istavroz | * Haç. * Sıhhî tesisatta kullanılan dört girişli bağlantı borusu. |
istavroz çıkarmak | * Bkz. haç çıkarmak. |
istediği gibi at koşturmak (düz oynatmak) | * keyfince, istediği gibi davranmak. |
istek | * Bir şeye duyulan eğilim, arzu. * Yerine getirilmesi (başkasından) istenilen şey, talep. * İstek ve niyet kavramıveren isteme kipi.Türkçede bu kip fiil kök veya gövdesine -a/-e eki getirilerek kurulur. * Belirli bir ihtiyacıkarşılayacağıdüşünülen nesne veya duruma karşıduyulan özlem, arzu. |
istek duymak | * bir şeye karşıeğilim duymak, arzulamak. |
istek uyandırmak | * İstemesine, arzu duymasına yol açmak. |
istek yutumu | * Kökü ve gövdesi ünlü ile biten isteme kiplerinde, aynıünlüden birinin düşmesi. |
isteka | * Bilârdo oyununda kullanılan değnek. * Bkz. İstika. * Basım evlerinde kitap formalarınıkırmak, katlamak için kullanılan tahta veya kemikten yapılmış araç. |
isteklendirici | * İstek uyandıran, teşvikkâr. |
isteklendirme | * İsteklendirmek işi, teşvik. |
isteklendirmek | * Birinde, bir şey yapma isteğini uyandırmak, özendirmek, teşvik etmek. |
istekleniş | * İsteklenmek işi veya biçimi. |
isteklenme | * İsteklenmek işi. |
isteklenmek | * Bir şeye karşı istek duymak, heveslenmek. |
istekli | * Bir şeye karşı isteği olan. |
isteksiz | * Bir işi yapmaya isteği olmayan, gönülsüz. |
isteksizce | * İstek göstermeden, isteksiz olarak. |
isteksizlik | * İsteksiz olma durumu. |
istem | * Bir kimseden bir şeyi yapmasınıveya yapmamasını isteme, talep, arzu. * İrade veya isteğin eylem durumunda belirmesi. |
isteme | * İstemek işi. |
isteme kipleri | * Dilek, istek, gereklik ve emir kavramlarıveren kipler. |
istemek | * İstek duymak, arzulamak. * Bir şeyin kendisine verilmesini veya yapılmasınısöylemek, dilemek. * Görmek istediğini bildirmek. * Gerek olmak. * Evlenmek dileğinde bulunmak. |
istemeye istemeye | * İstemeyerek, gönülsüzce. |
istemli | * Yapılıp yapılmaması insanın kendi isteğine bağlı olan. * Bir istek üzerine veya isteyerek yapılan. |
istemseme | * İradeyi etkileyebilecek güçte olmayan, gelip geçici isteme. |
istemsiz | * İstenmeden yapılan. * İstemeyerek yapılan. |
istemsizlik | * İstemsiz olma durumu. |
istenç | * İrade, istek. * Davranışlarla ilgili tepilerden bir bölümünü tutup ötekileri eyleme dönüştürme gücü, irade. |
istenç dışı | * İradesiz, irade dışı, gayriiradî. |
istenç yitimi | * Bkz. irade yitimi. |
istenççi | * İstenççilik yanlısı. |
istenççilik | * Akla ve bilmeye değil de iradeye üstünlük tanıyan, ruhsal olayların ve bilgi sürecinin temelinde iradeyi gören bilim dışıöğreti, iradiye, volontarizm. |
istençli | * İradeyle yapılan, iradî. * Herhangi bir dışzorunluluk söz konusu olmadan belirli bir durum karşısında girişilecek eylemi kararlaştıran ve uygulayabilen, iradeli. |
istençsiz | * İradeyle yapılmayan, istenci olmayan, istenç dışı, irade dışı, iradesiz. * Yapılması istenmediği hâlde yapılan (davranış), irade dışı, gayriiradî. |
istençsizlik | * İradesiz olma durumu, iradesizlik. |
istenilme | * İstenilmek, istenmek işi. |
istenilmek | * İstemek işi yapılmak. |
istenme | * İstenmek işi. |
istenmek | * İstenilmek. |
istenmeyen durum | * Karşılaşılması beklenilmeyen durum, karışıklık, komplikasyon. |
istenmeyen kişi | * İyi karşılanmayan kişi (Persona non grata). |
ister | * Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu şey, gerek, icap, lüzum. * Cümledeki görevleri aynı olan kelimelerin ayrıayrıher birinin başına getirilerek herhangi birinin onanmasında sakınca olmadığınıanlatır. |
ister istemez | * Zorunlu olarak, elinde olmadan. * Yarı gönüllü olarak, biraz mecbur olarak. |
ister misin? | * ya olursa. |
isteri | * Duyu bozuklukları, türlü ruh karışıklıkları, çırpınma, kasılmalar ve bazen inmelerle kendini gösteren bir sinir bozukluğu, histeri. |
isteri nöbeti | * İsteri sıkıntısının yaşandığısüre. |
isterik | * İsteriye tutulmuşolan, histerik. |
istetme | * İstetmek işi. |
istetmek | * İstemek işini başkasına yaptırmak. |
isteyeninin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara | * birinden bir şey isteyen biraz utanır ama isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 46
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 47
isteyiş * İstemek işi veya biçimi. istiane * Yardım isteme. istiane etmek * yardım istemek. istiap * (içine) Alma, (içine) sığdırma. istiap etmek * içine almak, sığdırmak. istiap haddi * Deniz, kara ve hava taşıtlarının yük ve yolcu miktarlarını belirleyen sınır. istiare * Ödünç, borç veya eğreti alma, ödünçleme, metafor.
* Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adınıeğreti olarak kullanma, eğretileme: “Bu adam
hayatının sonbaharında” cümlesinde sonbahar kelimesi yaşlılığı anlatan bir istiaredir.istibat * Olmasınıuzak görme, imkân vermeme, uzaksama, ıraksama. istibat etmek * uzaksamak, ıraksamak. istibdat * Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm. istical * İvedilik, acele etme, müstaceliyet. istical etmek * ivmek, acele etmek. isticar * Kira ile tutma, kiralama. isticar etmek * kiralamak. isticvap * Sorguya çekme, sorgu. istida * Dilekçe, arzuhal. istidaname * Resmî bir makama yazılan dilekçe yazısı. istidat * Yaradılıştan gelen veya sonradan edinilmişyetenek.
* Yeteneği olan kimse.istidatlı * İstidadı olan. istidatsız * İstidadı olmayan. istidlâl * Bir konuda kanıtlara dayanarak sonuç çıkarma.
* Çıkarım.istidlâl etmek * kanıtlara dayanarak bir sonuca varmak. istif * Üst üste eşya konularak yapılan düzgün yığın.
* Kereste, tahta gibi ağaç ürünlerini kurutmak veya bekletmek amacı ile belirli düzenlerde üst üste dizerek
yapılan yığın.
* Stok.istif etmek * yıkılmayacak bir biçimde, düzgünce yerleştirmek.
* stok etmek.istifa * Kendi isteğiyle görevden ayrılma.
* İşten ayrılma isteğini bildiren dilekçe.istifa etmek * (işinden) çekilmek. istifade * Yararlanma, faydalanma. istifade etmek * yararlanmak. istifaname * Bir görevden kendi isteğiyle ayrıldığını belirten dilekçe. istifayı basmak * herhangi bir sebeple görevinden ani bir kararla çekilmek. istifçi * Malları, eşyayı istif eden görevli.
* İstifçilik yapan, stokçu.istifçilik * İstif yapma işi.
* İleride bulunmayacağıveya pahalılaşacağıdüşüncesiyle çok mal yığarak piyasada sıkıntıya yol açma,
stokçuluk.istifham * (zihinde beliren) Soru. istifini bozmamak * aldırışetmeyip durum ve davranışınıhiç değiştirmemek. istifleme * İstiflemek işi. istiflemek * Düzgün bir biçimde üst üste yığmak.
* Stok etmek.istifleniş * İstiflenmek işi veya biçimi. istiflenme * İstiflenmek işi. istiflenmek * İstiflemek işi yapılmak. istifleyiş * İstiflemek işi veya biçimi. istifrağ * Kusma. istifrağetmek * kusmak. istifsar * Bir şeyin açıklanmasını, aydınlığa kavuşmasını isteme, anlamaya çalışma, sorma. istifsarıhatır * Hâl hatır sorma. istiğfar * Tanrı’dan suçlarının bağışlanmasınıdileme; tövbe etme. istiğfar etmek * tövbe etmek. istiğna * Önerilen bir işe karşınazlanma, nazlıdavranma.
* Doygunluk, gönül tokluğu.istiğrak * Dalma, içine gömülme, dalınç. istihale * Biçim değiştirme.
* Başkalaşma.
* Başkalaşım.istihale etmek * biçim değiştirmek.
* başkalaşmak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 48
istihare * Bir inanışa göre, girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığınırüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak
uyuma.istihareye yatmak * girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığınırüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyumak. istihbar * Haber ve bilgi alma. istihbar etmek * haber almak, duymak, öğrenmek. istihbarat * Yeni öğrenilen bilgiler, haberler.
* Bilgi toplama, haber alma.istihbarat dairesi * Haber alma dairesi. istihbarat servisi * Haber alma işlerini yürüten işyeri. istihdaf * Amaçlama, hedef alma. istihdaf etmek * amaçlamak. istihdam * Bir görevde, bir işte kullanma. istihdam etmek * bir işte, bir görevde kullanmak. istihfaf * Küçümseme, hor görme, hafifseme. istihfaf etmek * küçümsemek, hor görmek, hafifsemek. istihkak * Hakkı olma, hak kazanma.
* Hizmet karşılığıkazanılan hak (para).istihkâm * Düşman saldırısınıdurdurmak, düşmana karşısavunma yapmak amacıyla düzenlenmişyer.
* İstihkâm işleriyle uğraşma, istihkâmcılık.istihkâm sınıfı * Savaşan birliklerin saldırısınıkolaylaştıran, savunma gücünü artıran, yapı işleriyle uğraşan teknik askerî
sınıf.istihkâmcılık * İstihkâm sınıfının yaptığı iş. istihkar * Hor görme, aşağılama. istihkar etmek * hor görmek, aşağılamak. istihlâk * Tüketim. istihlâk etmek * tüketmek. istihraç * (anlam, sonuç) Çıkarma, çıkarsama. istihraç etmek * sonuç çıkarmak. istihsal * Çıkarma, elde etme.
* Üretim, üretme.istihsal etmek * elde etmek.
* üretmek.istihza * Gizli veya ince alay. istihza etmek * alay etmek, alaya almak. istihzalı * İstihzası olan. istihzar * Hazırlama.
* Hatırlama, anımsama.istika * Ayakkabıların altınıparlatmak için kunduracıların kullandığıkemik, isteka. istikamet * Doğrultu, yön. istikamet vermek * yön vermek, yöneltmek. istikbal * Karşıçıkma, karşılama.
* Gelecek (zaman), ati.istikbal etmek * karşılamak. istiklâl * Bağımsızlık. istikra * Tüme varım. istikrah * Tiksinme, iğrenme. istikrah etmek * tiksinmek, iğrenmek. istikrar * Aynıkararda, biçimde sürme, kararlılık.
* Yerleşme, oturma.
* Denge.
* Ödemeler dengesinde, istihdamda düzen.istikrar bulmak * karar kılmak.
* yerleşmek.istikrarlı * İstikrarı olan, dengeli, kararlı. istikrarlılık * İstikrarlı olma durumu. istikrarsız * İstikrarı olmayan, dengesiz, kararsız. istikrarsızlık * İstikrarsız olma durumu, dengesizlik, kararsızlık. istikraz * Ödünç alma, borçlanma. istikraz etmek * ödünç para almak, borçlanmak. istikşaf * Araştırma.
* Açınsama.istilâ * Bir ülkeyi silâh gücüyle ele geçirme.
* Yayılma, kaplama, sarma, bürüme.istilâ etmek * bir ülkeyi silâh gücüyle ele geçirmek.
* yayılmak, kaplamak, sarmak, bürümek.istilâcı * İstilâ eden (kimse, devlet). -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 41
irdeleme * İrdelemek işi. irdelemek * Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik
ve tetebbu etmek, mütalâa etmek.irfan * Bilme, anlama, sezme, kültür.
* Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.iri * Olağandan daha hacimli, olağanıaşan büyüklüğü olan. iri iri * büyük, çok iri. iri kıyım * İri kıyılmış.
* İri yapılı, gövdeli.iri lâf * Abartılısöz. iri yarı * İri yapılı. iribaş * Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmışkurtçuğu. irice * İriye yakın, biraz iri (kimse veya şey). iridyum * Atom ağırlığı193,1 atom numarası77, yoğunluğu 22,4 olan ve plâtin filizlerinde bulunan değerli bir
element. Kısaltmasıİr.irileşme * İrileşmek işi.
* Bazı organların hastalık sonucunda olağan dışı büyümesi durumu.irileşmek * İri bir duruma gelmek. irili ufaklı * Büyük küçük karışık. irilik * İri olma durumu. irin * Organizmanın herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda ölmüşhücre artıklarından ve bozulmuşak
yuvarlardan oluşan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sarımtırak renkte koyuca sıvı, cerahat.irinlenme * İrinlenmek işi, iltihaplanma, cerahatlenme. irinlenmek * İrin oluşmak, iltihaplanmak, cerahatlenmek. irinli * İrin toplamış, cerahatli. irinti * Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler.
* Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri saman.iris * Saydam tabaka ile göz merceği arasında bulunan, ince, kasılabilen bir zardan oluşan, gözün renkli bölümü,
süsen.iriş * Arış. irkiliş * İrkilmek işi veya biçimi. irkilme * İrkilmek işi. irkilmek * Ürkerek geri çekilir gibi olmak veya şaşırıp duraklamak.
* (vücudun bir yeri) Dışarıdan gelen bir uyarıcının etkisiyle kanlanıp şişmek, taharrüşetmek.
* (akan bir şey) Bir engel karşısında duraklayıp birikmek.irkiltici * İrkilmeye sebep olan. irkiltme * İrkiltmek işi veya durumu. irkiltmek * İrkilmesine sebep olmak. irkinti * Su birikintisi.
* Ürperme, tiksinti.
* Korku, çekinme.irkme * İrkmek işi veya durumu. irkmek * Birikmek.
* Biriktirmek, toplamak.
* Tiksinmek.İrlandalı * İrlanda halkından olan (kimse). irmik * Sert buğdaydan elde edilen, taneleri iri, glütence zengin un. irmik helvası * İrmik, çam fıstığı, yağve şeker karışımıyla hazırlanan bir tatlıtürü. ironi * Dolaylıve alaylıanlatım, mizah. irrasyonalizm * Hayatta ve bilgilerde akıl dışıögelere tek yanlı olarak ağırlık veren sevgi, duygu ve iç güdüleri, bilginin
kaynağısayan görüş, akıl dışıcılık.irrasyonel * Akıl dışı, gayriaklî, us dışı. irrealist * Gerçek dışı. irredantizm * Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında
kalmışhalkın yaşadığıtopraklarıana yurt sınırları içine almak düşüncesi.irs * Kalıtım, soya çekim. irsal * Gönderme, yollama. irsalât * Gönderilen şeyler, gönderiler. irsaliye * Bir yere gönderilen eşyanın listesi, gönderme belgesi. irsen * Kalıtım yoluyla. irsî * Kalıtımla geçen, soydan kalma, soydan geçme, kalıtsal. irsiyet * Soya çekim, kalıtım, veraset. irşat * Doğru yolu gösterme, uyarma. irşat etmek * doğru yolu göstermek, uyarmak. irtibat * Bağlantı, bağlı olma. irtibat kurmak * bağlantı sağlamak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 42
irtica * Gericilik. irticaî * Gericilikle ilgili gerici (davranış, tutum). irtical * Bir manzumeyi veya sözü birdenbire düşünmeden, içine doğduğu gibi söyleme, doğaç. irticalen * İçine doğduğu gibi söyleyerek, doğaçtan. irtifa * Yükseklik.
* Yükselti.irtifak * Dayanma. irtifak hakkı * Başkasının arsa, yol, bahçe gibi taşınmaz bir malından belirli bir yolda yararlanma hakkı. irtihal * (öbür dünyaya) Göçme, ölme. irtihal etmek * ölmek. irtikâp * (kötü iş) Yapma, kötülük etme.
* Yiyicilik, rüşvet alma.
* Yalan söyleme, hile yapma.irtisam * Resmi çıkma, resmi çizilme.
* İz düşümü.irtişa * Rüşvet alma, rüşvet yeme. is * Dumanın değdiği yerde bıraktığıkara leke.
* Sürme.isabet * (bir yöne doğru atılan şey için) Hedefe varma, hedefi vurma.
* (piyango vb.) Şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma.
* (öneri, düşünce, söz için) Yerinde olma, yanılmazlık.
* Güzel rastlantı.
* “Çok güzel”, “iyi oldu!” gibi anlamlarda kullanılır.isabet almak * vurulmak, yaralanmak. isabet etmek * nişan alınan yere değmek, rastlamak.
* çıkmak.
* yerinde işgörmüşolmak.isabet oldu * yerinde, tam isteğe uygun. isabetli * Yerine düşmüş, yerinde, uygun. isabetsiz * Yerinde olmayan, uygun olmayan, yersiz. isaf * (bir dileği, isteği) Yerine getirme. isal * Ulaştırma. isale * Akıtma. is’at * Kutlama. is’at etmek * kutlamak. İsa’yıküstürdü, Muhammed’i memnun edemedi * iyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi.
iseise tutmak * dumana tutup karartmak. İsevî * Hz. İsa’ nın yaydığıdinden olan, Hristiyan. İsevîlik * Hristiyanlık. isfendan * Akçaağaç.
* Akçaağaçtan yapılmışolan.isfenks * Bkz. Sfenks. ishak kuşu * Bataklık baykuşu. ishal * Sürgün, iç sürme, ötürük, amel. ishal olmak * amel olmak, sürgün olmak. ishalli * İshali olan. isilik * Terlemekten veya sıcaktan vücutta meydana gelen küçük pembe kabartılar, ısırgın. isim * Ad.
* Kişi, insan.
* Canlıve cansız varlıkları, duygu ve düşünceleri, çeşitli durumları bildiren kelime.isim cümlesi * Yüklemi isim soyundan olan veya ek fiile kurulan cümle. isim çekimi * İsimlere iyelik eklerinin getirilmesi. isim durumu * İsim hâli. isim gövdesi * İsim ve fiil köklerinden yapım ekleriyle türetilen ve isim olarak kullanılan gövde. isim hakkı * Bir ticarethanenin veya malın adınıkullanma karşılığında talep edilen hak, patent hakkı. isim hâli * Başka bir kelime ile ilgi kurmak için, ismin yalın olarak veya ek olarak girdiği durum. isim koymak * ad koymak, tesmiye etmek. isim kökü * Bir ismin eklerine bölünemeyen anlamlıen küçük parça. isim tabanı * İsim kök ve gövdelerinin çekim eki almamışhâli. isim tamlaması * İki veya daha çok isim soyundan kelime ile kurulmuşolan tamlama. isim vermek * ad vermek. isim yapmak * bir alanda ün kazanmak, ün almak. isimcilik * Adcılık. isimden türeme fiil * İsim kökünden fiil yapım ekiyle yapılmışfiil gövdesi. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 43
isimden türeme isim * İsim kökünden yapım ekleriyle türetilen isim gövdesi: Ev-cil, göz-cü-lük vb. isimlendirme * İsimlendirmek işi. isimlendirmek * Adlandırmak, ad koymak. isimli * Adı olan, ad almış. isimlik * İsmin yazıldığıplâketin konulduğu yer. isimsiz * Adı olmayan, ad almamış.
* Yaptığı iş bilinmesine karşılık kendi bilinmeyen, adsız.iskalârya * Çarmıhların halat basamakları. iskambil * Bir yüzünde sayılar veya resimler bulunan, çeşitli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun kâğıdı.
* Bu kartların 52 tanesinden oluşan deste.
* Bu kart destesiyle oynanan oyun.iskambil kâğıdı * İskambil. iskambil kâğıdı gibi devrilmek * birer birer ve birbiri ardısıra devrilmek. iskân * Yurtlandırma, yerleştirme.
* Yurtlanma, yerleşme.iskân etmek * (ev, yurt) kazandırmak, boş bir yere insan yerleştirmek. iskandil * Denizin derinliğini ölçme.
* Bu işiçin kullanılan araç.
* İşin iç yüzünü öğrenme, bilgi toplama, sorup soruşturma.iskandil etmek * deniz derinliğini ölçmek.
* bir işin iç yüzünü araştırmak, bilgi toplamak.
* gözetlemek, çevreyi kollamak.
* sorup soruşturmak, araştırmak.İskandinav * Kuzey Avrupa yarım adalarının bütünü.
* İskandinavyalı.İskandinav dilleri * Germen dillerinin kuzey kolundaki dillere verilen ad. İskandinavyalı * İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da oturan halk ve bu halkın soyundan olan (kimse). iskarpelâ * Tahta, metal veya taşı işlemeye yarayan çelik araç. iskarpin * Ökçeli, konçsuz ayakkabı. iskarto * Yapağıkırıntısı. iskele * Deniz taşıtlarının yanaştığı, çoğu tahta ve betondan yapılmış, denize doğru uzanan yer.
* Kıyıya yanaşan deniz aracına doğru uzatılan eğreti küçük köprü veya gemiye çıkmayısağlayan merdiven.
* Vapur uğrağı olan şehir veya kasaba.
* İçerlerde bulunan bir yerin kendine en yakın olan deniz taşıtıuğrağıveya demir yolu durağı.
* Yapıların dışında sıvama, boyama veya onarım için keresteden kat kat kurulan, çalışma sırasında üstüne
çıkılan çatkı.
* Geminin sol yanı.
* Işıkların yerleştirilmesi, ışıkçıların dolaşabilmesi için stüdyolarda tavana yakın yerde duvarıçepeçevre saran
çıkıntı.iskele almak * (gemi) merdivenleri kaldırılıp harekete hazırlanmak.
* bir erkek, bir kadına sarkıntılık etmek.iskele babası * Yanaşan gemileri bağlamak için rıhtıma konmuşdökme demir veya betondan silindir. iskele kelepçesi * İnşaatın dışyüzeyine kurulan iskeleyi birbirine bağlamaya yarayan bağlantıparçaları. iskele kuşu * Yalıçapkını, emircik. iskelet * İnsan ve hayvan bedeninin kemik çatısı, teşrih.
* Yumuşak bölümleri dökülmüş, ölü bir vücudun kemiklerinin bütünü.
* Bir şeyi oluşturan temel çatı.
* Çok zayıf.
* Bir eserin genel plânı.
* Kuru, çıplak.iskelet gibi * çok zayıf. iskelet mobilya * Esas taşıyıcıkısımlarımasif ağaç malzemeden yapılan ve oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye,
kolçaklısandalye, sallanan koltuk vb. mobilya.iskeleti çıkmak * çok zayıflamak. iskemle * Arkalıksız sandalye.
* Üstüne sigara tablası, çiçek vazosu gibi şeyler konulan küçük masa.
* Sandalye.iskerlet * Dikenli salyangoz. iskete * Serçegillerden, gagalarıdişli, zararlı böcek ve kurtlarla beslenen, güzel sesli bir kuş(Parus ater). iski * Bkz. ski. İskitçe * İskitlerin dili. İskitler * MÖ. Vlll-Vll. yüzyıllarda Orta Asya’dan Güney Rusya’ya göç eden bir kavim. İskoç * İskoçya halkından olan kimse.
* İskoçya yapısı, İskoçlara özgü olan.İskoçça * İskoç dili. İskoçyalı * İskoç halkından olan kimse,İskoç. iskolâstik * Bkz. skolâstik. iskonto * Bkz. ıskonto. iskorbüt * C vitamini eksikliğinden ileri gelen ve dermansızlık, zayıflık ve dişetlerinin iltihabı gibi belirtilerle kendini
gösteren hastalık.iskorçina * Birleşikgillerden, lezzetli kökleri sebze olarak kullanılan, Akdeniz bölgesinde çok yetiştirilen bir bitki
(Scorzonera).iskorpit * İskorpitgillerden, iri başlı, yüzgeçlerinde yakıcıdikenleri bulunan, eti beğenilen bir balık (Scorpaena scrofa). iskorpitgiller * Omurgalılardan, örnek hayvanı iskorpit olan, sırt yüzgeçleri zehirli bezlere bağlı güçlü dikenlerle donanmış,
bütün denizlerde rastlanan balıklar sınıfı.iskota * Yelkenleri açmak ve tutmak için alt köşelerine bağlanan halat, zincir ve palangadan oluşan donanım. İslâm * İslâmiyet.
* Hz. Muhammed’in yaydığıdinden olan (kimse), Müslüman.İslâm gizemciliği * Tasavvuf. İslâm hukuku * Din temeline dayanan hukuk, şeriat. İslâmcı * Müslümanlığın esaslarınısadece dinî hayatta değil, hukukî, iktisadî ve siyasî düzenlemelerde de geçerli
kılmak isteyen kimse.İslâmcılık * İslâmcı olma durumu. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 44
İslâmî * İslâm diniyle ilgili olan. İslâmiyet * Hz. Muhammed’in yaydığıdin, Müslümanlık. İslâmlaşma * İslâmlaşmak işi. İslâmlaşmak * Müslüman olmak. İslâmlaştırma * Müslüman olmasını sağlama. İslâmlaştırmak * Müslüman yapmak. İslâmlık * Müslümanlık. İslâv * Slav. İslâvca * Slavca. İslâvcılık * Slavcılık. İslâvist * Slavist. İslâvistik * Slavistik. İslâvlaştırmak * Slavlaştırmak. isleme * İslemek işi. islemek * İse tutup karartmak. islenme * İslenmek işi. islenmek * İsli duruma gelmek. isli * İsi olan, islenmiş, is bulaşmış.
* İs verecek biçimde.isli küf * Toprakta ve gübreliklerde çürükçül yaşamakla birlikte kulak, burun, akciğer asalağı olarak da gelişebilen
asklımantar (Aspergillus fumigatus).islim * Gücünden yararlanmak için elde edilen buhar, istim. islim arkadan gelsin * Bkz. istim arkadan gelsin. İsloven * Sloven. ismen * Adını belirterek, adınısöyleyerek, adınıvererek. ismet * Ahlâk kurallarına bağlıkalma durumu, sililik.
* Dürüstlük, temizlik.ismetli * Ahlâk kurallarına bağlı, ismet sahibi.
* Dürüst olan.ismetsiz * Ahlâk kurallarına aykırıdavranan.
* Dürüst olmayan.ismi çıkmak * ünlü olmak.
* kötü bir ün yapmak.ismi geçmek * adından söz edilmek, bahsedilmek, adı geçmek. ismi var cismi yok * sözü edilen bir kimse veya şeyin gerçekte var olmadığınıanlatır.
* adı olmasına karşılık görevini, etkinliğini yerine getirmeyen.ismini cismini almak * adını, kimliğini belirleyip kaydetmek. ismini cismini bilmemek * hiç tanımamak. ismiyle cismiyle * Bkz. adıyla sanıyla. isnaden * Dayanarak. isnat * Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme.
* Karacılık, iftira.isnat etmek * dayandırmak.
* kara çalmak; iftira etmek.isnat grubu * Sıfatların isimden sonra gelmesiyle oluşan ve genellikle deyim olarak kullanılan kelime grubu. ispalya * Herek. ispanya * Boyacılıkta kullanılan tebeşir tozu. İspanyol * İspanya halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse).
* İspanyol halkına özgü olan.İspanyol dansı * İspanyollara özgü, hareketli bir tür dans. İspanyol müziği * İspanyollara özgü bir tür müzik. İspanyol nezlesi * Paçavra hastalığı. İspanyolca * Hint-Avrupa dillerinden, İspanya’da, Brezilya dışındaki Lâtin Amerika’da ve İspanyol uygarlığını
benimsemişülkelerde kullanılan dil.ispanyolet * Pencere kanatlarınıkapadıktan sonra sürgülemeye yarayan ve ortasında her iki yana işleyen tutacak yeri
bulunan uzun demir sürgü.ispanyolet kilit * Elbise dolabı, büro dolabıvb. eşyaların kapaklarına takılan, sürgü kolları ile kapağın altından ve üstünden
kilitleme yapan gömme kilit çeşidi.ispari * İzmaritgillerden, kurşun renginde bir balık (Sargus annularis). ispat * Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, tanıtlama, tanıt. ispat etmek * kanıtlamak.
* tanıtlamak.ispati * İskambil kâğıdında sinek. ispatlama * Kanıtlama.
* Tanıtlama. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 45
ispatlamak * Kanıtlamak.
* Tanıtlamak.ispatlanış * İspatlanmak işi veya biçimi. ispatlanma * İspatlanmak işi. ispatlanmak * Tanıtlamak işi yapılmak, tanıtlanmak. ispatlayış * İspatlamak işi veya biçimi. ispatlı * Tanıtlanmış. ispatlışahitli * Gerçek yönü gösterilen, tanıtlıve kanıtlı. ispazmoz * Bkz. spazm. ispenç * Bodur bir cins horoz veya tavuk.
* Tarımla uğraşan Hristiyan uyruktan alınan bir tür vergi.ispenç horozu * Ufak tefek olduğu hâlde kabadayılık taslayan. ispençiyari * Eczacılık. ispendek * Levrek balığının küçüğü. ispermeçet * Balinalardan ve özellikle ispermeçet balinasının başından çıkarılan, mum yapımıve kozmetik sanayiinde
kullanılan beyaz bir madde.ispermeçet balinası * Balinalardan, büyüklüğü bakımından balinaya benzeyen, alt çenesindeki genişdişiyle ondan ayrılan deniz
memelisi, kaşalot (Physeter catodon).ispinoz * İspinozgillerden, gagasıkısa ve koni biçiminde, sırt tüyleri yeşilimtırak mavi, boynu ve karnıkırmızırenkte,
güzel sesli bir kuş(Fringilla coelebs).ispinozgiller * Kanarya, saka, serçe, ispinoz gibi ötücü kuşları içine alan göçmen kuşlar familyası. ispir * At veya araba uşağı. ispiralya * Gemi kamaralarınıaydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlıkaporta. ispirto * Etil alkol.
* İçki.ispirto ocağı * İspirtoluk. ispirtocu * İspirto içen kimse. ispirtolu * İspirtosu olan. ispirtoluk * İspirto yakan küçük ocak, ispirto ocağı, kamineto. ispirtosuz * İspirtosu olmayan. ispit * Jant. ispiyon * Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan (kimse). ispiyoncu * İspiyon. ispiyonculuk * İspiyonun yaptığı iş. ispiyonlama * İspiyonlamak işi. ispiyonlamak * Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyerek yetkili kişilere bildirmek. ispritizma * Ruhun ölmediğine inanan, gereğinde ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini ileri süren inanış, ruh
çağırma.ispritizmacı * İspritizma ile uğraşan kimse, ruh çağırımcı. ispritizmacılık * İspritizmacının işi. israf * Gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcama, savurganlık, tutumsuzluk. israf etmek * gereksiz yere harcamak, savurganlık etmek, tutumsuzluk etmek. israfa kaçmak * gereksiz yere aşırıharcamalarda bulunmak. İsrafil * İslâm inanışına göre kıyamet gününü öttüreceği boru ile bildirecek olan melek. İsrailli * İsrail halkından olan (kimse). istadya * Uzakta bulunan iki noktanın arasınıölçmekte kullanılan araç. istalagmit * Bkz. stalagmit. istalaktit * Bkz. stalaktit. İstanbul efendisi * Genellikle İstanbul’da oturan kibar, saygılı, alçak gönüllü, olgun, çelebi ve yardımsever kimse. İstanbul kekiği * Trakya, Batıve Güney Anadolu’da yetişen sık tüylü, beyaz ve pembe çiçekli, kuvvetli kokulu, çok yıllık bir
bitki (Origanum heradeoticum).istanbulin * Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar Türkiye’de kullanılan, yakasıkapalı bir tür erkek ceketi. istasyon * Tren durağı.
* Araştırma kuruluşu.
* Satış, bakım, aşı gibi işler yapılan kuruluşveya yer.istasyon yapmak * duraklamak, beklemek. istatistik * Bir sonuç çıkarmak için olgularıyöntemli bir biçimde toplayıp sayı olarak belirtme işi, sayımlama.
* Bir dizi olayın veya sayı ile gösterilen olguların yöntemli öbekleştirilmesine dayanan ve ilkelerini olasılık
kuramlarından alan, matematiğin uygulamalıdalı, sayım bilimi.istatistikçi * İstatik uzmanı, sayımlamacı, istatikle uğraşan (kimse). istavrit * Uskumrugillerden, pulsuz ve az kılçıklı bir balık (Trachurus trachurus). istavrit azmanı * Orkinos balığına yanlışolarak verilen ad. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 36
insan biçimcilik * İnsanın niteliklerinin başka bir varlığa, özellikle Tanrı’ya aktarılması, antropomorfizm. insan bilimci * Antropolog. insan bilimi * Antropoloji. insan bilimsel * Antropolojik. insan coğrafyası * Beşerî coğrafya. insan eli değmemiş(veya dokunmamış) * bakımsız kalmışyer. insan eti yemek * birini çekiştirmek. insan evlâdı * İyi insan, iyi kimse. insan gibi * insanlara yaraşır biçimde. insan gönlünün artığınısöyler * insanlar şaka yaparken içlerinden geçeni yansıtırlar. insan hâli * Olabilir, hoşkarşılamak gerekir. insan içine çıkmak * toplum içine karışmak, başkalarıyla ilişki kurmak. insan konuşa konuşa, hayvan koklaşa koklaşa * insanlar konuşarak birbirlerini daha iyi anlarlar. insan kurusu * Çok zayıf. insan kuşmisali * uzakça bir yere gidildiğinde söylenir. insan müsveddesi * Bir insanda bulunması gerekli niteliklerden yoksun olan. insan sarrafı * Bkz. adam sarrafı. insanbaşlı * İnsan kafalı, androsefal. insanca * İnsana yakışır biçimde, insanî.
* İnsan bakımından.insancı * İnsancıl. insancıl * İnsan seven.
* İnsanla ilgili.
* İnsana değer veren.
* İnsancılık yanlısı olan, hümanist.insancılık * Eski Yunan ve Lâtin kültürünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Orta Çağın skolâstik düşünüşüne
karşıXlV.yüzyılda doğan felsefe, bilim ve sanat görüşü, hümanizm, humanizma.
* İnsanlık sevgisini, insan ululuğunu en yüce amaç ve olgunluk sayan öğreti, hümanizm, humanizma.insancıllaşma * İnsancıllaşmak işi. insancıllaşmak * İnsancıl duruma gelmek. insangiller * Fosil hâlinde yaşayan insanıkapsayan familya. insanımsılar * İnsana benzer yaratıklar, insansılar, antropoitler. insanın adıçıkacağına canıçıksın * haklıveya haksız yere adı bir defalık kötüye çıktımı, ondan sonra yaptıklarıhep o gözle değerlendirilir. insanî * İnsana, insanlığa yakışan, insanca. insaniçincilik * İnsanıevrenin merkezi sayan, bütün öbür yaratıkların insan için yaratılmışolduklarınısöyleyen dinî
nitelikli öğreti, antroposantrizm.insaniyet * İnsanlık. insaniyet namına * insanlığa yakışır duygulara uyarak. insaniyetli * İnsanlığı olan, insan, mürüvvetli. insaniyetsiz * İnsanlığı olmayan, mürüvvetsiz. insaniyetsizlik * İnsaniyetsiz olma durumu. insanlaşma * İnsanlarımaymunlardan ayıran evrim süreçlerinin hepsi. insanlaşmak * İnsanca davranma özelliği kazanmak, insana yaraşır biçimde davranmak. insanlık * Bütün insanları içine alan varlık.
* İnsanı insan yapan, insanın doğasını oluşturan niteliklerin hepsi.
* İnsanın değerini, saygınlığınıveren öz, insana yaraşır yaşama ve düşünme ilkesi.
* İnsanısevme, insan sevgisi, insancıl olma.insanlık etmek * insana yaraşır biçimde davranmak. insanlık hâli * Olabilir, hoşkarşılamak gerekir, insan hâli. insanlıktan çıkmak * çok zayıflamışolmak.
* insana özgü niteliklerini yitirmek.insanoğlu * İnsan, âdemoğlu. insanoğlu çiğsüt emmiş * insanlardan tam bir doğruluk beklenmez. insansı * İnsana benzeyen, insanıandıran, antropoit. insansılar * Maymunlarıve insangilleri içine alan maymunlar alt takımı, insanımsılar, antropoitler. insanüstü * İnsan gücünü ve yeteneklerini aşan, fevkalbeşer. insektaryum * Bilimsel amaçlarla böcek inceleme, saklama, koruma yeri. insicam * Düzgünlük, tutarlık, bağdaşım.
* Tutarlık.insicamlı * Düzgün, tutarlı. insicamlılık * Tutarlılık. insicamsız * Birbirini tutmayan, tutarsız. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 37
insicamsızlık * İnsicamsız olma durumu. insiraf * Bükün. insirafî * Bükülgen (dil). insiyak * İçgüdü, sevkıtabiî. insiyakî * İçgüdülü, sevkıtabiî. instant coffee * Bkz. hazır kahve. inşa * Yapıkurma, yapıyapma, kurma.
* (düz yazı, şiir) Kaleme alma, yazıya dökme.
* Düz yazı, nesir.inşa etmek * kurmak, yapmak. inşaat * Yapı, yapı işleri.
* Yapmak işi, yapım.inşaat çivisi * Çapı2-7 mm, boyu 4-20 cm arasında değişen, başlıve tepesi tırtıllıçivi. inşaatçı * Yapı işlerini yöneten teknik görevli.
* Yapıustası.inşaatçılık * İnşaat işleriyle uğraşma. inşallah * Allah “Tanrıdilerse” anlamında dilek anlatır. inşallahla maşallahla * çaba harcamadan, tevekkülle. inşat * Şiir okuma, şiir söyleme.
* Bir şiiri, bir edebiyat eserini topluluk önünde, yüksek sesle ve gerektiği biçimde okuma.inşat etmek * bir şiiri, bir edebiyat eserini yüksek sesle okumak. inşirah * İç açılması, gönül açılması, ferahlık. inşirah bulmak * iç açılmak, ferahlamak. intaç * Bir işi sonuçlandırma, sona erdirme, bitirme. intaç etmek * sonuçlandırmak, bitirmek. intak * Konuşturma söyletme.
* Kişileştirilen varlıklara, hayalî yaratıklara söz söyletme sanatı, dillendirme.intan * Mikroptan ileri gelen hastalık.
* Kokuşma, kötü kokma.intanî * Mikropla oluşan, mikroplu. intaniye * Mikropla bulaşan hastalıklar. intaniyeci * Mikroplu hastalıklar doktoru, uzmanı. integral * Parçalardan oluşmuş bütün.
* Türevi bilinen fonksiyon.integral denklemi * Bir değişkenin bilinmeyen fonksiyonunu ve bu fonksiyonun bulunduğu belirli integrali birbirine bağlayan
denklem.integral hesapları * Sonsuz integrallerin bulunmasıve onların uygulanması ile ilgili yöntemleri kullanan matematik dalı. integrasyon * Bilinen bir diferansiyelin denklemini çözme işlemi.
* Bir diferansiyel denklemi çözme işlemi.integre * Entegre. intelekt * Entelekt. intelektüalizm * Entelektüalizm. interferometre * Girişimölçer. interferometri * Girişim ölçme. interferon * Hücrelerin virüslere karşı oluşturduklarıözel savunma maddesi. interkinez * Çekirdeğin iki bölünme devresi arasındaki dinlenme durumu. interkoneksiyon * Birçok elektrik şebekesi arasında bağlantıkurma. intermezzo * Serbest bir biçimde yazılmışolan ve kendi kendine bir bütün oluşturan müzik eseri. -inti * Bkz. -ıntı/ -nti. intiba * İzlenim. intibah * Uyanma, uyanış. intibak * Çevreye veya bir duruma uyma.
* İki şeyin ölçülerinin birbirini tutması.intibak etmek * uymak, alışmak. intibaksız * Yaşadığıçevreye veya duruma uymakta güçlük çeken. intibaksızlık * Çevreye uymama durumu. intifa * Yararlanma, faydalanma. intifa hakkı * Başkasına ait bir maldan yararlanma, başkasına ait bir malıkullanma hakkı. intiha * Son, sona erme, sonu gelme. intihabat * Seçimler. intihal * Aşırma. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 38
intihap * Seçim, seçme. intihar * Bir kimsenin toplumsal ve ruhsal sebeplerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi.
* Hayatınıtehlikeye düşürecek aşırıdavranışveya iş.intihar etmek * kendini öldürmek. intikal * Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş.
* Anlama, kavrama.
* Miras olarak babadan oğula kalma.intikal etmek * yer değiştirmek.
* anlamak, kavramak.
* miras olarak babadan oğula kalmak.intikam * Öç. intikam almak * öç almak. intikamcı * Öç almaya çalışan. intisap * Bağlanma.
* Girme.
* Kapılanma.intisap etmek * bağlanmak.
* girmek.
* kapılanmak.intişar * Yayılma.
* (gazete, dergi) Çıkma, yayımlanma.intişar etmek * yayılmak, dağılmak.
* yayımlanmak.intizam * Düzenli, düzgün olma. intizamlı * Düzgün, düzenli. intizamsız * Düzensiz, düzeni olmayan, karışık. intizamsızlık * Düzensiz olma durumu, düzensizlik, karışıklık. intizar * Bekleme, gözleme.
* İlenme, beddua, inkisar.intizar etmek * beklemek, gözlemek.
* iIenmek, beddua etmek.inzal * İndirme, indirilme. inzibat * Sıkıdüzen.
* Silâhlıkuvvetlerde, ordudaki düzeni sağlamak amacıyla görevlendirilmiş er.inzibatî * Sıkıdüzeni sağlayıcı, düzene bağlayıcı, insan davranışlarınısınırlayıcı, düzenleyici, baskıaltına alıcı. inzibatsız * Sıkıdüzeni olmayan, düzensiz, başı boş. inzimam * Katılma, ulanma, eklenme. inzimam etmek * katılmamak, eklenmek, ulanmak. inziva * Toplum hayatından kaçıp tek başına yaşama.
* Dışdünyayla bütün bağlarınıkeserek Tanrıyla birleşebilmek için insanın kendi içine kapanması.inzivaya çekilmek * toplumdan kaçıp, hiçbir şeyle ilgilenmeyerek tek başına yaşamak. ip * Dokuma maddelerinin bükülmüşliflerinden yapılan bağ.
* (bazı bölgelerde) İplik.
* Asarak öldürme cezası.-ip * Bkz. -ıp / -ip. ip atlamak * ipin iki ucunun tutularak çevrilmesiyle, ipe ayağınıve başınıdeğdirmeden zıplamak. ip cambazı * İki direk arasında, yüksekte gerilmişip üzerinde gösteriler yapan cambaz. ip merdiven * İpten örülmüş, çoğunlukla gemilerde kullanılan merdiven. ip takmak * birinin kötülüğü için çalışmak. ip torba * Pazar filesi. ip torbalı * Elinde pazar filesi olan. ipçi * İp üreten, yapan veya satan kimse. ipçik * Bitkilerin erkek organlarında başçığıçiçeğe bağlayan ince sap. ipçilik * İpçinin işi veya mesleği. ipe çekmek * asarak öldürmek. ipe dizmek * boncuk gibi şeyleri ipliğe geçirmek. ipe gelesice * “asılarak öl” anlamında bir ilenme. ipe gitmek * ölüme gitmek. ipe sapa gelmeyen (veya gelmez) * akla yakın olmayan veya birbirini tutmayan. ipe un sermek * geçersiz birtakım sebepler ileri sürerek istenilen işi yapmaktan kaçınmak. ipek * İpek böceği kozalarıçözülerek çıkarılan ve dokumacılıkta kullanılan çok ince, esnek ve parlak tel.
* Bu telden yapılmış.ipek ağacı * Ekvatoral bölgelerde yetişen, kerestesi ipek görünüşünde, sarıparıltılı, değerli bir mobilya ağacı. ipek böceği * Kanatlarıpullu böcekler sınıfından, ördüğü kozalardan ipek elde edilen, dut yaprağı ile beslenen bir cins
kelebeğin tırtılı(Bombyx mori).ipek böceği kelebeği * Tırtıllarının ördüğü kozalardan ipek elde edilen kelebeklere verilen genel ad. ipek böcekçiliği * İpek ipliği veya ipek böceği yumurtasıelde etmek amacıyla ipek böceği yetiştirmek ve koza elde etmek işi. ipek çiçeği * Semizotugillerden, güzel çiçek açan bir bitki cinsi (Portulaca grandiflora). ipek gibi * çok ince, parlak ve yumuşak.
* güzel, iyi huylu. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 39
ipek matı * Cilâ veya vernikle ağaç üzerinde oluşturulan, ipeği andıran yarıparlak görünüş. ipeka * Altın kökü. ipekçi * İpek böceği yetiştiren veya ipek satan kimse. ipekçilik * İpek böceği yetiştirme veya ipek alıp satma işi. ipekhane * Kozaların, ipek çilesi durumuna getirilmesi için işlendiği yer. ipekli * İpekten yapılmışveya içinde ipek bulunan (kumaş). ipham * Belirsizlik, kapalılık.
* Etkisini artırmak için anlamın bilerek, isteyerek kapalı bırakılması.ipi (birinin) eline geçmek * yönetimi başkasının eline geçmek, kontrolü başkasının elinde bulunmak. ipi çözmek * ilgisini kesmek. ipi çürük * Güvenilmez (kimse). ipi kırık * Serseri, sorumsuz. ipi kırmak * savuşup gitmek. ipi koparmak * bağlı bulunduğu kuruluşla veya yakınlığı bulunan kişi ile ilişkisini kesmek. ipi sapıyok * birbirini tutmaz, yersiz, anlamsız. ipil ipil * Parlak bir ışıkla yanarak, bir sönüp bir parlayarak. ipileme * İpilemek işi. ipilemek * Az ışıkla yanmak. ipilti * Hafif esinti. ipin ucunu kaçırmak * yönetimde veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü yitirmek. ipince * Çok ince, incecik. ipini çekmek * birini ölçülü davranmaya zorlamak. ipini kırmak * azmak, ele avuca sığmaz bir durum almak. ipini koparan * başı boşkalan. ipipullah * Kimsesi, malımülkü olmayan kimse. ipipullah, sivri külâh (kalmak) * yalnız, kimsesiz, hiçbir şeysiz (kalmak). ipiyle kuyuya inilmez * kendisine güvenilmez. ipka * Yerinde, önceki durumunda bırakma.
* Sınıfta bırakma.ipka etmek * yerinde bırakmak, kaldırmamak, değiştirmemek. ipka kalmak * sınıf geçmemek. iple çekmek * sabırsızlıkla beklemek. iplemek * Saygı göstermek, değer vermek. iplememek * saygı göstermemek, değer vermemek, önem vermemek, aldırışetmemek. ipleri birinin elinde olmak * o işi el altından yönetmek. iplicik * Sığırların soluk borularına yerleşen ve ara konakçısız bulaşan, en çok 8 cm uzunluğunda akciğer kıl kurdu
(Dictyocaulus viviparus).ipliği pazara çıkmak * kötü nitelik ve suçları ortaya çıkmak. iplik * Pamuk, keten, yün, ipek, naylon vb.dokuma maddelerinin uzun, ince liflerinden her biri.
* Bu liflerin birlikte bükülmüşve çekilmişdurumu.
* Fasulye gibi sebzelerin veya bazımeyvelerin lifi.iplik çekmek * kumaştan iplik çıkarmak.
* iplik eğirmek.iplik iplik * Tel tel.
* Yol yol.iplik kurdu * İpsiler sınıfına bağlıtürlerden her biri. iplik solucanlar * İpsiler. iplikçi * İplik yapan veya satan kimse. iplikçilik * Dokuma liflerini iplik durumuna getirmek için yapılan işlemlerin bütünü.
* İplik satma işi.iplikhane * Ham bitki liflerinin iplik yapıldığıyer. ipliklenme * İpliklenmek işi. ipliklenmek * Tel tel olmak, lif lif olmak. ipliksi * İpliğe benzer. ipnotize * İpnotizma yoluyla uyutulmuş, etki altında kalmış. ipnotize etmek * ipnotizma yoluyla birini uyutmak. ipnotize olmak * ipnotizma yoluyla etki altında kalmak; yarıuykulu duruma gelmek. ipnotizma * Sözle, bakışla, telkin yoluyla sağlanan bir tür uyku.