-cil | * -cıl / -cil. |
cilâ | * Bir şeyi parlatmak için kullanılan kimyasal birleşik. * Parlaklık. * Gereksiz süs, gösteriş. |
cilâ topu | * Cilâ eriyiğini yüzeye sürtmede kullanılan, dışıdokuma bezden, içi yıkanmışyün veya pamuktan hazırlanan topaç. |
cilâ vermek | * aydınlatmak. |
cilâ yağı | * Cilâ topunun, cilâlanacak yüzeyde kolayca kaymasınısağlayan, asitsiz, renksiz ve reçinesiz ince yağ. |
cilâcı | * Cilâ yapan, eşyaya cilâ vuran kimse. |
cilâcılık | * Eşyaya cilâ vurma işi. |
cilâlama | * Cilâlamak işi. |
cilâlamak | * Cilâ sürmek, cilâ vurmak. * Pürüzünü gidererek parlatmak. * Neşesini artırmak. |
cilâlanma | * Cilâlanmak işi. |
cilâlanmak | * Cilâlamak işine konu olmak. |
cilâlatma | * Cilâlatmak işi. |
cilâlatmak | * Cilâlamak işini yaptırmak. |
cilâlı | * Cilâsı olan, cilâ sürülmüş, cilâ ile parlatılmış, mücellâ. |
CilâlıTaşDevri | * Tarihten önceki zamanların ayrıldığıüç devirden biri. |
cilâsız | * Cilâ sürülmemişveya cilâsıkalmamışolan. |
cilâsun | * Yiğit, eli çabuk, becerikli kimse. |
cilban | * Çok küçük taneli fasulye. |
cilbent | * Klâsör. |
cildiye | * Deri hastalıkları, dermatoloji. |
cildiyeci | * Deri hastalıklarıuzmanı, dermatolog. |
cildiyecilik | * Cildiyeci olma durumu. |
cilt | * Deri, ten. * Formalarıveya yaprakları birbirine dikilerek veya yapıştırılarak bir kitaba geçirilen deri, bez veya kâğıtla kaplıkapak. * Bir eserin ayrıayrı basılan bölümlerinden her biri. |
cilt evi | * Cilt işleri yapan dükkân, ciltçi. |
cilt kapağı | * Forma veya fasikül hâlinde yayımlanan eserlerin bir örnek ciltlenip kullanılması için hazırlanan bez veya plâstik kaplanmışkalın karton. |
ciltçi | * Kitaplarıciltleyen kimse, mücellit. * Cilt evi. |
ciltçilik | * Ciltçinin işi, mücellitlik. |
ciltleme | * Ciltlemek işi. |
ciltlemek | * Kitaba cilt yapmak. |
ciltlenme | * Ciltlenmek işi. |
ciltlenmek | * Ciltlemek işi yapılmak. |
ciltletme | * Ciltletmek işi. |
ciltletmek | * Ciltlemek işini yaptırmak. |
ciltli | * Ciltlenmişolan. |
ciltlik | * Cilt yapmaya yarayan malzeme. * Ciltlerden oluşan takım. |
ciltsiz | * Ciltlenmemişolan. |
cilve | * Hoşa gitmek için yapılan davranış, kırıtma, naz. * Görünme, ortaya çıkma, tecelli. |
cilve etmek (veya yapmak) | * nazlanmak, kırıtmak. |
cilvebaz | * Cilve yapan, cilveli davranan kimse. |
cilvekâr | * Cilveli. |
cilvelenme | * Cilvelenmek işi. |
cilvelenmek | * Cilve yapmak. |
cilveleşme | * Cilveleşmek işi. |
cilveleşmek | * Karşılıklıcilve yapmak. * Birbirine çok yakın arkadaşmışgibi takılmak. |
cilveli | * Cilvesi olan, cilve yapan, cilvekâr. |
cilvesiz | * Cilvesi olmayan. |
cim | * Arap alfabesinde c sesini gösteren harfin adı. |
cim karnında bir nokta | * hiçbir bilgisi olmayan, cahil. * acemi, toy. |
cima | * (insanlarda) Çiftleşme, cinsel ilişki. |
cimbakuka | * Çelimsiz ve biçimsiz (kimse). |
Kategoriler