Kategori: Genel

  • Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi-2

    Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi-2

    Pamuk Prensens Masalı ( Snow White )

    Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş. Bir kraliçe, sarayının pencerelerinden birinin arkasında bir yandan nakış işliyor, bir yandan da hayal kuruyormuş. Derken birden parmağına iğne batmış ve gergefin üstüne üç damla kan akmış.

    -It was a winter day, everywhere covered with snow. A queen was embroidering behind one of the windows of her palace, on the one hand, and daydreaming on the other. Then, suddenly a needle was stuck in his finger and three drops of blood flowed over the rhino.

    Kraliçe kan damlalarına bakar bakmaz, “Çocuğum kız olursa, teni kar gibi ak, yanakları kan gibi al, saçları da pencerenin çerçevesi gibi kapkara olsun,” diye geçirmiş içinden. Bu olaydan kısa bir süre sonra bir kız çocuğu getirmiş dünyaya. Kızı tıpkı içinden geçirdiği gibi bir kızmış. Ona Pamuk Prenses adını vermişler. Ne yazık ki kraliçe doğumdan birkaç saat sonra ölmüş.

    -As soon as the queen looked at the drops of blood, she said, “If my child is a girl, let the skin flow like snow, cheeks like blood, and her hair will be black like the frame of the window.” Shortly after this incident, he brought a girl to the world. The girl was a girl just as she passed through. They called it Snow White. Unfortunately, the queen died a few hours after birth.

    Bir yıl sonra Kral yeniden evlenmiş. Yeni Kraliçe çok güzel bir kadınmış. Güzelliğine güzelmiş, ama bir o kadar da kibirliymiş, kendisinden daha güzel birinin olabileceğini düşüncesine bile tahammül edemezmiş. Odasında sihirli bir aynası varmış. Her gün o aynanın karşısına geçer, saatlerce kendisini seyreder ve sonunda,

    -A year later the King remarried. The New Queen was a very beautiful woman. She was beautiful to her beauty, but so arrogant, she could not even tolerate the thought that someone could be more beautiful than her. He had a magic mirror in his room. He crosses that mirror every day, watches himself for hours, and eventually,

    “Ayna, ayna söyle bana En güzel kim bu dünyada,” Diye sorarmış. Ayna da hiç duralamadan, “Sizsiniz Kraliçem,” dermiş. Fakat, Pamuk Prenses on dört yaşına geldiğinde, bir gün ayna şöyle demiş: Güzelsiniz Kraliçem, güzel olmasına, Ama Pamuk Prenses sizden daha güzel.”

    -“Mirror, tell me mirror, who’s the prettiest in this world,” he asked. The mirror said, “You are my queen,” without stopping. However, when Snow White turned fourteen, one day she said the mirror: You are beautiful, my queen, be beautiful, but Snow White is more beautiful than you. ”

    Kraliçe bunu duyunca çok kızmış, öfkesinden ne uyku girmiş gözüne, ne de bir lokma yemek yiyebilmiş. ‘Ne yapmalı, ne etmeli?’ diye düşünüp durmuş günlerce. Sonra kararını vermiş ve sarayın avcısını çağırmış huzuruna.

    -The queen was very angry when she heard about it, she could neither sleep in her anger, nor eat a bite. For days he thought, “What to do, what to do?” Then he made his decision and called before the hunter of the palace.

    “Pamuk Prenses’i ormana götür ve orada öldür. Öldürdüğüne kanıt olarak da kalbiyle ciğerini sök, bana getir.” Avcı Pamuk Prenses’i ormana götürmüş, bıçağını çekmiş. Fakat Pamuk Prenses’in ağladığını görünce onu öldürmeye kıyamamış. Pamuk Prenses ağaçların arasına dalıp gözden kaybolurken, “Ben yapamadım, ama hava kararıncaya kadar bir ayı veya bir kurt benim yapamadığımı yapar nasıl olsa,” demiş.

    -“Take Snow White to the forest and kill her there. As a proof of his killing, take your heart out and bring it to me. ” The hunter took Snow White to the forest and pulled her knife. But when he saw the Snow White cry, he couldn’t stop killing him. “I couldn’t, but a bear or a wolf would do what I couldn’t,” said Snow White as she plunged into the trees and disappeared.

    Yolda genç bir yabandomuzu çıkmış avcının karşısına. O da hayvanı oracıkta öldürmüş, kalbiyle ciğerini söküp Kraliçe’ye götürmüş. Ama Pamuk Prenses’i avcının düşündüğü gibi ne bir ayı ne de bir kurt yemiş. Akşam olup hava kararınca dağların ardında küçük bir eve gelmiş. Kapısını çalmış, açan olmamış. Cesaretini toplayıp içeri girmiş. İçeride üzeri yenmeye hazır yiyeceklerle dolu yedi küçük tabağın bulunduğu yedi küçük sandalyeli uzun bir masa varmış, duvar dibinde de yedi yatak diziliymiş. Beklemiş, beklemiş, ama kimsecikler gelmemiş. Çok aç ve çok yorgun olduğu için daha fazla bekleyememiş ve her tabaktan bir kaşık yemek almış, yedi yataktan yedincisine yatıp uykuya dalmış. Biraz sonra evin sahipleri eve dönmüşler. Dağların derinliklerinde bulunan bir gümüş madeninde çalışan yedi cücelermiş bunlar. Pamuk Prenses’i görünce, “Ne kadar güzel bir kız!” demişler.

    -On the way, a young boar appeared before the hunter. He killed the animal on the spot, took his heart out and took it to the Queen. But the Snow White ate neither a bear nor a wolf, as the hunter thought. When it got dark in the evening, he came to a small house behind the mountains. He knocked on his door, no one opened it. He gathered his courage and went inside. There was a long table with seven small chairs with seven small plates filled with ready-to-eat food inside, and seven beds at the bottom of the wall. He waited, waited, but nobody came. Since she was very hungry and very tired, she couldn’t wait any longer, she bought a spoon of food from each plate, slept from seven beds to seventh and fell asleep. A little later, the owners of the house returned home. These are the seven dwarves working in a silver mine deep in the mountains. Seeing Snow White, “What a beautiful girl!” He had.

    Sabah olup uyandığında Pamuk Prenses cüceleri görünce önce çok korkmuş, ama kısa bir süre sonra onlardan bir kötülük gelmeyeceğini, onların çok iyi insanlar olduklarını anlamış. Yedi cüceler Pamuk Prenses’ten evlerini çekip çevirmesini istemişler, o da hemen kabul etmiş. “Hoşça kal,” demişler yedi cüceler işe giderlerken. “Kapıyı kimseye açma. Eğer üvey annen burada olduğunu öğrenirse seni tekrar öldürmeye kalkar sonra.”

    -When she woke up in the morning and saw the Snow White dwarfs, she was very scared at first, but soon realized that no evil would come from them, that they were very good people. The seven dwarfs asked Snow White to pull away their homes, and she immediately agreed. “Goodbye,” they said as the seven dwarves went to work. “Don’t open the door to anyone. If your stepmother finds out you’re here then she’ll try to kill you again. ”

    Bir gün Kraliçe tekrar aynasının karşısına geçmiş. Aynadan şu cevabı alınca suratının aldığı şekli varın siz düşünün artık:

    -One day, the Queen came across the mirror again. When you get the following answer from the mirror, you have the shape of your face.

    “Güzelsin Kraliçem, buraların en güzeli sizsiniz Ama ne var ki, yüksek dağların ardında Cücelerin küçük, şirin evindeki Pamuk Prenses dünyalar güzeli.” Bunu duyar duymaz Kraliçe hemen kolları sıvamış. Yaşlı bir satıcı kadın kılığına bürünmüş ve elinde içi kurdele dolu bir tablayla dağlara doğru çıkmış yola. Cücelerin evine varınca, “Kurdelelerim var, harika kurdeleler!” diye seslenerek kapıyı çalmış. Kimin geldiğine bakmak için pencereye çıkan Pamuk Prenses kurdeleleri görünce içi gitmiş. ‘Bunda ne kötülük olabilir ki!’ diye düşünerek kapıyı açmış.

    -“You are beautiful, my queen, you are the most beautiful of these places. But, however, the Snow White in the small, cozy house behind the high mountains is the beauty of the worlds.” As soon as I heard this, the Queen immediately rolled up her arms. An old salesman dressed as a woman and set out towards the mountains with a tray full of ribbons. When I arrived at the dwarves’ house, “I have ribbons, great ribbons!” she called, knocking on the door. When he saw the Snow White ribbons that came to the window to see who came, he went inside. He opened the door, thinking, “What could be the worst in this!”

    “Bunu mu beğendin güzelim?” demiş Kraliçe kurdeleyi Pamuk Prenses’in boynuna takarken. Sonra kurdeleyi sıktıkça sıkmış, ta ki Pamuk Prenses ölü gibi boylu boyunca yere uzanana kadar. O gece yedi cüceler Pamuk Prenses’i o halde bulmuşlar. Kurdeleyi kesmişler ve Pamuk Prenses hayata dönmüş tekrar. Böylece Kraliçe’nin elinden ikinci kez kurtulmuş Pamuk Prenses. Ertesi sabah Kraliçe anasının karşısına geçmiş yeniden. Aynadan Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığı haberini alır almaz hemen kılık değiştirmiş ve bir kez daha dağların yolunu tutmuş.“Taraklarım var, harika taraklar!” diye seslenmiş cücelerin evinin kapısında. Pamuk Prenses yaşlı kadının elinde tuttuğu tarafı görünce başına gelenleri unutuvermiş. Kapıyı açmış.

    -“Do you like this, beautiful?” the Queen said, wearing the ribbon around Snow White’s neck. Then he squeezed the ribbon as he squeezed it, until Snow White lay down on the ground like a dead one. That night, the seven dwarfs found Snow White then. They cut the ribbon and Snow White came back to life again. So Snow White, who got rid of the Queen for the second time. The next morning he crossed over to the Queen mother again. As soon as we heard from the mirror that Snow White is still alive, she immediately disguised and once again made her way to the mountains. “I have combs, great combs!” called the dwarves at the door of his house. When the Snow White saw the old woman’s side, she forgot what happened to her. He opened the door.

    “Saçların ne güzel, bırak ben tarayayım,” demiş Kraliçe. Ama tarak zehirliymiş, başına değer değmez Pamuk Prenses ölü gibi yere uzanmış. O gece yedi cüceler saçından tarağı almışlar ve Pamuk Prenses yeniden hayata dönmüş. Böylece Kraliçe’nin elinden üçüncü kez kurtulmuş Pamuk Prenses. Ertesi gün Kraliçe aynasının karşısına geçince, Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığını öğrenmiş. Öfkesi burnunda, bu kez en büyülü iksirini hazırlayıp bir elmanın yarısına sürmüş. Sonra da yaşlı bir dilenci kılığına girip yola koyulmuş. “Güzel kızıma tatlı bir elma benden, armağan,” demiş Kraliçe, pencereden bakan Pamuk Prenses’e. “Pencereden de verebilirim, kapıyı açmana gerek yok.” “Kötü diye mi almıyorsun yoksa,” demiş Kraliçe, Pamuk Prenses’in kararsız olduğunu görünce. Sonra da zehirsiz tarafından ısırmış ve, “Al bak harika!” diyerek uzatmış, yanakları gibi al al elmayı Pamuk Prenses’e. Pamuk Prenses elmayı zehirli tarafından ısırır ısırmaz cansız yere uzanmış.

    -“How beautiful your hair is, let me comb it,” said the Queen. But the comb was poisonous, not worth it. Snow White lay down on the ground like dead. That night, the seven dwarves took the comb from their hair, and Snow White came back to life. Thus, Snow White, who was freed from the Queen for the third time. The next day, when the Queen came across her mirror, she learned that Snow White is still alive. His anger is in his nose, this time he prepared his most magical potion and put it in half of an apple. Then he was disguised as an old beggar. “A sweet apple to me, my gift to my beautiful daughter,” said the Queen to Snow White looking out the window. “I can give it through the window, you don’t have to open the door.” “Are you not taking it because it’s bad?” Said the Queen when she saw Snow White was unstable. Then he was bitten by the poisonless and said, “Look, it’s great!” He said, and he took the apple like the cheeks to Snow White. As soon as Snow White bites the apple from the poisonous side, she lay on the lifeless ground.

    Kraliçe pencereden içeri, Pamuk Prenses’e bakmış. “Nihayet senden kurtuldum, artık dünyanın en güzeli benim,” demiş. Oradan doğruca saraya gitmiş. Erkesi gün aynaya kimin en güzel olduğunu sorduğunda ayna, “Sizsiniz Kraliçem,” deyince dünyalar onun olmuş. Bu sefer cücelerden hiçbiri Pamuk Prenses’i uyandıramamış ölüm uykusundan. Aradan üç gün geçmiş, bütün umutlarını kaybetmişler. Fakat nedense Pamuk Prenses hiç de ölü gibi durmuyormuş. O yüzden yedi cüceler onu gömmemişler ve camdan bir tabut içine koymuşlar, tabutu da yüksek bir tepenin en tepesine yerleştirmişler. Günlerden bir gün cüceleri ziyarete gelen bir Prens oradan geçerken camdan tabutun içinde Pamuk Prenses’i görmüş ve hemen ona âşık olmuş.“Onu sarayıma götürmeme izin verin,” diye yalvarmış Prens. Yedi cüceler ona acımışlar ve izin vermişler. Prens’in uşakları tabutu kaldırırken Pamuk Prenses’in boğazına takılmış olan zehirli elma parçası pat düşmüş ağzından. Pamuk Prenses doğrulmuş nerede olduğunu anlamadan, gözünü açmış, yakışıklı Prensi karşısında görmüş. Görür görmez ona âşık olmuş. Birkaç hafta sonra nişanlanmışlar.

    -The queen looked through the window, looking at Snow White. “Finally I got rid of you, now I am the most beautiful in the world,” he said. From there he went straight to the palace. When the man asked who was the most beautiful in the mirror the day before, the world became his when the mirror said, “You are my queen.” This time, none of the dwarves were able to wake Snow White out of her sleep. Three days have passed, they have lost all their hopes. But for some reason Snow White did not look dead at all. So the seven dwarfs did not bury it and put it in a glass coffin, and placed the coffin at the top of a high hill. One day, a Prince, who came to visit the dwarves one day, passed by and saw the Snow White in the glass coffin and fell in love with him. The seven dwarves pitted him and let them. While the Prince’s servants lift the coffin, the piece of poisonous apple stuck in the throat of Snow White has fallen out of his mouth. The Snow White opened her eyes, not knowing where she was right, and saw the Prince in front of her. He fell in love with him as soon as he saw it. They got engaged a few weeks later.

    Derken düğün günü gelip çatmış. Düğüne çağrılanlar arasında Pamuk Prenses’in üvey annesi de varmış. Üvey annesi sarayın salonuna girer girmez Pamuk Prenses’i tanımış, ama bu sefer bir şey yapmaya fırsat bulamamış. Çünkü Prens’in adamları Kraliçe’yi hemen yakalamış, Prens de onu artık kötülük yapamayacağı uzak bir ülkeye sürgün etmiş. O günden sonra Pamuk Prenses, güzelliğinin yanı sıra mutluluğuyla da ün salmış.

    -Then the wedding day came and frowned. Among those called for the wedding was Snow White’s stepmother. Her stepmother got to know Snow White as soon as she entered the hall of the palace, but this time she did not have the opportunity to do anything. Because the Prince’s men caught the Queen immediately, and the Prince banished him to a remote country where he could no longer do evil. Since then, Snow White has gained a reputation for her happiness as well as her beauty.

  • İngilizce Oyun Kısaltmaları Ve Türkçe Anlamları

    İngilizce Oyun Kısaltmaları Ve Türkçe Anlamları

    PUBG( PlayerUnknown’s Battlegrounds)

    PlayerUnknown’s Battlegrounds ,isminin uzunluğu dolayısıyla genellikle kısaca PUBG olarak da kullanılır, çok oyunculu bir video oyunudur. Oyunda 100’e yakın (en fazla 100) oyuncu rotası belirlenmiş bir uçağın içinde oyuna başlarlar. İstedikleri zaman uçaktan atlarlar ve paraşütleriyle adanın herhangi bir konumuna inerler. Oyuncuların temel amacı çeşitli yerlerden buldukları çeşitli silahlarla diğer oyuncuları öldürüp ölmeden en sona kalan oyuncu olmaktır. Oyun esnasında adanın haritasındaki güvenli alan gittikçe küçülmeye başlar. Harita küçüldükçe oyuncular daha küçük bir alana yoğunlaşırlar ve birbirlerini görüp saf dışı bırakmaları ihtimali kolaylaşır. Oyunda en son hayatta kalan oyuncu/takım oyunu kazanır.

    LOL (League of Legends)

    LOL  Riot Games tarafından geliştirilen ve yayımlanan video oyunudur.League of Legends, beş güçlü şampiyondan oluşan iki takımın birbirlerinin üslerini yok etmeye çalıştığı takım çalışmasına yönelik bir strateji oyunudur.

    CS (Counter Strike)

    Counter Strike kısaca CS, Minh “Gooseman” Le ve Jess Cliffe tarafından Half -Life adlı oyunun bir modu olarak yaratılmış, daha sonra oyunun geliştiricisi  Valve Corporation  tarafından isim hakları satın alınarak geliştirilmeye devam edilmiş bir birinci şahıs nişancı türünde taktiksel aksiyon oyunudur.

    Oyun teröristler (Terrorists) ve terörle mücadele ekibi (Counter-Terrorists) olmak üzere iki takım olarak devreler halinde oynanmaktadır. Her devre başında takımlar bir önceki devredeki başarılarına göre kazandıkları para ile kendilerine silah alırlar. Ekonomi sistemini bu şekilde uygulayan ilk oyun olmuştur. Takıma özel silahların da bulunmasına rağmen genel kullanıma açık silahlar çoğunluktadır. Örneğin AK-47 teröristlerde, M4A1 ise terörle mücadele ekibindedir. Her oyuncu 800 dolar ile başlar ve her tur başına bu miktar artar. Kazanan grubun artış miktarı daha fazla olmakla beraber, özel bazı durumlarda (C-4 bombasını imha etme, harita içindeki rehineleri kurtarma vb.) kişinin parası da artabilmektedir. Örneğin rakip oyuncuyu öldürmek 300 dolar kazandırır. Karşı takımın tüm oyuncuları öldürüldüğünde veya görev tamamlandığı takdirde tur sonuçlanır ve yeni oyun başlar. Ölmeyen oyuncunun eşyaları kalır. Yeni turda para, kazanan takımın daha fazla olmak üzere, belli bir miktar artar.

    HL (Half Life)

    1998 yılında Sierra Studios tarafından yayımlanan ve Valve tarafında üretilen birinci şahıs nişancı bilimkurgu video oyunudur. Oyun, serinin ilk oyunu olmakla beraber aynı zamanda Valve’nin ürettiği ilk oyundur.Oyunda ilerleyebilmek için oyuncunun oyunun verdiği görevleri yerine getirmesi ve bulmacaları çözmesi gerekiyor. Oyunda genel olarak bulmacalara yer veriliyor. Bu bulmacalar ya bir kapıyı açmak için ya da bir yerden bir yere gidebilmek için çevreyi kullanmak oluyor. Bazı bölüm sonu canavarlarında çevreyi kullanarak öldürmek gerekiyor. Oyunun çoğunda oyuncu yalnız başına ilerliyor. Ama bazı yerlerde oyunun yan karakterleride yanında gelebiliyor. Oyundaki düşmanlarımız genel olarak uzaylılar (Headcrabs, Bullsquids, Headcrab Zombies, Vortigaunts vb.) var ama bizi öldürmeye çalışanların arasında askeri Birlikler (Hazardous Environment Combat Unit) ve Özel Operasyon Birlikleride (Black Ops Assassins) vardır. Askeri birliklerin ve özel operasyon birliklerinin amacı olayı örtbas edebilmek için hayatta kalan ne kadar canlı organizma varsa yok etmektir.

    SİM (Simulator)

    Genellikle gerçek dünyadaki etkinlikleri yakından simüle etmek için tasarlanmış video oyunlarıdır.Simülasyon oyunları, eğitim, analiz veya tahmin gibi çeşitli amaçlar için bir oyun biçiminde çeşitli etkinlikleri gerçek hayattan kopyalamaya çalışır.

  • Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi

    Türkçe Masalların İngilizce Çevirisi

    Külkedisi Masalı ( Cinderella Story )

    Bir zamanlar, güzeller güzeli bir kız varmış. Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi de ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş. Bu iki kız, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasında ne var ne yoksa tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak şöyle dursun, bütün ev işlerini üzerine yıkmışlar. Ev işleri bittikten sonra bile kızın onlarla oturmasına izin verilmiyormuş. Akşamları, mutfakta, sönmekte olan ocağın önünde duruyormuş tek başına, ellerini küllere doğru tutup ısınmaya çalışarak. Bu yüzden üvey kız kardeşleri ona “Külkedisi” adını takmışlar.

    -Once upon a time, there was a beautiful girl. When her mother died, her father remarried. He came and settled in the house. These two girls didn’t like their new sisters at all. They threw it in the attic of whatever was in the room. They stopped all household chores, no matter how they treated him like a brother. Even after the housework was finished, the girl was not allowed to sit with them. In the evening, in the kitchen, raising their hands, trying to keep them warm. That’s why his half-sisters named him “Cinderella”.

    Bir gün iki kız kardeşe sarayda verilecek bir balo için davetiye gelmiş. İkisi de heyecandan deliye dönmüşler. Herkes Prens’in evlenmek istediğini biliyormuş. ‘Bakarsın ikimizden birini seçer, belli mi olur?’ diye düşünmüşler. İki kız kardeş de kendilerini mümkün olduğunca güzelleştirmek için hemen kolları sıvamışlar. Fakat maalesef bu biraz zormuş, çünkü Külkedisi’nin aksine bayağı çirkinmiş her ikisi de! Balo akşamı, üvey kardeşleri gittikten sonra Külkedisi mutfakta oturmuş ve için için ağlamaya başlamış. “Neyin var, neden ağlıyorsun Külkedisi?” diye sormuş bir kadın sesi. “Ben de baloya gitmek istiyordum,” demiş hıçkırarak Külkedisi. “Gideceksin öyleyse,” demiş ses.

    -One day, an invitation came to two sisters for a prom in the palace. They both went crazy with excitement. Everyone knew that the Prince wanted to get married. They thought, “You see, he chooses one of us, is it certain?” The two sisters immediately rolled up their sleeves to make them as beautiful as possible. Unfortunately, this was a bit difficult because unlike Cinderella, they were both pretty ugly! On the prom evening, after her half-brothers left, Cinderella sat in the kitchen and started to cry. “What have you, why are you crying Cinderella?” a woman’s voice asked. “I wanted to go to the ball, too,” said Cinderella with hiccups. “Then you will go,” said the voice.

    Külkedisi duyduğu sese doğru dönüp bakmış, şaşkınlıktan donakalmış. Güzel bir kadın duruyormuş yanı başında. “Ben senin peri annenim,” demiş kadın. “Şimdi kaybedecek zamanımız yok! Bana bir bal kabağı getir hemen!” Külkedisi bir bal kabağı getirmiş. Peri annesi sihirli değneğiyle dokununca, bal kabağı birdenbire altından bir fayton oluvermiş. “Şimdi de altı fare…” Külkedisi altı fare bulup getirmiş, peri annesi onları hemen ata dönüştürmüş. “Bir sıçan…” Onu da arabacı yapmış. külkedisi“Ve altı kertenkele…” Onları da faytonun arkasında koşacak altı uşağa çevirivermiş. Nihayet Külkedisi’ne gelmiş sıra. Peri değneğiyle bir dokununca Külkedisi’nin yırtık, pırtık giysileri nefesleri kesecek harika bir elbiseye dönmüşmüş. Ayaklarında bir çift camdan ayakkabı pırıl pırıl parlıyormuş.

    -Cinderella turned and stared at the sound she heard, froze in surprise. A beautiful woman was standing beside her. “I am your fairy mother,” said the woman. “We don’t have time to waste now! Bring me a pumpkin! ” Cinderella brought a pumpkin. When the fairy touched her mother with her magic wand, the pumpkin was suddenly a carriage in gold. “Now six mice…” Cinderella found six mice and brought them to her, her fairy mother immediately turned them into horses. “A rat…” The coachman made him too. Cinderella “And six lizards…” He translated them into six servants who would run behind the phaeton. Finally it’s time for Cinderella. Tapping with a fairy wand, Cinderella’s torn and tattered clothes turned into a wonderful dress that would take your breath away. A pair of glass shoes were shining brightly on their feet.

    “Bir şey var yalnız,” demiş Peri. “Gece yarısına kadar eve dönmelisin. Saat on ikide elbisen tekrar eski giysilerine, faytonun bal kabağına, atların fareye dönüşecek. Prens’in bunu görmesini istemezsin herhalde? Şimdi git, dilediğince eğlen.”

    -“There is something alone,” said the Fairy. “You have to go home until midnight. At twelve o’clock your dress will turn into old clothes, carriage of pumpkin and mice of horses. You probably don’t want the Prince to see this? Now go and have fun as you wish. ”

    O gece Külkedisi balonun yıldızı olmuş. Baloya katılan hanımlar (özellikle de iki üvey kız kardeşi) onun elbisesini çok beğenmişler ve terzisinin adını öğrenmek için ona yalvarmışlar. Beyefendilerin hepsi onunla dans etmek için birbirleriyle yarışmışlar. Prens ise götür görmez ona aşık olmuş! Ve o andan sonra hiç kimseye bu kızla dans etmek için izin verilmemiş.

    -That night Cinderella became the star of the balloon. The ladies attending the ball (especially her two half sisters) liked her dress very much and begged him to learn the name of his tailor. The gentlemen all competed to dance with him. The Prince fell in love with him as soon as he saw it! And after that moment no one was allowed to dance with this girl.

    Saatler saatleri, dakikalar dakikaları kovalamış ve Külkedisi saat tam on ikiyi vuracağı sırada evde olması gerektiğini hatırlamış. “Gitme!” diye seslenmiş Prens arkasından, ama Külkedisi bir an bile durmadan koşup oradan uzaklaşmış. Sokağa çaktığında elbisesi tekrar eski elbiselerine dönüşmüş. Geriye kala kala camdan ayakkabıların bir teki kalmış. Diğer tekini nerede kaybettiğini bilmiyormuş.

    -Hours followed hours, minutes and minutes, and Cinderella remembered that he should be home when the clock hits twelve. “Do not go!” shouted the Prince behind him, but Cinderella ran for a moment and walked away. When she hit the street, her dress turned back into her old clothes. All that remains is a glass of shoes. He didn’t know where he lost the other one.

    O gece Külkedisi uyuyana kadar ağlamış. Hayatının bir daha asla o geceki kadar harika olamayacağını düşünüyormuş. Ama bu doğru değilmiş. Ayakkabının diğer tekini sarayın merdivenlerinde bulmuşlar. Ertesi sabah Prens ev ev dolaşıp ayakkabıyı tek tek bütün genç kızlara denetmiş. “Bu ayakkabının dün gece karşılaştığım güzel sahibini bulamazsam yaşayamam,” demiş. Derken Külkedisi’nin evine gelmiş. Üvey kardeşleri ayakkabıyı denemişler, olmamış. Ayaklarına girmemiş bile.

    -That night Cinderella cried until she slept. He thought that his life would never be as great as that night. But this was not true. They found the other one of the shoes on the stairs of the palace. The next morning, the Prince walked home and checked the shoes one by one for all the young girls. “I can’t live if I can’t find the beautiful owner of this shoe I met last night,” he said. Then he came to Cinderella’s house. His half-brothers tried the shoes, not it. He hasn’t even gotten on his feet.

    Prens çok üzgünmüş, çünkü uğramadığı sadece birkaç ev kalmış. Tam oradan ayrılacakken evin hizmetçisi dikkatini çekmiş. “Hanımefendi,” demiş Prens Külkedisi’ne, “bir de siz deneseniz?” “O mu deneyecek? Ne münasebet!” diye haykırmış üvey kardeşler. Fakat Prens ısrar etmiş. Külkedisi’nin ne kadar güzel bir kız olduğu gözünden kaçmamış. Tabii ayakkabı Külkedisi’nin ayağına kalıp gibi oturmuş. Prens diz çöküp Külkedisi’ne evlenme teklif ederken iki üvey kardeşe de öfke ve kıskançlıkla olanları seyretmek kalmış. Külkedisi Prens’in teklifini tabii ki kabul etmiş.

    -The prince was very upset because there are only a few houses left. Just as he was leaving, the maid of the house caught his attention. “Ma’am,” said Prince Cinderella, “and if you try?” “Will he try? Far from it!” the brothers screamed. But the Prince insisted. He did not see how beautiful Cinderella was. Of course, the shoe fits like Cinderella’s mold. While the Prince kneels and proposes to Cinderella, it is up to both the brothers to watch what happens with anger and jealousy. Of course Cinderella accepted the Prince’s offer.

  • İngilizce Fıkra Örneği

    İngilizce Fıkra Örneği

    Fıkra Nedir ?

    Gazete ve dergi gibi süreli yayınlarda, bir yazarın genel bir başlık altında günün sosyal ve siyasî olaylarını kendi bakış açısına  ve düşünce yapısına göre değerlendirdiği kısa yorum yazılarına fıkra denir.

    Yazılı kompozisyon türü olan fıkra düşünsel ağırlıklı ,günlük kısa yazılardır.

    Fıkra dili kolay anlaşılır olmalıdır.

    Konular tarafsız şekilde ele alınır.

    Okuyucuyu inandırma zorunluluğu yoktur.

    Sır Saklamak

    Yavuz Sultan Selim, bir çok Osmanlı Padişahı gibi devletin selameti için sefer hazırlıklarını gizli tutarmış. Bir keresinde vezirlerinden biri ısrarla seferin yapılacağı ülkeyi sorunca, Yavuz ona:

    -Yavuz Sultan Selim kept his preparations for the voyage of the state secret. Once one of his viziers insisted on the country where the expedition would take place, Yavuz said to him:

    – Sen sır saklamasını bilir misin? diye sormuş.

    – Do you know how to keep a secret? he asked.

    Vezir, Yavuz’dan cevap alacağı ümidiyle:

    Vizier hoping to receive an answer from Yavuz:

    -Evet hünkarım, bilirim dediğinde, Sultan Yavuz cevabı yapıştırmış:

    -Yes my dear, when I say I know, Sultan Yavuz stuck the answer:

    -Ben de bilirim.

    – I know that too.

    Kazan Doğurdu

    Hoca Nasrettin komşusundan bir gün kazan ödünç ister. İade ederken de hem teşekkür eder, hem de içine küçük bir kazan koyar.

    -Hodja Nasrettin asks a neighbor to borrow one day. When returning, he both thanks and puts a small cauldron in it.

    Komsusu merakla bu küçük kazanı sorunca da,

    -When his neighbor curiously asked about this little cauldron,

    -Komşu, bizdeyken kazanın doğurdu, der. Komşusu bu ise pek sevinir.

    – The neighbor says that the cauldron was with us. His neighbor is very happy about this.

    Aradan epey zaman geçer, Hoca yine komşusundan kazanı ödünç ister. Komşusu da sevinerek verir.

    -It takes quite a while, Hoca again wants to borrow the cauldron from his neighbor. He gives his neighbor with joy.

    Ama bu kez aradan günler, haftalar geçer, Hoca’dan ses çıkmaz. Nihayet bir gün komşusu konuyu açmaya karar verir:

    -But this time, days and weeks pass, and there is no sound from Hodja. Finally one day his neighbor decides to open the matter:

    -Hoca, bizim kazan ne oldu? diye sorar. Hoca da üzgün bir ifadeyle:

    -Hodja, what happened to our boiler? she asks. Hodja, with a sad expression:

    -Komşu çok zaman geçti aradan, senin kazan öldü. Sana nasıl söyleyeceğimi düşünüp duruyordum, der. Sinirlenen komşusu:

    -No neighbor passed a long time, your cauldron is dead. I kept thinking how to tell you, he says. Annoyed neighbor:

    -Hocam ne diyorsunuz? Hiç kazan ölür mü? Kazan canlı mı ki ölsün? Hoca:

    What do you say, sir? Will the boiler ever die? Is Kazan alive so he can die? Hodja:

    -Doğurduğuna inanıyorsun da ölünce neden feryat ediyorsun, der komşusuna.

    -You believe you gave birth, but why do you cry out when you die?

  • İngilizce Otobiyografi Örneği

    İngilizce Otobiyografi Örneği

    Otobiyografi Nedir ?

    Otobiyografi bir düşünürün, bir sanatçının kendi yaşam öyküsünü anlattığı eserdir.Kaynak olarak kişi kendini ve aile büyüklerinden aldığı bilgileri kullanmaktadır. Otobiyografi yazmak çok güçtür,çünkü insanın kendinden söz ederken objektif olması  zordur.Otobiyografiler sayesinde o kişinin kişisel bilgileri , sanatı , düşünceleri, yaptığı işler ,hobileri ,fobileri hakkında bilgileniriz.

    Otobiyografi Nasıl Yazılır ?

    Otobiyografi yazmaya tıpkı biyografide olduğu gibi tanıtıcı bilgilerle başlanmalı, sonra toplumsal kanaat ve düşüncelere, dinî inançlara, ahlakî ve sosyal görüşlere, kişilik özelliklerine, anılara, kişisel yaşantılara yer verilmelidir. Otobiyografi düşünsel planla yazılır.Otobiyografi belgelere dayanılarak yazılır.Derlenen bilgiler bilimsel araştırma yöntemiyle bir araya getirilmelidir.

    Otobiyografi Örneği

    Merhaba,Ben Kadir . 2008  yılında Malatya’da  doğdum.

    Hello, I am Kadir. I was born in 2008 in Malatya.

    Şu anda 12 yaşındayım.

    He is now 12 years old.

    Boyum 1.45 kilom 35 kg’dır.

    My height is 1.45 kilom 35 kg.

    Annemin adı Gül, babamın adı ise Ali’dir.

    My mother’s name is Gül, and my father’s name is Ali.

    Annem ev hanımı, babam ise müdürdür.

    My mother is a housewife and my father is a manager.

    Peyami Safa İlköğretim Okulu’nun 6/B sınıfında okuyorum.

    I am studying in the 6 / B class of Peyami Safa Primary School.

    Futbol oynamayı, kitap okumayı ve müzik dinlemeyi çok seviyorum.

    I love playing football, reading books and listening to music.

    En çok sevdiğim yemekler pizza ve hamburgerdir.

    My favorite dishes are pizza and hamburger.

    Hobilerim; bisiklet sürmek, yüzmek, ders çalışmak, alışveriş yapmak ve futbol oynamaktır.

    My hobbies; cycling, swimming, studying, shopping and playing football.

    Fobilerim ise böcekler ve hırsızlardır.

    My phobias are insects and thieves.

    Benim 1 tane balığım  var. Onun adı Süslü.

    I have 1 fish.It name is Süslü.

    En çok sevdiğim hayvan köpektir.

    My favorite animal is the dog.

    En sevdiğim şarkıcı Murat Boz’dur.

    My favorite singer is Murat Boz.

    Pop tarzı müzik dinlerim.

    I listen to pop style music.

    En çok sevdiğim arkadaşım Hasan ve Hüseyin’dir.

    My favorite friend is Hasan and Hüseyin.

  • İngilizce Biyografi Örneği

    İngilizce Biyografi Örneği

    Biyografi Nedir?

    Tanınmış kişilerin, ünlü bir yazarın veya sanatçının hayatını anlatan yazım türüne biyografi denir. Bu tanınmış kişiler din, sanat, bilim, siyaset, spor vb. alanlarda tanınmış kişiler olabilir.

    Biyografi Nasıl Yazılır?

    Giriş bölümü: Giriş bölümünde biyografisi yazılan kişinin kaç yılında doğduğu ,kişinin doğduğu yer, ,kişisel bilgileri yer almaktadır.

    Gelişme bölümü: Gelişme bölümünde biyografisi yazılan kişinin çocukluk yıllarından  okuduğu okullardan ,okul yıllarındaki başarılarından bahsedilir.

    Sonuç bölümü: Biyografinin son kısmı olan sonuç bölümü, kişinin iş yaşamı ve özel hayatını içerir. Evlilik, kariyer vb. konular burada anlatılır. İş yerindeki başarılara değinilir. Kişinin toplumdaki sosyal konumuna dikkat çekilir.

    Biyografi hakkında verilen bilgilerden sonra şimdi ise Ulu Önder Atatürk’ün biyografisini inceleyelim.

    Mustafa Kemal Atatürk Biyografi

    Giriş Bölümü : Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selanik’te doğdu.

    Mustafa Kemal Atatürk was born in Thessaloniki in 1881.

    Ali Rıza Efendi babası, Zübeyde Hanım ise annesidir.

    Ali Rıza Efendi is his father and Zübeyde Hanım is her mother.

    Gelişme Bölümü : Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitim aldığı okullar baştan sona şöyledir; ilkokul eğitimini Mahalle Mektebinde ve Şemsi Efendi Okulunda, ortaokul eğitimini Selanik Mülkiye Rüştiyesi ve Selanik Askeri Rüştiyesinde, lise eğitimini Selanik Askeri İdadisi, üniversite eğitimini ise Harp Okulu ve Harp Akademisinde almıştır.

    The schools where Mustafa Kemal Atatürk was educated are as follows; He received his primary education at the Neighborhood School and Şemsi Efendi School, his secondary education at the Thessaloniki Civil Society and Thessaloniki Military High School, and his high school education at the Thessaloniki Military High School, and his university education at the Military Academy and the Military Academy.

    In 1893, while studying at the Military Secondary School, her mathematics teacher named her Kemal and her name was Mustafa Kemal.

    Sonuç Bölümü: I. Dünya Savaşı nihayete erdiğinde Mondros Ateşkes antlaşması imzalanması ile vatan topraklarını paylaşılacaktı.

    When World War I finally came to an end, the territory of the homeland would be shared with the signing of the Mondros Armistice.

    Fakat duruma el koyan Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak milli mücadelenin temellerini attı.

    But Mustafa Kemal, who seized the situation, went to Samsun on 19 May 1919 and laid the foundations of the national struggle.

    23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’nin açılmasına önder olan Mustafa Kemal Meclis tarafından da Hükümet Başkanı seçildi.

    Mustafa Kemal, who was the leader of the opening of the Turkish Grand National Assembly on April 23, 1920, was also elected as the President of the Assembly.

    5 Ağustos 1921’de yine Meclis tarafından Başkomutan seçildi. Sakarya Savaşı’nın kazanılmasındaki büyük emeklerinden dolayı Gazilik unvanı ve Mareşallik rütbesi ile şereflendirildi.

    On August 5, 1921, he was elected as the Commander-in-Chief by the Assembly. He was honored with the title of Veteran and the rank of Marshal for his great efforts in winning the Sakarya War.

    29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi ve Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı koltuğuna oturdu.

    Republic was proclaimed on 29 October 1923 and Mustafa Kemal Ataturk, the first president sat in the seat of the Republic of Turkey.

    1934 yılında Gazi Mustafa Kemal’e meclis “Atatürk” soyadını lâyık gördü.

    In 1934, the council deemed the surname “Atatürk” to Gazi Mustafa Kemal.

     10 Kasım 1938 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda hayatına veda etti.

    He died in the Dolmabahçe Palace on November 10, 1938.

    Tüm ülkeyi yasa boğdu. Ancak inkılapları ve ülkemize kazandırdıklarıyla kalbimizde sonsuzluğu ulaşmış bir liderdir.

    The law broke the whole country. However, with its reforms and what it brings to our country, it is a leader that has reached infinity in our hearts.

  • İngilizce Bilmece Örneği

    İngilizce Bilmece Örneği

    Bilmece Nedir ?

    Eşya, insan, hayvan, bitki, doğa ve inanışla ilgili bilgilerin üstü kapalı olarak anlatılması ve onun ne olduğunun düşünülerek bulunmasını hedefleyen çoğu kalıplaşmış sözlerdir.

    Bilmece Örnekleri

    Çarşıdan aldım bir tane , eve geldim bin tane (Nar)

    -I bought one from the bazaar, I came home thousand (Pomegranate)

    Küçücük bakkal, dünyayı yutar (Ağız)

    The tiny grocery store swallows the world (Mouth)

    Yaştır kurutamazsın, tuzunu bulamazsın. Çiçeklerden toplanır, tadına doyamazsın. (Bal)

    -You can’t dry it for ages, you can’t find its salt. It is collected from flowers, you can not get enough of it. (Honey)

    Sıra sıra odalar, birbirini kovalar ( Tren)

    -Row rooms, chases each other (Train)

    Gece içindeyiz, gündüz dışında. Pencereli, kapılı, bir şirin yuva. (Ev)

    -We are in the night, outside of the day. A cute home with windows, doors. (Home)

    Suyu tuzlu içilmez, vapursuz hiç geçilmez. Rüzgârları çok eserse, dalgaları eksilmez. (Deniz)

    -Its juice is not salted, it is never passed without vapors. If the winds blow very much, the waves do not decrease. (Sea)

    Eli var ayağı var, uzunca bir kuyruğu var. İnsan desem insan değil, hayvan desem hayvan değil. Bir acayip huyu var. (Maymun)

    -He has a hand, a foot, a long tail. If I say human is not human, if I say animal it is not animal. He has a strange temper. (Monkey)

    Altında dört teker, üstünde yük çeker. (Araba)

    -It pulls four wheels under it and a load on it. (Car)

    İki camlı pencere, bakıp durur her yere. (Gözlük)

    -Two glazed windows look everywhere. (Glasses)

    Benim bir kızım var, kat kat çeyizi var (Lahana)

    -I have a daughter, she has a dowry (Cabbage)

    Mavi atlas iğne batmaz  (Gökyüzü)

    -Blue atlas needle sticks (Sky)

    Biz biz idik, otuz iki kız idik ,eğildik büküldük,iki sıra dizeldik (Dişler)

    -We were, we were thirty-two girls, bent down, twisted, two rows of diesel (Teeth)

    Ben giderim,o gider, güneşte beni izler (Gölge)

    -I go, he goes, he watches me in the sun (Shadow)

    Bir küçücük kutudur, bütün dünya yurdudur. (Radyo)

    -It is a tiny box, it is a whole world land. (Radio)

    Yarım kaşık, duvara yapışık. (Kulak)

    -Half a spoon is stuck to the wall. (Ear)

    Küçücük fıçıcık, içi dolu turşucuk. (Limon)

    -Small barrel, full pickle. (Lemon)

    İstanbul da süt pişti kokusu buraya düştü (Mektup)

    -The smell of milk cooked in Istanbul fell here (Letter)

    Açarsam dünya olur yakarsam kül olur (Harita)

    -If I open the world, if I burn, it will be ash (Map)

    Dişim var ağzım yok  (Tarak)

    I have a tooth, I have no mouth (Comb)

  • İngilizce En Çok Kullanılan Deyimler

    İngilizce En Çok Kullanılan Deyimler

    -A piece of cake

    Çocuk oyuncağı. Anlamı bir işin basit olduğunu ifade etmektedir.Önem verilmesinin gerekli olmadığı durumlarda kullanılır.

    Toy. It means that a job is simple.It is used when attention is not required.

    “Benim için buradan oraya gitmek çocuk oyuncağıdır.”

    “For me, going from here to there is a piece of cake.”

    -Cut to the chase

    Sadede gelmek. Anlamı asıl anlatılmak isteneni bir an önce anlatmak anlamında kullanılır.Örneğin söylenmek istenen sözü söylemeyip lafı uzatan insanlar için sadede gel deyimi kullanılabilir.

    Cut to the chase. The meaning is used to tell what is really wanted to be told as soon as possible.For example, for people who do not say the word they want to be said, the phrase come to the point can be used.

    “Şimdi bunları bırakın da sadede gelin.”

    “Now, stop it and get to the point.”

    -Get a second wind

    Dinlenmek. Anlamı soluklanmak  bir işte çok çalışıldıktan sonra biraz soluklanma nefes alma yorgunluğunu atma anlamında kullanılmaktadır.

    Rest. It means breathing after a lot of work is used in the sense of breathing fatigue.

    -Hit the roof

    Tepesi atmak . Anlamı sinirden tepesi atmak, çok kızmak anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Throwing the hill. It is an idiom used to mean tossing the hill from the nerve and being very angry.

    “Ben eve geç gelince annemin tepesi attı.”

    “When I came home late, my mom’s tossed.”

    -Living hand to mouth

    Ucu ucuna geçinmek .Anlamı çok para olmadan, kıtı kıtına geçinme hâli.

    Just getting along .It means living on a limb without a lot of money.

    “Bu yiyecekler iki gün ucu ucuna yeter.”

    “This food is barely enough for two days.”

    -Once in a blue moon

    Ayda yılda bir .Anlamı bir şeyin çok nadir gerçekleştiğini anlatmak için kullanılır.Örneğin ayda yılda bir ziyarete gelir sözü eylemin nadiren yapıldığı anlamı katmaktadır.

    A month a year .It means that something happens very rarely.For example, the promise of visiting every month and every year adds to the fact that the action is rarely performed.

    “Buraya ayda yılda bir insan gelir.”

    “People come here once a month and a year.”

    -Raining cats and dogs

    Bardaktan boşanırcasına yağmur yağması .Anlamı yağmurun aşırı şiddetli ve fazla yağdığı durumlarda kullanılır.

    Torrential rain .Its meaning is used when the rain is extremely heavy and it rains too much.

    “Birden bardaktan boşalırcasına yağmaya başladı.”

    “It just started pouring out of the glass.”

    -Speak of the devil

    İti an çomağı hazırla. Anlamı sevilmeyen birinin bahsi geçerken konuşmanın üzerine gelmesi durumunda kullanılır.

    Speak of the devil pants get ready. It means when an unloved person comes over the conversation.

    -Spill the beans

    Baklayı ağzından çıkarmak. Anlamı bir kişinin bildiği sırları söylemesini istendiği durumlarda kullanılır.

    Spit it out. Its meaning is used when a person is asked to tell secrets they know.

    -Stab someone in the back

    Birini sırtından bıçaklamak .Anlamı birinin güvenini kaybetmek anlamında kullanılmaktadır.

    Stab someone in the back .It means losing someone’s trust.

    “Bizi sırtımızdan bıçaklayan insanla, bir daha işimiz olmaz.”

    “With the person who stabbed us in the back, we will never have any business again.”

    -Neck and neck

    Başa baş gitmek.Anlamı aynı düzeyde olmaktır.

    Go head to head.It means being on the same level.

    “Takımlar başa baş bir mücadele verdiler.”

    “The teams had a head-to-head fight.”

    Taking bribes

    Rüşvet almak.Anlamı yasal olmayan bir şekilde para almak anlamında kullanılmaktadır.

    Take a bribe.It means taking money in an illegal way.

    “Rüşvet almayı alışkanlık hâline getirmişti.”

    “He made a habit of taking bribes.”

    Having a lot of money

    Çok paraya sahip olmak anlamında kullanılmaktadır.

    It is used in the sense of having a lot of money.

    “Çok kazandığından olsa gerek, paraya para demiyor.”

    “Must be because he makes a lot of money.”

    -A hard nut to crack

    Çetin ceviz. Anlamı uğraşılması zor kişi için kullanılır.

    Hard-core. It means it’s used for a hard person to deal with.

    “Şimdi anlıyordu rakibinin ne deneli çetin ceviz olduğunu. “

    “Now he understood what his opponent had been trying hard. “

    -Actions speak louder than words

    Lafla peynir gemisi yürümez.Anlamı Yalnız konuşarak, yaparım ederim diyerek bir yere varılmaz ve hiçbir iş gerçekleştirilemez,harekete geçip uygulamak ve çalışmak lâzımdır.

    Talk and cheese don’t work.The meaning is not reached by speaking alone, saying I will do and no work can be performed,it is necessary to take action and apply and work.

    “Her söylediğin sözde kalıyor,işe gelince yapmıyorsun.Lafla peynir gemisi yürümez.”

    “Everything you say stays in your word, you don’t do it when it comes to work.Talk and cheese don’t work.”

  • YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – E

    YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – E

    1.earth = dünya, in, yeryüzü

    1. edit = bir kitabı basılabilir hale getirmek, editörlük yapmak, düzenlemek, düzeltmek
    2. edition = sürüm, basım, baskı, yayın, versiyon
    3. educate = eğitmek, yetiştirmek, terbiye etmek
    4. effect = etkili, etkin, etki, verim, gerçeklik, yürürlük, izlenim, tesir
    5. elect = seçmek, görevlendirmek
    6. eliminate = kaldırmak, gidermek, çıkarmak
    7. elimination = eleme, eliminasyon, çıkarma, atma, yok etme
    8. embarrass = utandırmak, bozmak, engellemek, şaşırtmak, sıkıntı vermek
    9. embrace = kucaklamak, kucaklaşmak, bağrına basmak, sarmaş dolaş olmak
    10. emerge = çıkmak, ortaya çıkmak, su yüzüne çıkmak, gün ışığına çıkmak
    11. emphasize =vurgulamak, üzerinde durmak
    12. employ = çalıştırmak, kullanmak, iş vermek
    13. empty = boş, boşuna, aç, yoksun, içeriksiz, önemsiz, anlamsız
    14. emulate = öykünmek, özenmek, imrenmek, yarışmak
    15. enable = olanaklı kılmak, etkinleştirmek
    16. enclose = çevresini sarmak, içermek, kapsamak
    17. encounter = karşılaşma, rastlama, dövüşme
    18. encourage = teşvik etmek, cesaretlendirmek, desteklemek, korumak, özendirmek
    19. endure = dayanmak, katlanmak
    20. enhance = geliştirmek, iyileştirmek
    21. enhancement = yükseltme, artırma, çoğaltma, geliştirme, gelişme
    22. enlarge = büyütmek, genişletmek, büyümek,
    23. enquire = soruşturmak, sormak, soru sormak
    24. enslave = köleleştirmek, esir etmek
    25. ensure = sağlamak, garantilemek, kesinleştirmek, garantiye almak, sağlama almak, sigorta etmek
    26. entertain = eğlendirmek, ağırlamak, oyalamak, misafir etmek, aklında bulundurmak
    27. entirely = tamamen, tamamıyla, bütünüyle, büsbütün
    28. entrance = giriş, girme, kapı, antre
    29. envy = kıskanmak, imrenmek
    30. epic = destansı, epik
    31. equal = eşit, aynı, düzenli, uygun, yanlı, yeterli, eş, başabaş, sakin, hayır demez
    32. equality = eşitlik, eşlik, denklik, seviye
    33. equate = eşit olmak, eşitlemek, eşit tutmak, kıyaslamak
    34. equip = donatmak, hazırlamak, giydirmek, kuşatmak
    35. equip = donatmak
    36. erode = yıpratmak, aşınmak, aşındırmak
    37. erupt = patlak vermek, çıkmak, püskürmek
    38. establish = kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul etttirmek
    39. estimate = tahmini bir şey/rakam söylemek, tahminde bulunmak
    40. eternal = sonsuz, ebedi, ölümsüz, ölmez
    41. evaluate = değerlendirmek, ölçmek, yorumlamak, değer biçmek, paha biçmek
    42. evaluation = değerlendirme, deneme
    43. evidently = açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak, açıkça, apaçık
    44. evolve = gelişmek, geliştirmek, ilerlemek, evrimleşmek, çıkarmak, evrilmek, yaymak, açmak
    45. exaggerated = abartılı, mübalağalı
    46. excavate = kazı yapmak
    47. exceed = aşmak, kazmak
    48. excessive = aşırı, ölçüsüz, abartılı, haddinden fazla, fahiş
    49. exchange = döviz, satım, kambiyo, mübadele
    50. exclude = dışlamak, çıkarmak, hariç tutmak, dışında tutmak, dahil etmemek, içeri almamak, kovmak
    51. exclusive to = herkese açık olmayan, özel
    52. exclusively = sadece, münhasıran, yalnız, sırf
    53. excursion = keşif gezisi, gezi, gezinti
    54. exhibit = sergilemek
    55. exist = var olmak, mevcut hale gelmek, olmak
    56. existence = var oluş, mevcut olma
    57. expand = genişlemek, büyümek, nüfuz olarak artmak
    58. expect = ummak, beklemek
    59. expectation = umut, beklenti
    60. expense = masraf
    61. experience = deneyimli, tecrübeli
    62. expire = dolmak, sona ermek, bitmek, ölmek, geçmek, geçerliliğini yitirmek, son nefesini vermek, geçilmek, nefes vermek
    63. Expiry Date = Son Kullanma Tarihi
    64. explode = patlatmak, infilak etmek, havaya uçurmak, yıkmak
    65. exploit = kullanmak, yararlanmak, sömürmek, faydalanmak
    66. explore = keşfetmek,araştırmak,
    67. export = ihracat, ihraç, dışsatım
    68. expose = göstermek, sergilemek, teşhir etmek, bırakmak, terketmek, ortaya çıkarmak
    69. express = ifade etmek, iletmek, çabuk, hızlı, açık
    70. extend = genişletmek, uzatmak, uzamak, büyümek
    71. extract = elde etmek, çekip çıkarmak
    72. extraordinary = olağanüstü, özel, fevkalade
  • YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – D

    YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – D

    1. debate = tartışma, münazara, çekişme
    2. debt = borç, borçluluk
    3. deceit = aldatmaca, hilekarlık, dolandırıcılık
    4. deceive = aldatmak, kandırmak, ihanet etmek, kazık atmak, oyun etmek
    5. decipher = şifresini çözmek, deşifre etmek,
    6. declare = ilan etmek, beyan etmek
    7. decline = azalmak, gerilemek, düşme, düşüş
    8. dedicate = adamak, vermek, ayırmak, tahsis etmek, ithaf etmek, hizmete sunmak
    9. dedicate to = kendini adamak
    10. deduce = sonuç çıkarmak, anlamak
    11. deduction = tümevarım, sonuç, indirim, kesinti
    12. deepen = derinleşmek, derinleştirmek, artmak, artırmak, şiddetlenmek
    13. defeat = yenmek, bozguna uğratmak
    14. defect = bozukluk, kusur, hata, sakatlık
    15. defend = savunmak, korumak, müdafaa etmek
    16. define = tanımlamak, belirlemek, belirtmek, tarif etmek
    17. degeneration = yozlaşma, aslını kaybetme
    18. delay = geciktirme, gecikme, tehir,
    19. delightful = zevkli, hoş, keyifli,
    20. deliver = sunmak, sağlamak, ulaştırmak, vermek, teslim etmek, iletmek, dağıtmak, devretmek
    21. demand = talep, istem, istek, rağbet
    22. demobilize = terhis etmek
    23. demolish = yıkmak, tahrip etmek, imha etmek
    24. demonstrate = göstermek, sergilemek, kanıtlamak, ispatlamak, ispat etmek, koymak
    25. deny = reddetmek, inkâr etmek, yalanlamak, yadsımak, yoksun bırakmak, mahrum etmek, esirgemek, engellemek
    26. depress = bastırmak, moralini bozmak, azaltmak, kısmak, düşürmek,
    27. derive from = çıkarmak, gelmek
    28. descend = inmek, alçalmak, soyundan gelmek, miras kalmak, madene inmek, detaya inmek
    29. desert = çöl, tatsızlık, hak etme, ıssız yer
    30. deserve =hak etmek, layık olmak
    31. design = plan çizmek, tasarlamak
    32. design = tasarlamak, dizayn etmek
    33. desire = istek, arzu, istemek, arzu etmek
    34. desolate = mutsuz, kederli, ıssız, terkedilmiş
    35. dessert = tatlı
    36. destination = hedef, varış yeri, amaç, gidilecek yer
    37. destiny = kader, yazgı, alın yazısı, kısmet
    38. destroy = yıkmak, imha etmek, tahrip etmek, ümidini yıkmak
    39. detain = gözaltına almak, tutuklamak, alıkoymak, hapsetmek, mahrum etmek
    40. detect = meydana çıkarmak, işin aslını ortaya çıkarmak ,algılamak, sezmek, farketmek
    41. detection = teşhis etmek, belirlemek, algılamak, algılayıcı
    42. deter (someone) from = caydırmak, engel olmak
    43. deteriorate = kötüleşmek, kötüye gitmek, bozmak, bozulmak
    44. determination = belirleme, kararlılık, karar, tespit, saptama, belirtme, azim, saplantı
    45. devastate = harap etmek, tahrip etmek, mahvetmek, enkaz haline getirmek
    46. develop = geliştirmek, gelişmek, şekillendirmek, ilerlemek, banyo etmek, açınım yapmak, tab etmek, ilgi göstermek
    47. deviate = sapmak, saptırmak, yoldan çıkmak
    48. devote = adamak, ayırmak, tahsis etmek
    49. diagnose as = teşhis etmek
    50. differentiate = farklılaştırmak, ayırt etmek, ayrım yapmak, farkı görmek, fark gözetmek
    51. diminish = azaltmak, düşürmek, küçültmek, kısmak, eksiltmek
    52. direct = direkt, dolaysız, anlaşılır, açık, doğru, dürüst, kestirme, doğrudan doğruya
    53. disappearance = kayboluş, kayıp, yok olma, gözden kaybolma
    54. disclose = açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak
    55. discover = keşfetmek, bulmak, ortaya çıkarmak
    56. discriminate (against) = ayırt etmek, fark gözetmek, ayrıcalık yapmak
    57. discriminate against = ayrımcılık yapmak
    58. discuss about = tartışmak
    59. disease = hastalık, rahatsızlık, illet,
    60. dismiss = kovmak (işten), kafasından çıkarmak, reddetmek
    61. dismissal = işten çıkarma, görevden alma, reddetme, af
    62. dispatch = gönderme, sevk,
    63. display = göstermek, sergi , görüntüleme
    64. displeased = hoşnut kalmamış, memnun olmayan
    65. dispose of = kullanmak, vermek, kurtulmak, imha etmek, elden çıkarmak, satmak, yok etmek, bırakmak, tüketmek, devretmek, halletmek
    66. dispute = anlaşmazlık, uyuşmazlık, ihtilaf, tartışma, çatışma, çekişme, kavga, münakaşa
    67. disqualify = menetmek, yetersiz bulmak, yetkisini elinden almak
    68. disseminate = yaymak, dağıtmak, saçmak
    69. distinct = farklı, ayrı, başka
    70. distinguish = ayırmak, ayırt etmek, ayrım yapmak, seçmek
    71. distort = bozmak, biçimini bozmak
    72. distress = sıkıntı, sıkıntılı
    73. distribute = dağıtmak, vermek, paylaştırmak
    74. divert = yönlendirmek, başka yöne çekmek
    75. dizzy = baş döndürücü, başı dönen, şaşkın, sersemlemiş, fırıl fırıl dönen
    76. docile (dosayl) = uysal, evcil
    77. dominate = hakim olmak, egemen olmak, hükmetmek, nazır olmak
    78. donate = bağışlamak, vermek
    79. donation = bağışlama, bağış yapmak
    80. dowry = çeyiz, drahoma, yetenek
    81. dramatic = dramatik, çarpıcı, etkileyici, heyecanlı
    82. draw = çizim, çekim, çekme
    83. dress code = kıyafet kodu
    84. drug addict = eroin bağımlısı
    85. drug dealer = eroin ticareti yapan kimse
    86. dustbin = çöp kutusu
  • YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – C

    YDS’de En Çok Çıkan Kelimeler – C

    1.calculator = hesap makinesi

    1. call for = talep etmek, istemek gerektirmek, çağırmak
    2. calm = sakin, huzurlu, gürültüsüz, durgun, endişesiz, dingin, serinkanlı, esintisiz
    3. can’t take one’s eyes off = gözlerini alamamak
    4. cancel = iptal, çıkarma, silme, fesih
    5. captivating = büyüleyici
    6. captive = tutsak, esir
    7. captivity = tutsaklık, esaret
    8. capture = yakalamak, ele geçirmek, tutsak etmek
    9. careless = dikkatsiz, aldırışsız, özensiz, ilgisiz, kayıtsız, gafil, kaygısız
    10. carry out = gerçekleştirmek, uygulamak
    11. carve = oymak, oymacılık yapmak, oyma ile süslemek, kazımak
    12. casually = günlük, sıradan, havadan sudan, tesadüfen, gelişigüzel biçimde
    13. cease = durdurmak, durmak, kesilmek
    14. ceaseless = aralıksız, durmadan
    15. celebration = kutlama, anma, tören
    16. celebrity = ünlü
    17. census = nüfus sayımı
    18. ceremony = tören, resmilik, kutlama, seremoni, ayin, merasim, dini tören, protokol, dinsel tören, resmiyet, nezaket kuralları
    19. charge = ücret, şarj etme
    20. circulate = dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek, tedavül etmek
    21. circulation = dolanım, dolaşım, sirkülasyon, tiraj, dağıtım, tedavül, yayma, devretme, akıntı, deveran, cereyan
    22. cite = örneklemek, adından bahsetmek,
    23. citizen = vatandaş, yurttaş, hemşehri, sakin, ikamet eden kimse
    24. clarify = açıklamak
    25. claw =pençe, tırnak, kıskaçlı, kıskaç
    26. clearance = gümrükleme, mağazayı boşaltma, malları elden çıkarma, tasfiye, izin,
    27. close = (sıfat) yakın
    28. closed = kapalı
    29. closure = kapanış, kapama, kapanma, kapatma
      31.coincide with = aynı zamana denk gelmek/tesadüf etmek
      32.collapse = çökme, çöküş, yıkılma, yığılma, suya düşme
      33.collapsible = katlanır, açılır kapanır, portatif
      34.collar = yakalı, yaka, tasma
      35.colleague = meslektaş, iş arkadaşı
      36.collide with = çarpışmak
      37.commence = başlamak
      38.comment on = yorum yapmak
      39.commercial = ticari, kârlı, mesleki
      40.commit = işlemek, suç işlemek
      41.common = ak, müşterek, alışılagelmiş
      42.commonplace = sıradan, olağan, adi
      43.commuter = ev ile iş arasında mekik dokuyan/gidip gelen
      44.companion = arkadaş, dost, yoldaş, ahbap
      45.company = arkadaşlık, dostluk,şirket
      46.compel = zorlamak, zorunda bırakmak, mecbur etmek
      47.compensation for = tazminat ödemek, telafi etmek
      48.compete = rekabet etmek, yarışmak
      49.compete against = başkasıyla yarışmak, rekabet etmek
      50.compete with = başkasıyla aynı yerden beslenmek/geçim sağlamak
      51 competition = rekabet, yarışma, yarış, çekişme
    30. compile = derlemek, toplamak, sıralamak, telif etmek
    31. complain to somebody about something = birine bir şey hakkında şikayet etmek.
    32. completely = tamamen, kesinlikle, bütünüyle, tam olarak, iyice, büsbütün, düpedüz, bütün bütün
    33. comply (with) = -e uymak,- e itaat etmek
    34. compose = oluşturmak, yaratmak, meydana getirmek
    35. compound = bileşik, alaşım, bileşim, karıştırılma, ağıl, bileşik kelime
    36. comprise = içermek
    37. compute = hesaplama
    38. conceal = gizlemek, saklamak
    39. conceive as = – olarak algılamak/düşünmek,conceive of = bir şeyi ilk
      kendisi akıl etmek
    40. conclude = sonuçlandırmak, sonuçlanmak, anlaşma yapmak, sonuç çıkarmak, karara varmak
    41. conclusion = sonuç, netice, yargı, son,
    42. condition = koşul, şart, durum, hal, kondisyon, medeni durum
    43. conditionally = şartlı olarak, belli şartlara bağlı
    44. conduct = deney,çalışma vb. yapmak yürütmek, icra etmek
    45. confess = itiraf etmek, söylemek, günah çıkarmak, kabullenmek
    46. confident (of) = emin, güvenli, kendine güvenen
    47. confine to = sınırlamak, mahkum etmek, hapsetmek
    48. confirm = onaylamak, doğrulamak
    49. conflict = çatışma, savaş, çekişme, çarpışma, fikir ayrılığı
    50. conflict with = çatışmak, çarpışmak, savaşmak
    51. conform to = uymak, uyuşmak
    52. confront = karşılaşmak, yüz yüze gelmek,
    53. confuse = karıştırmak, şaşırmak
    54. conquer = fethetmek, yenmek, almak, ele geçirmek, başarmak, elde etmek
    55. consent = razı olmak,izin,rıza
    56. consent to = razı olmak
    57. consequence = sonuç, netice
    58. conserve = korumak, muhafaza etmek
    59. considerable = büyük ölçüde, önemli miktarda, azımsanamaz
    60. considerably = önemli ölçüde, oldukça
    61. considerately = düşünceli/nazik bir şekilde
    62. consideration = göz önünde bulundurma/düşünme
    63. consist of = ibaret olmak, meydana gelmek
    64. conspire against = birine komplo kurmak
    65. constantly =sürekli, aralıksız
    66. constantly = sürekli, durmadan, daima
    67. constitute = oluşturmak, teşkil etmek, kurmak, atamak, yürürlüğe koymak
    68. constrain = kısıtlamak, sınırlandırmak, sınırlamak
    69. construct =inşa etmek, yapmak
    70. consult = danışmak
    71. consume = tüketmek
    72. contact with = birisi ile kontak/temas kurmak, irtibata geçmek
    73. contemporary = çağdaş, modern, günümüze ait, yaşıt, çağcıl
    74. content with = — den memnun
    75. contest = yarışma, müsabaka
    76. continent = kıta, anakara
    77. contract = sözleşme, anlaşma, kontrat, antlaşma, mukavele
    78. contradict = çelişmek, ters düşmek, yalanlamak, aksini iddia etmek
    79. contradictory = çelişkili, tutarsız, kendini yalancı çıkaran
    80. contribute to = katkıda bulunmak
    81. controversial = tartışmalı, fikir ayrılığına sebep olan
    82. controversy =tartışma, çelişki, çekişme
    83. conventional = geleneksel, alışılagelen, klasik
    84. converse = sohbet etmek, söyleşmek
    85. convert into = dönüştürmek
    86. convict = mahkum, tutuklu,suçlu, hükümlü
    87. convince = ikna etmek, inandırmak,
    88. correctly = doğru bir şekilde, düzgünce, düzgün
    89. correspond to = bir şeyle uymak, uygun düşmek,
    90. correspond with = birisi ile yazışmak
    91. counterpart = muadil
    92. couple = çiftleştirmek, çiftleşmek, eşleştirmek
    93. course = ders, kurs
    94. cramped = kasılmış, kramp girmiş, sıkışık
    95. crash = çökme, çöküş
    96. crawl = sürünmek, emeklemek, kaynıyor olmak, yavaş ilerlemek, yağ yapmak
    97. create = oluşturmak, yaratmak, yapmak, üretmek, atamak, neden olmak, meydana getirmek, yetki vermek
    98. credibly = inanılır bir şekilde
    99. criminal = ciddi bir suç/cürüm işlemiş,suçlu
    100. crippled = sakat, kötürüm, eli ayağı tutmayan
    101. crocodile = timsah
    102. cross out = üstünü çizmek, silmek
    103. crumble = parçalanmak, parçalamak, ufalamak, yıkılmak
    104. cultivate = tarım yapmak, tarlayı vb sürüp ekmek
    105. curator = sanat galerisi/müze/kütüphane görevlisi
    106. currency = döviz
    107. curve = eğim, eğmek
    108. custom = gelenek, görenek
    109. customary = alışılagelmiş, alışılmış
  • YDS En Çok Çıkan Kelimeler -B

    YDS En Çok Çıkan Kelimeler -B

    1. backward = gerici (retrograde) most backward – en gerici geri, çağdışı, geç kavrayan (back) backward direction – geri yön dönük backward compatible – dönük uyumlu geç (late) gelişmemiş (underdeveloped) geri kalmış (underdeveloped) ters, isteksiz, çekingen
    2. badly in need of = bir şeye/birine çok muhtaç olmak, bir seye ihtiyacı olmak
    3. barely = zar zor, anca, ancak, hemen hemen, hemen hemen hiç
    4. bargain = azarlık (deal) bargain collectively – toplu pazarlık anlaşma, uyuşma (agreement) little bargain – küçük anlaşma anlaşmak pazarlık etmek (haggle)
    5. barren = orak, kısır, verimsiz, sonuçsuz (arid, sterile, futile) barren deserts – çorak çöller barren landscape – kısır manzara boş, anlamsız (empty, futile) Kıraç budala faydasız (futile)
    6. basic = temel, ana, basit, esas, bazal (base, fundamental, elementary) basic concepts – temel kavramlar basic metals – ana metal basic authentication – basit kimlik basic fees – esas ücretler
    7. bazaar = pazar, alışveriş yeri
    8. behave = davranmak, terbiyeli olmak, terbiyesini takınmak
    9. believe = nanmak, güvenmek, inancı olmak
    10. belongings = eşya, kişisel eşya, kişisel eşyalar, özel eşya
    11. beloved = sevgili, sevilen, hazret
    12. bitingly satirical = aşırı alaycı, insafsızca eleştirme
    13. bizarre = tuhaf, acayip, garip,
    14. blanket = battaniye, örtü
    15. blaze = ateş, alev, yangın, parlamak
    16. bolt = fırlayıp kaçmak, tabanları yağlamak
    17. branch = dal, branş, şube
    18. break off = (nişan, nikah vb) bozmak, ayrılmak,koparmak, kopmak, kırılmak, bitmek
    19. breed = hayvan için doğurmak, yavrulamak, hayvan yetiştirmek
    20. bribery = rüşvet
    21. bride = gelin, EŞ
    22. brief = kısa, özet, özlü, kısa ve öz
    23. bring up = getirmek, neden olmak, ikna etmek, razı etmek
    24. broadcast = radyo, televizyon, hava durumu için yayın, yayıncılık
    25. Broadly speaking = Genel konuşmak gerekirse
    26. broil = kavrulmak, yanmak, ızgara yapmak, ızgarada kızartmak
    27. bullfight = boğa güreşi
    28. bully = zorba, belâlı bully stick – zorba sopa Kabadayı serseri, drunken bully – sarhoş serseri, bully zorbalık etmek, zorlamak, zulmetmek, bully sf harika, mükemmel, çok iyi
    29. burial = gömü, gömme, toprağa verme
    30. burn = yakmak, yanmak, tutuşmak, yanıp kül olmak, yanıp tutuşmak, başını yakmak
    31. button = düğme