Kategoriler
G SÖZLÜK Türkçe Sözlük

Türkçe Sözlük G Sayfa 43

götürülme * Götürülmek işi.
götürülmek * Götürmek işi yapılmak veya götürmek işine konu olmak.
götürüm * Dayanma, sabır, tahammül.
götürümlü * Götürümü çok olan, sabırlı, mütehammil.
götürümsüz * Götürümü az olan.
götürüş * Götürmek işi veya biçimi.
gövde * Bir şeyin asıl toplu bölümü.
* İnsan bedeni.
* Hayvanlarda baş, ayak ve kuyruktan, ağaçlarda kök ve dallardan geri kalan bölüm.
* (kasaplıkta) Kesilmişhayvanın, sakatatlarıalındıktan sonraki durumu.
* Köklere yapım eklerinin getirilmesiyle ortaya çıkan türev.
gövde gösterisi * Aynıamaçta birleşenlerin güçlerini göstermek için büyük bir kalabalıkla yaptıkları gösteri.
gövdelenme * Gövdelenmek işi.
gövdelenmek * Gövde oluşmak.
* (gövde için) Kalınlaşmak, belirgin duruma gelmek.
gövdeli * İri yapılı.
gövdesel * Gövde ile ilgili.
gövdesiz * Gövdesi olmayan.
* Görünürde gövdesi olmayan.
gövdesizlik * Gövdesi olmama durumu.
gövdeye atmak (veya indirmek) * oburca yemek.
gövek * Cevizin yeşil kabuğu.
gövel * Yeşil başlı(ördek).
gövem * Sığırlara dadanan zar kanatlı bir tür sinek.
gövem eriği * Bkz. akdiken.
göveri * Yeşillik, göverti, sebze, zerzevat.
göveriş * Gövermek işi veya biçimi.
göverme * Gövermek işi.
gövermek * Yeşermek.
* Morarmak.
göverti * Göveri, sebze, zerzevat.
göymek * Yakmak.
göynük * Yanık.
* Orman yakılarak açılan tarla.
* Güneşte yanmış.
* İyice olmuş(yemiş).
* Acısı olan, elemli.
göynüme * Göynümek durumu.
göynümek * Dertlenmek, üzülmek, içlenmek.
* Ham meyve olgunlaşmak.
göyük * Yanık, yanmış.
* Hastalık ateşi, humma.
göyünme * Göyünmek işi.
göyünmek * Bkz. göynümek.
göz * Görme organı.
* (bazıdeyimlerde) Görme ve bakma.
* İyi veya kötü nitelikler, tutkular, duygular anlatan bakış.
* Bakış, görüş.
* Suyun topraktan kaynadığıyer, kaynak.
* Delik, boşluk.
* İçine girilen, öteberi konulan, bölümleri olan bir şeyin her bölmesi.
* Çekme, çekmecelerin her biri.
* Terazi kefesi.
* Kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında bir şeye kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, nazar.
* Sevgi, ilgi, gönül bağlantısı.
* Ağacın tomurcuk veren yerlerinden her biri.
* Bölüm, hane.
* Bazıyaraların uç bölümü.
göz açamamak * yoğun işler yüzünden bir şeyle ilgilenme imkânı bulamamak.
göz açıp kapayıncaya kadar * çok kısa bir zamanda.
göz açtırmamak * başka bir işyapmasına vakit veya imkân vermemek.
göz akı * Göz yuvarının dışınısaran, katılgan dokudan oluşmuş, dayanıklı beyaz çeper.
göz alabildiğine * gözün görebileceği en uzak yerlere kadar.
göz alıcı * Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan.
göz almak * güzelliği ile dikkati çekmek; göz kamaştırmak.
göz altıkremi * Gözaltımorluklarını, torbalanmalarını gideren bir krem türü.
göz ardıetmek * gereken önemi vermemek.
göz aşısı * Dal üzerindeki gözelere yapılabilen ağaç aşısı.
göz aşinalığı * Uzaktan zaman zaman görmekten ileri gitmemiştanışıklık.
göz atmak * kısaca bakıvermek.
göz aydına gelmek (gitmek) * birine kavuştuğu sevindirici bir durum dolayısıyla “gözün aydın” demeye gitmek.
göz bağcı * Göz bağıyapan kimse, illüzyonist.
göz bağcılık * Gözü aldatmak amacıyla özel olarak hazırlanmış araçlarla göz bağıyapma sanatı, illüzyonizm.
* El çabukluğu ile göz boyama.
göz bağı * El çabukluğu ve ustalıkla gerçekte olmayan bir şeyi oluyor gibi gösterme işi.
* Aklıve duygularıyanıltan sebep.
göz bankası * Gerektikçe başkalarına aktarılmak için ölümlerinden hemen sonra gönüllülerin gözündeki saydam
tabakanın alınıp saklandığı göz kliniği.
göz banyosu * Göz hastalıklarının iyileştirilmesi için yapılan banyo.
* Hoşlanarak kadınlara bakma.

Bir yanıt yazın