görüşülme | * Görüşülmek işi veya biçimi. |
görüşülmek | * Görüşmek işi yapılmak, müzakere edilmek. * Herhangi biriyle görüşmek. |
göstere göstere | * Açık açık, alenen. |
gösteren | * Gösterilenle birleşerek göstergeyi oluşturan ses veya sesler bütünü. |
gösterge | * Bir şeyi belirtmeye yarayan şey, belirti, im, işaret. * Bir aracın işlemesiyle ilgili bazıölçümlerin sonucunu kendiliğinden gösteren araç, indikatör. * Bir durum ile ilgili çeşitli aşamaları gösteren liste. * Anlamla, biçimin, gösterenle gösterilenin kaynaşmasından oluşan dil birimi, belirtke. |
gösterge bilimi | * İletişim amacıyla kullanılan her türlü gösterge dizgesinin yapısını, işleyişini inceleyen bilim, im bilimi, semiyoloji, semiyotik. * (matematiksel mantıkta) Göstergelerin dildeki kullanımlarıveya dille uygulanması. |
gösteri | * İlgi, dikkat çekmek için, bir topluluk önünde gösterilen beceri veya oyun. * Bir istek veya karşı görüşün, halkın ilgisini çekecek biçimde topluca ve açıkça yapılması, nümayiş. * Sinema veya tiyatroda film, oyun gösterme işi. * Birinin veya bir topluluğun kendi duygusunu gösteren sözü veya davranışı, tezahürat. |
gösteri adamı | * Gösterici. |
gösteri yürüyüşü | * Bir topluluğun duygularınıdile getirmek için ana yollar ve alanlarda yürüyerek yapılan gösteri. |
gösterici | * Gösterme özelliği bulunan. * Gösteri yapan, nümayişçi. * Fotoğraf, film vb. ni bir yüzeye yansıtmaya yarayan araç, projektör. |
gösterilen | * Göstergenin kavram yönü, gösterenle birleşerek göstergeyi oluşturan içerik. |
gösteriliş | * Gösterilmek işi veya biçimi. |
gösterilme | * Gösterilmek işi. |
gösterilmek | * Görülmesi sağlanmak. |
gösterim | * Görüntülerin gösterici yardımıyla bir yüzeye yansıtılması işi, projeksiyon. * Sinema, tiyatro, konser gibi sanat dallarında verilen gösterilerden her biri, seans. |
gösteriş | * Gösterme işi veya biçimi. * Başkalarınıaldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için birinin yaptığıyapay davranış. * Göze çarpıcınitelik, göz alıcılık. |
gösterişyapmak | * başkalarınıaldatmak, şaşırtmak, korkutmak veya kendini beğendirmek için yapay davranmak. |
gösterişçi | * Gösterişyapmasınıseven, gösterişamacı güden. |
gösterişçilik | * Gösterişçi olma durumu. |
gösterişe kaçmak | * gösterişyapmaya başlamak. |
gösterişli | * Gösterişi olan, göz alıcı, görkemli, saltanatlı. |
gösterişlice | * Biraz gösterişli, oldukça gösterişli. |
gösterişlilik | * Gösterişli olma durumu. |
gösterişsiz | * Gösterişi olmayan, mütevazı. * Gösterişyapmayan. |
gösterişsizce | * Biraz gösterişsiz. |
gösterişsizlik | * Gösterişsiz olma durumu, sadelik, tevazu. |
gösterme | * Göstermek işi. * Teşhir, sergileme. |
gösterme hakkı | * Sinema, tiyatro, konser gibi görsel sanatlarda telif hakkı. |
gösterme parmağı | * Elde başparmaktan sonraki parmak, işaret parmağı, şahadet parmağı. |
gösterme sıfatı | * Bir cismi gösterme yoluyla belirten sıfat, işaret sıfatı: Bu kitap, şu adam, o çocuk gibi. |
gösterme zamiri | * Varlıkların yerini, işaret yoluyla belirten zamir, işaret zamiri. |
gösterme zarfı | * Bir fiilin, bir ismin veya bir zarfın anlamını gösterme yoluyla sınırlayan zarf: İşte geldik. Ta uzaklara gitti gibi. |
göstermeci | * Cinsel organlarını gösteren ruh hastası, ut açıcı, teşhirci. |
göstermecilik | * Cinsel organlarını gösterme biçiminde görülen ruhî sapıklık, ut açıcılık, teşhircilik. * Kendini üstün gösterme çabası. |
göstermek | * Görülmesini sağlamak, görmesine yol açmak. * Birini veya bir şeyi işaretle belirtmek. * Belirtmek, anlatmak. * Bir şeyin etkisi altında tutulmak. * Kanıtla inandırmak. * Öğretmek, açıklamak. * Yapmasınısöylemek, görevlendirmek. * Güzelliğini ortaya çıkarmak, temsil etmek. * Herhangi bir biçimde değerlendirmeye yol açmak. * Sert bir biçimde karşılık vermek. * Görünmek, benzemek. * Etmek. |
göstermelik | * Bir bütünün niteliğini anlatmak için bütünden ayrılıp verilen parça, örnek, numune, mostralık. * Gösterişi olan. * Gösterişiçin yapılan. |
göstertme | * Göstertmek işi. |
göstertmek | * Göstermek işini yaptırmak. |
göt | * Anüs. * Alt taraf, dip. * Kaba et, kıç, popo. * Güç veya yüreklilik. |
götten bacaklı | * kısa boylu. |
götün götün | * Geri geri, kıçın kıçın. |
götürme | * Götürmek işi. |
götürmek | * Taşımak, ulaştırmak veya koymak. * Bir kimseyi bir yere kadar yanında yürütmek. * Bir şeyi yakından uzağa götürmek. * Yerinden ayırıp uzağa atmak veya yok etmek. * Öldürmek. * Dayanmak, katlanmak, tahammül etmek. * Birinin yanında yürüyüp ona bir yere kadar arkadaşlık etmek. * Bir sonuca vardırmak. * Güvenlik görevlileri tarafından yakalanmak. * Kaybolmasına, yok olmasına yol açmak. * Yok olmasına sebep olmak, ifna etmek. * Tümüyle sahip olmak. |
götürtme | * Götürtmek işi. |
götürtmek | * Götürülmesini sağlamak. |
götürü | * Toptan, olduğu gibi. |
götürü iş | * Toptan yapılan iş. |
götürü pazarlık | * Bir işin bütünü ile ilgili olarak fiyatıüzerinde anlaşma. |
götürü tur | * Fiyatı, ulaşım, otel, gezi vb. hizmetlerin tamamınıveya büyük bir bölümünü kapsayan tur. |
götürücü | * Götüren, yönelten. |
Kategoriler