hoyrat | * Kaba, kırıcıve hırpalayıcı. * Güneydoğu Anadolu’da ve Irak’taki Türkler arasında tek başına söylenen bir çeşit ezgili deyiş. |
hoyratça | * Kaba (bir biçimde). |
hoyratlık | * Hoyrat olma durumu. * Hoyratça davranış. |
hoyratlık etmek | * hoyratça davranmak. |
hoyuk | * Bostan korkuluğu. |
hozalma | * Hozalmak işi. |
hozalmak | * Kibirlenmek, burnu büyümek. |
hozan | * Dinlenmeye bırakılmış, birkaç yıl işlenmemiştarla. |
hödük | * Görgüsüz, kaba, anlayışıkıt (kimse). * Korkak, ürkek. |
hödükçe | * Hödük gibi, görgüsüzce. |
hödükleşme | * Hödükleşmek biçimi. |
hödükleşmek | * Hödükçe davranmak. |
hödüklük | * Hödük olma durumu. * Hödükçe davranış. |
hödüklük etmek | * görgüsüzce ve kaba davranmak. |
höl | * Yaşlık, nem. |
höllük | * Bazıyerlerde kundak çocuklarının altına bez yerine konulan toprak. |
höpürdetme | * Höpürdetmek işi, hopurdatma. |
höpürdetmek | * Bir şey içerken ses çıkarmak, hopurdatmak. |
höpürtü | * Höpürdetmek biçimi ve tarzı. |
höpürtülü | * Höpürtü ile ses çıkarma. |
hörgüç | * Devenin sırtındaki tümsek, çıkıntı. * Hörgüce benzeyen tümsek, çıkıntı. |
hörgüçlü | * (deve için) Hörgücü olan. |
höst | * At, katır, sığır gibi hayvanları, özellikle öküzü durdurmak için çıkarılan ses. * Bir kimseyi uyarmak için kullanılan kaba seslenme. |
höşmerim | * Tuzsuz taze peynirden nişasta, pirinç unu konarak yapılan bir helva. |
höt | * Korkutmak veya dikkati kendi üzerine çekmek için söylenir. |
höt demek | * göz dağıvermek, korkutmak. |
höykürme | * Höykürmek işi. |
höykürmek | * Tarikattaki kimseler dua ederken kendilerinden geçerek hep bir ağızdan yüksek sesle bağrışmak. |
höyük | * Tarih boyunca türlü sebeplerle yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapıkalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe. * Toprak yığını, küçük tepe. |
Hristiyan | * İsa Peygamber’in dininden olan kimse, İsevî, Nasranî. * Hristiyanlarla ilgili, Hristiyanlara özgü olan (şey). |
Hristiyanlaşma | * Hristiyanlaşmak işi. |
Hristiyanlaşmak | * Hristiyan olmak, Hristiyanlığıkabul etmek. |
Hristiyanlaştırma | * Hristiyanlaştırmak işi. |
Hristiyanlaştırmak | * Bir kimse veya topluluğu Hristiyan dinine sokmak, Hristiyan yapmak. |
Hristiyanlık | * Hristiyan dini, İsevîlik, Nasranîlik. * Hristiyan dünyası. * Hristiyan olma durumu. |
hristo | * “Çaprazlama yapılan teyel” anlamına gelen hristo teyeli tamlamasında geçer, kaz ayağı. |
hristo teyeli | * Kaz ayağı. |
hu | * “Neredesin!, bana bak” anlamında daha çok kadınlar tarafından kullanılan seslenme sözü. * Dervişler arasında seslenme sözü. * (büyük H ile) Tanrı. |
hu çekmek (veya demek) | * (tekkelerde, dervişler arasında) ayin sırasında sürekli olarak hu demek. |
hububat | * Tahıl. |
Huda | * Tanrı. |
huda | * Hile, düzen. |
hudayinabit | * Kendi biten, kendi kendine yetişen (bitki). * Başı boş büyümüş(kimse). * Eğitim görmemiş, kendi kendini yetiştirmişolan (kimse). |
hudut | * Sınır. * Uç, son. |
hudut boyu | * Sınır boyu. |
hudut dışı | * Sınır ötesi, sınır dışı. |
hudut dışıetmek | * sınır dışıetmek, ülkeden dışarıçıkarmak. |
hudutlandırma | * Hudutlandırmak işi. |
hudutlandırmak | * Sınırlandırmak, sınır çekmek. |
hudutlu | * Sınırlı, sınırlanmış. * Sınırsız, sonsuz. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük H Sayfa 55
-
Türkçe Sözlük H Sayfa 56
hudutsuz * Sınırsız. huğ * Çubuk veya kamıştan yapılmış bağve bahçe kulübesi. hukuk * Toplumu düzenleyen ve devletin yaptırım gücünü belirleyen yasaların bütünü, tüze.
* Bu yasalarıkonu alan bilim.
* Yasaların ceza ile ilgili olmayıp alacak verecek gibi davaları ilgilendiren bölümü.
* Haklar.
* Ahbaplık, dostluk.hukukçu * Hukuku meslek edinen, hukukla uğraşan (kimse). hukukçuluk * Hukukçu olma durumu. hukuken * Hukukî olarak. hukukî * Hukuk ile ilgili, tüzel. hukukî metroloji * Metrolojinin, hukukî konuların gerektirdiği durumlarda, ölçme metotları, ölçme birimleri ve ölçme aletleri
ile ilgili olan kısmı.hukuklu * Hukuk fakültesi öğrencisi olan (kimse). hukuksal * Hukukî. hukuksuzluk * Hukuksuz olma durumu. hulâsa * Özet, fezleke.
* Öz.
* Herhangi bir maddenin, alkol, eter gibi bir eritici ile ayrılmışveya başka bir yol ile elde edilmişetkili özü.
* Kısacası, sözün kısası.hulâsa etmek * özetlemek. hulâsaten * Özet olarak, kısaca. huligan * Holigan. hulliyat * Kadın süs eşyası, asım takım, takı. hulûl * Gelme, gelip çatma.
* Girme, sinme.
* Geçişme, ozmos.
* Tanrıruhunun herhangi bir bedene girdiğine inanmak.hulûl etmek * girmek, dahil olmak. hulûs * Gönül temizliği. hulûs çakmak * dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak. hulûskâr * Temiz duygulu, içten.
* Dalkavuk, şakşakçı.hulûskârlık * Temiz duygululuk, içtenlik.
* Dalkavukça davranış.hulya * Kuruntu.
* Tatlıdüş, hayal.hulyalaşma * Hulyalaşmak durumu. hulyalaşmak * Hulya durumuna gelmek. hulyalaştırma * Hulyalaştırmak biçimi. hulyalaştırmak * Hulya durumuna getirmek. hulyalı * Hayal kuran veya insanıhayal kurmaya sürükleyen. hulyaya dalmak * hayal kurmak. humar * İçki veya uyku sersemliği. humbara * Demir veya tunçtan dökülmüş, yuvarlak ve boşolan içine patlayıcımaddeler doldurulup havan topu veya
el ile atılan yuvarlak bir tür bomba, kumbara.humbara ocağı * Humbara yapan veya savaşta humbara kullanan bölük. humbaracı * Humbara kullanan asker, kumbaracı. humbarahane * Humbara yapılan fabrika, kumbarahane.
* Humbaracıyetiştirmek amacıyla 1739’da açılan ilk Türk askerî okullarından biri.humma * Ateşli hastalık.
* Sıtma.hummalı * Humması olan.
* Sürekli, sıkı, yoğun, hararetli.humus * Bitkilerin çürümesiyle oluşan koyu renkte organik toprak. humus * İyice ezilmişnohut, tahin ve baharatla hazırlanan bir yemek. hun * Kan. hunhar * Kana susamış, kan dökücü. hunharca * Hunhara yakışır bir biçimde. hunharlık * Kan dökücülük, zalimlik. huni * Bir sıvıyıağzıdar bir kaba aktarmak için kullanılan koni biçimindeki araç.
* Ağızlık.hunnak * Boğak, anjin. hunriz * Kan dökücü, kanlı. hura * Bkz. hurra. hurafe * Dine sonradan girmiş boşinanç. hurç * Genellikle yelken bezinden veya meşinden yapılmış büyük heybe. hurda * Parçalanmış, döküntü durumuna gelmiş.
* İşe yarayamayacak derecede bozulup sakatlanmış, zarar görmüş.
* Eski maden parçası.hurdacı * Hurda alıp satan kimse. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 57
hurdacılık * Hurdacının yaptığı iş. hurdahaş * Onarılamayacak biçimde kırılıp parçalanmış, paramparça. hurdahaşetmek * kırıp dökmek, parçalamak. hurdahaşolmak * kırıp dökülmek, paramparça olmak.
* aşırıölçüde yorulmak.hurdalık * Hurda yığınıveya hurdanın atıldığıyer. hurdasıçıkmak * (eşya için) kullanılmayacak duruma gelmek, eskimek. hurdaya çevirmek * işe yaramaz duruma getirmek. huri * Cennette yaşadığına inanılan kızlara verilen ad. huri gibi * çok güzel (genç kadın). hurma * Hurma ağacının yemişi. hurma ağacı * Palmiyegillerin eski çağlardan beri Kuzey Afrika’da kültürü yapılan örnek bitkisi (Phoenix dactylifera). hurma tatlısı * Hurma biçimi verilerek yapılan bir çeşit hamur tatlısı. hurmalık * Hurma ağacıçok olan yer. hurra * Batılıulusların “yaşa!” anlamında kullandıklarıünlem. huruç * Çıkma, çıkış.
* Göç.hurufat * Harfler.
* Basımda, baskı işinde kullanılan metal veya başka bir maddeden yapılmışharf, rakam veya başka işaret
kalıpları.
* Dizgi işinde kullanılan harf türlerinin bütünü.Hurufî * Hurufîliğe mensup olan kimse. Hurufîlik * Kur’an’ın harflerinden birtakım anlam ve yargılar çıkaran bir mezhep. huruşan * Coşkun. husuf * Ay tutulması. husul * Olma, oluş, oluşma, meydana gelme. husul bulmak * olmak, oluşmak, doğmak, çıkmak, meydana gelmek. husumet * Hasım olma durumu, düşmanlık, yağılık, hasımlık. husumet beslemek * hasım olmak, düşman olmak. husumetkâr * Düşmanlık besleyen, kin güden (kimse). husus * Konu, madde.
* Özellik, yön.hususî * Özel.
* Özel olarak, özel bir biçimde.hususiyet * Özellik.
* İleri derecede tanışıklık, ahbaplık, yakınlık.hususuyla * Özellikle, hele. husye * Er bezi, testis. huş * Gürgengillerden, kerestelik bir ağaç cinsi (Betula). huşu * Alçak gönüllülük.
* Tanrı’ya boyun eğme, gönlü korku ve saygı ile dolu olma.huşunet * Sertlik, kabalık, kırıcılık. hutbe * Cuma ve bayram namazlarında minberde okunan dua ve verilen öğüt. hutut * Çizgiler. huy * İnsanın yaradılışve ruh özelliklerinin bütünü, mizaç, tabiat.
* İçgüdü durumunu almışalışkanlık.huy canın altındadır * doğuştan gelen özellikler değiştirilemez. huy edinmek * (bir şeyi) alışkanlık durumuna getirmek. huylandırma * Huylandırmak işi. huylandırmak * Huylanmasına sebep olmak, huylanmasına yol açmak. huylanış * Huylanma biçimi. huylanma * Huylanmak işi. huylanmak * Kuşkulanmak, işkillenmek, pirelenmek, tedirgin olmak.
* (hayvan) Ürküp sinirlenmek.huylu * (herhangi bir nitelikte) Huyu olan.
* İşkilli, kuşkulu.
* (binek hayvanları için) Ürkek, sinirli.huysuz * Huyu iyi olmayan, geçimsiz, şirret. huysuzca * Biraz huysuz; huysuz (bir biçimde). huysuzlanış * Huysuzlanmak işi veya biçimi. huysuzlanma * Huysuzlanmak işi. huysuzlanmak * Huysuzluk etmek, huysuzca davranmak. huysuzlaşma * Huysuzlaşmak işi. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 52
hop hop * Bir davranışıengellemek veya uyarmak amacıyla söylenir. hop oturup hop kalkmak * öfke, heyecan vb. duygular sebebiyle yerinde duramaz olmak. hoparlör * Elektrik dalgalarınıses dalgasına çeviren ve gerektikçe sesi yükselten alet.
* Radyo, pikap, teyp vb. araçlarda sesi işitilebilecek duruma getiren alet.hoparlörlü * Hoparlörü olan. hoparlörsüz * Hoparlörü olmayan. hoplama * Hoplamak işi. hoplamak * Sevinçten, korkudan veya oyun için, bulunduğu yerde havaya doğru fırlamak.
* Büyük bir istekle.hoplatılma * Hoplatılmak işi. hoplatılmak * Hoplatmak işi yapılmak. hoplatış * Hoplatmak işi veya biçimi. hoplatma * Hoplatmak işi. hoplatmak * Hoplamasını sağlamak.
* Çocuğu koltuklarından tutup hafifçe havaya fırlatarak eğlendirmek.hoplaya zıplaya * Büyük bir sevinçle. hoplayış * Hoplamak işi veya biçimi. hoppa * Yaşına uymayan hafiflikler yapan, delişmen, serbest, koket, ağırbaşlıkarşıtı. hoppaca * Hoppaya yaraşır (biçimde), hoppa gibi. hoppadak * Hemen. hoppala * Küçük çocuklar atlarken onlarıyüreklendirmek için söylenir.
* Şaşma ile birlikte kınama anlatır.
* Bebeklerin içine konup zıplayarak eğlenmelerini sağlayan yaylıaraç.hoppala bebek * Çocukça davranışları olan kimselere söylenir. hoppalık * Hoppa olma durumu veya hoppaca davranış. hoppalık etmek * hoppaca davranışlarda bulunmak. hopurdatma * Höpürdetme. hopurdatmak * Höpürdetmek. hor * Değersiz, önemi olmayan, aşağı. hor bakmak (veya görmek) * değersiz saymak, değer vermemek. hor görmek * bir kimseye değersiz gözüyle bakmak. hor kullanmak * dikkat etmeyerek hoyratça kullanmak. hor tutmak * birine karşıküçümseyici, incitici davranışlarda bulunmak. hora * Birçok kişi tarafından el ele tutuşarak oyun müziği eşliğinde oynanan bir halk oyunu. hora geçmek * beğenilmek, hoşa gitmek, makbule geçmek, kendisine verilen kimsenin çok işine yaramak. hora tepmek * hora oynamak.
* ayaklarınıvurarak gürültü etmek.horanta * Aile halkı. horasan * Kiremit ve tuğla tozlarının kireç ve su ile karıştırılmasından elde edilen bir çeşit harç. horasanî * Üst bölümü sarıktan taşacak biçimde yapılmışhoca kavuğu. Horasanlı * Horasan halkından olan kimse. horhor * Gür ve ses çıkararak akan su. horlama * Horlamak işi (I) (II). horlamak * Uyku sırasında soluk alırken boğaz ve burundan gürültülü sesler çıkarmak. horlamak * Birinin gönlünü incitircesine davranmak. horlanış * Horlanmak işi veya biçimi. horlanma * Horlanmak işi. horlanmak * Hor görülmek. horlayış * Horlamak işi veya biçimi. hormon * İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin gibi uyarıcı
maddelerin genel adı.
* Hormon görevinde kullanılan yapay madde.hornblent * Doğal alüminyum, kalsiyum, demir ve magnezyum silikatından oluşmuş, koyu yeşil veya kara renkte parlak
bir amfibol türü.horon * Karadeniz bölgesinde kemençe ile oynanan halk oyunu. horon tepmek * horon oyununu oynamak. horoz * Tavukgillerden, tavuğun erkeği olan kümes hayvanı.
* Ateşli silâhlarda çakmak taşına veya merminin kapsülüne vurmaya yarayan metal parça.
* Kapızembereğinin mandalı.
* Kabadayıerkek.horoz ağırlık * Güreş, boks ve halterde 51-57 kg olarak tespit edilmişağırlık sınıfı, horoz siklet. horoz akıllı * Akılsız. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 53
horoz dövüşü * Özel olarak yetiştirilmişiki horozun eğlence ve yarışma amacıyla dövüştürülmesi.
* Çömelik duruşta karşılıklı iki kişinin elleriyle itişmeleri.horoz evlenir, tavuk tellenir * yeri yokken başkasının sevincine katılanlar için söylenir. horoz fasulyesi * Bir tür fasulye. horoz gibi * kabadayıca davranan erkekler için kullanılır. horoz ibiği * Horozun tepesinde bulunan etli kırmızıkısım.
* Bkz. horoz ibiği.
* (renk) Koyu, pembe, kırmızı.horoz ibiği * Horoz ibiğigillerden, kırmızıçiçekleri horoz ibiğini andıran bir süs bitkisi (Amaranthus). horoz kafalı * Horoz akıllı. horoz karası * Bir çeşit üzüm. horoz mantarı * Yenilebilen bir cins mantar (Cantherellus cibarius). horoz ölür, gözü çöplükte kalır * yaşanılmış, alışılmış, erişilmiş bir durum veya makam yitirildikten sonra, yine o durum veya makamda gözü
kalan kimseler için söylenir.horoz siklet * Horoz ağırlık. horoz şekeri * Horoz biçiminde, çeşitli renklerde yapılmış, ince tahta çubuğa takılıp satılan şeker. horoz vakti * Sabahın erken saati. horozayağı * Tüfekten boşkovanıçıkarmaya yarayan burgu. horozbina * Horozbinagillerden, sırt yüzgeci uzun ve geniş, küçük bir balık (Blemnius). horozbinagiller * Örnek hayvanıhorozbina olan, kayalık deniz kıyılarında yaşayan kemikli balıklar familyası. horozcuk otu * Turpgillerden, eskiden kuduzun ilâcısanılan, ıtırlı bir dağbitkisi, yaban teresi (Lepidium campestre). horozdan kaçmak * (kadın için) erkeklerden uzak durmak, onlardan kaçmak. horozgözü * Maydanozgillerden, beyaz veya pembe çiçekli bir bitki (Seseli tortuosum). horozibiğigiller * Ispanaklar takımından, örneği horozibiği olan bitki familyası. horozlanış * Horozlanmak işi veya biçimi. horozlanma * Horozlanmak işi. horozlanmak * Kabadayıtavrıtakınmak, çalım satmak. horozlar ötmek * sabah olmak. horozlaşma * Horozlaşmak işi. horozlaşmak * Kabadayılaşmak, kabadayı gibi davranmak. horozu çok olan köyde sabah geç olur * karışanıçok olan işlerden güç sonuç alınır. horst * Çöküntü hendeğinin yanındaki çıkıntılar. hortlak * Mezardan çıkarak insanlarıkorkuttuğuna inanılan yaratık, hayalet. hortlama * Hortlamak işi. hortlamak * (yanlış bir inanışa göre) Ölü mezardan çıkmak.
* Herhangi bir sorun yeniden ortaya çıkmak.hortlatma * Hortlatmak işi. hortlatmak * Hortlamak işi yapılmak. hortum * Filde ve bazı böceklerde boru biçiminde uzamışağız veya burun bölümü.
* Tulumba veya musluklara takılan genellikle plâstikten uzun boru.
* Hava veya suyun hızla dönüp sütun biçiminde yükselmesiyle oluşan, alanıdar bir siklon çeşidi.hortum gibi * çok uzun (burun). hortum sıkmak * (yangına) su sıkmak. hortumlu * Hortumu olan. hortumlu böcekler * Eşkanatlıları, yarım kanatlıları, tahta kurularını içine alan, kan veya öz su emici birçok asalak türü bulunan
böcekler topluluğu (Rhynchota).hortumlular * Pek çok türünün nesli tükenmişolan, günümüzde filleri içine alan memeli hayvanlar alt takımı. horul horul * Horlama sesi çıkararak. horuldama * Horuldamak işi. horuldamak * Horlamak (I). horuldayış * Horuldama biçimi. horultu * Horuldama sesi. hostes * Taşıtlarda ve özellikle uçaklarda yolcu ağırlayan genç kadın.
* (bir toplulukta, kongrede vb. yerlerde) Katılanlarıağırlayan, onlara kılavuzluk eden genç kadın.hosteslik * Hostes olma durumu.
* Hostesin görevi.hoş * Beğenilen, duyguları okşayan, zevk veren.
* Bununla birlikte.
* Beğenilen, duyguları okşayan bir biçimde.hoş bulduk * “hoşgeldiniz” sözüne verilen karşılık. hoşgeldiniz * gelene söylenen esenleme sözü. hoşgörmek (veya karşılamak) * gücenilecek veya karşılık verilecek bir davranışıhoşgörü ile karşılamak, anlayışla karşılamak, kusur
saymamak. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 54
hoştutmak * birine iyi ve sevecenlikle davranmak. hoşa gitmek * beğenilmek, bir kişiden veya bir şeyden hoşlanmak. hoşaf * Şeker şurubunda, bütün veya dilimler durumunda kaynatılmışmeyve, komposto. hoşaf gibi * çok yorgun. hoşafın yağıkesilmek * söyleyecek söz, verecek karşılık veya yapacak bir şey bulamayacak bir duruma düşmek. hoşafına gitmek * hoşuna gitmek. hoşaflık * Hoşaf yapmaya ayrılmışveya elverişli.
* Güçsüzlük, dermansızlık.hoş beş * Buluşanlar arasında hatır sormak amacıyla söylenen ilk sözler. hoş beşetmek * sohbet etmek. hoşça * Hoş bir biçimde olan.
* Hoşolarak, iyice, güzelce.hoşça kal (veya kalın) * ayrılan kimsenin kalanlara söylediği bir iyi dilek sözü. hoşgörü * Her şeyi anlayışla karşılayarak olabildiği kadar hoşgörme durumu, müsamaha, tolerans.
* Bir boksörün ağırlık sınıfındaki ağırlığının kabul edilecek kadar azlığıveya çokluğu.hoşgörücü * Hoşgörülü, müsamahakâr, toleranslı. hoşgörülü * Hoşgörüsü olan, hoşgörüyle davranan, müsamahalı, toleranslı. hoşgörürlük * Hoşgörü ile davranma durumu. hoşgörüsüz * Hoşgörüsü olmayan, hoşgörü ile davranmayan, müsamahasız, toleranssız. hoşgörüsüzlük * Hoşgörüsüz olma durumu, müsamahasızlık, toleranssızlık. hoşhoş * (çocuk dilinde) Köpek. hoşkuran * Çiçekleri dallarııspanak gibi pişirilen bir yıllık otsu bir bitki, tilkikuyruğu (Amaranthus lividus). hoşlanış * Hoşlanmak işi veya biçimi. hoşlanma * Hoşlanmak işi. hoşlanmak * Hoşuna gitmek, hoş bulmak, sevmek. hoşlaşma * Hoşlaşmak durumu. hoşlaşmak * Hoşduruma gelmek.
* İyilik hissetmek.
* Birbirinden hoşlanmak.hoşlaştırma * Hoşlaştırmak işi. hoşlaştırmak * Hoşlaşmasını sağlamak. hoşluk * Hoşolma durumu, letafet.
* (bir sıfatıyla) Her zaman görülmeyen, iyiye yorulmaz durum.hoşnut * Bir davranış, bir durum veya bir kimseden memnun olan, yakınması olmayan. hoşnut etmek * memnun etmek. hoşnut olmak * memnun olmak, yakınmamak, şikâyetçi olmamak. hoşnutluk * Hoşnut olma durumu. hoşnutluk getirmek * memnun olduğunu göstermek. hoşnutsuz * Hoşnut olmayan. hoşnutsuzluk * Hoşnut olmama durumu. hoşnutsuzluk getirmek * memnuniyetsizlik göstermek. hoşsohbet * Güzel ve tatlıkonuşan (kimse). hoşt * Köpekleri ürkütüp kaçırmak için çıkarılan ses. hoşt hoşt * Hoşt. hoşuna gitmek * biri beğenmek. hoşur * Değersiz, kaba, bayağı.
* Şişman, dolgun, güzel (kadın).hot zot * “Sert ve kötü davranmak” anlamında hot zot etmek deyiminde geçer. Hotanto * GüneybatıAfrika’da yaşayan ilkel bir boy. hotoz * Kadınların süs için saçlarının üstüne taktıkları, çeşitli renk ve biçimde yapılmışküçük başlık.
* Tavus kuşu, tavuk gibi kuşların başlarında bulunan tüyler.hotozlu * Hotozu olan. hovarda * Zevki için para harcamaktan kaçınmayan (kimse).
* Çapkın.
* Uygunsuz kadının paralıâşığı.hovardaca * Hovarda gibi, hovardaya yaraşır yolda, cömertçe, bol bol. hovardalaşma * Hovardalaşmak işi. hovardalaşmak * Hovarda gibi davranmaya başlamak. hovardalık * Hovarda olma durumu.
* Hovardaca davranış.hovardalık etmek * çapkınca davranmak, çapkınlık etmek.
* zevki için bol para harcamak. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 48
Hindistan cevizi * Palmiyegillerden, tropikal bölgelerde yetişen bir ağaç (Cocos nucifera).
* Bu ağacın portakaldan büyük, çok sert kabuklu yemişi.Hindolog * Hindoloji bilgini. Hindoloji * Hint dilini ve kültürünü konu alan bilim. Hindu * Hindistan’ın resmî dili.
* Hindistan’ın Mecusî halkından olan kimse.Hinduizm * Tarihsel olarak daha sonra ortaya çıkan, niteliği bakımından Brahmanizmden daha katı olan bir din. hinleşme * Hinleşmek durumu. hinleşmek * Hin olmak, kurnaz olmak. hinlik * Hin, kurnaz olma durumu, kurnazlık. hinoğlu * Kurnaz. hinoğluhin * Çok kurnaz, her devrin şartlarına uyabilen kimse. Hint armudu * Mersingillerden, sıcak bölgelerde yetişen, meyvesi yenen, tahtasısert bir ağaç (Psidium). Hint bademi * Kakao. Hint baklası * Hint yağıağacı, kene otu. Hint bezelyesi * Baklagillerden, sıcak ülkelerde yetişen, tohumlarıfasulyeye benzeyen bir bitki. hint biberi * Kırmızı biber. Hint çiçeği * Hindistana özgü bir tür çiçek. Hint darısı * Buğdaygillerden, doğu ülkelerinde ekilen, taneleri yenilen, darıya benzeyen bir bitki (Sorghum vulgare). Hint domuzu * Büyük Okyanus adalarında yaşayan, köpek dişleri boynuz gibi yukarıdoğru kıvrık, iri yapılı bir domuz türü
(Porcus babyrussa).
* Kobay.Hint fıstığı * Kürkas. Hint fulü * Beyaz renkli bir nilüfer türü, Mısır fulü (Nelubrium). Hint gergedanı * Hindistan’da bulunan bir gergedan türü. Hint güreşi * Karşıt yönde yan yana ve sırt üstü yatan bir çiftin, iç yandaki bacaklarınıkenetleyerek birbirlerini çevirme
çabası.Hint hıyarı * Hıyarşembe. Hint horozu * İspenç horozu. Hint hurması * Palmiyegillerden, taze filizleri Hindistan’da sebze gibi yenen, meyvesinden reçel yapılan çok sert bir ağaç
(Borrassus).Hint inciri * Frenk inciri. Hint ipeği * Hindistan’da üretilen çok kıymetli bir tür ipek. Hint irmiği * Sagu. Hint kamışı * Bambu. Hint keneviri * Yapraklarından esrar elde edilen bir tür kenevir (Cannabis sativa). Hint kertenkelesi * İguana. Hint kestanesi * At kestanesi. Hint kirazı * Sumak familyasından, sıcak ülkelerde yetişen, zeytin büyüklüğünde yenilir bir meyvesi olan büyük bir ağaç,
mango (Mangifera domestica).Hint kobrası * Gözlüklü yılan. Hint kumaşı * Hindistan’da dokunan ve batıülkelerinde ender bulunan ipekli bir kumaştürü. Hint mandası * Çift parmaklılardan, uzunluğu 2 m, yüksekliği 1-80 civarında, ehlileştirilip çekim işlerinde kullanılan bir tür
memeli.Hint pamuğu * Hindistan’a özgü bir pamuk türü. Hint pirinci * Buğdaygillerden, Hindistan ve Etiyopya’da yetiştirilen, taneleri pirinç yerine kullanılan bir bitki. Hint safranı * Zerdeçal. Hint sarısı * Mango yaprakları ile beslenmişineklerin sidiğinden elde edilen, kehribar sarısına yakın, özellikle yağlı boya
resimde kullanılan bir boya.Hint tavuğu * Brahma ırkından gelen bir tür tavuk. Hint yağı * Kene otunun tohumlarından çıkarılan, hekimlikte ve sanayide kullanılan bir yağ. Hint yağıağacı * İki çeneklilerden, tropik bölgelerde, 8-10 m. yüksekliğe ulaşabilen, çok yıllık, tohumlarızehirli yağelde
edilen bir bitki (Ricinus communa).Hint-Avrupa * Hint-Avrupa dil ailesinde yer alan diller.
* Bu dilleri konuşan halk.Hintçe * Hint dili. hinterlant * Bkz. iç bölge, art bölge. Hintli * Hindistan halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). hiper * Çok, aşırı, yüksek” anlamında kullanılan ön ek. hiperbol * Bir düzlemin odak denilen durağan iki noktaya uzaklıklarıdeğişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri. hiperbolik * Hiperbol biçiminde olan, hiperbol ile ilgili. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 49
hiperboloidal * Hiperboloit biçiminde olan. hiperboloit * Hiperbole benzeyen.
* Hiperbolün iki ekseninden biri çevresinde döndürülmesiyle ortaya çıkan yüzey.hipermarket * Her türlü malın satıldığı geniş, büyük satışmerkezi. hipermetrop * Cisimlerin görüntüleri ağtabakanın gerisinde kaldığı için, yakını iyi göremeyen (göz).
* Gözleri böyle olan (kimse).hipertansiyon * Normalden yüksek olan atardamar basıncı. hipnotizma * İpnotizma. hipnoz * Uyku, ipnos. hipoderm * Alt deri. hipodrom * Yunan ve Roma’da at ve araba yarışlarının yapıldığıyer.
* At yarışlarıyapılan alan, koşu alanı.hipoglisemi * Aşırıhâlsizliğe, aşırıterlemeye, hafif baygınlığa yol açan, kanda normalden daha az şeker bulunması
hastalığı.hipopotam * Su aygırı. hipopotamgiller * Su aygırı giller. hipostaz * Bazıfelsefe ve din kuramlarının dayandığıtemellerden her biri, uknum. hipotansiyon * Normalden düşük olan atardamar basıncı. hipotenüs * Bir dik üçgende, dik açının karşısında bulunan kenar. hipotetik * Varsayıma dayanan, varsayımlı, farazî. hipotez * İpotez, varsayım, faraziye. hippi * Toplumsal düzene ve tüketime karşıçıkan, derbederce yaşayan, örgütlenmemişgençler topluluğu. hippilik * Hippi olma durumu. hirfet * Kunduracılık, duvarcılık, demircilik, marangozculuk, dokumacılık vb. küçük el sanatlarına verilen ad. his * Duygu.
* Duyu.
* Sezgi, sezme.hisar * Bir şehrin veya önemli bir yerin korunması için taştan yapılmışyüksek duvarlıve kuleli, çevresinde
hendekler bulunan küçük kale, kermen, germen.hisar * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam.
* Klâsik Türk müziğinde rediyez notası.hisarbuselik * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam. hisleniş * Hislenmek işi veya biçimi. hislenme * Hislenmek işi. hislenmek * Duygulanmak. hislerine kapılmak * duygusal davranmak. hisli * Duygulu, içli. hisse * Pay.
* Bir olaydan çıkarılan ders.hisse almak * zarara uğramak. hisse çıkarmak * kendisiyle ilgili bulmak, alınmak. hisse kapmak * bir olaydan yararlı bir öğüt çıkarmak. hisse senedi * Ortaklık sermayesinin belirli bir parçasınıdeğerlendiren belge, pay belgiti, aksiyon.
* Anonim veya komandit ortaklıklarda, ortaklık sermayesinin birbirine eşit bölümlere ayrılmışparçasından
her birinin karşılığı olmak üzere, yasada gösterilen özelliklere uygun olarak düzenlenmişdeğerli belge, pay belgiti,
aksiyon.hissedar * Hissesi olan, paydaş. hissedilme * Hissedilmek işi. hissedilmek * Hissetmek işine konu olmak.
* Sezilmek.hisseişayia * Ortak mülkiyette ayrılmamışpay. hisseişayialı * Pay oranına göre bölümlere ayrılmamışolan, bütünü birkaç kişinin malı olan. hisseli * İçinde birkaç kişinin payı olan, paydaşlı, paylı. hisset * Cimrilik, pintilik. hissetme * Hissetmek işi. hissetmek * Fiziksel bir uyarıyıduymak.
* Bir şeyden etkilenmek, duymak.
* Sezmek, farkına varmak, anlamak.hissettirme * Hissettirmek işi. hissettirmek * Hissetmesine sebep olmak, duyurmak, sezdirmek. hissî * Duygusal. hissikablelvuku * Ön sezi. hissini vermek * gibi gelmek, … izlenimini uyandırmak. hissiselim * Sağduyu. hissiyat * Duygular, sezişler. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 50
hissiz * Duygusuz. hissizlik * Duygusuzluk. histerezis * Doğa olaylarının gelişmesindeki gecikme. histeri * Bkz. isteri. histerik * Bkz. isterik. histoloji * Doku bilimi. hiş * “Hey, bana bak, sana söylüyorum” anlamında seslenme sözü. hişt * Hiş. hit * Liste başı. hitabe * Söylev. hitaben * Sözü birine yönelterek, hitap yoluyla. hitabet * Etkili söz söyleme sanatı, söz sanatı. hitam * Son, bitim. hitam bulmak * sona ermek, bitmek. hitam vermek * bitirmek. hitan * Sünnet etme. hitap * Sözü birine veya birilerine yöneltme, seslenme. hitap etmek * seslenmek, … -e karşısöylemek, söz yöneltmek. Hitit * M. Ö. XX.-XII. yüzyıllar arasında Anadolu’da, XII-VIII. yüzyıllar arasında Hatay ve Kuzey Suriye’de
devletler kurmuşolan eski bir ulus, Eti.Hititçe * Hitit (Eti) dili. Hititolog * Hitit (Eti) dili, kültürü ve kalıntıları ile uğraşan bilim adamı. Hititoloji * Hitit (Eti) dili ve eserlerini konu alan bilim dalı. hiyerarşi * Makam sırası, basamak, derece düzeni. hiyerarşik * Hiyerarşiye özgü. hiyeroglif * Eski Mısırlıların kullandığı, bir resim ile bir kelimenin gösterildiği yazı, resim yazı. hiza * Doğru bir çizgi üzerinde bulunma durumu. hizalama * Hizalamak işi. hizalamak * Hizaya gelmek, hizasını bulmak. hizaya gelmek * düzgün sıra olmak.
* davranışlarınıdüzeltmek yola gelmek.hizaya getirmek * birinin davranışlarınıdüzeltmek, yola getirmek. hizip * Bölük, kısım.
* Bir topluluk, bir örgüt içinde inanç ve düşünce bakımından ayrılık gösteren yan tutmaya yönelik küçük
topluluk, klik.hizipçi * Hizip oluşturan veya bir hizip içinde yer alan (kimse), klikçi. hizipçilik * Örgütlenmiş bir topluluğun içinde bütünlüğü bozacak biçimde yeni bir topluluk oluşturma. hizipleşme * Hizipleşmek işi, klikleşme. hizipleşmek * Hiziplere ayrılmak, klikleşmek. hizmet * Birinin işini görme veya birine yarayan bir işi yapma.
* Görev, iş.
* Bakım, özen, ihtimam.hizmet akdi * İşsözleşmesi, işakdi. hizmet eri * Teğmen ve yukarısıüst düzey subayların hizmetinde bulunan er, emir eri. hizmet görmek (veya etmek) * işgörmek, çalışmak. hizmet içi eğitim * Bkz. iş başında eğitim. hizmetçi * Hizmet gören kimse.
* Belli bir ücretle ev işlerini yapmak için tutulan kadın.hizmetçilik * Hizmetçinin yaptığı işveya hizmetçi olma durumu. hizmete girmek * çalışmaya başlamak.
* görev almak.hizmeti dokunmak * görevde bulunmak, işyapmak. hizmetinde olmak * birinin yanında çalışmak, işlerini yapmak. hizmetkâr * Ücretle işgören genellikle erkek işçi, uşak. hizmetkârlık * Hizmetkârın işi, uşaklık. hizmetli * Kapıcılık, odacılık gibi işlerde kullanılan kimse, müstahdem. Ho * Holmiyum’un kısaltması. hobi * Düşkü, aşırıölçüde uğraşıalanı. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 51
hoca * Müslümanlıkta din görevlisi.
* Öğretmen.
* Medresede öğrenim gören sarıklı, cübbeli din adamı.
* Akıl öğreten, öğüt veren kimse.hocalık * Hoca olma durumu veya hocanın yaptığı iş. hocalık etmek * öğretmenlik yapmak.
* akıl öğretmek, öğüt vermek.hodan * Hodangillerden, çiçekleri hekimlikte kullanılan ve kökü kavrularak yenilen, bir yıllık ve otsu bir bitki,
sığırdili (Borago officinalis).hodangiller * İki çeneklilerden, üzeri sert dikenlerle kaplı otsu ve ağaçsı bitkiler familyası. hodbehot * Kendi kendine, kendi kafasıyla, kendiliğinden, kimseye danışmadan. hodbin * Bencil, egoist. hodbinlik * Bencillik, egoizm. hodkâm * Bencil, egoist. hodkâmlık * Bencillik, egoizm. hodpesent * Kendini beğenmiş, bencil. hodri * “Kendine güvenen ortaya çıksın, işte meydan” anlamında hodri meydan deyiminde geçer. hohlama * Hohlamak işi. hohlamak * Ağzınıyaklaştırıp soluğunu bir şeyin üzerine hızla vermek. hokey * Bir ucu kıvrık sopalarla çayır veya buz üzerinde iki takım arasında oynanılan top oyunu. hokka * Metal, cam veya topraktan küçük kap. hokka gibi * ufak ve düzgün (ağız). hokka gibi oturmak * (giysi için) vücuda iyice uymak.
* her yandan açıkça görünmek.hokkabaz * El çabukluğu ile birtakım şaşırtıcı olaylar yapmayımeslek edinen kimse.
* Başkalarınıaldatarak yalan dolanla işgören.hokkabazlık * Hokkabazın yaptığı iş.
* Yalan dolanla görülen iş.hol * Sofa. holding * Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onlarıdenetimi altında tutan sermaye yatırım
ortaklığı, ana ortaklık.holdingleşme * Holding durumuna gelme. holdingleşmek * Holding durumuna gelmek. holigan * Özellikle futbolda aşırıfanatizmi besleyen ve çevreye zarar veren taraftar veya kimse, serseri, hayta. holiganlık * Holigan olma durumu veya holiganın yaptığı iş. Hollândaca * Hollânda halkının kullandığıdil. Hollândalı * Hollânda halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). holmiyum * Atom numarası67, atom ağırlığı164,94, oksidi açık sarırenkte, tuzlarıportakal sarısırenginde olan, seyrek
bulunan bir element. KısaltmasıHo.holosen * IV. çağın en yeni dönemi. holotüritler * Deniz hıyarları. homojen * Bağdaşık, mütecanis.
* Bütün terimleri aynıderecede olan (çok terimli).homojenlik * Bağdaşık olma durumu. homolog * Bir başkasının tam olarak yerini tutan. homolog kromozom * Biri anadan diğeri babadan gelen ve aynı gen çiftine sahip kromozom. homonim * Eşadlı, eşsesli. homoseksüel * Eş cinsel. homoseksüellik * Eş cinsellik. homoteti * Merkez olarak alınan bir noktaya göre birer noktasının geometrik yerleri karşılıklı olarak aynı olan iki nokta
grubunun durumu.homotetik * Aralarında homoteti durumu bulunan. homur homur * Homurdanarak. homurdanış * Homurdanmak işi veya biçimi. homurdanma * Homurdanmak işi. homurdanmak * Öfke, kızgınlık, can sıkıntısıyla anlaşılmaz sesler çıkarmak.
* (taşıt, alet vb. için) Alışılmışın dışında bozuk ses çıkarmak.homurtu * Homurdanma sesi.
* Ayının çıkardığıses.homurtulu * Homurtusu olan. homurtusuz * Homurtusu olmayan. hona * Erkek sığır. Honduraslı * Honduras halkından olan kimse. hop * Uyarma amacıyla kullanılır.
* Birden ve hızla yapılan işleri anlatır. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 44
hışlamak * Hışıldamak, hışıltısesi çıkarmak. hıyaban * İki tarafıdüzgün ağaçlıyol veya bulvar. hıyanet * Kutsal sayılan şeylere el uzatma, kötülük etme veya karşıdavranma, hainlik, ihanet.
* Güveni kötüye kullanma, aldatma, vefasızlık.
* Vefasız.hıyanetlik * Hıyanet. hıyar * Kabakgillerden, uzun, iri meyveli, sürüngen, bir yıllık otsu bir bitki (Cucumis sativus).
* Bu bitkinin ürünü.
* Kaba saba, görgüsüz, budala.hıyar * Bir şeyi seçmekte veya yapıp yapmamakta özgürlük. hıyarağa * Görgüsüz, kaba saba, yontulmamış. hıyarağalık * Hıyarağa gibi davranma. hıyarağası * Hıyarağa. hıyarcık * Kasık lenf bezlerinin iltihaplanması. hıyarcıl * Bkz. hıyarcık. hıyarlaşma * Hıyarlaşmak işi. hıyarlaşmak * Kaba saba, budalaca davranışlarda bulunmaya başlamak. hıyarlık * Kaba saba, budalaca davranma durumu. hıyarlık etmek * hıyarlaşmak. hıyarşembe * Baklagillerden, siyah renkte olan meyvelerinin içinde çekirdeklerden başka, hekimlikte kullanılan bir öz
bulunan bitki, Hint hıyarı(Cassia fistula).hız * Çabukluk, sür’at.
* Bir hareketten doğan güç, şiddet.
* Çaba, güç, gayret, takat.
* Alınan yolun harcanan zamana oranı, sür’at.hız almak * atlamak için geri çekilip birdenbire fırlamak. hız vermek * hızınıartırmak, hızlandırmak.
* isteklendirmek.hızar * Tahta ve kereste biçmeye yarayan, elektrik ve su gücüyle çalışan büyük bıçkı. hızarcı * Hızar işleten, hızarla kereste biçen kimse. hızarcılık * Hızarcının işi. hızınıalamamak * hızla gidişini yavaşlatamamak.
* öfkesini yenememek, yatışamamak.hızınıalmak * şiddetini yenmek, yatışmak.
* yavaşlamak, hızınıyitirmek.hızınıkaybetmek (veya yitirmek) * etkisini, geçerliliğini yitirmek, hükmü kalmamak. Hızır * Halk inanışlarına göre ölümsüzlüğe kavuşmuşolduğuna inanılan ulu kimse.
* (küçük h ile) Çabuk davranan kimse.Hızır gibi yetişmek * birinin en sıkışık bir zamanında, beklemediği biri, yardımına yetişmek. hızla * Çabucak, çabuk, sür’atle. hızlandırılma * Hızlandırılmak işi. hızlandırılmak * Hız verilmek, hızıartırılmak. hızlandırma * Hızlandırmak işi. hızlandırmak * Hız verilmek, hızıartırılmak. hızlanış * Hızlanmak işi veya biçimi. hızlanma * Hızlanmak işi. hızlanmak * Hız almak, hızıartmak. hızlı * Çabuk, seri, sür’atli.
* Güç kullanarak, şiddetle.
* Yüksek sesle.
* İvedi olarak, ivedilikle.
* Uçarı, çapkın, hovarda.hızlıakın * Basketbolda karşıtarafın toparlanmasına fırsat vermeden, paslaşarak yapılan hızlıhücum, fast break. hızlıhızlı * Çabucak, ivedilikle. hızlıhücum * Hızlıakın. hızlısağanak tez geçer * büyük bir hızla başlayan şeyler az sürer. hızlıyaşamak * eğlenceye aşırıdüşkün olarak yaşamak. hızlılık * Hızlı olma durumu, sür’at. hızölçer * İvmeölçer. hibe * Bağışlama, bağış. hibe etmek * bağışlamak. hicap * Utanma, utanç, sıkılma. hicap duymak (veya etmek) * utanmak. hicaz * Klâsik Türk müziğinde dügâh perdesinde karar kılan bir makam.
* Klâsik Türk müziğinde do diyez notasınıandıran perde.hicazkâr * Klâsik Türk müziğinde rast perdesinde karar kılan bir makam. hiciv * Yergi. -
Türkçe Sözlük H Sayfa 45
hicran * Bir yerden veya bir kimseden ayrılma, ayrılık.
* Ayrılığın sebep olduğu onulmaz acı.hicret * Göç.
* İslâm takviminde tarih başısayılan Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesi.hicret etmek * göç etmek. hicrî * Tarih başı olarak hicreti kabul eden. hicrî takvim * Hicreti başlangıç olarak alan takvim. hicvetme * Hicvetmek işi. hicvetmek * Alay yoluyla yermek. hicviye * Yergi, taşlama. hiç * Olumsuz yargılıcümlelerde fiilin anlamınıpekiştirir.
* Soru cümlelerinde belirsiz bir zamanıanlatır.
* Bir soruya açık bir cevap verilmek istenmediğinde cevap cümlesinin başına getirilir.
* Boş, değersiz, önemsiz olan şey veya kimse.hiç de * kesinlikle, kat’iyen. hiç değil * asla, kesinlikle. hiç değilse (veya hiç olmazsa) * önemli olmasa bile, başka bir şey olmasa bile.
* en az.
* bari.hiç kimse * Ortalıkta görünmeyen, bulunmayan insan. hiç mi hiç * Kesinlikle, hiç. hiç yoktan * hiçbir sebep veya zorunluk yokken, sebepsiz olarak. hiçbir * Bir isimden önce getirilerek o ismin bildirdiği varlıktan bir tanesinin bile olmadığınıanlatır. hiçbiri * Olumsuz cümlelerde “bir tanesi bile” anlamında kullanılır. hiççi * Hiççilik yanlısı, nihilist. hiççilik * Bütün gerçek ve değerleri inkâr eden, gerçeğin, nesnel bir temeli olmadığını ileri süren görüş; her türlü
gerçek varlığı inkâr eden aşırı bireycilik, yokçuluk, nihilizm.
* Her türlü siyasî düzeni inkâr eden, toplumun birey üzerinde hiçbir baskısınıkabul etmeyen görüş,
yokçuluk, nihilizm.hiçe saymak (veya hiçe indirgemek) * önemsememek, önem vermemek. hiçleme * Hiçlemek durumu. hiçlemek * Önem vermemek, yok saymak. hiçleştirme * Kendini hiçleştirmek işi. hiçleştirmek * Kendi benliğinde hiçliği kabul etmek. hiçlik * Hiç olma durumu.
* İnkâr sonucu, gerçekteki özelliklerinin, durumların ortadan kaldırılmasısonucu bir şeyin var olmayışı,
yokluk.hiçten * Çok değersiz, önemsiz.
* Gereği, yararıyokken veya karşılıksız olarak, yok yere.hidatit * Birçok memelilerin ve insanın karaciğerinde gelişen ekinokok tenyasının lârvası. hidayet * Doğru yol, hak olan Müslümanlık yolu. hidayete ermek * Müslüman olmak, İslâm dinini kabul etmek.
* gerçeği görüp kabullenmek, aklı başına gelmek.hiddet * Öfke, kızgınlık. hiddet etmek * öfkelenmek, kızmak. hiddete kapılmak * öfkelenmek, kızmak. hiddetlendirme * Hiddetlendirmek işi. hiddetlendirmek * Kızdırmak, öfkelendirmek. hiddetleniş * Hiddetlenmek işi veya biçimi. hiddetlenme * Hiddetlenmek işi. hiddetlenmek * Kızmak, öfkelenmek. hiddetli * Kızgın, öfkeli. hiddetsiz * Kızgınlığı, öfkesi olmayan. hiddetten kudurmak * çok öfkelenmek, aşırıderecede kızmak. hidr-, hidro- * Birleşiminde hidrojen veya suyun bulunduğunu gösteren ön ek. hidra * Hidralar takımından, 1 cm uzunluğundaki, vücudu torba biçiminde, ağız çevresinde 6-10 dokunacı olan,
tatlısu hayvanı(Hydra).hidralar * Örnek hayvanıhidra olan selentereler bölümü. hidrasit * Hidrojen ile bir metalsinin oksijensiz birleşmesinden oluşan asit. hidratı * Su ile bir cismin verdiği birleşik. hidratlı * İçinde hidrat bulunan. hidrobiyoloji * Sularda yaşayan canlıların hayatını inceleyen bilim dalı.
* Bu bilimle ilgili.hidrodinamik * Sıvıya batırılmışkatıcisimler üzerinde, onların hareketiyle ilgili olarak sıvıların gösterdiği direnci ve sıvıların
hareketini inceleyen bilim dalı.
* Bu bilimle ilgili.hidroelektrik * Su elde edilen (elektrik), su gücüyle elde edilen enerji. hidroelektrik santral * Su gücüyle çalışan makinelerle elektrik üreten merkez.