itimatname | * Güven mektubu, itimat mektubu. |
itimatsız | * Başkalarına güveni olmayan, güvensiz. * Güven vermeyen. |
itimatsızlık | * Güvensizlik. |
itin götüne (veya kıçına) sokmak | * rezil etmek. |
itin kuyruğunda | * pek çok, pek bol. |
itina | * Özen, ihtimam. |
itina etmek | * özenmek, özen göstermek. |
itinalı | * Özenli. |
itinasız | * Özensiz. |
itinasızlık | * Özensizlik. |
itiraf | * Başkalarınca bilinmesi sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklama, söyleme, bildirme. |
itiraf etmek | * başkalarınca bilinmesi kendi için sakıncalı görülen bir gerçeği saklamaktan vazgeçip açıklamak, söylemek, bildirmek. * kabul etmek. |
itirafçı | * İtiraf eden (kimse). |
itiraz | * Bir düşünce veya kararı benimsemeyerek karşıçıkma. * Söylenecek söz, karşısöyleme. |
itiraz etmek | * bir düşünce veya kararın karşıtını ileri sürmek, karşıçıkmak. |
itirazcı | * Her şeye karşıçıkan, muteriz. |
itirazsız | * İtiraz etmeden, karşıçıkmadan, olduğu gibi. |
itiş | * İtmek işi veya biçimi. |
itişkakış | * İterek. |
itişip kakışmak | * birbirini itmek. * birbirini iterek şakalaşmak. |
itişme | * İtişmek işi. |
itişmek | * Birbirini itmek. * Birbirini iterek şakalaşmak. |
itiştirme | * İtiştirmek işi. |
itiştirmek | * İtişmek işini yaptırmak. * Kımıldatarak itmek. |
itiyat | * Alışkanlık, huy. |
itiyat etmek (veya edinmek) | * alışkanlık hâline getirmek. |
itizar | * Özür dileme. |
itizar etmek | * özür dilemek. |
itki | * Tepi. |
itlâf | * Öldürme, yok etme, telef etme. |
itlâf etmek | * öldürmek, yok etmek, telef etmek. |
itlenme | * İtlenmek işi. |
itlenmek | * Terbiyesizce davranmak. |
itleşme | * İtleşmek işi. |
itleşmek | * İtlenmek. |
itlik | * İt olma durumu veya itçe davranış. |
itmam | * Bitirme, tamamlama. |
itmam etmek | * bitirmek, tamamlamak. |
itme | * İtmek işi. |
itmek | * Bir şeyi güç uygulayarak ileri götürmek. * (kapı, pencere vb. için) Güç uygulayarak açmak veya kapamak. * Bulunduğu yerden aşağıdüşürmek. * Sürüklemek, sevk etmek. * Bir cisim, belli bir yakınlıktaki başka bir cismi kendisinden uzaklaşmaya zorlamak, çekmek karşıtı. |
itminan | * İnanma, güvenme. |
itriyum | * Atom numarası39, atom ağırlığı88,92 olan, seryum filizlerinde bulunan, gri renkli, 4,6 yoğunluğunda değerli element. KısaltmasıY. |
itriyumlu | * Özünde itriyum bulunduran. |
ittırat | * Tekdüze olma durumu, düzenlilik. |
ittifak | * Anlaşma, uyuşma, bağlaşma. * Oy birliği. |
ittifak etmek | * anlaşmak, uyuşmak, bağlaşmak. |
ittifakla | * Oy birliği ile. |
ittihat | * Birleşme, birlik kurma, bir olma. |
ittihat etmek | * birleşmek. |
ittihatçı | * Birleşme, birlik oluşturma yanlısı olan (kimse). * Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesi veya yanlısı olan (kimse). |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 59
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 60
ittihatçılık * İttihatçı olma durumu. ittihaz * Sayma, tutma.
* Alma.ittihaz etmek * saymak, tutmak, … olarak görmek.
* almak, gerekeni yapmak.ittirme * İttirmek işi veya durumu. ittirmek * İtmek işini yaptırmak. ittisal * Bitişme.
* Dokunma, değme, temas etme.ivaz * Ödün.
* Karşılık.ivazlı * Ödünlü.
* Karşılığı olan.ivazsız * Ödünsüz.
* Karşılıksız.
* Edim.ivdirme * İvdirmek işi. ivdirmek * (hareket durumunda olan bir nesnenin hareketini) Çabuklaştırmak. ivecen * Çabuk davranma alışkanlığında olan, iveğen, evecen, aceleci, acul. ivecenlik * İvecen olma durumu, acele, acelecilik. ivedi * Çabuk davranma zorunluluğu, acele.
* Çabuk yapılan, ivedili, acil, müstacel.ivedilenme * İvedilenmek işi. ivedilenmek * Tez canlılık etmek, acele etmek, istical etmek. ivedileşme * İvedileşmek işi. ivedileşmek * İvedi duruma gelmek. ivedileştirme * İvedileştirmek işi. ivedileştirmek * İvedi duruma getirmek. ivedili * Çabuk, hemen yapılması gereken, evgin, müstacel. ivedilik * Çabuk, hemen yapılma gerekliği, müstaceliyet, istical. ivedilikle * Tez elden, çabuk yapılma gerekliliğiyle, müstacelen. iveğen * İvecen.
* Çabuk ilerleyen, hâd, akut.ivesi * Beyaz vücutlu, kahverengi, kirli sarıveya siyah başlı, tek parçalıyuvarlak ve yağsız bir uçla son bulan yağlı
kuyruklu, kaba karışık yapağılı, yaygın olarak Güney Doğu Anadolu bölgesinde yetiştirilen, süt verimi yüksek bir
koyun türü.ivgi * Ağaç oymaya yarar kesici araç. ivinti * Çabukluk, hız, sür’at. ivinti yeri * Akarsuların, yataklarındaki çok eğimli bölgelerde köpürerek, kaya döküntüleri arasından hızla aktıklarıyer. ivme * İvmek işi.
* Hareket eden nesnenin küçük bir zaman içinde hızında oluşan değişmenin bu zamana oranı.ivmek * Çabuk davranmak, acele etmek. ivmeölçer * Bir hareketin ivme niceliğini belirten, taşıtın hızlanmasından doğan sarsıntıları, titreşimleri gösteren araç,
hızölçer, akselerometre.ivmeyazar * Bir hareketin ivmesini çizerek belirleyen araç, akselerograf. iye * Kendisinin olan bir şeyi, yasaya uygun olarak dilediği gibi kullanabilen kimse, sahip. iyelik * Kendisinin olan bir şeyi yasa çerçevesi içinde istediği gibi kullanabilme hakkınıtaşıma durumu, sahiplik,
mülkiyet.iyelik eki * İsim soylu kelimeye eklenerek kime veya neye ait olduğunu bildiren ek, mülkiyet eki. iyelikli tamlama * İyelik eklerinden birini almıştamlama. iyesi olmak * bir şeyi elinde bulundurmak, yasaya uygun olarak dilediğince kullanabilmek, sahip olmak. iyi * İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı.
* Bol, yararlı, kazançlı.
* Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren.
* Esen, sağlıklı.
* Yerinde, uygun.
* Yeterli, yetecek miktarda olan.
* İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde.iyi (veya temiz) işaltıayda çıkar * doğru dürüst yapılması istenen işuzun zaman ister. iyi etmek * iyileştirmek, hastalıktan kurtarmak.
* uygun, yerinde bir davranışta bulunmak.
* soymak, parasını, malınıalmak.iyi gelmek * yaramak.
* (giyecek için) üstüne olmak, uygun olmak.
* uğurlu gelmek.iyi gitmek * (bir iş) yolunda olmak.
* yakışmak.iyi gözle bakmamak * hakkında iyi düşünmemek. iyi gün * Refah ve huzur içinde geçen zaman. iyi gün dostu * Dostlarının sıkıntılızamanlarında onlardan kaçan kimse. iyi gün dostu olmak * sadece iyi günlerde görünmek. iyi hâl * Bir kimsenin yaşayışında kötü ve sakıncalı bir durum olmama hâli, hüsnühâl. iyi hâl belgesi * Bir kimsenin yaşayışında kötü bir şey bulunmadığınıveya sabıkasız olduğunu gösteren, resmî kuruluşlarca
verilen belge, hüsnühâl kâğıdı.iyi hoş(ama) * bir görüşe karşıt bir düşünceyi söylerken kullanılır. iyi iş(doğrusu) * beğenilmeyen bir olay, bir durum karşısında şaşkınlığı anlatır. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 53
işi bozmak * yapılan anlaşmayı, verilen sözü tutmamak. işi bozulmak * yapmakta olduğu işten gereği kadar kazanç sağlayamaz olmak. işi ciddîye almak * soruna önem vermek. işi çıkmak * başka bir işle meşgul olmak. işi duman * İşi ve durumu kötü. işi düşmek * birinin yardımına ihtiyaç duymak. işi gücü bırakmak * yaptığı işten uzaklaşmak. işi ileri götürmek * beklenenden daha aşırıdavranışlar içine girmek. işi işolmak * işi yolunda olmak. işi ne? * ne işi var?. işi olmak * yapacak bir şeyi bulunmak.
* işi istediği gibi bitirmek.
* uğraşma zorunda olmak.işi oluruna bırakmak * işi belli bir amaca göre değil de, kendi akışı içinde yürütmek. işi pişirmek * aralarında gizlice anlaşmak. işi rast gitmek * şans yardımıyla işi iyi, istediği gibi olmak. işi resmiyete dökmek * (bir işveya durum için) resmî bir yola sokmak, resmî bir nitelik vermek. işi savsaklamak * işi yavaşlatmak, gereken önemi göstermemek. işi tatlıya bağlamak * sorunlu bir işi, iyi bir biçimde çözmek. işi temizlemek * sorunu çözmek. işi tıkırında * İşi çok uygun, çok iyi. işi uzatmak * bir işi sonuçlandırmamak. işi üç nalla bir ata kaldı * eline önemsiz bir imkân geçince büyük işlerin düşüne kapılanlar için söylenir. işi(m) işkaşığı(m) gümüş * işi tam istediği yolda. işin alayında olmak * bir işe gereken önemi vermemek, dalga geçmek. işin başı * bir işin en önemli noktası. işin içinde işvar * (bir işin) iç yüzü başka. işin içinden çıkamamak * başaramamak, sorunu çözümleyememek. işin içinden çıkmak (veya sıyrılmak) * bir şeyi anlamak, bir sorunu çözümlemek.
* güç bir sorunu çözemeyince kestirip atmak.
* bir konudan veya işten uzak durmak, kaçmak.işin kolayına kaçmak * derinliğine araştırmadan basit olarak düşünmek, yüzeyde kalmak, tembellik etmek. işin kötüsü (veya fenası) * üst üste gelen tersliklerde kullanılır. işin mi yok * “önemli değil, boşver” anlamında kullanılır. işin rengi değişmek * konu başka biçimde gelişmek, öncekinden farklıdavranmaya başlamak. işin tuhafı * “Anlaşılamayan, garip olan” anlamında kullanılır. işin ucu * bir işin kökeni. işin ucu birine dokunmak * o işten dolaylı olarak zarar görmek. işin üstesinden gelmek * güç bir işi başarmak, sonuçlandırmak. işinden olmak * görevini yitirmek; görevinden atılmak. işine bak! * görevini, işini sürdür.
* sen karışma.işine gelmek (veya gelmemek) * çıkarına, amacına, düşüncesine uygun olmak (veya olmamak). işine göre * çıkarına uygun. işine koyulmak * işini yapmayısürdürmek. işini bilmek * nereden, nasıl yararlanacağını bilmek, çıkarını bilmek. işini bitirmek * öldürmek. işini görmek * görevini yapmak.
* dövmek.
* öldürmek.işini uydurmak * kurnaz, açık göz davranarak işine istediği gibi biçim vermek. işini yoluna koymak * işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntıçekmeden gerçekleştirmek. işinin adamı * çalıştığı işte başarısağlayan, işinin gerektirdiği nitelikleri taşıyan kimse. işitilme * İşitilmek işi. işitilmek * Duyulmak. işitilmemiş * O güne değin duyulmamış, şaşılacak, olağan dışı(şey). işitim * İşitme duyusu, işitme yetisi. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 54
işitiş * İşitmek işi veya biçimi. işitme * İşitmek işi.
* Duyma, sema (II).işitme kesesi * Suda yaşayan bazı omurgasız hayvanlardan, işitme taşını içinde bulunduran akışkan sıvılı organ, otosist. işitme taşı * Omurgalılarda ve bazı omurgasızlarda denge organı olan, iç kulakta bulunan kalker parçacıkları, otolit. işitmek * Kulakla algılamak, duymak.
* Haber almak.
* Kendisine söylenilmek.işitmemezlik * İşitmezlik. işitmezliğe getirmek (veya işitmezlikten gelmek) * işitmemiş, duymamışgibi davranmak, aldırmamak. işitmezlik * İşitmemiş, duymamışgibi davranmak. işitsel * İşitimle ilgili. işittirme * İşittirmek işi. işittirmek * İşitmesini sağlamak, duyurmak. işkâl * Güçleştirme, zorlaştırma, çetinleştirme. işkâl etmek * güçleştirmek, zorlaştırmak, çetinleştirmek. işkembe * Gevişgetirenlerin ilk ve en büyük mide bölümü.
* Kasaplık hayvanlarda mideyi oluşturan bölümlerin bütünü.
* İşkembeden yapılan.
* Mide.işkembe çorbası * Temizlenmişve önceden haşlanmışişkembenin tavla zarı büyüklüğünde doğranmasından sonra un, sirke,
sarımsak karıştırılarak hazırlanan bir çorba türü.işkembe suratlı * Çopur. işkembeci * İşkembe veya işkembe çorbasısatan kimse. işkembecilik * İşkembeci olma durumu veya işkembecinin işi. işkembeden atmak (veya söylemek) * uydurarak söylemek. işkembeli * İşkembesi olan.
* (çorba, yemek için) İçinde işkembe bulunan.işkembesi geniş * Hoşgörülmeyecek şeyi de hoşgören, hazımlı. işkembesini düşünmek * Öncelikle karın doyurmayıdüşünmek. işkembesini şişirmek * oburca yemek yemek. işkembesiz * İşkembesi olmayan.
* Beğenilmeyecek nitelikteki şeyleri de beğenen (kimse).işkence * Bir kimseye maddî veya manevî olarak yapılan aşırıeziyet.
* Düşüncelerini öğrenmek amacıyla birine uygulanan eziyet.
* Aşırı gerginlik, sıkıntılıdurum, azap.
* Vidalı bir tür sıkıştırma aracı.işkence etmek (veya yapmak) * maddî veya manevî eziyet çektirmek. işkenceci * İşkence yapan. işkenceye sokmak * maddî veya manevî sıkıntıvermek, zora sokmak. işkil * Kötü bir durumla karşılaşma sanısı, kuşku, kuruntu, vesvese. işkillendirme * İşkillendirmek işi. işkillendirmek * İşkillenmesine yol açmak. işkillenme * İşkilli duruma gelme, pirelenme. işkillenmek * İşkilli duruma gelmek, pirelenmek. işkilli * İşkil içinde bulunan, kuşkulu, kuruntucu, vesveseli, müvesvis. işkilli büzük dingilder * gizli bir ayı bı olanların herhangi bir sözden alınarak kendilerini ele verdiklerini anlatır. işkilli olmak * işkil duymak, tedirgin durumda olmak. işkillilik * İşkilli olma durumu, vesveselilik. işkilsiz * İşkil içinde bulunmayan, kuşkusu olmayan, vesvesesiz. işkilsizlik * İşkilsiz olma durumu. işkine * Gölge balığı gillerden, Akdeniz’de yaşayan, vücudu yassı, pullu, eti lezzetli bir balık (Sciaena umbra). işlek * Çok işleyen, canlı, hareketli.
* Özenmeden, çabuk yazıldığıhâlde okunaklıve güzel olan (yazı).işlek ek * Kelime türetmede sık kullanılan yapım eki. işleklik * İşlek olma durumu. işlem * Bir işi sonuçlandırmak için yapılan işveya uygulamaların hepsi, muamele.
* Sayılarıkarşıkarşıya getirip belirli birtakım kurallara uygun olarak, birbiri üzerine etkilendirme yöntemi.
* Madde üzerinde her türlü değişim yapma işi, muamele.
* Ham veya ara mallarıve maddeleri fiziksel, kimyasal değişikliklerle daha uygun, kullanılır duruma getirme,
muamele.işlem hacmi * Borsada gerçekleştirilen alım satımların toplam tutarı. işlemci * Bilgisayar programlarının herhangi bir dilinde yazılmışprogramı, bilgisayarda işletmeyi sağlayan programlar
topluluğu.
* Bir bilgisayarda verilen komutlarıyorumlayan ve yürüten birim.işleme * İşlemek işi.
* İnce ve süslü el işi, nakış.
* Herhangi bir konuyu ele alarak inceleme.
* İnce ve süslü işlenmiş.
* Bir filmdeki gizli görüntüyü ortaya çıkarmak için, gümüş bromürlü tabakanın lâboratuvarda çeşitli kimyasal
işlemlerden geçirilmesi.işlemeci * Elle oyma, nakışvb. yapan kimse. işlemecilik * İşlemecinin işi. işlemek * Bir şeye emek vererek onu daha elverişli bir duruma getirmek.
* (ince ve süslü şeyler için) Yapmak, nakışlamak.
* İçine girmek, etkilemek, nüfuz etmek.
* İyi çalışmak, müşterisi bol olmak.
* Durağan durumdan hareketli duruma geçmek, çalışmak.
* Herhangi bir konuyu ele alarak incelemek, öğretmek.
* Düşüncelerini herhangi birine etki yaparak benimsetmek.
* İşlek, etkin durumda olmak.
* (çı ban) Olgunlaşma yolunda olmak.
* (yara) Kapanmak.
* Gidip gelmek.
* Hesaplarıveya kayıtları düzenli olarak tutmak veya gereken yere aktarmak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 55
işlemeli * Üstünde işlemeler bulunan. işleniş * İşlenmek işi veya biçimi. işlenme * İşlenmek işi. işlenmek * İşlemek işi yapılmak. işlenti * İşleme yöntemi. işler açılmak * piyasa canlanmak. işler becermek * zararlı, gizli işler yapmak. işlerlik * Gereken sonucu verecek nitelikte çalışma durumu. işletilme * İşletilmek işi. işletilmek * İşletmek işi yapılmak. işletiş * İşletmek işi veya biçimi. işletme * İşletmek işi.
* Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık gibi işalanlarında, kâr amacıyla bir sermaye yatırılarak kurulan kurum.
* Bu kuruluşu verimli bir duruma getirip kazanç sağlama yöntemi.
* İşyeri.işletme defteri * Yalnız gelir ve giderlerin yazıldığıdefter. işletme şirketi * Gaz, su, elektrik vb. hattınıveya dağıtım hattıve donanımını işleten, şahıs, firma, halk şirketi veya kuruluş. işletmeci * Bir fabrikayıveya gelir getiren bir kuruluşu yöneten kimse.
* Yapımcıdan işletme hakkınıalarak, filmleri oynatanlara kiralayıp dağıtan kimse.işletmecilik * Bir işletmeyi yönetme.
* Bağımsız bir bütçe ile yönetilen devlet işletmesi.işletmek * İşlemesini sağlamak, çalıştırmak.
* Bir şeyi, bir kimseyi, bir yeri kullanarak veya çalıştırarak yarar sağlamak.
* Şaka ve birtakım yalanlarla sezdirmeden birini kandırmak veya onunla eğlenmek.işletmen * Operatör. işletmenlik * Operatörlük. işlev * Bir nesne veya bir kimsenin gördüğü iş, işgörme yetisi, görev, fonksiyon.
* Bir yapının gerçekleştirilebileceği ve onu başka yapılardan ayırt etme imkânıveren eylem türü, fonksiyon.işlev yitimi * El, kol vb. düzenli hareketleri yapma yetersizliği, apraksi. işlevci * İşlevi yerine getiren (kimse veya nesne).
* Bir işletmede yapılacak işlerin kararlarının alındığı bölüm.işlevcilik * Toplumu, her bir öğesi belli bir işlev yapan karşılıklı bağlılıklar ve etkileşmeler düzeni olarak gören,
toplumu tek başına belirleyen herhangi bir temelin bulunmadığınısavunan akım, görevcilik, fonksiyonalizm.
* Algının öncelikle ihtiyaçlar ve coşkulara dayalıetkinliklerin sonucu olduğunu savunan görüş, görevcilik,
fonksiyonalizm.işlevsel * İşlevle ilgili. işlevsiz * İşlevi olmayan. işlevsizlik * İşlevsiz olma durumu. işleyim * Sanayi, endüstri. işleyiş * İşlemek işi veya biçimi. işli * Üzeri nakışlı. işlik * Atölye.
* Gömlek.işlik orun * İşadamlarına özgü yer, busines klâs. işmar * El, göz veya başile yapılan işaret. işmar etmek (veya geçmek) * el, göz veya başile işaret etmek. işporta * Gezici satıcıların mallarınıkoymaya yarayan yayvan sepet veya bu işi gören, ona benzer araç, sergi.
* Açıkta yapılan satış.işporta malı * Değersiz, niteliksiz mal. işportacı * İşporta ile mal satan satıcı. işportacılık * İşportada mal satma işi. işportaya düşmek * değerini yitirmek, herkes tarafından kullanılmak. işret * İçki. işsiz * İşi olmayan. işsiz güçsüz * Yapacak hiçbir işi olmayan veya iştutmayan. işsiz güçsüz kalmak * bulunduğu işyerinden ayrılarak geçimini sağlayacak durumda bulunmamak. işsizlik * İşsiz kalma, iş bulamama durumu.
* Bir işyeri için durgunluk dönemi.iştah * Yemek yeme isteği.
* İstek, arzu.iştah açmak * yemek isteğini artırmak. iştah kapamak (veya kesmek) * yemek isteğini azaltmak. iştaha gelmek * arzulamak. iştahıaçılmak * yemek isteği artmak. iştahıkabarmak * isteği çoğalmak, heveslenmek. iştahıkapanmak (veya kesilmek) * yemek isteği yok olmak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 56
iştahı olmak * yemek isteği fazla olmak. iştahlandırma * İştahlandırmak işi. iştahlandırmak * İştahınıuyandırmak, iştahlanmasını sağlamak. iştahlanma * İştahlanmak işi. iştahlanmak * İştahıuyanmak veya artmak.
* İsteği, arzusu artmak.iştahlı * İştahı olan, boğazlı.
* İstekli, arzulu.
* İsteyerek.iştahlılık * İştahlı olma durumu. iştahsız * Yemek yeme isteği olmayan, boğazsız.
* İsteksiz.iştahsızlık * İştahsız olma durumu. işte * Gösterilirken veya bir şeye işaret edilirken söylenir.
* Anlatılan bir sözün sonucuna gelindiğini gösterir.
* Anlatılan şeye dikkat çekmek için kullanılır.işten (bile) değil * çok kolay. işten el çektirmek (veya çektirilmek) * görevden uzaklaştırmak (veya uzaklaştırılmak). işten güçten kalmak * herhangi bir sebeple çalışmamak, çalışamamak. işteş * Fiilde ortak olan. işteşçatı * Bir fiilin birden çok özne tarafından karşılıklı, ortaklaşa yapıldığını belirten çatı, müşareket. Türkçede bu
çatış- ekiyle kurulur.işteşfiil * Bir isim birden çok özne tarafından karşılıklı, ortaklaşa yapıldığını belirten fiil, müşareket fiili. işteşlik * İşteşolma durumu. iştial * Tutuşma, parlama, alevlenme. iştial etmek * tutuşmak, parlamak, alevlenmek. iştigal * Uğraşma, ilgilenme, meşgul olma. iştigal etmek * uğraşmak, ilgilenmek, meşgul olmak. iştiha * İştah.
* Cinsel istek veya arzu.iştihar * Ün salma, tanınma. iştihasıyerinde olmak * yemesi, içmesi ve yaşaması düzenli olmak. iştikak * Yarılmış bir şeyin bir bölümünü alma.
* Aynıkökten çıkma, türeme.
* Aynıkökten gelen kelimeleri bir arada kullanma sanatı.iştira * Satın alma. iştira etmek * satın almak. iştirak * Ortaklık, ortak olma, ortaklaşma, paydaşlık.
* (bir işte) Yer alma, paydaşlık etme.
* (bir işe, bir düşünceye) Katılma.iştirak etmek * katılmak.
* ortak olmak.iştirakçi * Ortaklık eden, ortak olan, katılan kimse.
* Sosyal güvenlik bakımdan bir sandığa veya benzeri bir kuruma bağlı olan memur işçi.iştiyak * Göreceği gelme, özleme.
* Güçlü istek, arzu.iştiyak duymak * göreceği gelmek, özlemek. iştiyaklı * İştiyakı olan. işve * Kadınların ilgi çekmek, gönül çelmek için takındıklarıhoş, aldatıcıtavır, kırıtma, naz, cilve, eda. işveli * Nazlı, cilveli, edalı. işveren * İşçileri ücretle çalıştıran gerçek veya tüzel kişi, patron. işyar * Bir işle görevli olan kimse, görevli, memur. it * Köpek.
* Değersiz, terbiyesiz kimse.-it * Bkz. -ıt / -it (I). -it * Bkz. -ıt / -it (II). -it * Bkz. -t-. -it * 343 -ıt / -it (I). it canlı * Zora, sıkıntıya dayanan, dayanıklı. it dişi domuz derisi * sevilmeyen iki kişi arasındaki anlaşmazlıktan duyulan hoşnutluğu anlatır. it elli * Ayaklarıdışarıya dönük (hayvan). it gibi çalışmak * çok çalışmak, yorulmak. it hıyarı * Acıelma, acıhıyar, ebucehil karpuzu. it ite (buyurur), it de kuyruğuna * yüksünülen bir işondan ona bırakıldığında söylenir. it izi, at izine karışmak * Bkz. at izi it izine karışmak. it kopuk * Değersiz, terbiyesiz, aşağılık (kimse). -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 57
it kuyruğu * Kenarlarıdüz şerit gibi yapraklıve saplarının ucu koçanıandıran, başak çiçekli, otsu bir bitki (Phleum). it sürüsü kadar * gereğinden çok, oldukça kalabalık. it ürür, kervan yürür * gerçekleşmesi doğal olan işlere, durumlara karşıçıkılsa da engellenemez. it üzümü * Patlıcangillerden, 20-50 cm yüksekliğinde, bazı ilâçların yapımında kullanılan bir yıllık otsu bir bitki, köpek
üzümü, tilki üzümü.
* Böğürtlen (Solanum nigrum).ita * Verme, ödeme. ita âmiri * Ödemeye yetkili kimse. ita emri * Hükûmetçe verilen ödeme emri, verile buyruğu. itaat * Söz dinleme, boyun eğme, buyruğa uymak. itaat etmek * söz dinlemek, boyun eğmek, verilen buyruğa uymak. itaatkâr * Söz dinler, itaat eder, itaatli. itaatli * Söz dinler, buyruğa uyar, itaatkâr. itaatsiz * Söz dinlemez, buyruk dinlemez, kendi başına buyruk olan (kimse). itaatsizlik * İtaatsiz olma durumu veya itaatsizce davranış. itaatsizlik etmek * söz dinlememek, boyun eğmemek, buyruğa uymamak. italik * Üstten sağa doğru eğik olan (basım harfi). İtalyan * İtalya halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse).
* İtalyan halkına özgü olan.İtalyanca * Hint-Avrupa dil ailesinden İtalya’da konuşulan dil. itap * Paylama, azarlama. itap etmek * paylamak, azarlamak. itboğan * Kaplanboğan. itburnu * Yaban gülünün meyvesi. itçe * İt gibi, terbiyesiz bir biçimde, ite benzer. itdirseği * Arpacık. ite atsan yemez * çok kötü, berbat. ite kaka * (kaba ve hoyrat bir biçimde) İterek; zorla.
* Güçlük(ler)le.ite ot, ata et vermek * Bkz. ata et, ite ot vermek. iteği * Un elerken dökülmemesi için yere serilen örtü. itekleme * İteklemek işi. iteklemek * Sürekli itmek, kakmak. iteleme * İtelemek işi. itelemek * Sürekli itmek, arka arkaya itmek. itelenme * İtelenmek işi. itelenmek * İtelemek işi yapılmak. itenek * Piston. iterbiyum * Atom numarası70, atom ağırlığı173,04 olan, değerli bir element. KısaltmasıYb. itfa * Söndürme.
* Sönüm.
* Bir borcu azar azar ödeyerek kapatma, sönüm.itfa etmek * söndürmek.
* ödemek, sönümlemek.
* sönümlemek.itfaiye * Yangın söndürme kuruluşu.
* İtfaiye aracı.itfaiye aracı * Yangın söndürmek üzere özel olarak donatılmışmotorlu araçlar. itfaiyeci * Yangın söndürme kuruluşunda görevli kimse, yangın söndürücü. itfaiyecilik * İtfaiyecinin işi. ithaf * (birinin) Adına sunma, armağan etme. ithaf etmek * (birinin) adına sunmak, armağan etmek. ithaf yazısı * Bir kitabın veya eserin bir kimseye sunulduğunu belirten yazı, ithafname. ithafname * İthaf yazısı. ithal * İçine alma.
* Bir ülkeye başka ülkelerden mal getirme veya satın alma.ithal etmek * içine almak.
* bir ülkeye başka ülkelerden mal getirmek.ithal malı * Yurt dışından getirilen mal. ithalât * Bir ülkeye başka bir ülkeden mal getirme veya satın alma.
* Bir ülkeye başka bir ülkeden alınan malların bütünü.ithalâtçı * İthalât yapan kimse. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 58
ithalâtçılık * İthalatla uğraşma, dışülkelerden mal satın alma veya getirme işi. itham * Suçlama, suçlu görme. itham etmek (veya ithamda bulunmak) * suçlamak, suçlu görmek. ithamname * Suçlama yazısı. iti * İtici güç, ilham verici. iti öldürene sürükletirler * çığırından çıkmışolan bir işin düzeltilmesi, bu işe yol açan kimseye düşer. itibar * Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, saygınlık prestij.
* Borç ödemede güvenilir olma durumu, kredi.itibar etmek * saygı göstermek, saymak değer vermek.
* göz önünde bulundurmak, dikkate almak.itibar görmek * sayılmak, kendisine değer verilmek.
* aranmak, istenmek.itibar mektubu * (bir kimseye) Kredi açılması için bir yere yazılan mektup. itibara almak * göz önünde tutmak, hesaba katmak. itibardan düşmek * saygınlığınıyitirmek. itibaren * – …den başlayarak, …-den sonra, …-den beri. itibarıyla * -den sayılmak üzere.
* Bakımından.itibarî * Gerçekten öyle olmadığıhâlde öyle sayılan, saymaca. itibarî hizmet zammı * Ağır ve tehlikeli işlerde çalışan görevlilerin fiilî hizmet sürelerine eklenen süre. itibarî sayfa * Saymaca sayfa. itibarlı * İtibarı, değeri olan, saygın.
* Kredisi olan.
* Gözde olan, önemli sayılan.itibarsız * İtibarı, değeri olmayan. itibarsızlaşma * İtibarsızlaşmak işi. itibarsızlaşmak * İtibarsız duruma gelmek, saygınlığını, değerini yitirmek. itibarsızlık * İtibarsız, değersiz olma durumu. itici * İtme işini yapan.
* Soğuk, benimsenilmeyen, sevimsiz, sevilmeyen, beğenilmeyen.iticilik * İtici olma durumu. itidal * Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük.
* Soğukkanlılık.itidal sahibi * Ölçülü, ılımlı(kimse).
* soğukkanlı.itidalini kaybetmek * aşırılığa kapılmak soğukkanlılığınıyitirmek. itidalini muhafaza etmek * kendini aşırılığa kaptırmamak; kendini tutmak. itidalli * Ölçülü, ılımlı, soğukkanlı, mutedil. itikâf * Kendini bir konuya verme.
* Dünya işlerinden vazgeçip bir yere kapanma, ibadet etme.itikâl * Aşınma, erozyon. itikat * İnanma, inan.
* İnanç, iman.itikatlı * İtikadı olan, inançlı, imanlı. itikatsız * İtikadı olmayan inançsız, imansız. itikatsızlık * İtikatsız olma durumu inançsızlık, imansızlık. itilâ * Yükselme, yücelme. itilâ etmek * yükselmek, yücelmek. itilâf * Anlaşma, uyuşma, uzlaşma. itilâf etmek * anlaşmak, uyuşmak, uygun olmak. itilâfçı * Anlaşma, uyuşma yanlısı olan (kimse).
* Meşrutiyet döneminde Hürriyet ve İtilâf Cemiyeti üyesi veya yanlısı olan kimse.itilâfçılık * İtilâfçı olma durumu. itiliş * İtilmek işi veya biçimi. itilme * İtilmek işi.
* İğrenç, ayıp veya elde edilemez görünen düşüncelerin kişide bilinç altına sürülmesi.itilmek * İtmek işi yapılmak. itimat * Güven, güvenç. itimat beslemek * güven duymak, güvenmek. itimat etmek * güvenmek. itimat mektubu * Güven mektubu, itimatname. itimat telkin etmek * güven vermek. itimatlı * Güvenilir. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 52
işaretçi * İşaret veren kimse. işareti saymak * belirti ve gösterge olarak kabul etmek. işaretleme * İşaretlemek işi. işaretlemek * Bir şeye işaret koymak, bir şeyi işaretle belirtmek.
* Belirtecek biçimde hareket etmek.işaretlenme * İşaretlenmek işi. işaretlenmek * Bir şeye işaret konulmak. işaretleşme * İşaretleşmek işi. işaretleşmek * Birbirine işaret etmek.
* Uzak bir yerden, bilgi vermek için özel bir düzene göre türlü işaretler kullanmak.işaretli * İşareti olan, işaretle belirlenmişolan. işaretsiz * İşareti olmayan. iş’arî * İşaretle ilgili.
* Bilgi olarak.iş’arî oy * Parmak veya el kaldırarak verilen oy. iş ba * Doyurma.
* Doyma.iş bu * Bu, özellikle bu. işçi * Başkasının yararına bedenini, kafa gücünü veya el uzluğunu kullanarak ücretle çalışan kimse.
* Toplu olarak yaşayan böceklerde üreme yeteneğinde olmayan, topluluğun işlerini gören dişi veya erkek.işçi sigortası * Bkz. sosyal sigorta. işçilik * İşçi olma, işçi niteliğinde olma durumu.
* Yaptığı işkarşılığı işçiye verilen ücret.
* İşçi emeği, yapılış, işleme niteliği.işe bak! * şaşırılacak bir durum karşısında kullanılır. işe girmek * göreve başlamak. işe karışmak * herhangi bir konuda katkıda bulunmak, görev almak. işe koşmak * birine işyaptırmak. işe uygun * Yapılan işe elverişli, işe yarar. işe yaramak (veya yaramamak) * elverişli olmak. işe yarar * Becerikli, elverişli, işe uygun. işeme * İşemek işi. işemek * İdrar torbasında biriken idrarıdışarıatmak, çişyapmak. işenmek * İdrar torbasında biriken idrar dışarıatılmak. işetme * İşetmek işi. işetmek * İşemesini sağlamak, işemesine yol açmak, çişyaptırmak. işgal * Bir yeri ele geçirme.
* (bir kimseyi) İşten alıkoyma, engelleme, oyalama.
* Uğraştırma.işgal etmek * bir yeri ele geçirmek.
* işten alıkoymak, oyalamak.
* Uğraştırmak.işgalci * İşgal eden, ele geçiren. işgalcilik * İşgal etme işi. işgaliye * İşgal edilen yere ödenen ücret veya vergi. işgaliye resmi * Pazar yerlerinde veya toplu ticarî işyerlerinde satıcının işgal ettiği yer için ödediği ücret veya kira bedeli. işgüder * Maslahatgüzar. işgüderlik * Maslahatgüzarlık. işgüzar * Eli işe yatkın, becerikli.
* Gereği yokken, daha çok kendini göstermek için işe karışan.işgüzarca * İşgüzar bir biçimde, işgüzara yakışır durumda olarak. işgüzarlık * İşgüzar olma durumu. işgüzarlık etmek * işgüzarca davranmak. işi (bir şeye) vurmak * işi değiştirmek. işi …e dökmek * işi değiştirip bir başka biçime çevirmek. işi …e vurmak * gerekenden başka biçimde davranmak, … gibi görünmek. işi aksi gitmek * istenilen sonucu elde edememek. işi Allah’a kalmak * güç şartlar altında, kimseden yardım umudunun kalmadığı bir durumda bulunmak. işi anlamak * gizli bir şeyi, bir sorunu anlamak. işi azıtmak * yanlışve aşırıyollara sapmak. işi başından aşmak (veya aşkın olmak) * pek çok işi olmak. işi bitmek * işi sona ermek.
* hâli, gücü kalmamak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 46
istavroz * Haç.
* Sıhhî tesisatta kullanılan dört girişli bağlantı borusu.istavroz çıkarmak * Bkz. haç çıkarmak. istediği gibi at koşturmak (düz oynatmak) * keyfince, istediği gibi davranmak. istek * Bir şeye duyulan eğilim, arzu.
* Yerine getirilmesi (başkasından) istenilen şey, talep.
* İstek ve niyet kavramıveren isteme kipi.Türkçede bu kip fiil kök veya gövdesine -a/-e eki getirilerek
kurulur.
* Belirli bir ihtiyacıkarşılayacağıdüşünülen nesne veya duruma karşıduyulan özlem, arzu.istek duymak * bir şeye karşıeğilim duymak, arzulamak. istek uyandırmak * İstemesine, arzu duymasına yol açmak. istek yutumu * Kökü ve gövdesi ünlü ile biten isteme kiplerinde, aynıünlüden birinin düşmesi. isteka * Bilârdo oyununda kullanılan değnek.
* Bkz. İstika.
* Basım evlerinde kitap formalarınıkırmak, katlamak için kullanılan tahta veya kemikten yapılmış araç.isteklendirici * İstek uyandıran, teşvikkâr. isteklendirme * İsteklendirmek işi, teşvik. isteklendirmek * Birinde, bir şey yapma isteğini uyandırmak, özendirmek, teşvik etmek. istekleniş * İsteklenmek işi veya biçimi. isteklenme * İsteklenmek işi. isteklenmek * Bir şeye karşı istek duymak, heveslenmek. istekli * Bir şeye karşı isteği olan. isteksiz * Bir işi yapmaya isteği olmayan, gönülsüz. isteksizce * İstek göstermeden, isteksiz olarak. isteksizlik * İsteksiz olma durumu. istem * Bir kimseden bir şeyi yapmasınıveya yapmamasını isteme, talep, arzu.
* İrade veya isteğin eylem durumunda belirmesi.isteme * İstemek işi. isteme kipleri * Dilek, istek, gereklik ve emir kavramlarıveren kipler. istemek * İstek duymak, arzulamak.
* Bir şeyin kendisine verilmesini veya yapılmasınısöylemek, dilemek.
* Görmek istediğini bildirmek.
* Gerek olmak.
* Evlenmek dileğinde bulunmak.istemeye istemeye * İstemeyerek, gönülsüzce. istemli * Yapılıp yapılmaması insanın kendi isteğine bağlı olan.
* Bir istek üzerine veya isteyerek yapılan.istemseme * İradeyi etkileyebilecek güçte olmayan, gelip geçici isteme. istemsiz * İstenmeden yapılan.
* İstemeyerek yapılan.istemsizlik * İstemsiz olma durumu. istenç * İrade, istek.
* Davranışlarla ilgili tepilerden bir bölümünü tutup ötekileri eyleme dönüştürme gücü, irade.istenç dışı * İradesiz, irade dışı, gayriiradî. istenç yitimi * Bkz. irade yitimi. istenççi * İstenççilik yanlısı. istenççilik * Akla ve bilmeye değil de iradeye üstünlük tanıyan, ruhsal olayların ve bilgi sürecinin temelinde iradeyi
gören bilim dışıöğreti, iradiye, volontarizm.istençli * İradeyle yapılan, iradî.
* Herhangi bir dışzorunluluk söz konusu olmadan belirli bir durum karşısında girişilecek eylemi
kararlaştıran ve uygulayabilen, iradeli.istençsiz * İradeyle yapılmayan, istenci olmayan, istenç dışı, irade dışı, iradesiz.
* Yapılması istenmediği hâlde yapılan (davranış), irade dışı, gayriiradî.istençsizlik * İradesiz olma durumu, iradesizlik. istenilme * İstenilmek, istenmek işi. istenilmek * İstemek işi yapılmak. istenme * İstenmek işi. istenmek * İstenilmek. istenmeyen durum * Karşılaşılması beklenilmeyen durum, karışıklık, komplikasyon. istenmeyen kişi * İyi karşılanmayan kişi (Persona non grata). ister * Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu şey, gerek, icap, lüzum.
* Cümledeki görevleri aynı olan kelimelerin ayrıayrıher birinin başına getirilerek herhangi birinin
onanmasında sakınca olmadığınıanlatır.ister istemez * Zorunlu olarak, elinde olmadan.
* Yarı gönüllü olarak, biraz mecbur olarak.ister misin? * ya olursa. isteri * Duyu bozuklukları, türlü ruh karışıklıkları, çırpınma, kasılmalar ve bazen inmelerle kendini gösteren bir
sinir bozukluğu, histeri.isteri nöbeti * İsteri sıkıntısının yaşandığısüre. isterik * İsteriye tutulmuşolan, histerik. istetme * İstetmek işi. istetmek * İstemek işini başkasına yaptırmak. isteyeninin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara * birinden bir şey isteyen biraz utanır ama isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 47
isteyiş * İstemek işi veya biçimi. istiane * Yardım isteme. istiane etmek * yardım istemek. istiap * (içine) Alma, (içine) sığdırma. istiap etmek * içine almak, sığdırmak. istiap haddi * Deniz, kara ve hava taşıtlarının yük ve yolcu miktarlarını belirleyen sınır. istiare * Ödünç, borç veya eğreti alma, ödünçleme, metafor.
* Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adınıeğreti olarak kullanma, eğretileme: “Bu adam
hayatının sonbaharında” cümlesinde sonbahar kelimesi yaşlılığı anlatan bir istiaredir.istibat * Olmasınıuzak görme, imkân vermeme, uzaksama, ıraksama. istibat etmek * uzaksamak, ıraksamak. istibdat * Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm. istical * İvedilik, acele etme, müstaceliyet. istical etmek * ivmek, acele etmek. isticar * Kira ile tutma, kiralama. isticar etmek * kiralamak. isticvap * Sorguya çekme, sorgu. istida * Dilekçe, arzuhal. istidaname * Resmî bir makama yazılan dilekçe yazısı. istidat * Yaradılıştan gelen veya sonradan edinilmişyetenek.
* Yeteneği olan kimse.istidatlı * İstidadı olan. istidatsız * İstidadı olmayan. istidlâl * Bir konuda kanıtlara dayanarak sonuç çıkarma.
* Çıkarım.istidlâl etmek * kanıtlara dayanarak bir sonuca varmak. istif * Üst üste eşya konularak yapılan düzgün yığın.
* Kereste, tahta gibi ağaç ürünlerini kurutmak veya bekletmek amacı ile belirli düzenlerde üst üste dizerek
yapılan yığın.
* Stok.istif etmek * yıkılmayacak bir biçimde, düzgünce yerleştirmek.
* stok etmek.istifa * Kendi isteğiyle görevden ayrılma.
* İşten ayrılma isteğini bildiren dilekçe.istifa etmek * (işinden) çekilmek. istifade * Yararlanma, faydalanma. istifade etmek * yararlanmak. istifaname * Bir görevden kendi isteğiyle ayrıldığını belirten dilekçe. istifayı basmak * herhangi bir sebeple görevinden ani bir kararla çekilmek. istifçi * Malları, eşyayı istif eden görevli.
* İstifçilik yapan, stokçu.istifçilik * İstif yapma işi.
* İleride bulunmayacağıveya pahalılaşacağıdüşüncesiyle çok mal yığarak piyasada sıkıntıya yol açma,
stokçuluk.istifham * (zihinde beliren) Soru. istifini bozmamak * aldırışetmeyip durum ve davranışınıhiç değiştirmemek. istifleme * İstiflemek işi. istiflemek * Düzgün bir biçimde üst üste yığmak.
* Stok etmek.istifleniş * İstiflenmek işi veya biçimi. istiflenme * İstiflenmek işi. istiflenmek * İstiflemek işi yapılmak. istifleyiş * İstiflemek işi veya biçimi. istifrağ * Kusma. istifrağetmek * kusmak. istifsar * Bir şeyin açıklanmasını, aydınlığa kavuşmasını isteme, anlamaya çalışma, sorma. istifsarıhatır * Hâl hatır sorma. istiğfar * Tanrı’dan suçlarının bağışlanmasınıdileme; tövbe etme. istiğfar etmek * tövbe etmek. istiğna * Önerilen bir işe karşınazlanma, nazlıdavranma.
* Doygunluk, gönül tokluğu.istiğrak * Dalma, içine gömülme, dalınç. istihale * Biçim değiştirme.
* Başkalaşma.
* Başkalaşım.istihale etmek * biçim değiştirmek.
* başkalaşmak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 48
istihare * Bir inanışa göre, girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığınırüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak
uyuma.istihareye yatmak * girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığınırüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyumak. istihbar * Haber ve bilgi alma. istihbar etmek * haber almak, duymak, öğrenmek. istihbarat * Yeni öğrenilen bilgiler, haberler.
* Bilgi toplama, haber alma.istihbarat dairesi * Haber alma dairesi. istihbarat servisi * Haber alma işlerini yürüten işyeri. istihdaf * Amaçlama, hedef alma. istihdaf etmek * amaçlamak. istihdam * Bir görevde, bir işte kullanma. istihdam etmek * bir işte, bir görevde kullanmak. istihfaf * Küçümseme, hor görme, hafifseme. istihfaf etmek * küçümsemek, hor görmek, hafifsemek. istihkak * Hakkı olma, hak kazanma.
* Hizmet karşılığıkazanılan hak (para).istihkâm * Düşman saldırısınıdurdurmak, düşmana karşısavunma yapmak amacıyla düzenlenmişyer.
* İstihkâm işleriyle uğraşma, istihkâmcılık.istihkâm sınıfı * Savaşan birliklerin saldırısınıkolaylaştıran, savunma gücünü artıran, yapı işleriyle uğraşan teknik askerî
sınıf.istihkâmcılık * İstihkâm sınıfının yaptığı iş. istihkar * Hor görme, aşağılama. istihkar etmek * hor görmek, aşağılamak. istihlâk * Tüketim. istihlâk etmek * tüketmek. istihraç * (anlam, sonuç) Çıkarma, çıkarsama. istihraç etmek * sonuç çıkarmak. istihsal * Çıkarma, elde etme.
* Üretim, üretme.istihsal etmek * elde etmek.
* üretmek.istihza * Gizli veya ince alay. istihza etmek * alay etmek, alaya almak. istihzalı * İstihzası olan. istihzar * Hazırlama.
* Hatırlama, anımsama.istika * Ayakkabıların altınıparlatmak için kunduracıların kullandığıkemik, isteka. istikamet * Doğrultu, yön. istikamet vermek * yön vermek, yöneltmek. istikbal * Karşıçıkma, karşılama.
* Gelecek (zaman), ati.istikbal etmek * karşılamak. istiklâl * Bağımsızlık. istikra * Tüme varım. istikrah * Tiksinme, iğrenme. istikrah etmek * tiksinmek, iğrenmek. istikrar * Aynıkararda, biçimde sürme, kararlılık.
* Yerleşme, oturma.
* Denge.
* Ödemeler dengesinde, istihdamda düzen.istikrar bulmak * karar kılmak.
* yerleşmek.istikrarlı * İstikrarı olan, dengeli, kararlı. istikrarlılık * İstikrarlı olma durumu. istikrarsız * İstikrarı olmayan, dengesiz, kararsız. istikrarsızlık * İstikrarsız olma durumu, dengesizlik, kararsızlık. istikraz * Ödünç alma, borçlanma. istikraz etmek * ödünç para almak, borçlanmak. istikşaf * Araştırma.
* Açınsama.istilâ * Bir ülkeyi silâh gücüyle ele geçirme.
* Yayılma, kaplama, sarma, bürüme.istilâ etmek * bir ülkeyi silâh gücüyle ele geçirmek.
* yayılmak, kaplamak, sarmak, bürümek.istilâcı * İstilâ eden (kimse, devlet).