anlatımcılık | * Bkz. ekspresyonizm. |
anlatımlı | * Düşünce ve duyguyu güçlü ve canlı bir biçimde anlatan. |
anlatış | * Anlatmak işi veya biçimi, takrir. |
anlatma | * Anlatmak işi. |
anlatmak | * Bir konu üzerinde açıklamada bulunmak, bilgi vermek, izah etmek. * İnandırmak, belirtmek. * Söylemek, nakletmek. |
anlattırma | * Anlattırmak işi. |
anlattırmak | * Bir konu üzerinde bilgisini ölçmek, açıklama yaptırmak. |
anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az | * anlayışlıkimseleri en küçük bir söz bile etkiler, oysa anlayışsız kimselere ne söylense yararsızdır. |
anlayıp dinlemek | * (bir olayla ilgili olarak) iyice anlamak. |
anlayış | * Anlamak işi veya biçimi, telâkki, zihniyet. * Anlama yeteneği, feraset, izan, zekâ. * Hoşgörme, hâlden anlama. * Ayırıcı bir nitelik olmak bakımından görüş, zihniyet. |
anlayışgöstermek | * istenilen veya söylenilen bir şeyi hoşgörüyle karşılamak. |
anlayışlı | * Anlayışı olan, ferasetli, izanlı, zeki. * Hoşgörülü. |
anlayışlılık | * Anlayışlı olma durumu. |
anlayışsız | * Anlayışıkıt olan, kafasız, kavrayışsız, vurdumduymaz, kalın kafalı, izansız, ferasetsiz, gabi. * Hoşgörüsüz. |
anlayışsızlık | * Anlayışkıtlığı, kafasızlık, kalın kafalılık, vurdumduymazlık, izansızlık, gabavet. * Hoşgörüsüzlük. |
anlışanlı | * Güzel, gösterişli, ünlü. |
anlık | * Kısa süren, bir an içinde olan. * Duyu ve iradeden ayrı olarak düşünülen bilme melekesi, anlama gücü; usa vurma, yargılama, müdrike, entelekt. |
anlıkçılık | * Duyu ve irade karşısında anlığın üstünlüğünü ileri süren doktrin, zihniye, entelektüalizm. |
anma | * Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etme. * Ölmüş bir insanıhatırlamak için yapılan tören, ihtifal. |
anma töreni | * Bir kişiyi veya bir olayıhatırlamak için yapılan tören. |
anmak | * Birini veya bir şeyi akla getirerek sözünü etmek veya onu düşünmek, zikretmek, hatırlamak. * Bir sözü ağzına almak. * Bir armağanla gönlünü almak. * Adlandırmak. |
anmalık | * Anılmak için verilen şey, hatıra, yadigâr, bergüzar. |
anne | * Çocuğunu dünyaya getiren kadın. |
anne olmak | * (kadın) çocuk sahibi olmak. |
anneanne | * Annenin annesi. |
annelik | * Anne olma niteliği veya durumu. |
annelik etmek | * annelik görevini yapmak veya anne gibi ilgi ve yakınlık göstermek. |
anofel | * Sıtma mikrobunu aşılayan bir tür sivrisinek (Anopheles maculipennis). |
anomali | * Sapaklık, aykırılık. |
anonim | * Adısanı bilinmeyen. * Yaratıcısının adı bilinmeyen (eser). |
anonim ortaklık | * Sermayesi paylara bölünmüşolan ve her ortağın sorumluluğu sermayedeki payıyla sınırlı bulunan ortaklık, anonim şirket. |
anonim şirket | * En az beşkişinin kurduğu, sermayesi hisselere bölünmüşve her ortağın sorumluluğu sermayedeki hissesi ile sınırlı ortaklık, anonim ortaklık. |
anons | * Duyuru, duyurma. |
anons etmek | * sözle veya yazıyla bir durumu, bir haberi halka bildirmek. |
anonsör | * Bkz. sunucu. |
anorak | * Başlıklı, su geçirmeyen spor ceket. |
anorganik | * İnorganik. |
anormal | * Genel olan örneğe, alışılmışa ve kurala aykırı olan; düzgün olmayan, gayritabiî. * Dengesi bozuk, deli. |
anormalleşme | * Anormalleşmek işi. |
anormalleşmek | * Anormal duruma gelmek. |
anormallik | * Anormal olma durumu. |
anot | * Bir elektrolitte elektrik akımının gelip bağlandığıve içeri girdiği uç, artıuç. |
ansefal | * Kafatası içindeki beyin ve yardımcı organların hepsi. |
ansefalit | * Beynin irinsiz iltihaplıhastalığı. |
ansıma | * Bkz. anımsama. |
ansımak | * Bkz. anımsamak. |
ansız | * Anlayışsız, akılsız. * Birdenbire, habersiz. |
ansızın | * Hiç hatıra gelmedik bir sırada, birdenbire, anî olarak, anîden. |
ansiklopedi | * Bütün bilim, sanat dallarınıtek veya bir arada belli bir yönteme göre inceleyen eser, bilgilik. |
ansiklopedici | * Ansiklopedi hazırlayan veya satan (kimse). |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 71
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 72
ansiklopedicilik * Ansiklopedicinin yaptığı iş.
* Değişik alanlardaki bilgileri sistemli bir yöntemle bir araya getirme veya toplama işi.ansiklopedik * Ansiklopedi ile ilgili.
* Her konuda biraz bilgi sahibi olan.ansiklopedik sözlük * Alfabetik sıraya göre kelimelerin karşılıklarını geniş bir biçimde veren, özel adlarıda içine alan sözlük türü. ant * Tanrı’yıveya kutsal bilinen bir kişiyi, bir şeyi tanık göstererek bir olayıdoğrulama, yemin.
* Kendi kendine söz verme.ant içmek (veya etmek) * bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ant ile söz vermek, yemin etmek. ant kardeşi * Bkz. kan kardeşi. ant verdirmek * bir şeyi yapması için bir kimseye ant içirmek. ant vermek * “Allah aşkına, “çocuklarının başı için” gibi sözlerle karşısındakini bir şeye zorlamak. antagonizma * Tezat. antant * Anlaşma, uyuşma, mutabakat, itilâf. antant kalmak * anlaşmak, uzlaşmak. antarktik * Güney kutupla ilgili, güney kutup yakınında olan. antarktik kara * Güney kutuptaki kara bölgesi. anten * Boşlukta yayılan elektromanyetik dalgalarıtoplayarak bu dalgaların transmisyon hatları içerisinde
yayılmasınısağlayan cihaz.
* Duyarga.
* Olta şamandırasının alt ve üst kısmında bulunan ince uçlar.anten yükselteci * Anten ile alıcıarasında yer alarak elektromanyetik dalgaların genliğini yükselten cihaz. antenli * Anteni olan. antenli balık * Göğüs yüzgeçleri saplı, iskeleti kemikleşmiş, sırt yüzgeçleri uzamışkemikli balık türü. Antep baklavası * Antep yöresinde yapılan özel bir tatlıtürü. Antep fıstığı * Antep fıstığı gillerin örnek bitkisi, yurdumuzda Gazi Antep ve Siirt bölgelerinde yetişen, yanlışolarak Şam
fıstığıda denilen bir ağaç (Pistacia vera).
* Bu ağacın, ince ve sert kabuklu, yağlıyemişi.Antep fıstığı giller * Ayrıtaç yapraklılardan, tipik örneği Antep fıstığı ağacı olan bir familya. Antep işi * Gazi Antep yöresine özgü, iplikleri çıkarılmışve kafes şeklini almışkumaşüzerine aynırenk iplikle
verevine sarılarak yapılan bir çeşit el işlemesi.anterit * İnce bağırsak iltihabı. anterograf * Bağırsak kasılmalarınıölçmeye yarayan alet. anterosel * İnce bağırsak fıtığı. anterostomi * Bağırsak düğümlenmesinin kesilip alınması. antet * Kâğıt veya zarf üstüne basılmışad ve adres, başlık. antetli * Başlıklı. antetsiz * Başlıksız. antialerjik * Alerjilerin önlenmesinde veya tedavisinde kullanılan ilâçların özelliği. antiasit * Alkalik, kalevî. antibiyotik * Bitkilerde, özellikle küf mantarlarında bulunan veya sentezle elde edilen, birçok mikroba karşıkullanılan,
penisilin, streptomisin gibi maddelerin ortak adı.antibiyotik tedavisi * Bir veya birçok antibiyotiğin durdurucu veya öldürücü etkisinden faydalanılarak yapılan tedavi. antidemokratik * Demokrasiye aykırı olan. antidot * Bkz. panzehir. antiemperyalist * Emperyalizme karşı olan. antiemperyalizm * Emperyalizme karşıtutum, davranışveya öğreti. antifriz * Bir sıvıya katıldığında o sıvının donma derecesini düşürerek donmasınıönleyen madde. antihijyenik * Sağlık kurallarına aykırı olma. antijen * İçerisine girdiği organizma aracılığıyla antikor oluşumunu sağlayan bakteri, virüs, parazit gibi protein
yapısında madde.antik * İlk Çağdaki uygarlıklarla, özellikle eski Yunan ve Roma uygarlıkları ile ilgili olan. antik çağ * Eski Yunan ve Roma uygarlıklarının gelişip yayıldığıçağ.
* Bu çağa özgü olan.antika * Eski çağlardan kalma eser veya tarihî değeri olan eski eşya.
* Genele, olağana, geleneğe aykırı, acayip, tuhaf.
* Mendil, örtü, yatak çarşafı gibi bezlerin kenarlarına paralel ipliklerden bir bölümü çekilip dikey olanların
ikisi, üçü bir arada tire ile sarılarak yapılan dişdişsüs, sıçan dişi, ajur.
* Antik.antika mobilya * En az yüz sene evvel imal edilmişolan, ana hatlarda herhangi bir değişiklik yapılmamışve belli bir ekole
göre isimlendirilen mobilya.antikacı * Antika eşya veya eser satan veya toplayan kimse. antikacılık * Antika eşya veya eserlerle uğraşma işi. antikalık * Antika olma durumu.
* Tuhaflık.antikapitalist * Kapitalist rejime karşı olan kimse. antikapitalizm * Kapitalizme karşı olma. antikasını bilmek * en iyisini bilmek. antikatot * Basıncıazaltılmış bir elektrik boşalma tüpünde, katot ışınlarınıalan elektronik lâmbadaki genellikle metal
yaprak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 73
antikite * Tarihte İlk Çağ, antik devir. antikomünist * Komünizme karşı. antikomünizm * Komünizm aleyhtarlığı. antikor * Hastalık etkenlerini zararsız duruma getirmek için vücudun çıkardığımadde. antilop * Antiloplardan, sıcak ülkelerde yaşayan, çok hızlıkoşan, boynuzlu bir hayvan (Anthilopus).
* Bu hayvanın derisinden yapılmış.antiloplar * Gevişgetiren memeli hayvanların bir familyası. antimon * Atom numarası51, atom ağırlığı121,76 olan, 6300 C de eriyen, haddede veya çekiç altında işlenemeyen,
çoğunlukla basım harfleri alaşımında kullanılan, mavimtırak beyaz renkte bir element. KısaltmasıSb.antinomi * Çatışkı. antipati * Sevimsizlik, soğukluk.
* Karşıt duygu.antipatik * Antipati uyandıran, sevimsiz, soğuk. antipatik bulmak * sevimsiz bulmak, kanıkaynamamak. antipropaganda * Karşıpropaganda. antisemit * Yahudilik aleyhtarlığı. antisemitist * Yahudilere karşıdüşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşıayırt edici tedbirler alınmasını isteyen
görüşe bağlı olan (kimse).antisemitizm * Yahudilere karşıdüşmanca duygular besleyen ve Yahudilere karşıayırt edici tedbirler alınmasını
isteyenlerin görüşü veya tutumu.antisepsi * Mikropları ilâçla öldürme yolları. antiseptik * Antisepsi yapmak için kullanılan veya antisepsi özelliği olan (madde). antisiklon * Yüksek basınçlıatmosfer kütlesi; havanın sarmal biçimli hareketi için kullanılır. antitez * Karşısav. antitoksik * Antitoksin. antitoksin * İçine giren toksinleri zararsız hâle getirmek için vücudun çıkardığımadde. antlaşma * İki veya daha çok devletin saldırmazlık, savaşta ittifak gibi konularda üstlenmelerini belirttikleri belge ve
belgede belirtilen durum, muahede, pakt.antlaşmak * Antlaşma yapmak, ahitleşmek. antlı * Ant içmişveya ant içirilmiş. antoloji * Şairlerin, yazarların, bestecilerin eserlerinden alınmışseçme parçalardan oluşan kitap, seçki, güldeste. antrakt * Ara. antrasit * Güçlükle tutuşan, koku, duman çıkarmadan, büyük bir ısıvererek yanan bir tür taşkömürü. antre * Bir yapıda girip geçilen yer, methal.
* Başlangıç yemeği.antrenman * Bir spor dalında yapılan alıştırma veya hazırlık çalışması, idman, egzersiz. antrenman yapmak * spor amacıyla çalışmak, alıştırma yapmak. antrenmanlı * İdmanlı. antrenmansız * Antrenmanı olmayan, idmansız. antrenör * Bir spor dalında sporcuyu eğiten, yetiştiren ve çalıştıran kişi, çalıştırıcı. antrenörlük * Antrenörün işi veya mesleği, çalıştırıcılık. antrepo * Gümrüklere gelmişticarî eşyanın konulduğu, korunduğu yer, ardiye. antrepocu * Antrepo işleten kimse.
* Antrepoya bakan kimse.antrepoculuk * Antrepocunun yaptığı iş. antrkot * Sığırın iki kürek arasından ve pirzolalık yerinden çıkartılan kemiğinden sıyrılmışet dilimi. antrok * Triyas devri katmanlarında bulunan, derisi dikenlilerden, deniz lâlelerinin saplarını oluşturan kalsiyum
karbonat birleşimli fosil.antropoit * Bkz. insansı. antropoitler * Bkz. insansılar. antropolog * İnsan bilimi uzmanı. antropoloji * İnsanın kökenini, evrimini, biyolojik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan
bilimi.antropolojik * İnsan bilimiyle ilgili, insan bilimsel. antropomorfizm * İnsan biçimcilik. antroponim * Kişi adlarını inceleyen bilim dalı. antroposantrizm * İnsanıtabiatın merkezi sayan, bütün öbür yaratıkların insan için yaratılmışolduklarınısöyleyen dinî nitelikli
öğreti, insaniçincilik.antropozoik * İnsanın belirmesi ve yayılmasınıniteleyen antropozoik devir teriminde geçer. antropozoik devir * Antropozoik. antrparantez * Söz arasında, sırası gelmişken, istitrat. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 69
anıtlaştırılma * Anıtlaştırılmak durumu. anıtlaştırılmak * Anıtlaştırmak durumuna getirmek. anıtlaştırma * Anıtlaştırmak işi. anıtlaştırmak * Anıt durumuna getirmek, abideleştirmek. anıtsal * Anıt niteliğinde olan, anıta benzeyen, abidevî.
* Büyüklüğü, görünüşü ve güzelliğiyle görenleri etkileyen, görkemli.anıtsı * Anıta benzer. anız * Ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap.
* Ekin biçildikten sonra sürülmemiştarla.anız biçmek * anızıve tarla kenarındaki otları biçmek. anız bozmak * anızıalt üst etmek için toprağıyüzden sürmek. anızlık * Anızısökülmemiştarla. anî * Bir anda oluveren, apansız.
* Ansızın, birdenbire.anî akın * Bir anda gerçekleştirilen hücum. anî hız * Bir andaki hız. anîde * Hemencecik, bir anda, birden. anîden * Ansızın, birdenbire. anif * Sert, kaba. anilin * Benzenden türeyen bir amin. anilin boyalar * Taşkömürü eterinden elde edilen, fotoğrafçılıkta, basım işlerinde, boya sanayiinde kullanılan organik boya
cevheri.animasyon * Canlandırma. animato * Bir parçanın canlıçalınacağınıanlatır. animizm * Canlıcılık. anjin * Boğaz mukozasının şişmesi, boğak, yutak iltihabı, hunnak, farenjit. anjiyo * Anjiyografinin kısaltması. anjiyo olmak * anjiyografi çektirmek veya yaptırmak. anjiyografi * Damar içine x ışınlarını geçirmeyen bir madde şırınga edildikten sonra damarların filminin alınması. anjiyoloji * Dolaşım organlarını inceleyen anatomi bölümü. Anka * Masallarda adı geçen ve gerçekte var olmayan büyük bir kuş, Zümrüdüanka. Ankara keçisi * Uzun, kıvırcık ve ipek gibi yumuşak kılları olan ve Ankara yöresinde yetiştirilen evcil keçi türü, tiftik keçisi. Ankara kedisi * Uzun tüylü ve Ankara yöresinde yetişen kedi ırkı. ankastre * Bir oyuğa, yuvaya yerleştirilmiş(tesisat). ankesörlü telefon * Kutulu telefon. anket * Soruşturma, sormaca. anket yapmak * bir konuda soruşturma, araştırma yapmak. anketçi * Soruşturmacı. anketçilik * Soruşturmacılık. anketör * Anket yapan uzman. ankiloz * Oynar eklemlerde oynaklığın kalmamasıyla eklemin işlemez duruma gelmesi, eklem kaynaşması. anladımsa arap olayım * hiçbir şey anlamadım. anlak * Zekâ. anlaklı * Zeki. anlam * Bir kelimeden, bir sözden, bir davranışveya olgudan anlaşılanşey; bunların hatırlattığıdüşünce veya nesne,
mana, fehva.
* Bir önermenin, bir tasarının, bir düşüncenin veya eserin anlatmak istediği şey.anlam aykırılığı * Karşıt anlamlıkelimelerin, sözlerin bir araya gelmesi. anlam bayağılaşması * Anlam kötüleşmesi. anlam bilimi * Dili anlam açısından inceleyen bilim dalı, semantik. anlam bilimsel * Anlam bilimi ile ilgili, semantik. anlam çıkarmak * bir cümlede veya bir metinden yeni ve değişik bir anlam yakalamak veya bulup çıkarmak.
* yersiz ve gereksiz bir yargıya varmak, yanlışdeğerlendirmek; bir söze, söyleyenin aklından geçmeyen bir
anlam vermek.anlam daralması * Genişkavramları olan bir kelimenin, bu kavramlar içinden tek bir anlam bildirmesi durumu, genel bir
anlamdan özel bir anlama geçiş.anlam değişmesi * Anlamın daralması, genişlemesi, kaymasıveya bayağılaşması. anlam genişlemesi * Dar bir anlamda kullanılan bazıkelimelerdeki anlamın ilgili kavramlara yayılması. anlam iyileşmesi * Kötü ve olumsuz bir anlamı olan bir kelimenin zamanla iyi bir anlam kazanması.
* Bkz. isimden türeme fiil. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 70
anlam kayması * Yeni bir anlam vermek üzere kelimelerin gerçek anlamlarından kayarak kalıplaşmaları. anlam kötüleşmesi * Anlamı iyi ve olumlu olan bir kelimenin zamanla kötü veya kötüye doğru giden bir anlam kazanması. anlam vermek * kendince bir yargıya varmak, yorumlamak. anlama * Anlamak işi, vukuf.
* Bir olay veya önermenin daha önce bilinen bir kanunun veya formülün sonucu olduğunu görme.anlamak * Bir şeyin ne demek olduğunu, neye işaret ettiğini kavramak; yeni bilgileri eskileriyle bir araya getirerek
sonuç niteliğinde başka bir bilgi edinmek.
* Sorup öğrenmek.
* Doğru ve yerinde bulmak.
* Birinin duygularını, isteklerini, düşüncelerini sezebilmek.
* Bir şey üzerinde bilgisi bulunmak.
* (olumsuz veya soru biçiminde) İyilik görmek, yararlanmak.
* Sahip olmayı istemek, dileğinin yerine getirilmesini istemek.anlamamak * hoşlanmamak, ilgilenmemek. anlamamazlık * Anlamazlık. anlamazlık * Bir şeyi anlamamış, kavrayamamışgibi davranmak. anlamazlıktan gelmek * bir şeyi anladığıhâlde anlamamış, farkına varmamışgibi davranmak. anlamdaş * Eşanlamlı, müradif, müteradif, sinonim. anlamdaşlık * Eşanlamlılık. anlamına gelmek (veya manaya gelmek) * (bir anlam) bildirmek. anlamlandırma * Anlamlandırmak işi. anlamlandırmak * Anlamınıaçıklamak; anlam vermek, anlam kazandırmak. anlamlı * Anlamı olan, bir şey demek isteyen, düşündürücü, manalı, manidar. anlamlıanlamlı * Anlamlı olarak. anlamlılık * Anlamlı olma durumu. anlamsal * Anlamla ilgili, semantik. anlamsız * Anlamı olmayan, önemli bir şey anlatmayan, manasız. anlamsızlaşma * Anlamsızlaşmak durumu. anlamsızlaşmak * Anlamsız duruma gelmek. anlamsızlaştırma * Anlamsızlaştırmak durumu. anlamsızlaştırmak * Anlamsız duruma getirmek. anlamsızlık * Anlamsız olma durumu, manasızlık. anlarsın ya! * açıklanmaması gereken bir olayıdolaylıyoldan anlatmak için kullanılır. anlaşık * Aralarında anlaşma bulunan taraflardan, kimselerden biri. anlaşılan * anlaşıldığına göre, galiba. anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi * işin iç yüzü, gerçeği öğrenildi. anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi * Bkz. anlaşıldıVehbi’nin kerrakesi. anlaşılma * Anlaşılmak işi. anlaşılmak * Anlamak işine konu olmak, belli olmak, ortaya çıkmak. anlaşılmaz * Anlaşılması güç olan, bir anlam verilemeyen, karışık, muğlâk. anlaşma * Anlaşmak işi, uyuşma, itilâf.
* Devletler arasısiyasî, ekonomik, kültürel vb. alanlarda yapılan uzlaşma ve bu uzlaşmanın tespit edildiği
belge, uyuşma, itilâf, antant.anlaşma yapmak * anlaşma belgesi düzenleyip imzalamak. anlaşmak * Düşünce, duygu, amaç bakımından birleşmek. anlaşmalı * Anlaşmaya dayanan. anlaşmaya varmak * bir konuda birisiyle anlaşmak. anlaşmazlık * İki veya daha çok tarafın karşılaşan düşünce ve amaçlarıarasında ayrılık, uyuşmazlık, ihtilâf. anlaşmazlık çıkmak * bir konuda uyuşmazlık söz konusu olmak. anlaştırma * Anlaştırmak işi. anlaştırmak * Anlaşmayı, uzlaşmayı, uyuşmayı sağlamak. anlata anlata bitirememek * bir şeyden çok söz etmek, övmek. anlatı * Hikâye etme, tahkiye. anlatıcı * Hikâye, fıkra gibi şeyleri anlatan kimse. anlatılma * Anlatılmak işi. anlatılmak * Anlatmak işine konu olmak. anlatım * Anlatmak işi.
* Bir duyguyu, bir düşünceyi, bir konuyu söz veya yazı ile bildirme, ifade.anlatım bilimi * Üslûp yöntemlerini inceleyen edebî araştırma, inceleme, stilistik. anlatım tonu * Anlatımda mantık ve düşünce özelliğine göre oluşan ton. anlatımcı * Yalnızca hikâye etmeye ağırlık veren (eser).
* Eserlerinde hikâye etmeye, tahkiyeye ağırlık veren (yazar). -
Türkçe Sözlük A Sayfa 67
anasır * Unsurlar, ögeler. anasız * Anası olmayan. anasızlık * Anasız olma durumu. anason * Maydanozgillerden, kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakıyapımında kullanılan, yurdumuzda ekimi
yapılan bitki (Pimpinella anisum).anatomi * İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısınıve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih.
* Beden yapısı, gövde yapısı.
* Bir şeyin oluşumunda göze çarpan özel yapı.anatomici * Anatomi uzmanı.
* Anatomi dersi veren öğretim üyesi.anatomik * Anatomi ile ilgili.
* İnsan vücudunun anatomisi ile ilgili.anatomist * Anatomiyle uğraşan bilimci. anavaşya * Göçücü balıkların Akdeniz’den Karadeniz’e çıkması, katavaşya. anayasa * Bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl kullanılacağını gösteren,
yurttaşların kamu haklarını bildiren temel yasa, kanunuesasî, teşkilâtıesasiye kanunu.anayasacı * Anayasayısavunan, anayasadan yana olan.
* Anayasa konusunda yetkili olan, anayasa okutan (kimse).anayasal * Anayasa ile ilgili. anbean * Dakikadan dakikaya, her an, gittikçe. anca * Ancak. anca beraber, kanca beraber * bir işte iki veya daha çok kimsenin, o işkötü de gitse, birbirinden ayrılmamaları gerektiğini anlatır. ancak * “Yalnız, sadece” gibi sınırlama anlatır.
* “Olsa olsa”, “en çok”, “daha çok”, “güçlükle” gibi, bir şeyin daha çoğunun, ilerisinin olmadığını gösterir.
* “Lâkin”, “ama”, “yalnız” gibi bir düşünceye karşıt ikinci bir düşünceyi anlatır.
* En erken.ançüez * Genellikle hamsi, bazen de çaça, sardalye veya tirsi balıklarından yapılan tuzlu ve yağlıezme. andaç * Ajanda.
* (çoğul durumunda) Anılar, hatırat.
* Anı, yadigâr.andante * Yarıyavaş, adagio ile andantino arası. andantino * Andante’den daha canlı, daha hızlı. andaval * Ahmak, aptal, beceriksiz, saşkın, bön. andavallı * Bön ve görgüsüz, beceriksiz (kimse). andemi * Belli bir bölgede sık sık görülen hastalık. andemik * Belli bir bölgede sık sık görülen. andezit * Plâjiyoklâzlı bir yanardağkültesi. andık * Sırtlan. andırış * Andırmak işi veya biçimi, analoji.
* İki şey arasında bazınoktalardaki uygunluk, benzerlik durumu, temsil.andırışma * Andırışmak işi, analoji.
* İltibas.andırışmak * (bir şey) Başka bir şeyi andırmak. andırma * Andırmak işi. andırmak * Anmak işini yaptırmak.
* Benzer yanları bulunmak, çağrıştırmak.andız * Yapraklarıdikenli olan bir çeşit ardıç.
* Servi ağacı.
* Kırlarda yetişen yabanî bir otun kökü.andız otu * Birleşikgillerden, nemli yerlerde yetişen, sarıçiçekli, acıve kokulu bir ot (İnula). andoskop * Bkz. endoskop. andoskopi * Bkz. endoskopi. andropoz * Erkeklerde yaşdönümü. anekdot * Kısa veya özlü anlatımı olan güldürücü hikâye, fıkra. anele * Gemilerde türlü işlerde kullanılan bir tür demir halka. anemi * Kansızlık. anemik * Kansız. anemometre * Yelölçer. anemon * Dağlâlesi. aneroit * Cıva yerine bir maden kutu kullanmak temeline dayanan kadranlı barometre. anestezi * Uyuşturucu bir ilâçla vücudun bütününde veya belirli bir bölgesinde duyuların yok olması, duyum yitimi. anestezist * Anestezi uzmanı. anesteziyoloji * Duyum yitimi bilimi. anevrizma * Bir atardamarın bir noktasında oluşan ur biçimindeki gevşeme şişkinliği. angaje * Sözle veya yazılı olarak bağlanan. angaje etmek * birini söz veya yazı ile bağlamak, taahhüt etmek. angaje olmak * sözle veya yazılı olarak bir şeye bağlanmak. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 68
angajman * Yüklenme, üstlenme, bağlantı, taahhüt. angajmanlı * Bağlantısı, taahhüdü olan. angajmansız * Bağlantısı, taahhüdü olmayan. angajmansızlık * Angajmanı olmama durumu. angarya * Bir kimseye veya bir topluluğa zorla, ücret vermeden yaptırılan iş.
* Kölelik düzeninde köylünün derebeyine yaptığızorunlu ücretsiz hizmeti.
* Savaşdurumundaki bir devletin, kendi sularındaki yabancı bir devletin ticaret gemilerine el koyarak
bunlardan yararlanması.
* Olağanüstü durumlarda veya sıkıyönetimde devletin vatandaşlara ait taşıtlara el koyması.
* Usandırıcı, bıktırıcı, zorla yapılan iş.angarya çekmek * bir işi isteksizce, hatır için yapmaya mecbur olmak. angaryacı * Başkasına ücretsiz işyaptıran kimse. angaryaya koşmak * birini zorunlu olmadığıhâlde bir işte çalışmaya zorlamak. angıç * Harman zamanıfazla sap yüklemek için öküz ve at arabalarının iki tarafına takılan parmaklık. angın * Ünlü, anılmış, meşhur. Anglikan * İngiliz kilisesine bağlı olan (kimse). Anglikanizm * İngiliz kilisesinin tuttuğu inanç yolu. Anglofil * İngiliz yanlısı. Anglosakson * V. ve VI. yüzyılda Büyük Britanya’yıele geçiren Cermen ırkından oymaklara verilen ad.
* Ana dili İngilizce olan kimse.
* İngilizlere has olan.Angolalı * Angola’da yaşayan (kimse). angström * Metrenin on milyarda biri değerine eşit olan ışık dalgalarınıölçme birimi. KısaltmasıA. angudî * Angut kuşunun renginde. angut * Ördekgillerden, tüyleri kiremit renginde, evcilleştirilebilen bir yaban kuşu (Casarca ferruginea).
* Ahmak, kaba saba.anha minha * Aşağıyukarı. anhidrit * Genellikle kaya tuzu ve alçıtaşıyla birlikte bulunan doğal, susuz kalsiyum sülfat. anı * Hatıra.
* Yaşanmışolayların anlatıldığıyazıtürü, hatıra.anık * Hazır. anıklama * Anıklamak işi. anıklamak * Hazırlamak. anıklaşma * Anıklaşmak işi. anıklaşmak * Hazır olma durumu. anıklık * Hazırlık. anılaşma * Anılaşmak işi, anıdurumuna girme. anılaşmak * Anıniteliği kazanmak. anılma * Anılmak işi. anılmak * Anmak işine konu olmak, hatırlamak. anımsama * Hatırlama. anımsamak * Hatırlamak. anımsanma * Hatırlanma. anımsanmak * Hatırlanmak. anımsatma * Hatırlatma. anımsatmak * Hatırlatmak. anırış * Anırma işi veya biçimi. anırma * Anırmak işi. anırmak * (eşek) Bağırmak. anırtı * Eşeğin anırırken çıkardığıses. anırtma * Anırtmak işi. anırtmak * Anırmasını sağlamak. anıştırma * Anıştırmak işi.
* Bir yazıda veya şiirde bilinen bir olayı, bir atasözünü anlatma veya çağrıştırma sanatı, telmih.anıştırmak * Bir şeyi açıkça söylemeyip üstü kapalıanlatmak, dolaylıanlatmak, ima etmek ihsas etmek. anıt * Önemli bir olayıveya büyük bir kişinin gelecek kuşaklarca tarih boyunca anılması için yapılan, göze
çarpacak büyüklükte, sembol niteliğinde yapı, abide.
* Önemi ve değeri çok olan eser.anıt mezar * Görkemli, anıtsal mezar. Anıtkabir * Atatürk’ün mezarı.
* (küçük a ile) Tarih değeri olan kişilerin mezarı olarak yapılan anıt değerindeki yapı.anıtlaşma * Anıtlaşmak işi. anıtlaşmak * Anıt durumuna gelmek, anıt değeri kazanmak.
* Saygıve sevgi ile anılır duruma gelmek, abideleşmek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 64
ana deniz * Kıtaları birbirinden ayıran engin deniz, okyanus, umman. ana deniz bilimi * Oşinografi. ana dil * Başka diller veya lehçeler türetmişolan dil. ana dili * İnsanın çocukken anasından, evindekilerden ve soyca bağlı olduğu topluluktan öğrendiği dil. ana direk * Gemilerde, ekleme direklerde dipteki temel parça. ana doğrusu * Dönen silindirin yan yüzünü oluşturan dikdörtgenin bir kenarı.
* Dönen koninin yan yüzünü oluşturan dik üçgenin hipotenüsüne verilen ad.ana duvar * Bir yapının, dört bir yönünü çevreleyen kalın dışduvar. ana düşünce * Temel fikir. ana fikir * Belirli bir konuda bir yazının temeli olan düşünce. ana gibi yâr olmaz, Bağdad gibi diyar olmaz * insanlar içinde bize ana kadar candan bağlıdost yoktur. ana kadın * Bir ailede veya bir toplulukta en çok sayılan kadın. ana kapı * Bir yapının süslü, büyük ön kapısı. ana kara * Yeryüzündeki beş büyük kara parçasından her biri, kıta. ana kent * Bir ülkenin veya bir bölgenin çevresindeki yerleşim yerlerine ekonomik ve toplumsal yönlerden egemen
olan ve genellikle ülkenin başka ülkelerle olan her türlü ilişkilerinin sağlandığıen önemli kenti, metropol, büyük şehir.
* Bir ülkede büyük kentlerden herhangi biri, metropol, büyük şehir.ana kızına taht kurar, kız bahtıkocadan arar (veya ana kızına taht kurmuş, baht kuramamış) * kocası iyi olmayan bir kadın, kendi ne kadar zengin olursa olsun, mutlu olamaz. ana kitap * Bir bilim alanında yazılmıştemel kitap. ana kök * Tohumun çimlenmesinden sonra kökçüğün toprağa dalarak gelişmesi sonucu oluşan ilk kök. ana kraliçe * Kralın annesi.
* Arı beyi.ana kubbe * Camilerde ayaklar veya ana duvar üzerindeki kasnağa oturtulmuşkubbe. ana kucağı * Ananın sevgi ve sevecenlikle dolu çevresi. ana kuyu * bir ocakta ana çıkışve havalandırmada kullanılan kuyu. ana kuzusu * Pek küçük kucak çocuğu.
* Sıkıntıya, güç işlere alışmamış, nazlı büyütülmüşçocuk veya genç.ana mektebi * Bkz. anaokulu. ana motif * Bir sanat eserinde sık sık tekrarlanarak ona özellik kazandıran motif, laytmotif. ana muhalefet * İktidarın dışında sayıca en üstün olan parti. ana ortaklık * Birçok ortaklığın pay senetlerini elinde bulundurarak onlarıdenetimi altında tutan sermaye yatırım
ortaklığı, holding.ana rahmine düşmek * döl yatağında cenin oluşmak. ana saat * Bir gözlem evi veya kurumda, saatler içinde en doğru giden ve öbür saatlerin ayarlanmasında kullanılan
saat.ana sanlı * Soyadınıana yönünden alan. ana sav * İleri sürülerek savunulan düşüncelerin en belli başlı olanı. ana sayaç * Belirli bir yerleşim birimine veya bir şehre verilen toplam gazın ölçülmesi amacıyla, ana dağıtım boru hattı
başlangıcına tesis edilen sayaç sistemi.ana sınıfı * Genellikle beşyaşını bitirmişçocukları ilkokul öğrenimine hazırlayan sınıf. ana sözleşme * Taraflar arası düzenlenen ilk ve temel sözleşme. ana şehir * Ana kent. ana toplardamar * Kirli kanıkalbin sağkulakçığına boşaltan iki büyük toplardamardan her biri. ana vatan * Ana yurt.
* Bir şeyin ilk kez yetiştigi, göründüğü yer.ana yapı * Bir yapı bütünü içinde yükseklik ve biçim bakımından göze çarpan, önemli bölüm. ana yarısı * Teyze. ana yol * Küçük yolların kendisine açıldığı büyük yol.
* Cadde.ana yön * Kuzey, güney, doğu ve batıyönlerinden her biri. ana yurt * İlk yurt edinilen yer, ana vatan. ana yüreği * Annelik duygusu, ana sevecenliği. anabolizma * Özümleme. anaca * Ana olarak. anacık * Küçük anne.
* Sevimli, sempatik anne.anacıl * Anasına düşkün (çocuk). anaç * Yavru yetiştirecek duruma gelmişolan hayvan veya yemişverecek durumdaki ağaç.
* İri, kart.
* Kurnaz, deneyli, bilgili, başına buyruk.anaçlaşma * Anaçlaşmak işi. anaçlaşmak * Anaç duruma gelmek. anaçlık * Anaç olma durumu. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 65
anadan (yeni) doğmuşa dönmek (veya anadan yeni doğmuşgibi olmak) * dertsiz, tasasız, sağlıklı bir duruma gelmek. anadan doğma * çırılçıplak.
* doğuştan olan.anadan görme * annesinde gördüğü gibi.
* geleneksel.Anadolu * Ön Asya’nın bir parçası olarak Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağına verilen ad. Anadolulu * Anadolu halkından olan (kimse). anadut * Ekin veya ot demetlerini arabaya yüklemeye veya harmanıaktarmaya yarayan, uzun saplıaraç, dirgen, yaba. anaerki * Soyda temel olarak anayıalan ve ailede çocuklarıana klânına mal eden ilkel bir toplum düzeni,
maderşahîlik.anaerkil * Anaerki temeline dayanan, maderşahî, matriarkal. anaerkillik * Kadının üstünlüğüne dayalıtoplumsal örgütlenme düzeni.
* Ananın egemen olduğu aile hayatı.anaerobik * Oksijensiz yerde yaşayabilen, yetişebilen. anafor * Bir engelle karşılaşan su veya hava akıntısının dönerek ve çukurlaşarak yaptığıçevrinti, ters akıntıların
oluşturduğu dönme, eğrim, çevri, burgaç, girdap.
* Karmakarışık, sinirli, güç durum.
* Yolsuz veya emeksiz elde edilen şey.anafora kaptırmak * emeksiz, karşılıksız olarak başkasının yararlanmasına imkân vermek. anaforcu * Yolsuz veya emeksiz kazanç peşinde olan (kimse). anaforculuk * Anaforcu olma durumu. anafordan * yolsuz veya emeksiz olarak. anaforlama * Anaforlamak işi. anaforlamak * Yolsuz veya emeksiz olarak kazanç elde etmek. anaforlu * Akıntılı, cereyanlı. anagram * Bir kelimedeki harflerin yerini değiştirerek elde edilen kelime. anahtar * Bir kilidi açıp kapamak için kullanılan araç, açar, açkı.
* Bir şeyin zembereğini kurmak için kullanılan araç, kurgu.
* Şifre yazmak ve çözmek için kararlaştırılmışolan yol.
* İstenilen yere veya aygıta, isteğe göre elektrik akımının geçmesini sağlamak için kullanılan düzen,
komütatör.
* Somunlarıveya vidalarıçevirerek sıkıştırıp gevşetmek için kullanılan çelik saplıaraç.
* Notaların müzik merdivenindeki yükseklik derecelerini göstermek ve buna göre okunmasını sağlamak için
portenin başına konulan işaret.
* Konserve kutularının kapağınıkeserek açmaya yarayan alet, açacak.
* Vesile, araç, vasıta.anahtar ağızlığı * Mobilya kapaklarının ve çekmecelerin yüzlerine açılan anahtar deliklerinin üzerine çivilenen paslanmaz
çelik veya dökümden yapılmışortasıanahtara uygun, delikli metal ve plâstik gereç.anahtar bitkiler * Mera üzerinde çok bulunan ve bunların doğru bir şekilde otlatılmaları ile tüm meranın doğru bir şekilde
otlanmışolacağıkabul edilen bitki türleri.anahtar kelime * Bir kompozisyonda kullanılan temanın ifade edildiği başlıca kelimelerden biri. anahtar taşı * (yapıcılıkta) Kemerlerin en üstündeki taş, kilit taşı. anahtar uydurmak * bir kilidi açmak için kendi anahtarından başka bir anahtar kullanmak. anahtar vermek * (tulûat tiyatrosunda) komiğe nükte yapma kolaylığıvermek. anahtarcı * Anahtar yapan, satan veya onaran kimse.
* Kapı, kasa gibi yerlere anahtar uydurarak hırsızlık yapan kimse.anahtarcılık * Anahtarcının yaptığı iş. anahtarı beline takmak * evde yönetimi ele almak. anahtarlık * Anahtarların kaybolmasınıönlemek, kolayca kullanılmasını sağlamak için takıldığımaden, deri ve
benzerinden yapılan halka veya kılıf.-anak / -enek * Fiil köklerinden isim türeten ek. anakonda * Boğagillerden tropikal Güney Amerika’da yaşayan, avınısararak ve sıkarak öldüren yılan (Eunectes
murinus).anakronik * Çağı geçmiş, çağa uymaz, eskimiş. anakronizm * Tarihe aykırılık.
* Çağa uymama.analaştırma * Analaştırmak işi. analaştırmak * Annedeki özellikleri kazandırmak. analı * Anası olan. analıkuzu kınalıkuzu * Bkz. analı. analıkuzu, kınalıkuzu * annesi sağolan çocukların mutluluğunu anlatır. analık * Ana olanın durumu.
* Ana duygusu.
* Ana yerini tutan veya ana kadar yakınlık gösteren kadın.
* Üvey ana.
* Anaca davranış.analık etmek * analık görevini yapmak veya ana gibi yakınlık göstermek. analıkızlı * Salça, tuz, su, bulgur ve kıymanın yoğrularak küçük köfteler hâline getirilmesi ve bu malzemenin et suyu ve
nohut ile pişirilmesiyle hazırlanan yemek.analist * Tahlil, analiz yapan kimse, çözümleyici. analitik * Çözümlemeli. analiz * Çözümleme, tahlil. analiz etmek * Çözümlemek, tahlil etmek. analizci * Analizle uğraşan veya analiz yapan kimse. analizör * Analiz yapan cihaz, aygıt veya organ. analjezi * Ağrıyıdindirme, acıduyumunu yok etme, acıyitimi. analjezik * Bkz. ağrıkesen. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 66
analoji * Benzeşim, benzeşme.
* Andırış, andırışma.
* Örnekseme.analojik * Analoji ile ilgili, benzeşmeye dayanan. anam avradım olsun * birini kesin olarak inandırmak için söylenen çok kaba bir ant. anam babam * teklifsiz bir seslenme. anam! * Kadın erkek, büyük küçük herkese karşıkullanılan teklifsiz bir seslenmek.
* Sese verilen tona göre şaşma, beğenme, acı, üzüntü gibi duygular anlatır.anamal * Sermaye, kapital.
* Bir ticaret işinin kurulması, yürütülmesi için gereken anapara ve paraya çevrilebilir malların bütünü,
sermaye.anamal birikimi * Anamalcının elde ettiği artık değerin bir bölümünü kendi kullanırken büyük bölümünü anamalına
ekleyerek onu büyütmesi.anamalcı * Üretim araçlarınıözel mülkiyetinde bulunduran, anamal sahibi, sermayedar, kapitalist.
* Anamalcılık düzenini benimsemiş.anamalcılık * Anamala dayanan ve kâr amacı güden üretim düzeni, kapitalizm. anan yahşi, baban yahşi * birini, bir işe razıetmek için gereğinden çok överek yumuşatmak amacı güdüldüğünü başkasına anlatırken
kullanılır.ananas * Ananasgillerden, sıcak ülkelerde yetişen bir ağaç (Ananas sativus).
* Bu ağacın tadı, kokusu çok beğenilen meyvesi.ananasgiller * Bir çeneklilerden, sıcak ülkelerde yetişen ve örneği ananas olan bitki familyası. an’ane * Gelenek. an’aneci * Ananeye bağlı olan, gelenekçi. an’anecilik * Gelenekçilik. an’anesiz * Geleneğe sahip bulunmayan. ananet * Erkekte cinsel güçsüzlük, puluçluk. an’anevi * Geleneğe dayanan, geleneksel. ananın ak sütü gibi (helâl olsun) * anamın sütü bana nasıl helâl ise, bu da sana öyle helâl olsun. ananın örekesi * saçma bir söze karşıverilen karşılık. anaokulu * Öğrenim çağına henüz gelmemişiki ile altıyaşarasındaki çocukları okul düzenine hazırlayan eğitim
kuruluşu.anapara * İşletilen paranın faiz katılmamış bütünü. anarşi * Siyasî ve idarî kurumlardaki çözülme sonucu olarak devlet denetiminin kalmamasıdurumu, başsızlık.
* Kargaşa, başı boşluk.anarşik * Anarşi niteliğinde olan. anarşist * Anarşi ile ilgili olan.
* Anarşizm yanlısı olan kimse.anarşistleşme * Anarşistleşmek işi veya durumu. anarşistleşmek * Anarşist özelliği taşımak. anarşistlik * Anarşist olma durumu, işi. anarşizm * Tarihî şartlar ne olursa olsun devletin ortadan kaldırılmasına çalışan öğreti. anartri * Dil tutukluğu. anasıağlamak * çok sıkıntıçekmek, eziyet çekmek, bitkin duruma gelmek. anasıdanası * soyu sopu, bütün aile. anasıkılıklı * görüş, davranış, huy vb. bakımından anasına benzeyen. anasıturp (veya sarımsak), babasışalgam (veya soğan) * ne olduğu belirsiz kimselerin çocuğu. anasıyerinde * bir gencin anasıkadar yaşlı(kadın). anasıl * Kökten, asıl olarak, esaslı bir biçimde. anasına avradına sövmek * birinin anasınıve karısınıamaçlayarak çirkin söz söylemek. anasına bak, kızınıal, kenarına bak, bezini al * bir kızın karakterini öğrenmek isteyenler, anasının hâlini göz önüne alırlarsa aldanmamışolurlar. anasından doğduğuna pişman * çok tembel, üşengeç.
* canından bezmiş.anasından doğduğuna pişman etmek * çok eziyet etmek, çok üzmek, bezdirmek. anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek * bir işi yaparken çok sıkıntıçekmek.
anasından emdiği sütü burnundan getirmekanasınıağlatmak * bir kimseye çok eziyet etmek, çok sıkıntıçektirmek. anasını bellemek * bir kimseye en büyük kötülüğü yapmak. anasınıeşek kovalasın! * sözü edilen kimse veya işiçin bıkkınlık, dikkate almama ve umursamama anlatır. anasınısat! (veya satayım) * önem verme, aldırma, umursama, bunun için gam yeme (yemem)!. anasının gözü * çok kurnaz, çok açık göz, dalavereci, hinoğluhin. anasının ipini satmış(veya pazara çıkarmış) * ipsiz, kendisinden her türlü soysuzluk beklenebilen (kimse). anasının kızı * anasının huylarıkendisinde de görülen kız. anasının körpe kuzusu * pek küçük kucak çocuğu. anasının nikâhını istemek * bir şeye değerinden çok para istemek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 61
ambalâjlamak * Ambalâj yapmak. ambale etmek * Birini düşünemez duruma getirmek, çok yormak.
* Otomobili fazla gaz vermekten çalışmaz hâle sokmak.ambale olmak * Çok yorulup işgöremez, düşünemez duruma gelmek. ambar * Genellikle tahıl saklanan yer.
* Yiyecek ve bazıeşyanın saklandığıyer.
* Geminin yük koymaya ayrılmışyeri.
* Eşya taşıma işleri yapan kurum veya ortaklık.
* Kum, çakıl gibi yapımalzemesini ölçmekte kullanılan ve her yanıçoğunlukla 75 cm olan küp ölçek.
* Genellikle tahılın çok üretildiği yer, bölge.ambarcı * Ambara bakan görevli, ambar memuru. ambarcılık * Ambarcının gördüğü iş. ambarda kurutma * Kapalı bir yerde, güçlü bir vantilâtör kullanılarak sağlanan hava akımı ile yeşil ve sulu yemlerin kurutulması. ambargo * Bir devletin, gemilerin kendi limanlarından ayrılmasınıyasaklama buyruğu.
* Bir malın serbest sürümünü engellemek için konulan yasak.ambargo koymak * gemilerin limanlardan hareketini yasaklamak.
* bir malın serbest sürümünü engellemek.
* bir mala el koymak, müsadere etmek.
* siyasî, ekonomik, sosyal alanlarda caydırma amacıyla yaptırım uygulamak.ambargoyu kaldırmak * ambargo ile ilgili yasaklamayıkaldırmak. ambarlama * Ambar durumuna gelmek. ambarlamak * Ambar işi yapmak. amber * Amber balığından çıkarılan güzel kokulu, kül renginde bir madde.
* Güzel kokulu bazımaddelerin ortak adı.amber ağacı * Baklagillerden bir cins mimoza (Geum urbonum). amber balığı * Balinagillerden, boyu 25 m’ye kadar çıkan, başı büyük, dişli, çok yırtıcı bir balık, ada balığı(Catodon
macrocephalus).amber çiçeği * Amber ağacının toparlak, fındık büyüklüğünde, altın sarısırenginde güzel kokulu çiçeği. amberbaris * Sarıçalı. amberbu * Hindistan’da, İran’da yetişen, pişince güzel bir koku veren, iri ve uzun taneli bir tür pirinç. amblem * Soyut bir şeyin, bir kavramın sembolü olan varlık veya eşya, belirtke. amboli * Atardamarda kanın pıhtılaşmasıveya yağparçacıklarının oluşmasısonucunda meydana gelen tıkanma. ambülâns * Hasta arabası, cankurtaran (arabası), cankurtaran. amca * Babanın erkek kardeşi.
* Yaşlıerkeklere saygı için kullanılan seslenme.amcalık * Amca olma durumu. amcalık etmek * birine amca gibi yakınlık göstermek. amcamla dayım, hepsinden aldım payım * yakınlarından beklediği ilgi ve yardımı görmeyen bir kimsenin artık yeni bir dilekte bulunmaya niyetli
olmadığınıanlatmak için söylenir.amcazade * Amcanın oğlu veya kızı. amel * Yapılan iş, edim, fiil.
* Bir kimsenin dinin buyruklarınıyerine getirmek için yaptıkları.
* Sürgün, ötürük, ishal.amele * İşçi, emekçi. amele taburu * Genellikle yol yapım işlerinde görevli amelelerden oluşan birlik. amelelik * Amele olma durumu. amelî * İşe dayanan, işüstünde, tatbikî, pratik.
* İş bakımından, işçe.
* Elverişli, kolay, uygun, kestirme.
* Hareketle ilgili olan, yalnız düşünce alanında kalmayıp işe dönüşen uygulamalı, tatbikî.amelimanda * İşyapamaz durumda olan. ameliyat * Operatörün, hasta üzerinde kesme ve dikme yoluyla yaptığımüdahale, operasyon.
* ç. İşler, faaliyetler.ameliyat geçirmek * ameliyat edilmişolmak. ameliyat masası * Üzerinde ameliyat yapılan özel donanımlımasa. ameliyathane * Hastaların ameliyat edildiği yer. ameliyatlı * Ameliyat edilmiş. ameliye * Yapılan iş, işlem. amenajman * Devlete ve kişilere ait ormanların, önceden hazırlanıp kabul edilmişesaslara uygun olarak işletilmesi.
* Tabiî kaynakların işletilmesi.amenna * İnandık anlamı ile “öyledir”, “doğru”, “diyecek yok” gibi tasdik etme anlatır. Amentü * Kur’an surelerinden birinin adı. Amerika armudu * Defnegillerden, Amerika’da yetişen bir ağaç (Persea gratissima).
* Bu ağacın armuda benzer yemişi.Amerika bademi * Aselbent ve zamk gibi maddeler veren bir sıcak iklim ağacı(Styrax americana). Amerika elması * Antep fıstığı gillerden, Amerika’da yetişen bir ağaç, bilader ağacı(Anacardium occidentale).
* Bu ağacın badem biçiminde çekirdekli, armuda benzer yemişi.Amerika tavşanı * Kemiricilerden, arka ayaklarıçok uzun, küçük bir memeli kürk hayvanı(Eriomys chincilla). Amerika üzümü * Şekerci boyası. Amerikalı * Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse. Amerikalılaşma * Amerikalılaşmak işi veya durumu. Amerikalılaşmak * Amerikalıların yaşayıştarzını benimsemek. Amerikan * Amerika Birleşik Devletleri halkından olan kimse.
* Amerika’ya özgü, Amerika ile ilgili olan. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 62
amerikan * Pamuktan düz dokuma, kaput bezi. Amerikan bezi biçiminde de kullanılır. Amerikan bar * Lokanta, otel veya evlerde içki için ayrılmışköşe. Amerikan bezi * Bkz. amerikan. Amerikan salatası * Rus salatası. Amerikanca * Amerika Birlişik Devletlerinde kullanılan İngilizce. Amerikanist * Amerikan tarihi ve kültürü ile uğraşan bilimci. Amerikanvarî * Amerikalıya yakışan biçimde, Amerikalı gibi. amerikyum * Atom numarası95, yapay olarak elde edilen aktinitlerden bir element. KısaltmasıAm. ametal * Metal olmayan elementler. ametist * Süs taşı olarak kullanılan mor renkte bir tür kuvars. amfi * Amfiteatr kelimesinin kısaltılmışı. amfibi * İki yaşayışlı.
* Hem karada hem de suda hareket eden (taşıt), yüzergezer.amfibi harekât * Kara ve deniz araçlarıyla yapılan manevra. amfibol * Piroksenlere yakın siyah, esmer, yeşil renkli bir silikat grubu. amfibyumlar * Kurbağa ve semenderleri içine alan iki yaşayışlı omurgalılar sınıfı. amfiteatr * Dinleyicilerin oturduğu, sıralarıarkaya doğru basamaklı olarak yükselen salon.
* Yunan ve Roma’da açık hava tiyatrosu.
* Toprak parçası.amfizem * Vücut organlarından bir bölümünün hava ile şişmesi. amfor * İki kulplu, dibi sivri, dar boyunlu, karnı geniştesti. amfora * Bkz. amfor. amigo * Çoğunlukla spor yarışmalarında seyircileri coşturan kimse. amigoluk * Amigonun yaptığı iş. amil * Yapan, etken, etmen, sebep, faktör. amilâz * Nişastayıparçalayarak şekere çeviren bir enzim. amin * Amonyaktaki hidrojen yerine, tek değerli hidrokarbonlu köklerin geçmesiyle oluşan ürünlerin genel adı. âmin * “Allah kabul etsin” anlamında, duaların arasında ve sonunda kullanılır. aminoasit * Bir amino grubu ile bir karboksil grubu taşıyan, proteinlerin temel taşı olan organik bileşik. amip * Amipler takımından, vücudunun biçim değiştirmesiyle oluşan geçici kollar veya ayaklar üzerinde sürünerek
yer değiştiren, tatlıve tuzlu sularda yaşayan bir hücreli canlı(Amoibe).amipler * Bir hücreli hayvanların kök bacaklılar sınıfına giren bir takımı. amipli * İçinde amip bulunan.
* Amiplerin yol açtığı.amir * Buyuran, emreden, üst.
* Bir işte emir verme yetkisi olan kimse.amiral * Deniz kuvvetlerinde, ordudaki general rütbesine eşit rütbedeki subay. amirallik * Amiral olma durumu.
* Amiralin makamı.amirane * Amir gibi, amire yakışan biçimde. amirce * Amire yakışır biçimde, amir gibi. amiriita * Bkz. ita amiri. amirlik * Amir olma durumu. amit * Amonyağın hidrojeni yerine bir asit kökünün geçmesiyle oluşan birleşiklerin sınıf adı. amitoz * Amip, akyuvar ve bazı bakterilerde hücre bölünmesi yoluyla olan çoğalma. amiyane * Kibarca olmayan, bayağı.
* Sıradan.amiyane tabiriyle * halk ağzı ile, halk deyişiyle. amma * Bkz. Ama.
* Yanına getirildiği kelimenin anlamına aşırılık katarak şaşma veya hayranlık anlatır.amma velâkin * Ancak, bununla beraber. ammada yaptın ha! * söylenen bir söze pek inanılmadığınıve şaşıldığınıanlatır. amme * Halkın bütünü, kamu. amme davası * Kamu davası. amme efkârı * Kamuoyu. amme hukuku * Kamu hukuku. amme idaresi * Kamu yönetimi. amme menfaati * Kamu yararı. amnezi * Hafıza kaybı, bellek yitimi.