Kategoriler
F SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük F Sayfa 3

falan * Söylenmesi istenmeyen veya gerekli görülmeyen bir özel adın yerini tutar.
* Tarih, yer, kişi ve benzeri sözlerle sıfat tamlamalarıyapıldığında, bu tamlamalar, tekrarlanmak istenmeyen
şeyleri genel olarak anlatmaya yarar.
* Cümlede belirtilen nesne veya nesnelerden sonra gelerek “ve benzerleri” anlamında kullanılır.
falan festekiz * Bkz. falan filân.
falan feşmekân * Bkz. falan filân.
falan fıstık * Bkz. falan filân.
falan filân * Önem verilmeyen, hafifsenen şeyler için kullanılır.
falanca * Falan.
falanıncı * Söylenmesi gerekli görülmeyen sıra sayısıyerine kullanılır, filânıncı.
falanj * Eski Yunanlılarda, özellikle Makedonya yayalarının çekirdeğini oluşturan mızraklıalay.
* Bazıülkelerde yarıaskerî siyasî kuruluşlara verilen ad.
falanjist * İspanya’da falanj üyesi.
falcı * Fala bakmayıkendine geçim yolu yapan kimse.
falcılık * Falcının işi.
falçata * Bkz. falçete.
falçete * Eğri kunduracı bıçağı.
falez * Bkz. yalıyar.
falihayır * İyiye yorulur olgu.
fallus * Erkeklik organı.
falname * Fala bakmanın inceliklerini ve yorumlama özelliklerini anlatan kitap.
falso * Bir parça çalınır veya söylenirken yapılan nota yanlışlığı.
* Yanlışdavranış.
falso çıkmak * bozuk olmak, umduğunu bulamamak.
falso vermek * bozulmaya yüz tutmak, açık vermek.
falso yapmak * yanlışçalmak, söylemek.
* yanlışdavranışta bulunmak.
falsolu * Yanlış, hatalı, kusurlu.
falsosuz * Hatasız, kusursuz.
falya * Toplarıateşlemek için ağız otunun konulduğu delik.
* Kapıp koyuverme, salıverme.
falyanos * Yunus balığının iri bir türü.
familya * Aile.
* Birçok ortak özellikleri sebebiyle bir araya getirilen cinslerin topluluğu, fasile.
* Karı, eş.
fan * Havalandırma aracı, pervane, pervane kanadı; vantilâtör.
* Sıcak veya soğuk havayıdengeli olarak savuran araç.
fanatik * Bir kimseye veya bir şeye aşırıdüşkünlük ve tutkuyla bağlı olan (kimse), mutaassıp, bağnaz.
fanatizm * Bir kimseye veya bir şeye aşırıdüşkünlük ve tutkuyla bağlılık, taassup, bağnazlık.
fanfan * Konuşmasıçok iyi anlaşılmayan (kimse).
fanfar * Üflemeli bakır çalgılardan oluşan orkestra.
* Bu orkestranın çaldığıtartımlıve canlıparça.
fanfin * “Anlaşılmayan yabancı bir dille konuşmak” anlamında kullanılan fanfin etmek deyiminde geçer.
fangri * Mercan türünden bir balık.
fani * İnsan gözünün algıladığıışık şiddeti.
fâni * Ölümlü, gelip geçici, kalımsız.
fâni dünya * Ölümlü, kalımsız dünya.
fanilâ * Genellikle ince pamuk ipliğinden dokunmuş, ten üzerine giyilen iç çamaşırı.
* Yumuşak yünden örülmüşveya dokunmuş, hafif ve gevşek kumaş.
fânilik * Fâni olma durumu.
fanta * Mavimsi yeşil renkli bir tür baştankara.
fantasma * Gerçekte olmadığıhâlde var gibi görünen hayal.
fantastik * Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.
* XVIII. yüzyıldan başlayarak Fransa’da gelişen bir edebî tür.
fantaziye * Bkz. fantezi.
fantazya * Arap atlılarının bayramlarda yaptıkları gösteri, atlı gösteri.
fantazyalı * Fantazyası olan.
fantezi * Sonsuz, sınırsız hayal.
* Değişik heves, değişik beğeni, değişik düşünüş.
* Süslü ve türü değişik olan.
* Serbest biçimli beste veya alaturkada serbest biçimli şarkı.
fantezist * Fantezi meraklısı, fanteziye düşkün.
fanti * İskambil oyunlarında oğlan, bacak, veya vale adlarıyla bilinen kâğıt.
fantom * Hayalet.
fanus * Süslü, ayaklıfener.
* Saat, mikroskop gibi araçlarıtozdan korumak için üzerlerine kapatılan, yarım küre biçiminde cam kap.
* Genellikle silindir biçiminde olan mum, gaz lâmbası gibi aydınlatma araçlarının çevresini kapatarak
rüzgârdan koruyan cam mahfaza.
fanuslu * Fanusu olan.

Bir yanıt yazın