.
* Hazır giyim eşyasıdiken sanayi kolu.konfeksiyon mağazası * Giyim evi. konfeksiyoncu * Konfeksiyon işleriyle uğraşan kimse. konfeksiyonculuk * Hazır giyim eşyasıyapma veya satma işi. konferans * Dinleyicilere bilim, sanat, edebiyat gibi bir konuda bilgi vermek için yapılan konuşma.
* Milletler arası bir sorunun çözülmesi için yapılan toplantı.konferans çekmek * karşısındakini bıktıracak bir biçimde uzun veya öğüt verircesine konuşmak. konferans vermek * herhangi bir konuda bilgi verecek biçimde konuşma yapmak. konferansçı * Konferans veren kimse, konuşmacı, hatip. konferansçılık * Konferans verme işi. konfeti * Düğün, balo gibi eğlencelerde serpilen, küçük yuvarlak pul biçiminde kesilmişrenkli kâğıt parçaları. konfor * Günlük hayatıkolaylaştıran maddî rahatlık. konforlu * Konforu olan. konformizm * Bkz. uymacılık. konforsuz * Konforu olmayan. konforsuzluk * Konforsuz olma durumu. konglomera * Yığışım. Kongolu * Kongo halkından olan (kimse). kongövde * Palmiyelerde olduğu gibi, üzerinde yaprak kalıntıları, izleri bulunan dalsız, budaksız gövde. kongövdeli * Gövdesi kongövde olan (bitki). kongre * Çeşitli ülkelerden yöneticilerin, elçilerin, delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı.
* Bir kuruluşun, temel sorunlarıkonuşmak üzere belli sürelerle yaptığı genel toplantı, kurultay.
* Amerika Birleşik Devletlerinde Temsilciler Meclisi ile Senatonun bir arada iken aldıklarıad.koni * Durağan bir noktadan geçen ve kapalı bir eğriye dayanarak hareket eden bir doğrunun çizdiği yüzey,
mahrut.
* Bu yüzeyle sınırlıkatıcisim.
* Koni biçiminde olan.
* Çembersel bölge üzerindeki her noktanın çember düzlemi dışındaki bir nokta ile birleşiminden oluşan
geometrik cisim.konik * Koni biçiminde olan veya koni ile ilgili olan, mahrutî.
* Tabanıdaire biçiminde olan bir koninin bir düzlemle ara kesiti.koniklik * Konik olma durumu. konişmento * Bkz. konşimento. konjonktür * Bir ülkenin ekonomik hayatının yükselme ve alçalma yönünde gösterdiği inişli çıkışlı, dalgalı hareketlerin
bütünü.
* Her türlü hâlin ve şartların ortaya çıkardığıdurum.konkasör * (yapıcılıkta) Yol, yapıvb. yapımında kullanılacak çakıl veya taşlarıelde etmek için, büyük kayalarıkırıp
ufalamaya yarayan makine, kırma makinesi.konkav * İçbükey, obruk, mukaar. konken * Bir çeşit iskambil oyunu. konkordato * Batık durumunda alacaklıların, alacaklarını belli bir plâna göre almaları için aralarında yaptıklarısözleşme,
iflâs anlaşması.
* Papalık makamıyla başka hükûmetler arasında yapılan anlaşma.konkre * Somut, müşahhas. konkret * 343 Konkre. konkur * Yarış, yarışma. konkurhipik * Yalnız spor amacıyla yapılan at yarışı. konma * Konmak işi. konmak * (kuş, kelebek, uçak, toz vb). Bir yere inmek.
* Yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak.
* Kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek.
* Bir şeyi emeksiz edinmek.konmak * Koymak işi yapılmak. konnektör pensi * Birden fazla kablonun birbirine tutturulmasınısağlayan araç. konsa * Taşlık, katı. konsantrasyon * Bir sıvı içindeki su veya sıvımiktarıazalarak koyulaşma, derişme, yoğunlaşma.
* Bkz. dikkat toplaşımı. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 127
konsantre * Yoğunlaştırılmış, yoğun.
* Derişik.konsantre etmek (veya olmak) * düşünceyi, duyguyu, gücü bir noktada toplamak.
* bilenmek.konsensüs * Uzlaşma, mutabakat. konsept * Kavram. konseptüalizm * Kavramacılık. konser * Sanatçıların müzik eserlerini bir topluluğa çalmasıveya söylemesi.
* Sürekli gürültü.konser vemek * dinleyicilere, müzik eserlerini çalmak veya söylemek. konserto * Bkz. konçerto. konservatör * Tutucu, muhafazakâr. konservatuvar * Müzik, tiyatro ve bale öğretiminin yapıldığı okul. konserve * (yiyecek için) Isı ile sterilize edilerek uzun zaman saklanabilecek biçimde kutulanan.
* Bu yolla hazırlanmışyiyecek.konservecilik * Konserve yapma veya satmak işi. konsey * Yönetim görevi yüklenmişkimselerden oluşmuş, topluluk.
* Bazısorunları görüşüp tartışmak için toplanan meclis.konsol * Duvar kenarına yerleştirilen, üstüne ayna ve başka süs eşyasıkonulan, çekmeceli, yüksek mobilya.
* Yalnız bir yanındaki dayanak tarafından taşınan, diğer bölümleri boşlukta olan yatay yapıöğesi.konsol saati * Konsol gibi düz yerlere oturtulacak biçimde yapılmışsaat. konsolidasyon * Kısa vadeli bir devlet borcunun yerine uzun vadeli bir borcun alması, tahkim. konsolide * Vadesi uzatılan (borç), pekiştirilmiş. konsolide bütçe * Destekli bütçe. konsolit * Vadesi belli olmayan ve yalnızca faizi ödenen devlet tahvili.
* Bir tür iskambil oyunu.konsolitçi * Tahvil, hisse senedi vb. şeyleri alıp satan kimse. konsolos * Yabancıülkelerde, orada bulunan yurttaşlarının haklarınıkoruyan, bağlı bulunduğu hükûmete siyasal ve
ticarî bilgileri veren dışişleri görevlisi, şehbender.konsoloshane * Konsolosluk işlerinin görüldüğü daire, konsolosluk. konsolosluk * Konsolos olma durumu.
* Konsolosun makamıveya görevi, şehbenderlik.
* Bu işin görüldüğü daire, konsoloshane.konsomasyon * Gazino, bar gibi eğlence yerlerinde yenilip içilen şey.
* Böyle şeyleri yiyip içme.konsomatris * Gazino, bar gibi eğlence yerlerinde, müşteri ile birlikte yiyip içerek çalıştığıyere kazanç sağlayan kadın. konsomatrislik * Konsomatris olma durumu. konson * Ünsüz. konsonant * Ünsüz. konsorsiyum * Uluslar arasıkuruluşların ve bazıhükûmetlerin iktisadî ve malî yardımlarıyürütmek üzere oluşturdukları
yardım kurulu ve şirketler birliği.
* Köprü, yol, baraj vb. büyük projelerin gerçekleştirilebilmesi için birden fazla şirketin bir araya gelmesi.konstrüksiyon * Yapma, yapım. konstrüktivizm * Kurmacılık. konsulto * Konsültasyon. konsül * Roma’da her yıl seçilen iki devlet başkanından her biri.
* 1799’dan 1804’e kadar Fransa’da birlikte görev alan üç devlet başkanından her biri.konsültasyon * Bir hastalığa birkaç hekimin teşhis koyması işi, konsulto. konsültasyon yapmak * birkaç hekim bir hastalığa teşhis koymak için bir araya gelmek. konşimento * Taşınmak için gemiye teslim edilen bir mala karşılık olarak verilen alındı. kont * Roma imparatorunun danışman olarak seçtiği kimse.
* Derebeylik düzeninde derebeyi.
* Batıtoplumunda dördüncü derecede bir soyluluk unvanı.kont gibi * şık giyinmiş(adam). kont gibi yaşamak * bolluk içinde yaşamak. kontak * Karşıt elektrik taşıyan iki maddenin birbirine dokunması, temas.
* Bağlantı, ilgi.
* Ruh sağlığıyerinde olmayan, dengesiz.kontak açmak * bir taşıtın motorunu çalıştırmak için kontak anahtarını çevirerek elektrik devresini açmak. kontak anahtarı * Bir taşıtın motorunu çalıştırmak için kullanılan anahtar. kontak atmak * elektrik donanımında karşıuçların birbirine dokunmasıyla elektrik akımıkesilmek.
* dengeyi kaybetmek, sinirlenip olağan dışıdavranmak.kontak kapama * Bkz. kontak kapatmak. kontak kapatmak * bir taşıtın çalışan motorunu durdurmak için kontak anahtarını çevirerek elektrik devresini kapamak.
* bir olayıprotesto etmek için sürücüler trafiğe çıkmamak, taşıtlarıyla trafiği engellemek veya bir süre
bulunduğu yerde kalıp motoru durdurmak.kontak kurmak * (biriyle veya bir olayla) bağlantı sağlamak. kontak lens * Gözün saydam tabakasının üzerine doğrudan uygulanan, görmeyi düzeltici mercek. kontak yapmak * karşıt elektrik taşıyan iki madde birbirine dokunmak. kontekst * (bir metin içinde) Sözün gelişi, sözün önü arkası, bağlam.
* Olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü, bütünlük, bağlam.kontenjan * Bir yükümlülük veya yararlanma işinde, o işin kapsamına girenlerin oluşturduğu belirli sayıdaki topluluk.
* Bir malın, alım satım veya dağıtım işinde, ilgililerin her birine düşen pay oranı.
* Bir kuruluşun veya bir kimsenin seçip almakta yararlanabileceği ölçü, sayı. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 128
kontenjan sistemi * Dışarıdan yurda getirilecek malların tür ve niceliklerini sınırlandıran yöntem. kontes * Kontun karısının taşıdığıunvan. konteyner * Çeşitli eşyalarıtaşımak için uluslar arasıstandartlara göre yapılmış büyük sandık. kontluk * Kont unvanına hak kazandıran yurtluk. kontör * Konuşumluk. kontra * Karşıt, karşı, aksi.
* Kontrplâk.kontra gitmek * birine zıt gitmek. kontra mizana * Dört direkli gemilerde en arkadaki direk. kontralto * Kadın seslerinin en kalını.
* Sesi böyle olan sanatçı, alto.kontrasomun * Kapıtokmağınıters döndüren somun. kontrast * Karşıt, aykırı, zıt.
* Karşıtlık, aykırılık, zıtlık.kontrat * Sözleşme. kontrat yapmak * sözleşme yapmak. kontratabla * (marangozlukta) Ağacın çalışma oranınıazaltmak ve zararsız duruma getirmek için çapraz yapıştırma
yöntemi ile hazırlanan tabla.
* Ağaç malzemenin biçim değiştirmesini önlemek için kör ağacın iki yüzüne, elyaf yönleri kör ağaca çapraz
veya 45° eğik, aynıkalınlıkta astar kaplama ve yüz kaplama yapıştırılarak elde edilen tabla.kontratak * Karşıakın, karşısaldırı. kontratlı * Sözleşmeli. kontratsız * Sözleşmesiz. kontrbas * Keman türünden, en kalın sesli yaylıçalgı.
* Kontrbas çalan kimse, kontrbasçı.kontrbasçı * Kontrbas çalan sanatçı. kontrfile * Kesim hayvanlarında, bel kemiğindeki dikensi çıkıntının iki yanında bulunan et dilimi. kontrgerillâ * Gerillâ güçlerine karşı oluşturulmuşgüç. kontrol * Bir işin doğru ve usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını inceleme, denetim, denetleme.
* Bir şeyin gerçeğe ve aslına uygunluğuna bakma.
* Yoklama, arama.
* Denetçi, kontrolör.kontrol altına almak * hastalığıdurdurmak.
* yangınısöndürmek.kontrol etmek * denetlemek.
* yoklamak, gözden geçirmek.kontrol kalemi * Herhangi bir elektrik devresinin açık veya kapalı olduğunu içine yerleştirilmişküçük bir lâmbanın yanıp
sönmesiyle gösteren, ucu tornavidalı, kalem biçiminde araç.kontrol kulesi * (hava alanında) Hava trafik kontrolü işlerinin yönetilmesi için yapılmış, çevrenin iyice göründüğü oldukça
yüksek kule.kontrol saati * Bekçilerin belirli yerlerden geçişzamanlarını belirleyen alet. kontrolcü * Kontrol yapan, denetçi, kontrolör. kontrolör * Denetçi. kontrolörlük * Denetçilik. kontrpiye * Sporcunun yanılma hareketi. kontrpiyede kalmak * futbolda kalecinin ters tarafa gitmesi veya hamle yapması. kontrplâk * Telleri birbirine ters gelecek biçimde en az üç kaplamanın üst üste tutkallanmasından oluşan, ince, esnek
ve dayanıklıtahta.kontrpuan * Çeşitli melodileri birbirine uydurma sanatı. kontur * (resimde) Çevre çizgisi, nesneyi belirgin gösteren çizgi. kontuvar * Bir memleketin, yabancı bir memleketteki ticaret acentası. konu * Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu.
* Üzerinde konuşulan şey, bahis.konu komşu * Bütün komşular, birbirine yakın yerde oturan kimseler. konu mankeni * Geçmiş bir olayın gelişmesini ve sonucunu aynı biçimde yansıtmak üzere canlandıran kimse. konuğu olmak * birine konuk olarak gidip kalmak. konuk * Bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelen kimse, misafir, mihman.
* Konakçıya göre asalak.konuk etmek * birini evinde bir süre ağırlamak. konuk evi * Resmî veya özel kuruluşların kendi görevlilerinin yararlanması için yaptırdığıkonut, misafirhane. konuk gelmek * bir yere veya birinin evine kısa bir süre kalmak için gelmek. konuk köşesi * Konukların oturması için hazırlanmışözel yer, yiğit bucağı. konuk olmak * bir yerde kısa bir süre ağırlanmak. konuk sanatçı * Asıl programda olmayan, program dışıetkinliğe katılan sanatçı. konukçu * Yabancıkonukların yanına verilen, onları gezdiren, onlarla ilgilenen kılavuz veya arkadaş, mihmandar. konukçuluk * Konukçunun işi, mihmandarlık. konuklama * Konuklamak işi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 124
komando * Baskın, sabotaj gibi özel görevler yapan, az sayıda askerden kurulu birlik.
* Komando birliğinde görevli asker.
* Vurucu kuvvet.komando er * Askerliğini komando olarak yapan er. komar * Kuzey Anadolu dağlarında yetişen, 3-5 m boyunda, kışın yapraklarınıdökmeyen, iri ve mor çiçekleri olan
bir ağaççık (hododendron ponticum).komaya girmek * duyma, anlama ve hareket kabiliyetlerini kaybederek yarıölü duruma gelmek, kendinden geçmek.
* kendinden geçecek kadar sinirlenmek, şaşırmak, üzülmek.kombi * Isıtmada kullanılan yakıtı düzenli ve ayarlıyakan araç. kombina * Birkaç sanayi kurumunun tek yönetimde birleşmesi. kombinezon * Bir işi başarıya ulaştırmak için alınan önlemler, düzenleme.
* Kadınların giydikleri kısa ve kolsuz iç çamaşırı.kombiyum * Dışodun ile kabuk arasında bulunan, ağacın yaşamasınıve büyümesini sağlayan bölüm. komedi * Güldürü.
* Yalan ve yapmacık söz veya davranış.
* Gülmeye sebep olan olay veya olaylar.komedi yazarı * Daha çok komedi türünde eser veren kimse. komedya * Komedi. komedyacı * Komedyen. komedyen * Güldürülerde oynayan oyuncu.
* Sözleri, davranışlarıyalan ve yapmacık olan (kimse).komi * Otel vb. yerlerde ayak işlerine bakan kimse.
* Lokantalarda garson yamağı.komik * Gülme duygusu uyandıran, güldürücü, gülünç.
* Güldürülerde oynayan oyuncu.komikleşme * Gülünçleşme. komikleşmek * Gülünçleşmek. komiklik * Komik olma durumu.
* Güldürücü davranış.
* Gülünç durum.komiser * Güvenlik teşkilâtının meslek aşamaları içinde yer alan, en az lise öğrenimi görmüşveya polis okullarının
orta ve yüksek bölümlerini bitirmiş, üniformalıveya sivil memur.
* Ortaklıklarıve toplantılarıhükûmet adına denetlemekle görevli kimse.komiserlik * Komiser olma durumu.
* Komiserin makamı.komisyon * Alt kurul, encümen, komite.
* Bir işte aracılık yapan kimseye bırakılan yüzdelik, simsariye.komisyoncu * Komisyon işleri yapan kimse, simsar. komisyonculuk * Komisyoncunun yaptığı iş, simsarlık. komita * Siyasî bir amaca ulaşmak için silâh kullanan gizli topluluk. komitacı * Siyasî bir amaca ulaşmak için silâhlımücadele yapan gizli topluluk veya örgüte bağlıkimse. komitacılık * Komitacı olma durumu.
* Komitacıya vergi davranış.komite * Alt kurul, encümen, komisyon. komodin * Karyolanın yanı başına konulan üstü masa biçimindeki küçük dolap, komot. komodor * Amiral yetkisiyle görevli deniz subayı.
* Bir kuruluşa bağlıyolcu gemilerinin en eski kaptanı.komot * Komodin. kompakt disk * Yoğun teker. kompartıman * Yolcu trenlerinde vagonların bölmelerle ayrılmış bölümlerinden her biri. kompas * Küçük uzunlukları, çaplarıve kalınlıklarıdoğru olarak ölçmeye yarayan bir ölçü aracı. kompetan * Uzman, yetkili. kompetitif * Tekabetçi. kompilâsyon * Derleyip toparlama; derme çatma yapılan iş. komple * Dolu.
* Eksiksiz, gerekli her şeyi tamam olan, tam.
* Aynımadde, kumaşvb.den yapılmışolan.
* Üstün nitelikleri kendinde toplayan, mükemmel.komple kilit * Bir mobilyanın sadece bir çekmece veya kapağına takılan, kilitlendiği zaman mobilyanın bütün kapak ve
çekmecelerini kilitleyebilen özel bir kilit çeşidi.kompleks * Hemen kavranamayan, çözümü güç olan, karmaşık.
* Karmaşıklık, karmaşa.
* Aynıekonomik etkinliğe açık sanayinin tesisler bütünü.
* Karmaşık.
* Karmaşa, ruh karmaşası.kompleksli * Kompleksi olan. komplikasyon * Karışıklık.
* Yan etki.komplike * Öğelerinin veya gerekli işlemlerin sayısının çokluğu, çeşitliliği yüzünden anlaşılması, yapılması güç olan,
(şey), karışık.kompliman * Gönül okşayıcısöz, ilgi, gösterici söz.
* Koltuklama.komplo * Bir kimseye, bir kuruluşa karşıtoplu olarak alınan gizli karar, gizli düzen.
* Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plân.
* Tuzak.komplo hazırlamak * bir kimsenin aleyhine çalışmak, onun kötü duruma düşmesini sağlamak. komplo kurmak * bir kimseye karşı gizlice, toplu olarak zarar verici karar almak, tuzak kurmak. komplocu * Komplo kuran kimse. komposto * Hoşaf.
* Bitki artıklarından yapılan gübre.kompostoluk * Komposto veya meyve dağıtımıyapmak için kullanılan, genellikle yüksek ayaklıtabak.
* Komposto yapmaya elverişli olan (meyve).kompoze * “Öğelerini birleştirmek, bütünleştirmek, yeniden oluşturmak” anlamında kompoze etmek sözünde geçer. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 125
kompozisyon * Ayrıayrıparçaları bir araya getirerek bir bütün oluşturma biçimi ve işi.
* Öğrencilere duygu ve tasarımlarınısıraya koyup açık, etkili bir biçimde anlatmalarınıöğretmek amacını
güden ders, bu dersle ilgili yazılıçalışma, tahrir, kitabet.kompozitör * Besteci. komprador * Aracı.
* Uzak Doğu ülkelerinde yabancı ortaklıklar hesabına işsözleşmesi yapan yerli aracı.kompres * Yaraların bakımında veya başka bir maksatla kullanılan, birkaç kat katlanmış bez. kompresör * Bir akışkanıveya gazı, gereken basınca göre sıkıştırmaya yarayan alet, sıkmaç.
* Yol yapımında, dökülen çakılları, kumları bastırıp sıkıştırmak için kullanılan ağır silindirli araç.komprime * Çoğu kez yassıveya silindir biçiminde katı ilâç, hap.
* Bir konuyla ilgili olarak derinliği olmayan kalıplaşmış bilgi.kompüter * Bilgisayar. komşu * Konutlarıyakın olan kimselerin birbirine göre aldıklarıad.
* Sınır ortaklığı bulunan, mücavir.komşu açı * Tepeleri ve birer kenarları ortak olan iki açıdan her biri. komşu hatırı * Komşular arasında gözetilen saygı. komşu kapısı * Pek yakın sayılan yer. komşu kapısına çevirmek * yakın olmadığıve sık sık uğranılması gerekmediği hâlde bir yere çok sık gitmek. komşu komşunun külüne (veya tütününe) muhtaçtır * komşular birbirlerine en küçük şey için bile muhtaçtırlar. komşuda pişer, bize de düşer * insanların, çevresindekilerin kazancından yararlanma umudunu anlatır. komşuluk * Komşu olma durumu.
* Komşularla olan ilişki.komşuluk etmek (veya yapmak) * komşular arasında ilişki kurmak, görüşmek. komşunun tavuğu komşuya kaz (karısıkız) görünür * başka bir kimsenin malı bize olduğundan daha değerli görünür. komut * Askerlere, izcilere, öğrencilere jimnastik çalışmalarında veya bir tören sırasında bir durumdan başka bir
durma geçmeleri için verilen buyruk, emir.komut vermek * herhangi bir davranış, hareket vb. için buyrukta bulunmak. komuta * Askerî birliği ve onunla ilgili işleri yönetme görevi, kumanda. komuta etmek * (askerlikte) yönetmek, kumanda etmek. komutan * Bir asker topluluğunun başı, kumandan. komutanlık * Komutanın görevi veya makamı, kumandanlık. komünikasyon * İletişim, haberleşme. komünist * Komünizm yanlısı. komünistlik * Komünizm. komünizm * Bütün malların ortaklaşa kullanıldığıve özel mülkiyetin olmadığıtoplum düzeni.
* Böyle bir düzenin kurulmasınıamaçlayan siyasî, ekonomik ve toplumsal öğreti.komütatör * Bir elektrik akımının yönünü değiştirmeye yarayan araç, anahtar, çevirici. kona göçe * Dura kalka.
* Yolculukta konaklayarak, geziye zaman zaman ara vererek.konak * Büyük ve gösterişli ev.
* Hükûmet işlerinin görüldüğü yapı.
* Araba veya hayvanla bir günde alınan yol.
* Yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer.
* Konakçı.
* Misafir.konak * Kundak çocuklarının başlarında görülen kepek tabakası.
* Gözde oluşan ince tabaka.konak gibi * büyük ve gösterişli (ev). konak yavrusu * Konağıandıran ev. konakçı * Toplu olarak yapılan yolculukta konak yeri sağlamakla görevli kimse.
* Sefere çıkan askerlerin önünden gidip konak yeri sağlamakla görevli subay.
* Asalağın erginini veya gelişim evrelerinden herhangi birini taşıyan canlı, konak.konaklama * Konaklamak işi. konaklamak * Yolculuk sırasında bir yerde kalıp geceyi geçirmek. konaklık * Konak olmaya uygun yer.
* Konak kadar alınan yol.konalga * Göçebe ve yolcuların yolculuk veya göç sırasında konakladıklarısulu ve otlu yer, konak yeri. konargöçer * Göçebe bir hayat süren, sürekli bir yere yerleşmeyen (aşiret, oba vb.). konca * Bkz. gonca. koncolos * karakoncolos sözünde geçer. konç * Ayağa giyilen şeylerde ayak bileğinden baldıra doğru olan bölüm. konçerto * Birlikte çalınmak üzere bir çalgıve orkestra için bestelenmişmüzik eseri. konçina * Oyun kâğıtlarında ikiliden altılıya kadar olan kâğıtlar. konçlu * Koncu olan. konçsuz * Koncu olmayan veya koncu kısa olan. kondansatör * İçinde akımsız elektrik yükü biriktirilen cihaz, yoğunlaç. kondenseleşme * Yapay reçinelerin oluşumunu ve değişimini sağlayan kimyasal tepkime. kondisyon * “Şart, durum” anlamlarında bazıterimlerde kullanılır.
* Fiziksel ve ruhsal bakımdan bir sporcunun durumu.
* Erk.kondisyon aleti * Vücut sağlığınıkorumak ve geliştirmek için kullanılan kondisyon bisikleti, koşu bandı, kürek gibi araç. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 122
kolektifleşmek * Kolektif duruma gelmek. kolektifleştirme * Kolektifleştirmek işi. kolektifleştirmek * Ortaklaştırmak. kolektivist * Ortaklaşacı. kolektivizm * Ortaklaşacılık. kolektör * Elektrik dinamolarında hareketli bölümün üzerindeki iletken devrelerde oluşan akımıtoplayıp tek bir
devreye veren araç, toplaç.kolemanit * Hidratlıdoğal kalsiyum borat. kolera * Şiddetli sürgün ve kusmalarla kendini gösteren, çok bulaşıcı, salgın ve öldürücü bir hastalık. koleralı * Koleraya tutulmuş.
* Kolera mikrobu olan.kolesterin * Kolesterol. kolesterol * Kanda ve büyük ölçüde ödde bulunan, besinlerle alınan sterol. kolhoz * Eski dönemlerde Rusya’da köylülerin ortak olarak çalıştıklarıtarım işletmesi. koli * İçinde türlü eşya bulunan posta paketi. kolibasil * Toprakta, insan ve hayvan bağırsaklarında, bazen sularda, sütte, yiyeceklerde bulunan ve uygun bir ortam
bulunca insanda hastalık yapabilen, yuvarlak uçlu, çomak biçiminde bakteri.kolibri * Kolibrigillerden, Amerika’da yaşayan, çok renkli, geriye doğru uçma özelliği olan, uzun gagalı, küçük
göçmen kuş.kolibrigiller * Omurgalıhayvanlardan, kuşlar sınıfına giren bir familya. kolik * Kalın bağırsakta, genellikle karın boşluğunda aralıklıduyulan güçlü sancı. kolit * Kalın bağırsak iltihabı. kollama * Kollamak işi. kollamak * Olmasını, ortaya çıkmasını beklemek, gözetmek.
* Göz önünde tutmak, gözlemek.
* Korumak, gözetmek.kollanma * Kollanmak işi. kollanmak * Kollamak işine konu olmak veya kollamak işi yapılmak. kolları(veya kol ve paçaları) sıvamak * bir işyapmaya güçlü bir biçimde, istekle hazırlanmak. kollarıkopmak * ağır bir şey taşımaktan veya çok işyapmaktan yorulmak. kollarınıaçmak * içtenlikle karşılamak veya kucaklamaya hazırlanmak, sevgisini ve dostluğunu göstermek.
* korumak, yardım etmek.kollarınısallaya sallaya gelmek * hiçbir şey getirmeden gelmek. kollarının arasına almak * kucaklamak. kollu * Kolu olan.
* Herhangi bir biçimde kolu olan.kolluk * Gömlek kollarının ucundaki iliklenen bölüm, manşet.
* İşyaparken giysiyi korumak için bilekten dirseğe kadar kola geçirilen, ekseri koyu renkli bir kumaştan
dikilmişparça.
* Kollara takılan ve dikkati çekmesi istenen görevlilerin kimliklerini gösteren şerit.kolluk * Güvenliği sağlamakla görevli polis veya jandarma, zabıta. kolluk kuvveti * Güvenlik güçlerinin oluşturduğu birlik. kolodyum * Fotoğraf camıyapımında ve cerrahlıkta kullanılan, alkolle eter karışımı içinde sıvıdurumuna getirilen
nitroselüloz.kolofan * Hidratlıdoğal kalsiyum sülfat. kolofan * Çam sakızının damıtılmasıyla oluşan, saydam, sarırenkli reçine. koloidal * Zamk, jelâtin yapısında olan, koloit nitelikleri taşıyan. koloit * Jelâtin niteliğinde olan ve suda dağılmışızarlardan geçmemekle billûrsulardan ayırt edilen maddelerin genel
adı.kolokyum * Bilimsel bir sorunu incelemek veya siyasî, ekonomik, diplomatik sorunlarıtartışmak için yapılan akademik
toplantı, konuşu, bilimsel toplantı.
* Doçentlik sınavı.kolombiyum * Niyobyum. kolon * Sütun.
* Katlardaki döşemeleri birbirlerine bağlayan düşey boru.
* Kalın bağırsağın gödenden önceki bölümü.koloni * Sömürge, müstemleke.
* Göçmen topluluğu veya bu topluluğun yerleştiği yer.
* Bir ülkede bulunan küçük yabancıtopluluğu.
* Birlik durumda yaşayan aynıtürden organizmaların oluşturduğu topluluk.kolonya * Hafif kokulu tuvalet ispirtosu. kolonyal * Sıcağı geçirmeyen içi mantarlı bir tür şapka için kullanılır. kolonyalama * Kolonyalamak işi. kolonyalamak * Kolonya ile işlem yapmak, kolanya sürmek. kolonyalanma * Kolonyalanmak işi. kolonyalanmak * Kolonya sürmek veya sürünmek. kolonyalı * Kolonyalanmış, kolonya sürmüş. kolonyalist * Sömürgeci. kolordu * Değişik sayıda tümen ve savaşdestek birliklerinden kurulu büyük birlik. koloridye * Kolyoz balığının küçüğü. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 123
kolorimetre * Renkölçer. kolorimetri * Renk ölçme. kolostrum * Gebe kadının veya memeli hayvanların meme salgısı. kolsu ayaklılar * Erginken genellikle bir yere tutunarak yaşayan ve gövdeleri iki çenetli kabuk içinde olan deniz hayvanları. kolsuz * Kolu olmayan.
* (giysi için) Kol geçirilmemişolan.koltuğa girme * Düğün sırasında gelinin damadın koluna girmesini sağlama merasimi. koltuğa girmek * evlenmek. koltuğu doldurmak * aldığı görevi tam olarak başarabilecek yetenekte bulunmak. koltuğuna girmek (veya koltuğunun altına sığınmak) * birinin koruyuculuğuna sığınmak. koltuk * Omuz başının altında, kolun gövde ile birleştiği yer.
* Kol dayayacak yerleri olan genişve rahat sandalye.
* Eski düğünlerde güveyle gelinin konuklar arasından kol kola geçmeleri töreni.
* (yapıcılıkta) Yan destek.
* Demirledikten sonra gemiyi iskeleye, rıhtıma veya başka bir gemiye bağlayan ip.
* Koltuklama veya koltuklanma.
* Kayırma, destek.
* Kenar, tenha yer.
* Yüksek mevki, makam.
* Genel ev.
* Mısır ve buğday fidesinin yanlarından çıkan filizler.koltuk altı * Kolun omuzla birleştiği yerin altındaki çukurluk.
* Kayırma.koltuk başı * Otomobillerde koltuğun sırt bölümüne takılmışanî darbelerde boyun veya başın zarar görmesini önleyen
başlık.koltuk değneği * Ayak ve bacaklarısakat olanların yürürken koltuklarıyla dayandıklarıuzun değnek.
* Başkalarınca sağlanan yardım.koltuk düşkünü * Mesleğinden, yaptığı işten çok oturduğu makamı gözeten kimse. koltuk gözü * Sürgün ve genç dalların yaprak saplarının koltuğunda bulunan tomurcuk. koltuk kapısı * Evlerde büyük kapıdan başka küçük hizmet kapısı. koltuk kavgası * Kişiler arasında geçen, bir makama oturma mücadelesi. koltuk meyhanesi * İşlek semtlerde, yol üzerinde bulunan, az mezeyle ayaküstü içki içilen ucuz meyhane. koltuk vermek * yüzüne karşıövmek, pohpohlamak. koltukçu * Koltuk yapan veya satan kimse.
* Eski ev eşyasıalıp satan kimse.
* Koltuk meyhanesi işleten.
* Koltuğun altına elbise ve halıatıp sokak sokak dolaştırarak satan kimse.
* Yüze karşıövmeyi huy edinme.
* Düğünlerde ev düzenlenmesine yardım edip gelinle damada destek olan kimse.koltukçuluk * Koltuk yapma ve satma işi.
* Yüze karşıövmeyi huy edinme.koltuklama * Koltuklamak işi.
* Yaranmak için birine söylenen övücü söz, kompliman.koltuklamak * Koltuğu altına almak.
* Koltuğa girmek.
* Kıvanç verecek biçimde övmek, koltuklarınıkabartacak sözler söylemek, pohpohlamak.koltuklanma * Koltuklanmak işi. koltuklanmak * Övücü sözlerle koltuklarıkabartılmak, pohpohlanmak. koltuklarıkabarmak * kendine veya yakınlarına yapılan övgüden kıvanç duymak. koltuklu * Kol dayayacak yeri olan. koltukluk * Terden, giysinin lekelenmemesi için koltuk altına içten dikilen parça, subra.
* Koltuk yapmaya ve kaplamaya elverişli olan (kumaş).koltukta olmak * baskasının konuğu olup kendi masraf etmemek. kolu kanadıkırılmak * bir şey yapamayacak duruma gelmek, çaresiz kalmak. kolu uzun * Gücü yeter, sözü geçer. koluna girmek * kolunu birinin koltuğu altından geçirmek. koluna kuvvet * işyapan bir kimseye, isteklendirmek, coşturmak için söylenir. kolunda altın bileziği olmak * kazanç sağlayan bir mesleği, zanaatı olmak. kolye * Gerdanlık. kolyoz * Uskumrugillerden, uzunluğu 30-35 cm olan, Akdeniz ve Karadeniz’de yaşayan bir balık türü (Scomber
colias).kolza * Turpgillerden, yağlıtohumlu mevsimlik bitki; tohumlarından elde edilen yağ, yapay kauçuk yapımında
kullanılır (Brassica napus).kom * Ağıl, davar ağılı.
* Yayla evi.
* Bir kimseye ait küçük yerleşim yeri, koy, çiftlik.koma * Bazıhastalıklar sırasında görülen anlama, duyma ve hareketin büsbütün veya az çok kaybolmasıyla beliren
derin dalgınlık durumu.koma * Eski Yunanlılarda, eşit olmayan iki ses arasında kulakla seçilebilecek en küçük aralık. komadan çıkmak * komaya giren hasta bu durumdan kurtulmak, ölümden dönmek. komak * Bkz. koymak. komalık * Koma durumuna gelmiş. komalık etmek * döverek kıpırdamayacak duruma getirmek.
* çok sinirlendirmek.komalık olmak * çok yorulmak. komandit * Bir komandit şirket sermayesinin bir veya birçok ortak tarafından sağlanan bölümü. komandit ortaklık * Alacaklılara karşı, en az bir sınırlı, bir de sınırsız sorumlu ortağı bulunması gereken, tüzel kişiliği olan
ortaklık.komandit şirket * Bkz. komandit ortaklık. komandite * Komandit şirkette sınırsız sorumlu olan ortak. komanditer * Komandit şirkette ancak kendi koyduğu para kadar sorumlu olan ortak. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 121
kolan * Hayvanın semerini veya eyerini bağlamak için göğsünden aşırılarak sıkılan yassıkemer.
* Dokuma, deri, kenevir gibi maddelerden yapılan yassıve enlice bağ.
* Yünden veya iplikten yapılmış, üzeri işli ince kuşak.kolan balığı * Mersin balığı(Acipenser sturio). kolan çekmek * kayığıkaradan halatla çekmek, yedekçilik etmek. kolan vurmak * salıncakta hızlanmak için ayakta durup vücudu doğrultarak ileriye atılırcasına hareket etmek.
* hayvanın eyer veya semerini kolana bağlamak.kolancı * Kayığıkaradan halatla çeken kimse, yedekçi. kolancılık * Kolancı olma durumu veya kolancının işi. kolay * Sıkıntıçekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç ve zor karşıtı.
* Kolayca, sıkıntısız bir biçimde, basit.
* Kolaylık.kolay değil * elbette, tabiî ki. kolay gele! (veya gelsin!) * bir işyapmakta olanlara söylenen iyi dilek sözü. kolay kolay * (olumsuz cümlelerde) Kolay bir yoldan, kolayca. kolayca * Oldukça kolay olan.
* (kola’yca) Kolaylıkla, sıkıntıçekmeden.kolaycacık * Çok kolay.
* (kola’ycacık) Çok kolay bir biçimde.kolaycı * Kolaya kaçma işini yapan (kimse). kolaycılık * Kolaycının davranışı. kolayda * Kolay bulunabilir yerde, el altında. kolayıvar * çaresi var. kolayına bakmak (veya kolayına kaçmak) * bir işi yapmak için kolay ve kestirme yolu seçmek. kolayına gelmek * bir işin herhangi bir biçimde yapılmasınıdaha kolay bulmak. kolayınıaramak * bir şeyi yapmak, çözmek için gerekli kolay ve kestirme yöntemi araştırmak. kolayını bulmak * kolaylıkla yapabilmeyi sağlamak veya yapma yolunu bulmak. kolaylama * Kolaylamak işi. kolaylamak * Bir işi bitirmek üzere olmak, bir işin sonuna yaklaşmak. kolaylanma * Kolaylanmak işi. kolaylanmak * Bir işsonuna yaklaşmak, bitmek üzere olmak. kolaylaşma * Kolaylaşmak işi. kolaylaşmak * Kolay duruma gelmek.
* (engel ve güçlükler için) Ortadan kalkmak.kolaylaştırma * Kolaylaştırmak işi. kolaylaştırmak * Kolay bir duruma getirmek, güçlükleri ortadan kaldırmak.
* Bir işi sonuna yaklaştırmak.kolaylık * Kolay olma durumu.
* İşlerin kolayca yapılmasınısağlayan şey, konfor.
* Bir işi yapabilme durumu veya imkânı.kolaylık göstermek * yapabilme yolu, imkânı sağlamak. kolaylıkla * Sıkıntıçekmeden, güçlüklere uğramadan, kolayca. kolbastı * Güreşte ayağıkapılan güreşçinin, rakibinin ayağınıtutmasıyla ortaya çıkan geçersizlik durumu. kolbaşı * Herhangi bir kola başkanlık eden kimse, kol başkanı.
* Orta oyununda kolun başında olan ve kola adınıveren oyunları düzenleyen, yöneten kimse.kolbaşılık * Kolbaşı olma durumu veya kolbaşının görevi. kolcu * Bir şeyi korumak için bekleyen veya kol gezen görevli, muhafız.
* Hizmetçilere çalışacak ev bulan kimse.kolculuk * Kolcu olma durumu veya kolcunun işi. kolçak * Yalnız başparmağıayrı, diğer dört parmağı bir örülmüşyün eldiven.
* İskemlenin kol konacak parçası.
* Ceket veya gömlek kollarının kirlenmesine engel olmak için bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti kolluk.
* Kola geçirilen işaretli bağ, pazubent.
* Zırhın kola geçirilen parçası.
* Genellikle koltuklarda, bazen de sandalyelerde bulunan kol dayamaya yarayan kısım.
* Sadece kolun dayanmasınısağlayacak çıkıntısı olan sandalye.kolçaklısandalye * Bir kişinin oturmasına uygun olan, esas taşıyıcıkısımlarımasif malzemeden yapılan, oturma yüzeyi ve
arkalığıelâstik veya elâstik olmayan mobilya.koldaş * İşarkadaşı. koldaşlık * İşarkadaşlığı. koledok * Öd kanalı. kolej * Öğretim programında yabancı bir dil öğretimine ağırlık veren lise dengi okul.
* Bazımeslek okullarına verilen ad.kolejli * Kolej öğrencisi. koleksiyon * Öğrenme, yarar sağlama veya zevk amacıyla bir araya getirilmişve özelliklerine göre sınıflara ayrılmış
nesnelerin bütünü.
* Moda evlerinin giyimdeki yenilikleri tanıtmak için düzenlediği defilelerde gösterilen modellerin bütünü.koleksiyoncu * Koleksiyon yapmaya meraklıkimse. koleksiyonculuk * Koleksiyoncunun yaptığı iş. kolektif * Birçok kimseyi veya nesneyi içine alan; birçok kişi ve nesnenin bir araya gelmesi sonucu olan.
* Ortaklaşa.kolektif ortaklık * Bütün ortakların sorumluluğu tam ve sınırsız olan ortaklık. kolektif şirket * 343 kollektif ortaklık. kolektifleşme * Kolektifleştirmek işi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 119
kokak ağaç * Aylandız (Ailanthus glandulosa). kokar ağaç * Uzak doğuda yetişen, pis kokulu, büyük ağaç (Ailantthus). kokarca * Et oburlardan, orta boyda, kendini korumak için düşmanına pis bir sıvıfışkırtan, ince uzun bir kürk
hayvanı(Mustela putorius).kokart * Asker şapkalarına takılan ve rengi uluslara göre değişen işaret.
* Belli bir topluluğa özgü olan işaret.kokartlı * Kokardı olan (kimse). kokbit * 343 kokpit. koket * Yosma. koketlik * Koket olma durumu. koketri * Sevimlilik, hoşluluk, süs düşkünü. kokimbit * Hidratlıdoğal demir sulfat. koklama * Koklamak işi. koklamak * Kokusunu duymak için bir şeyi burnuna yaklaştırmak veya bir yerin havasını içine çekmek, koku almak. koklaşma * Koklaşma işi. koklaşmak * Birbirini koklamak.
* Anlaşmak, birbirini sevmek.koklaştırma * Koklaştırmak işi. koklaştırmak * Koklaşmak işini yaptırmak. koklatma * Koklatmak işi. koklatmak * Koklamak işini yaptırmak.
* Yararlandırmak, biraz vermek.
* (olumsuz biçimiyle) Hiç vermemek.koklayış * Koklamak işi veya biçimi. kokma * Kokmak işi. kokmak * Koku çıkarmak.
* Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokuşmak.
* Olacağıyla ilgili belirtiler göstermek, olacağıhissedilmek.
* Koklamak.kokmuş * Çürüyüp bozularak kötü kokan, kokuşuk.
* Yerinden kımıldamaya üşenen, tembel, miskin.
* Çok bilinen, değersiz, önemsiz anlamında küçümseme sözü.kokona * Hristiyan kadınlarına verilen ad.
* Süsüne düşkün kadın.kokona gibi * çok süslü yaşlıkadına benzer biçimde. kokoreç * Şişe sarılarak korda kızartılan, kekikli kuzu bağırsağı. kokoreççi * Kokoreç yapan veya satan kimse. kokoreççilik * Kokoreççinin işi veya mesleği. kokoroz * Mısır.
* Sivri uçlu uzun şey.
* Çirkin kimse.kokorozlanma * Kokorozlanmak işi veya durumu. kokorozlanmak * Göz korkutmak, meydan okumak. kokot * Aşüfte. kokoz * Parası olmayan, züğürt. kokozlanma * Kokozlanmak işi. kokozlanmak * Parasınıtüketmek, parasız kalmak. kokozluk * Parasız, züğürt olma durumu. kokpit * Uçaklarda uçak mürettebatına ayrılan ve uçağın ön kısmında bulunan yer. kokteyl * Türlü içkiler karıştırılarak yapılan içki.
* İçkili toplantı.koku * Nesnelerden yayılan küçücük zerrelerin burun zarıüzerindeki özel sinirlerde uyandırdığıduygu.
* Güzel kokmak için sürülen esans.
* Belirti, işaret.koku alma duyusu * Koklama. koku alma organı * Burun. kokucu * Koku yapan veya satan (kimse). kokulandırma * Kokulandırmak işi.
* Özel bir koku vermek için bir ürüne kokulu bir madde katarak arıtma işlemi.kokulandırmak * Özel bir koku kazandırmak. kokulanma * Kokulanmak işi. kokulanmak * Koku sürünmek. kokulu * Kokusu olan.
* Güzel kokan.kokulu çayır otu * Buğdaygillerden, çayırlarda yetişen, hayvanlar için iyi bir yem olan ıtırlı bitki (Anthoxanthum odoratum). kokulu kiraz * 343 idris ağacı. kokulu sabun * Yapılırken içine koku maddesi katılmışsabun. kokurdan * Kalkerli ve karstik özelliği ağır basan yerlerde çukurlukları bol, engebeli arazi. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 120
kokusu çıkmak * (gizli tutulan bir iş) anlaşılmak. kokusu sinmek * (insan veya nesnede) bir kokunun etkisi kalmak. kokusunu (veya koku) almak (veya duymak) * bir nesnenin kokusunu algılamak.
* gizli tutulan bir şeyi sezmek.kokusuz * Kokusu olmayan. kokuş * Kokmak işi veya biçimi. kokuşma * Kokuşmak işi. kokuşmak * Çürüyüp bozularak kötü bir koku çıkarmak, kokmak, taaffün etmek.
* (kişi, toplum vb. için) Bozularak özelliğini yitirmek, tefessüh etmek.
* Koklaşmak.kokuşturma * Kokuşturmak işi veya durumu. kokuşturmak * Kokuşmasına sebep olmak. kokuşuk * Kokuşmuş, bozulmuşolan, müteaffin.
* Kokmuş.kokutma * Kokutmak işi. kokutmak * Hoşolmayan bir koku bırakmak.
* Bozulup kokmasına sebep olmak, kokuşturmak.
* Bir işi uzatarak çıkmaza sokmak.kol * İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm.
* (koyun, dana, kuzu vb. için) Ön ayağın üst bölümü.
* Giysinin kolu saran bölümü.
* Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal.
* Makinelerde tutup çevirmeye veya çekmeye yarayan ağaç veya metal parça.
* Bazıçalgıların elle tutulan sap bölümü.
* Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan parça.
* Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, branş.
* Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye.
* İştakımı, ekip, grup.
* Kanat kol.
* Dizi, düzen.
* Bir halat oluşturan bükülmüşlif demetlerinden her biri.kol akımı * Bir elektrik akımına yol olan bir devrenin, iki noktasıarasına eklenen ikinci bir devre üzerindeki akım. kol atmak * (bitki için) gövdesinden ayrılan bir dal bir yöne uzanmak.
* çevreye yayılmak, genişlemek, ulaşmak, uzanmak.kol bağı * Kadın bileziği. kol böreği * Yufka bölünmeden uzunca sarılarak tepsiye döşenen bir börek türü. kol değirmeni * Bulgur, yarma, kahve gibi tahılların öğütülmesinde kullanılan, kol gücü ile çalışan taşdeğirmen. kol demiri * Bir kapıyıkapadıktan sonra. dışarıdan açılmaması için arkasına vurulan demir destek. kol gezmek * güvenlik amacıyla dolaşmak.
* (kötü durum ve davranışlar için) çokça olmak.
* dolaşmak.kol kanat olmak (veya germek) * yardım etmek, korumak, himaye etmek. kol kapağı * Giysi ve gömlek kolunun bileği örten bölümü. kol kemiği * Kolun omuz başından dirseğe kadar olan bölümündeki tek ve uzun kemik, pazıkemiği. kol kola * Yan yana ve kollarını birbirine geçirerek. kol nizamı * Mangaların yan yana değil de arka arkaya yürüme durumu. kol saati * Bileğe takılan saat. kol uzatmak * yayılmak, ulaşmak. kol vermek * destek olmak. kol vurmak * dolaşmak. kola * Çamaşır kolalamakta kullanılan özel nişasta.
* Kâğıt veya bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmışnişasta bulamacı.
* Kolalama.kola * Kolagillerden, Afrika’nın sıcak bölgelerinde yetişen ve kola cevizi adıyla anılan, çekirdekleri kahveden daha
uyarıcı olan bazı içeceklerde ve hekimlikte kullanılan bir bitki (Cola acuminata).
* Bu bitkinin yaprağından çıkarılan kokulu bir maddeyle kokulandırılan ve içine şeker, karbonat katılarak
yapılan içecek.kola cevizi * Kola bitkisinin çekirdeği. kola çıkma * Kamu düzeninin korunması için, kolluk kuvvetlerinin bir şehir çevresinde atla dolaşmaları. kola çıkmak * Kamu düzeninin korunması için, kolluk kuvvetleri bir şehir çevresinde atla dolaşmak. kolacı * Geçimini giysilere, bazıörtü, çarşaf gibi şeylere kola yaparak sağlayan kimse.
* Bu işlerin yapıldığıyer.kolacılık * Kolacının işi veya mesleği. kolaçan * Herhangi bir amaçla çevreyi dolaşıp pek belli etmeksizin gözden geçirme. kolaçan etmek * çevrede olup biteni anlamak amacıyla dolaşmak.
* bir şeye öğrenmek amacıyla kısaca bakmak, göz atmak.kolagiller * Ayrıtaç yapraklı iki çeneklilerden, büyük ve küçük kola ağaçları gibi birçok türü içine alan bir bitki
familyası.kolağası * Osmanlı ordusunda, yüzbaşı ile binbaşıarasında yer alan rütbe. kolağzı * Giysi kolunun uç bölümü. kolâj * Kumaş, tahta gibi malzemelerle yapılan, kâğıt veya kartona yapıştırılan resim veya kompozisyon. kolalama * Kolalamak işi, kola. kolalamak * Sert ve parlak olması için gömlek, örtü gibi şeyleri, içinde kola eritilmişsuya batırıp ütülemek. kolalanma * Kolalanmak işi. kolalanmak * Kolalamak işi yapılmak veya kolalamak işine konu olmak. kolalatma * Kolalatma işi. kolalatmak * Kolalamak işini yaptırmak. kolalayış * Kolalamak işi veya biçimi. kolalı * İçinde kola bulunan.
* Kolalanmış.
* Kolalanarak kullanılan. -
Türkçe Sözlük K Sayfa 116
klişeci * Klişe yapan kimse. klişecilik * Klişe yapma işlemi veya sanatı. klişehane * Klişe yapılan yer. klişeleşme * Klişeleşmek işi. klişeleşmek * Klişe durumuna gelmek, kalıplaşmak. klitoris * Bızır. klor * Halojenlerden, atom numarası17, atom ağırlığı35,5 olan, normal sıcaklıkta gaz durumunda bulunan bir
element. KısaltmasıCl.klorhidrat * Azotlu organik bir baz ile hidroklorik asitten türeyen tuz. klorhidrik * Klorla hidrojen birleşiği olan klorhidrik asit teriminde geçer (HCl). klorik * Klordan türemişoksijenli asit olan klorik asit teriminde geçer (HCIO3). klorik asit * 343 klorik. klorlama * Klorlamak işi, klor katma. klorlamak * Mikroplardan arındırmak amacıyla suya düşük oranda klor katmak.
* Özellikle yünlü kumaşlara, ipliklere parlaklık vermek için klor gazına tutmak.
* (savaşta) İnsanlara, hayvanlara ve bitkilere zararlı olması, öldürmesi için klor püskürtmek.klorlanma * Klorlanmak işi. klorlanmak * Klorlamak işi yapılmak. klorlu * Birleşiminde klor bulunan. klorofil * Güneş ışığınısoğurarak bitkilerde karbon özümlemesini sağlayan ve bitkilere yeşil renklerini veren madde. kloroform * Renksiz, hoşkokulu, daha çok anestezide kullanılan, yatıştırıcıve uyuşturucu birleşik (CHCI3). klorometri * Klorölçer. kloroplâst * Yeşil bitkilerde hücrelerin içinde bulunan, klorofil moleküllerinden oluşan, karmaşık yapılıkromoplâst. kloroz * Kanda alyuvar sayısının azalmasından ileri gelen, genellikle genç kızlarda görülen kansızlık.
* Yaprakların sarımtırak bir renk aldığı bitki hastalığı, sararma hastalığı, sarıcalık.klorölçer * Bir sıvının içindeki erimiş bulunan klor miktarınıölçmeye yarayan alet, klorometri. klorür * Klorun, oksijen ve flüor dışındaki element veya birleşiklerle yaptığı birleşik. klorürlendirme * Klorürlendirmek işi. klorürlendirmek * Klorla birleştirmek, klorüre dönüştürmek. klorürleştirme * Bir organik molekülde, hidroksil OH grubu yerine klorür Cl getirme işlemi. klorürleştirmek * Klorürleşmek durumuna getirmek. klostrofobi * Bkz. kapalıyer korkusu. kloş * Alt tarafıçan biçiminde genişleyen (etek biçimi). klozet * Alafranga tuvalet. klüz * Kısık. know-how * 343 yöntem bilgisi. koalisyon * Çeşitli güçlerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birlik. koalisyon hükûmeti * Birçok siyasî parti veya grubun ortaklaşa kurduğu hükûmet ve yönetim biçimi, ortak yönetim. koaptör * Cebire. kobalt * Atom numarası27, atom ağırlığı59 olan, boyacılıkta kullanılan, nikel ve demire benzeyen, gümüşî renkte
bir element. KısaltmasıCo.kobalt bombası * Kobalttan veya dolaysız olarak radyoaktiflenebilen bir madenden yapılan, hekimlikte kanser tedavisinde
kullanılan bomba.kobay * Kobaygillerden, bilimsel araştırmalarda kullanılan bir deney hayvanı, Hint domuzu (Cavia porcellus).
* Deney konusu.kobaygiller * Omurgalıhayvanların memeliler sınıfına giren bir familya. kobra * Kobragillerden, Afrika ve Asya’nın sıcak bölgelerinde yaşayan, çok zehirli, kızıl, esmer ve sarırenklerde bir
yılan türü, gözlüklü yılan (Naja).kobragiller * Sürüngenler sınıfının zehirli yılanların çoğunu içine alan bir familyası. koca * Bir kadının eşi, zevç. koca * Büyük, geniş, iri.
* Kocaman.
* Yaşlı ihtiyar.
* Büyük ulu.koca bebek * Yaşından daha küçük davranışlar gösteren (kimse). koca bulmak * kız veya kadın kendisi ile evlenecek bir erkek bulmak. koca koca * Büyük büyük.
* Büyük, iri parçalar durumunda.koca kuşluk * Öğleye yakın zaman. koca yemiş * Fundagillerden, 3-6 m yükseklikte, çiçekleri beyaz veya pembe, kışın yapraklarınıdökmeyen bir ağaççık
(Arbutus uneda).
* Bu ağacın 1-2 cm çapında, kırmızırenkli meyvesi.kocabaş * İspinozgillerden, onsekiz cm uzunluğunda, sırtıkahve rengi, karnıpembe bir kuştürü (Cocothraustes
coccothraustes).
* Pancar, şeker pancarı.
* Eti, sütü ve derisinden yararlanılan sığır, manda vb. hayvanların genel adı, büyükbaş.
* Doğu Anadolu’da, yol ve tarla kenarlarında yetişen, 30-150 cm yükseklikte, iki yıllık otsu bir bitki
(Onopordon acanthium).kocabaşı * Köy ihtiyar heyetinin başı, muhtar.