muşambalaşmak | * Muşamba gibi olmak, muşamba durumunu almak, muşambaya dönmek. |
muşmula | * Gülgillerden, 2-3 m yükseklikte dikenli küçük bir ağaçcık (Mespilus germanica). * Bu ağacın olgunlaşıp çürüdükten sonra yenilebilen, yuvarlak, mayhoş, buruk ve beşçekirdekli meyvesi, döngel, beş bıyık. |
muşmula gibi | * yüzünde pek çok buruşuk ve kırışık bulunan. |
muşta | * Karşısındakine vurmak için özel olarak açılmışdeliklerine parmakların geçirilmesi ile kullanılan demir parçası. * Kunduracıların, derileri vurarak inceltmek için kullandıklarımetalden tokmak. * Parmağın biri bükülüp sivriltilerek vurulan yumruk. |
muştalama | * Muştalamak işi. |
muştalamak | * Muşta ile vurmak. |
muştu | * Sevindiren haber, sava, müjde. |
muştucu | * Muştu getiren, savacı, müjdeci. |
muştulama | * Muştulamak işi. |
muştulamak | * Sevinilecek bir işin, olayın, vb. nin olduğunu birine haber vermek, mujdelemek. |
muştulanma | * Muştulanmak işi, müjdelenme. |
muştulanmak | * Sevinçli bir haber verilmek, müjdelenmek. |
muştulu | * Muştu bildiren, sevindirici, müjdeli. |
muştuluk | * Muştucuya verilen armağan, müjdelik. |
mut | * Bütün özlemlerin eksiksiz ve sürekli olarak yerine gelmesinden duyulan kıvanç, kut, saadet. |
mut | * Elli şiniklik tahıl ölçeği. |
muta | * Veri. |
mutaassıp | * Bağnaz. |
mutabakat | * Uyuşma, anlaşma, itilâf. * Uygunluk. * Uyum. |
mutabık | * Birbirine uyan, aralarında anlaşmazlık olmayan. * Uygun. |
mutabık kalmak | * uyuşmak, anlaşmaya varmak. |
mutabık olmak | * aralarında anlaşmazlık olmamak, anlaşmak. |
mutaf | * Keçi kılından hayvan çulu, yem torbası gibi şeyler dokuyan kimse. * Keçi kılından dokunmuşveya örülmüşhayvan çulu, yem torbası gibi şey. |
mutallâka | * Boşanarak dul kalmışkadın. |
mutantan | * Görkemli, şatafatlı. |
mutariza | * Yayayraç, parantez. |
mutasarrıf | * Kendinde kullanım hakkı olan, elinde bulunduran. * Tanzimat’tan sonra, Osmanlıyönetim teşkilâtında sancakların yöneticisine verilen ad. |
mutasarrıflık | * Mutasarrıfın görev ve makamı. * Sancak. |
mutasavver | * Tasarlanmış, düşünülmüş. |
mutasavvıf | * Tasavvuf inançlarını benimseyerek kendini Tanrı’ya adamışkimse, sofi. |
mutasyon | * Değişinim. |
mutasyonist | * Değişinimci. |
mutasyonizm | * Değişinimcilik. |
mutat | * Alışılmış, alışılan. * Alışkanlık, alışılmışşey. |
mutatabbip | * Hekimlik taslayan kimse. |
mutavaat | * Boyun eğme, uyma, itaat etme. * Dönüşlü. |
mutavaat fiili | * Bkz. dönüşlü fiil. |
mutavassıt | * Aracı. * Orta, ortalama. |
mutazarrır | * Zarar görmüş, zarara uğramış. |
mutçuluk | * Hayatın anlamınımutlulukta bulan, insan davranışlarının mutluluk isteğiyle belirlendiği görüşüne dayanan ahlâk öğretisi, evdemonizm. |
muteber | * Saygın, itibarı olan, hatırısayılır. * İnanılır, güvenilir, sözü geçer. * Yürürlükte olan, geçerliliği olan. |
muteber olmak | * yürürlükte olmak, geçerli olmak. |
muteber olmak üzere | * geçerli olarak. |
mutedil | * Düşünce, işvb.de aşırıya kaçmayan, ılımlı, itidalli. * Ilıman. |
mutedillik | * Ilımanlık. |
mutekit | * Bir şeye inanan, itikat eden, inançlı, inanlı, imanlı, mümin, dindar. |
mutemet | * Kendisine inanılıp güvenilen kimse. * Dairelerde, işyerlerinde bazıpara işlerine bakan görevli. |
mutemetlik | * Mutemedin görevi. |
mutena | * Özenilmiş, özenle yapılmış. * Seçkin, önemli. |
muteriz | * Karşı gelen, itiraz eden, itirazcı. * İtiraz eden (kimse). |
Kategoriler