Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 41

görülmemiş * O güne kadar karşılaşılmamış, şaşılacak nitelikte olan.
görüm * Görme yetisi.
görümce * Bir kadına göre kocanın kız kardeşi.
görümcelik * Görümce olma durumu.
görümcelik yapmak (veya etmek) * (görümce) geline kötü davranmak.
görümlük * Yalnız görülmek için konulan nesne.
* Nişanlanan kıza, ilk kez görmeye gidildiğinde erkek tarafından takılan veya verilen armağan.
görümsetme * Sinema filmlerinden kesilmiş bölüm.
* Ekrandaki müzik programlarında arka zemin olarak hazırlanmışgörüntüler, klip.
göründü Sivas’ın bağları * umutla beklenen sonuç ters yönde gelişti.
görünen köy kılavuz istemez * belli gerçekler karşısında duraksamak yersizdir.
görüngü * Duyularla algılanabilen her şey, fenomen.
görüngü bilimi * Algılanan görüngeler öğretisi, olay bilimi, fenomenoloji.
görüngücülük * Gerçek olanın yalnızca görüngüler olduğunu öne süren görüş, olaycılık, fenomenizm.
görünme * Görünmek işi.
görünmek * Görülür duruma gelmek, görülür olmak.
* İzlenim uyandırmak.
* Benzemek, görünüşünde olmak.
* Azarlamak.
görünmez * Görünmeyen, beklenmeyen.
görünmez kaza * Hiç umulmadık zamanda, umulmadık biçimde olan kaza.
görünmez olmak * gözden kaybolmak.
görüntü * Gerçekte var olmadığıhâlde varmışgibi görünen şey, hayalet.
* Herhangi bir nesnenin mercek, ayna gibi araçlarla oluşturulan biçimi; herhangi bir nesnenin bazıışık
olaylarısonucu elde edilen biçimi, hayal.
* Bir film üzerinde sıralanmışresimlerin gösterici yardımıyla görüntülüğe art arda düşürülmesi sonunda
hareketin yeniden kurulmasıyla ortaya çıkan görünüş; görüntülük üzerindeki hareketli resimler bütünü.
* Sayıdoğrusu üzerinde bir sayıya karşı gelen nokta.
* Manzara.
görüntüleme * Görüntülemek işi.
görüntülemek * Belirli bir konuyu buna en yakın görüntüler içinde tasarlamak, yaratmak, gerçekleştirmek.
görüntüleyici * Görüntülemeyi sağlayan alet.
görüntülük * Ekran.
görüntüsel * Görüntüye dayanan.
görünüm * Bir şeyin dıştan bakılınca görünen biçimi, görünme durumu, manzara.
* Fiil kavramlarında oluş biçimi: Atıldıatılacak, düştü düşecek, gelmişolmak, gidecek olmak gibi.
görünümlü * Görünümü olan.
görünür * Görünen, gözle görülebilen.
* Belli, apaçık göze çarpan.
görünürde * Dıştan bakınca, görünüşe göre, ortada, meydanda.
görünürlerde * Ortalıkta, meydanda.
görünürlük * Görülebilen bir şeyin niteliği.
görünüş * Gözün ilk bakışta veya zihnin dolaysız olarak algıladığışey.
* Gerçeğe uymayan dışgörüntü, zevahir.
* Bulunulan bir yerden görülebilen alan, manzara.
* Fiillerin belirttiği oluşların süresi, gelişmesi ve bitmesiyle ilgili bütün biçimleri kapsayan gramer kategorisi.
görünüşalmak * gibi, benzer görünmek.
görünüşte * Dıştan göründüğüne göre, görünene inanmak gerekirse, görünene bakılırsa.
görünüşü kurtarmak * Bkz. zevahiri kurtarmak.
görüp göreceği rahmet bu * göreceği iyiliğin bütünü, göreceği tek iyilik.
görüp gözetmek * korumak, yardım etmek, mukayyet olmak.
görüş * Gözle bir şeyi algılama yetisi.
* Bir olay, varlık veya düşünce üzerinde varılan yargı, fikir.
* (ceza evi, hastahane için) Ziyaret.
görüşaçısı * Bir şeyi görebilme alanı.
* Bakışaçısı.
görüşayrılığı * Bir görüşveya düşüncede farklıdeğerlendirmede bulunma, farklıdüşünme.
görüş bildirmek * bir konuda elde edilen düşünce ve tecrübeleri vermek.
görüş birliği * Aynı görüşve düşüncede olma.
görüş sahibi * Görüşveya düşünce ileriye süren kimse.
görüştarzı * Düşünceleri açıklama biçimi.
görüşme * Görüşmek işi, mülâkat, müzakere.
görüşme yapmak * tartışmak, müzakere etmek.
görüşmeci * Görüşmeye giden kimse.
görüşmek * Buluşup konuşmak, konuşup sohbet etmek.
* Dostluk, ahbaplık etmek.
* Bir iş, bir konu üzerinde karşılıklıdüşünceleri ileri sürmek, müzakere etmek.
görüştürme * Görüştürmek işi.
görüştürmek * Görüşmelerini sağlamak.
görüştürülme * Görüştürülmek işi veya durumu.
görüştürülmek * Görüşmeleri sağlanmak.

Bir yanıt yazın