Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 42

görüşülme * Görüşülmek işi veya biçimi.
görüşülmek * Görüşmek işi yapılmak, müzakere edilmek.
* Herhangi biriyle görüşmek.
göstere göstere * Açık açık, alenen.
gösteren * Gösterilenle birleşerek göstergeyi oluşturan ses veya sesler bütünü.
gösterge * Bir şeyi belirtmeye yarayan şey, belirti, im, işaret.
* Bir aracın işlemesiyle ilgili bazıölçümlerin sonucunu kendiliğinden gösteren araç, indikatör.
* Bir durum ile ilgili çeşitli aşamaları gösteren liste.
* Anlamla, biçimin, gösterenle gösterilenin kaynaşmasından oluşan dil birimi, belirtke.
gösterge bilimi * İletişim amacıyla kullanılan her türlü gösterge dizgesinin yapısını, işleyişini inceleyen bilim, im bilimi,
semiyoloji, semiyotik.
* (matematiksel mantıkta) Göstergelerin dildeki kullanımlarıveya dille uygulanması.
gösteri * İlgi, dikkat çekmek için, bir topluluk önünde gösterilen beceri veya oyun.
* Bir istek veya karşı görüşün, halkın ilgisini çekecek biçimde topluca ve açıkça yapılması, nümayiş.
* Sinema veya tiyatroda film, oyun gösterme işi.
* Birinin veya bir topluluğun kendi duygusunu gösteren sözü veya davranışı, tezahürat.
gösteri adamı * Gösterici.
gösteri yürüyüşü * Bir topluluğun duygularınıdile getirmek için ana yollar ve alanlarda yürüyerek yapılan gösteri.
gösterici * Gösterme özelliği bulunan.
* Gösteri yapan, nümayişçi.
* Fotoğraf, film vb. ni bir yüzeye yansıtmaya yarayan araç, projektör.
gösterilen * Göstergenin kavram yönü, gösterenle birleşerek göstergeyi oluşturan içerik.
gösteriliş * Gösterilmek işi veya biçimi.
gösterilme * Gösterilmek işi.
gösterilmek * Görülmesi sağlanmak.
gösterim * Görüntülerin gösterici yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi, projeksiyon.
* Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallarında verilen gösterilerden her biri, seans.
gösteriş * Gösterme işi veya biçimi.
* Başkalarınıaldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için birinin yaptığıyapay davranış.
* Göze çarpıcınitelik, göz alıcılık.
gösterişyapmak * başkalarınıaldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak.
gösterişçi * Gösterişyapmasınıseven, gösterişamacı güden.
gösterişçilik * Gösterişçi olma durumu.
gösterişe kaçmak * gösterişyapmaya başlamak.
gösterişli * Gösterişi olan, göz alıcı, görkemli, saltanatlı.
gösterişlice * Biraz gösterişli, oldukça gösterişli.
gösterişlilik * Gösterişli olma durumu.
gösterişsiz * Gösterişi olmayan, mütevazı.
* Gösterişyapmayan.
gösterişsizce * Biraz gösterişsiz.
gösterişsizlik * Gösterişsiz olma durumu, sadelik, tevazu.
gösterme * Göstermek işi.
* Teşhir, sergileme.
gösterme hakkı * Sinema, tiyatro, konser gibi görsel sanatlarda telif hakkı.
gösterme parmağı * Elde başparmaktan sonraki parmak, işaret parmağı, şahadet parmağı.
gösterme sıfatı * Bir cismi gösterme yoluyla belirten sıfat, işaret sıfatı: Bu kitap, şu adam, o çocuk gibi.
gösterme zamiri * Varlıkların yerini, işaret yoluyla belirten zamir, işaret zamiri.
gösterme zarfı * Bir fiilin, bir ismin veya bir zarfın anlamını gösterme yoluyla sınırlayan zarf: İşte geldik. Ta uzaklara gitti
gibi.
göstermeci * Cinsel organlarını gösteren ruh hastası, ut açıcı, teşhirci.
göstermecilik * Cinsel organlarını gösterme biçiminde görülen ruhî sapıklık, ut açıcılık, teşhircilik.
* Kendini üstün gösterme çabası.
göstermek * Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak.
* Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek.
* Belirtmek, anlatmak.
* Bir şeyin etkisi altında tutulmak.
* Kanıtla inandırmak.
* Öğretmek, açıklamak.
* Yapmasınısöylemek, görevlendirmek.
* Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek.
* Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak.
* Sert bir biçimde karşılık vermek.
* Görünmek, benzemek.
* Etmek.
göstermelik * Bir bütünün niteliğini anlatmak için bütünden ayrılıp verilen parça, örnek, numune, mostralık.
* Gösterişi olan.
* Gösterişiçin yapılan.
göstertme * Göstertmek işi.
göstertmek * Göstermek işini yaptırmak.
göt * Anüs.
* Alt taraf, dip.
* Kaba et, kıç, popo.
* Güç veya yüreklilik.
götten bacaklı * kısa boylu.
götün götün * Geri geri, kıçın kıçın.
götürme * Götürmek işi.
götürmek * Taşımak, ulaştırmak veya koymak.
* Bir kimseyi bir yere kadar yanında yürütmek.
* Bir şeyi yakından uzağa götürmek.
* Yerinden ayırıp uzağa atmak veya yok etmek.
* Öldürmek.
* Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek.
* Birinin yanında yürüyüp ona bir yere kadar arkadaşlık etmek.
* Bir sonuca vardırmak.
* Güvenlik görevlileri tarafından yakalanmak.
* Kaybolmasına, yok olmasına yol açmak.
* Yok olmasına sebep olmak, ifna etmek.
* Tümüyle sahip olmak.
götürtme * Götürtmek işi.
götürtmek * Götürülmesini sağlamak.
götürü * Toptan, olduğu gibi.
götürü iş * Toptan yapılan iş.
götürü pazarlık * Bir işin bütünü ile ilgili olarak fiyatıüzerinde anlaşma.
götürü tur * Fiyatı, ulaşım, otel, gezi vb. hizmetlerin tamamınıveya büyük bir bölümünü kapsayan tur.
götürücü * Götüren, yönelten.

Bir yanıt yazın