astar sürmek (veya vurmak, çekmek) | * astar boyası ile boyamak. |
astarıyüzünden pahalı olmak | * bir işin ayrıntılarına harcanılan para veya emek, elde edilen sonucun değerini aşmak, masraflı olmak. |
astarlama | * Astarlamak işi. |
astarlamak | * Astar geçirmek. * Boyacılıkta, astar vurmak, astar sürmek. |
astarlanma | * Astarlanmak işi. |
astarlanmak | * Astar geçirilmek. |
astarlatma | * Astarlatmak işi. |
astarlatmak | * Astar yaptırmak veya geçirtmek. |
astarlı | * Astar geçirilmiş, astarlanmış. |
astarlızarf | * İç yüzüne ince bir kâğıt geçirilmişzarf. |
astarlık | * Astar olmaya elverişli (kumaşvb.). |
astarya | * Bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre. |
astasım | * Öncüllerinden biri önceki tasımın vargısıdurumunda olan bir ek tasım. |
astat | * Atom numarası85 olan, bizmutun alfa ışınlarıyla bombardımanısonucu elde edilen yapay element. KısaltmasıAt. |
astatin | * Astat. |
asteğmen | * Orduda en küçük rütbeli subay. |
asteğmenlik | * Asteğmen rütbesi veya asteğmenin görevi. |
astığı astık, kestiği kestik | * acımasız, çok sert veya istediği gibi davranan kimseler için kullanılır. |
astım | * Bronşların daralmasından ileri gelen nefes darlığı. |
astımlı | * Astımı olan, astım hastalığına tutulmuşolan. |
astırma | * Astırmak işi. |
astırmak | * Asmak işini yaptırmak. |
astigmat | * Net görmeyen, astigmatizme tutulmuş(göz). |
astigmatizm | * Gözün saydam tabakasında meridyenlerin eşitsizliği yüzünden net görememe durumu. |
astragan | * Karakul kuzusunun kıvırcık ve parlak postu. * Bu posttan yapılmışolan. |
astrofizik | * Gök fiziği. |
astrolog | * Yıldız falıyla uğraşan kimse, müneccim. |
astroloji | * Yıldız falcılığı, müneccimlik. |
astronom | * Astronomi bilgini, gök bilimci. |
astronomi | * Gök bilimi, felekiyat. |
astronomik | * Gök bilimiyle ilgili olan. * Aşırıçok yüksek. |
astronomik fiyat | * Çok yüksek fiyat. |
astronomik rakam | * İnsana şaşkınlık verecek derecede büyük rakam. |
astronot | * Uzay adamı. |
astronotluk | * Uzay adamı olma durumu veya uzay adamının görevi. |
astropikal | * Tropikal bölgelere yakın, fakat daha yüksek bir enlemde olan. |
astsubay | * SilâhlıKuvvetler yasasına göre astsubay okullarında yetişerek SilâhlıKuvvetlere katılan astsubay çavuştan astsubay kıdemli başçavuşa kadar rütbesi olan asker. |
astsubay başçavuş | * Astsubaylığın beşinci basamağı. |
astsubay çavuş | * Astsubaylığın ilk basamağı. |
astsubay kıdemli başçavuş | * Astsubaylığın altıncıve son basamağı. |
astsubay kıdemli çavuş | * Astsubaylığın ikinci basamağı. |
astsubay kıdemli üstçavuş | * Astsubaylığın dördüncü basamağı. |
astsubay üstçavuş | * Astsubaylığın üçüncü basamağı. |
astsubaylık | * Astsubay olma durumu veya astsubayın görevi. |
asude | * Sessiz, rahat, sakin. |
asudelik | * Huzur içinde olma, mutluluk. |
asuman | * Gök, gökyüzü. |
Asurca | * Samî dilleri ailesine giren ve Milâttan önceki dönemlerde Ön Asya’da kullanılmışolan ölü bir dil. |
Asyalı | * Asya’da yaşayan kimse. * Asya’ya özgü olan, Asya ile ilgili (olan). |
Asyalılık | * Asyalı olma durumu. |
Kategoriler