atlanma | * Atlanmak işi. |
atlanmak | * Ata binmek veya at edinmek. |
atlanmak | * Atlamak işi yapılmak. |
atlar anası | * İri yarı, erkeksi kadın. |
atlar nallanırken kurbağalar ayak uzatmaz | * küçükler büyüklerin yanında hadlerini bilmelidir. |
atlar tepişir, arada eşekler ezilir | * büyüklerin çatışmasından küçükler zarar görür. |
atlas | * Yüzü parlak, sık dokunmuş bir tür ipekli kumaş. |
atlas | * Dünyanın, bir ülkenin, bir bölgenin fiziksel ve siyasî coğrafyası ile ekonomi, tarih gibi konularda toplu bilgi vermek için bir araya getirilmiş coğrafya haritalarıderlemesi. * Bir konuyu açıklamak için hazırlanmışresim veya levhalardan oluşmuşkitap. |
atlas çiçeği | * Uzun ve sarkık yapraklı, parlak kırmızıçiçekler açan kaktüs. |
atlas çiçeğigiller | * Kaktüsgiller. |
atlas kemiği | * Boyun omurlarının üstten birincisi. |
atlatılma | * Atlatılmak işi. |
atlatılmak | * Atlatmak işi yapılmak veya bu işe konu olmak. |
atlatma | * Atlatmak işi. |
atlatmak | * Atlamak işini yaptırmak. * Kötü bir durumu geçiştirmek. * Savmak. * Savsaklamak. * Aldatmak. * (basında) Başka ilgililerden önce bir haberin yayımlanmasını sağlamak. |
atlaya zıplaya | * atlayarak. * istekle, isteyerek. |
atlet | * Atletizmle uğraşan kimse. |
atlet fanilâsı | * Kolsuz erkek fanilâsı. |
atletik | * Atletleri ilgilendiren. * Vücudu gelişmiş, biçimli, atlet gibi. |
atletizm | * Beden gücünü, çevikliği, yetenekleri geliştirmeye yarayan koşu, atlama, ağırlık kaldırma ve atma gibi, tek başına yapılan vücut çalışmaları. |
atlı | * Atı olan. * Ata binmişkimse, süvari. * Binek atıkullanan asker veya asker sınıfı. |
atlıkarınca | * İri bir karınca türü (Ponera grandis). |
atlıkovalarcasına | * gereksiz yere acele ederek. |
atlıspor | * At üzerinde yapılan bütün sporların genel adı. |
atlıkarınca | * Yere dikilmiş bir eksen çerçevesinde döndürülen askılara takılı oyuncak atlar, uçaklar vb.den oluşan bir eğlence aracı. |
atma | * Atmak işi. |
atma Recep, din kardeşiyiz | * söylediklerin hep yalan (veya abartma), farkındayız. |
atmaca | * Kartalgillerden, ava alıştırılabilen küçük bir yırtıcıkuş(Accipiter nisus). * Sapan. |
atmak | * Bir cismi bir yöne doğru fırlatmak. * Bir şeyi yere doğru bırakmak. * (bir kimseyi) Uzaklaştırmak, göndermek, ilgisini kesmek. * Koymak. * Yerleştirmek, bir kenara koymak. * Uzatmak. * Bir yerden başka bir yere taşımak. * (sille, tokat, kılıç) Vurmak. * (top, tüfek gibi silâhlar için) Patlatmak. * (kurşun, gülle, ok gibi şeyleri) Hedefe iletmek. * (zaman bildiren tümleçlerle) Geri bırakmak. * Örtmek. * (yapılmışkötü bir işi birine) Yüklemek. * Sözle sataşmak. * Kovmak, dışarıya çıkarmak, ilgisini kesip uzaklaştırmak. * İstenilmeyen bir şeyi kendi malı olmaktan çıkarmak. * Kullanılması gelenek hâline gelmiş bir şeyi kullanmaktan vazgeçmek. * Çıkarmak, dışarıya vermek. * Patlayıcımaddelerle havaya uçurup yıkmak. * Yay ve tokmakla ditmek, kabartmak. * İçki içmek. * Bilmeden, kestirerek söylemek. * Yalan veya abartmalısöz söylemek. * Çatlamak, yırtılmak veya yapışık olduğu yerden ayrılmak. * (kalp, nabız gibi kan dolaşımı ile ilgili organlar için) Vurmak, çarpmak. * (sıkıntıdolayısıyla) Giyilen bir şeyi çıkarmak. * Yazılıveya banda alınmış bir metinden bazı bölümleri çıkarmak. * Değerini eksiltmek. * (renk için) Solmak. * Söylemek. * Göndermek, yollamak. * Haykırmak, bağırmak. * Etkisi kaybolmak, alışmak, bırakmak. * Götürmek, sahiplenmek. |
atmasyon | * Uydurma, palavra. |
atmasyoncu | * Uydurmacı, palavracı(kimse). |
atmasyonculuk | * Atmasyoncu olma durumu. |
atmık | * Erkeklerin cinsel organından salgılanan madde, er suyu, bel, meni, sperma. |
atmosfer | * Yeri veya herhangi bir gök cismini saran gaz tabakası, gaz yuvarı. * Hava yuvarı. * İçinde yaşanılan ve etkisinde kalınan ortam, hava. * Basınç birimi olarak kullanılan, 150 C de deniz yüzeyinde, 76 cm uzunluğunda ve tabanıl cm 2 olan cıva sütununun ağırlığı(l kg 33 gr). |
atmosfer basıncı | * Atmosferin yeryüzünde bulunan her cisim üzerine yaptığı basınç. |
atmosferik | * Atmosferle ilgili, cevvî. |
atol | * Mercanların bir araya toplanması ile oluşmuş, halka biçiminde adacık, mercan ada. |
atom | * Birkaç türü birleşince çeşitli kimyasal birleşikleri (molekülleri), bir tek türü ise bir kimyasal ögeyi oluşturan parçacık. * (eski Yunan filozoflarına göre) Gerçeğin son, artık bölünemez, bozulamaz diye tasarlanan temel ögeleri. |
atom ağırlığı | * Herhangi bir atomun 16 sayısı ile gösterilen oksijen atomuna göre ağırlığı. |
atom bombası | * Atom çekirdeklerinin parçalanmasısonucu enerji oluşmasıtemeline dayanan bomba. |
atom çağı | * Atom enerjisinin insanlığın hizmetine girdiği çağ. |
atom çekirdeği | * Atomun çekim kuvvetinin etkisiyle, çevresinde elektronlar dolaşan, proton ve nötronlardan oluşan pozitif elektron yüklü merkez bölümü. |
atom enerjisi | * Atom çekirdeklerinin parçalanmasından veya hafif atomların kaynaşmasından oluşan büyük enerji. |
atom numarası | * Bir atom çekirdeğinin içinde bulunan protonların sayısı. |
atom reaktörü | * Nükleer parçalanma sonucu oluşan enerjiyi kontrol etmekte kullanılan düzen. |
atom santrali | * Atomdan yararlanarak enerji elde eden fabrika. |
atom sayısı | * Bir atom çekirdeğinin içerisinde bulunan protonların sayısı. |
atomal | * Atomlarla ilgili olan. |
atomcu | * Atomculuk yanlısı(kimse). * Atomla ilgili. |
atomculuk | * Evrenin, bölünmez parçaların kümelenmesinden oluştuğunu ileri süren öğreti. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 101
-
Türkçe Sözlük A Sayfa 102
atomik * Atomla ilgili olan. atonal * Yeni bir bestecilik çığırına göre, ton ve makam temeline bağlıkalmadan oluşturulan (beste). atölye * Zanaatçıların veya resim, heykel sanatlarıyla uğraşanların çalıştığıyer, işlik. atölye resmi * Bir işin ayrıntılarını gösteren ve atölyede yapım sırasında kullanılan 1/1 ölçüdeki teknik resim. atraksiyon * Gazino gibi yerlerde yapılan, müşterileri oyalayıcı, eğlendirici, ilgi çekici gösteri. atropin * Güzelavrat otundan çıkarılıp hekimlikte kullanılan zehirli bir ilâç. atsan atılmaz, satsan satılmaz * işe yaramadığıveya sıkıntıverdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için söylenir. attan inip eşeğe binmek * bulunduğu önemli görevden daha aşağı bir göreve alınmak. attar * Bkz. aktar. attığıtırnak kadar olamamak * bir kimsenin sözü edilenden daha değersiz olduğunu anlatmak için kullanılır. attırma * Attırmak işi. attırmak * Atmak işini yaptırmak. Au * Altın’ın kısaltması. aut * Top oyunlarında topun karşıtakım oyuncularının vuruşuyla oyun alanının veya kale çizgisinin arkasına
geçmesi.av * Karada, denizde, gölde veya akarsularda evcil olmayan hayvanlarıvurma veya yakalama işi.
* Bir hayvanın bir başka hayvanıyemek için yakalaması.
* Bu yollarla yakalanan hayvan.
* Tuzağa düşürülen, kendisinden yararlanılan kimse.-av / -ev * Fiilden isim türeten ek: sına-v, gör-ev, öd-ev, işle-v, türe-v vb. av avlanmış, tav tavlanmış * olan olmuş, işişten geçmiş, artık yapacak bir şey yok. av dönemi * Av hayvanlarının avlanmasıveya bu amaçla kullanılan av araçlarının kullanılmasının serbest olduğu yılın
belirli bölümü.av köpeği * Tazı, kopoy, zağar gibi ava yardımcılık etmeye alıştırılmışköpek. av kuşu * Avlanılan kuş. av mevsimi * Av dönemi. av yasağı * Yılın av dönemi dışında kalan zamanda konulan yasak. ava çıkmak * avlanmak için gitmek. avadancı * Eski Osmanlısarayında bir sınıf hademe. avadanlık * Bir işi yapmak, bir aracı onarmak için kullanılan alet takımı. aval * Ticarî senetlerde, ödemeden sorumlu olanların ödememesi hâlinde üçüncü bir kişinin alacaklılara senet
bedelini ödeyeceğine ilişkin verdiği güvence.aval * Saflığısersemlik derecesine varan (kimse). aval aval * Aptal bir biçimde, aptal aptal. avam * Halkın aşağıtabakası.
* Halk.avanak * Kolaylıkla kandırılabilen veya aldatılabilen, aptal, bön. avanakça * Avanak gibi, avanağa uygun düşen biçimde. avanaklık * Avanak olma durumu, avanakça davranış. avanaklık etmek * aptallık etmek, avanak gibi davranmak. avangart * Öncü. avans * Alacağına sayılmak üzere önceden yapılan ödeme, öndelik, peşinat. avans almak * öndelik almak. avans çekmek * öndelik çekmek. avans vermek * öndelik vermek. avanta * Bir kimsenin, emek vermeden sağladığıkazanç. avantacı * Çıkarcı, beleşçi, bedavacı. avantacılık * Çıkarcılık, beleşçilik, bedavacılık. avantadan * bedavadan, beleşten. avantaj * Üstünlük sağlayan şey, yarar, kâr. avantajlı * Yarar sağlayan, yararlı(durum veya şey). avantajsız * Yarar sağlamayan, yararsız. avantür * Serüven, macera. avantüriyer * Serüvene atılan, maceracı. Avar * Kuzeydoğu Kafkasya’da Dağıstan Federe Cumhuriyeti’nde yaşayan halk.
* III. – VI. yüzyıllar arasında Moğolistan’da VI. – IX. yüzyıllar arasında Orta Avrupa’da yaşamışhalk.avara * Bir geminin başka bir gemiden veya kıyıdan açılması.
* Kıyıya dayanılarak sandalın açılması için kürekçilere verilen komut.avara * İşe yaramaz, kötü.
* Üzerinde döndüğü ve kendisini taşıyan milden bağımsız olarak çalışan mekanizma. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 103
avara kasnak işlemek (veya dönmek) * hiçbir işe yaramadan boşuna. avaraya almak * o bölümün çalışmasınıdurdurmak. Avarca * Avarların kullandığıdil. avare * İşsiz, işsiz güçsüz, başı boş, başı boşluk, aylak. avare dolaşmak * işsiz, işsiz güçsüz, başı boş, aylak dolaşmak. avare etmek * bir kimseyi işinden alıkoymak. avare olmak * işsiz güçsüz dolaşmak. avareleşme * Avareleşmek durumu. avareleşmek * Aylaklık etmek. avarelik * İşsizlik, başı boşluk, aylaklık. avarız * Kazalar, belâlar.
* Engebeler, engeller, tümsekler, yüzey biçimleri.
* Osmanlılarda önceleri yalnız olağanüstü durumlarda, sonraları ise sürekli olarak halktan toplanan vergi.avarya * Bir deniz yolculuğunda geminin veya yükünün gördüğü zarar.
* Çeşitli sebeplerle dayanıklılığınıve esnekliğini kaybetmişyapağıve yün.avaz * Yüksek ses, nara. avaz avaz (bağırmak) * var gücüyle bağırmak. avazıçıktığıkadar * çok yüksek sesle. avcı * Avlanmayıseven veya avıkendine işedinen kimse.
* Avcılara özgü olan.
* Başka hayvanlarıyakalamakta usta olan (hayvan).
* Bir şeyi büyük bir istekle izleyen ve bulup ortaya çıkaran, tanıtan kimse.avcıeri * Piyade mangasında her ere verilen ad. avcıhattı * Savaşta düşmana doğru dağılarak ön safta ilerleyen asker topluluğu. avcı otu * Düğün çiçeğigillerden, kokusuz, parlak zehirli bir bitki (Adonis). avcıuçağı * Düşman uçaklarınıdüşürmek için kullanılan uçak. avcılık * Avcı olma durumu veya işi. avcılık etmek * avlanma ile uğraşmak. avcu kaşınmak * halk inanışına göre eline bir yerden para geçeceği anlaşılmak. avcuna saymak * peşin olarak ödemek. avcunu yalamak * umduğunu ele geçirememek. avcunun içi gibi bilmek * (bir yeri, bir şeyi) çok iyi ve ayrıntılı olarak bilmek. avcunun içinde tutmak * ona istediğini yaptıracak güçte olmak. avcunun içine almak * bir kimseyi baskıve etkisi altına almak. avdet * Dönüş, geri gelme. avdet etmek * dönmek, geri gelmek. avdetî * (genellikle Musevîler için) İslâm dinine dönmüşolan. avene * Yardakçılar. averaj * Ortalama.
* Sayıfarkı.avgın * Duvarda suyun geçmesi için bırakılan delik veya üstü kapalısu yolu. avisto * Ödenmesi gereken poliçelere yazılan ve “görüldüğünde” anlamına gelen bir terim. avize * Tavana asılan, şamdanlı, lâmbalı, billûr, cam veya metal süslü aydınlatma aracı. avize ağacı * Zambakgillerden, Amerika’dan dünyanın her yanına yayılmışolan, avize biçiminde sarkık, iri ve beyaz
çiçekli bir süs ağacı(Yucca glosiosa).avlak * Avıçok olan yer, av yeri. avlama * Avlamak işi.
* Voleybolda karşı oyuncuların boş bıraktığıve yetişemeyeceği yere topu yavaşça indirip sayıalma.avlamak * Bir avıdiri veya ölü olarak ele geçirmek.
* Tuzağa düşürmek, kurnazlıkla kandırmak.avlanma * Avlanmak işi. avlanmak * Avlamak işine konu olmak.
* Ava gitmek, ava çıkmak, av için dolaşmak.avlatma * Avlatmak işini yaptırma. avlatmak * Avlanmak işini yaptırmak. avlu * Bir yapının veya yapı grubunun ortasında kalan üstü açık, duvarla çevrili alan. avokado * Amerikan armudu (Persea americana). avrat * Kadın.
* Karı, eş.avrat pazarı * Cariyelerin satıldığıpazar.
* Kadınların öteberi sattıklarıpazar yeri.avret * Ut yeri. Avrupa kayını * Avrupa’da yetişen bir kayın türü. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 92
aslanpençesi * Gülgillerden, sarı, beyaz çiçekli bir yabanî bitki (Alchemilla).
* Şirpençe.aslen * Kök veya soy bakımından. aslıastarı * iç yüzü, gerçek şekli. aslıastarı * Esası, doğruluğu, geçerliliği. aslıastarı(veya aslıaslı) olmamak * yalan, asılsız olmak. aslıçıkmak * gerçek olduğu anlaşılmak, gerçek olduğu ortaya çıkmak. aslıfaslıyok * yalan, uydurma. aslınesli * Soyu sopu. aslık * Kısır olan (kadın veya dişi hayvan). aslî * Temel olarak alınan, esas olan. aslî düşünce * Ana fikir. aslî maaş * Devlet dairelerinde çalışan memurlara verilen aylığın, yükselmeye temel olan her aşaması. aslî nüsha * Bir yazının çoğaltılmasına örneklik eden ilk nüsha. asliye * Temel, esas. asma * Asmak işi.
* Asılmış, asılı.asma * Asmagillerden, dallarıçardak üzerine yayılan bitkilere genel olarak verilen ad.
* Belirli bir tür üzüm veren bitki (Vitis).asma bahçe * Ayak ve kemerler üzerine kurulan teraslardan yapılmış bahçe. asma bıyığı * Asma dallarının çevresine tutunmasına yarayan yeşil uzantılar, sülük. asma biti * Eşkanatlılardan, asmalara zarar veren, sarımsırenkte bir böcek, filoksera (Phylloxera vestatrix). asma kabağı * Kabakgillerden sürüngen veya sarılgan, mevsimlik bir kabak türü (Lageneria vulgaris).
* Bu türün ince uzun, sebze olarak kullanılan ürünü.asma kat * Yapılarda genellikle tabanla birinci kat arasına yapılan, basık tavanlı, altı boşkat. asma kilit * Kilitlenecek şeyin üstündeki halkalara geçirilip kapatılacak biçimde yapılmışkilit. asma köprü * İki başındaki ayaklardan başka dayanağı olmayan, çoğunlukla uzun ve yüksek köprü. asma merdiven * Yukarıucundan bir yere asılarak kullanılan ip merdiven. asma yaprağı * Zeytinyağlıve etli dolma yapmakta kullanılan körpe asma yaprağı. asmagiller * İki çeneklilerden, belli başlıtürü asma olan bitki familyası. asmak * Bir şeyi aşağıya sarkacak biçimde bir yere iliştirip sarkıtmak.
* Üzerine takınmak, kuşanmak.
* Bir kimseyi boğazından ip geçirip sarkıtarak öldürmek, idam etmek.
* Gitmek zorunda olunan bir yere özürsüz gitmemek veya görevi olan bir işi özürsüz yapmamak.asmalı * Asması olan. asmalık * Asma için ayrılmışyer veya toprak. asmolen * Pişmiştoprak, cüruf ve beton karışımından yapılan kiriş, putrel nervürler arasına konulan delikli tuğla. asonans * Yarım kafiye, her dizenin sonunda gelen, aynıaksanıveren ünlünün ondan sonra veya önce gelen ünsüzü
hiç dikkate almadan tekrarlama şeklinde uyak.asorti * (daha çok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yapıda olan. asortik * (daha çok giyimde) Birbirine uygun, birbirini tutar renk ve yapıda olan. asosyal * Sosyal olmayan. asparagas * Uydurma, gerçek olmayan, gerçekmişgibi gösteren haber. aspidistra * Zambakgillerden, genellikle saksıda yetiştirilen, yapraklarıdoğrudan doğruya topraktan çıkan bir süs bitkisi. aspiratör * Havadaki duman, toz vb. yabancımaddeleri emerek dışarıatan cihaz, emmeç. aspirin * Ağrıkesici ve ateşdüşürücü olarak kullanılan beyaz renkli, ekşimtırak ilâç. aspur * Yalancısafran. asrısaadet * Hz. Muhammed’in yaşadığızaman. asrî * Modern, çağcıl. asrîleşme * Çağcıllaşma, çağdaşlaşma. asrîleşmek * Çağcıllaşmak, çağdaşlaşmak. asrîlik * Çağcıllık. assai * Birlikte kullanıldığıterimin anlamına aşırılık kazandırır: Adagio assai çok yavaş, çok ağır. assolist * Bir müzik programında daha çok en son olarak sahneye çıkan, alanında tanınmışve çok ünlü olan sanatçı. ast * Alt.
* Birinin buyruğu altında olan görevli, madun.
* (birine göre) Rütbe veya kıdemce küçük olan asker.astar * Giyecek, perde, çanta, ayakkabı gibi şeylerde, kumaşın veya derinin iç tarafına geçirilen ince kat.
* Sıva veya boyadan önce vurulan kat.
* Gemicilikte bir şeyi sağlamlaştırmak için kullanılan bez, halat, ağaç vb.astar boyası * Boyacılıkta asıl boyadan önce sürülen, kiri kapatmak ve sürülecek boyanın dayanıklılığınıartırmak için
kullanılan boya.
* Üzerine resim yapılacak bezin veya duvarın yağlı boyayıemmesi için, resim yapılmadan önce sürülen boya.astar kaplama * Kontratablalarda kör ağacın biçim değiştirmesini önlemek amacıyla iki yüzüne yapıştırılan kaplama katı. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 93
astar sürmek (veya vurmak, çekmek) * astar boyası ile boyamak. astarıyüzünden pahalı olmak * bir işin ayrıntılarına harcanılan para veya emek, elde edilen sonucun değerini aşmak, masraflı olmak. astarlama * Astarlamak işi. astarlamak * Astar geçirmek.
* Boyacılıkta, astar vurmak, astar sürmek.astarlanma * Astarlanmak işi. astarlanmak * Astar geçirilmek. astarlatma * Astarlatmak işi. astarlatmak * Astar yaptırmak veya geçirtmek. astarlı * Astar geçirilmiş, astarlanmış. astarlızarf * İç yüzüne ince bir kâğıt geçirilmişzarf. astarlık * Astar olmaya elverişli (kumaşvb.). astarya * Bir gemiye yükleme veya boşaltma için tanınan süre. astasım * Öncüllerinden biri önceki tasımın vargısıdurumunda olan bir ek tasım. astat * Atom numarası85 olan, bizmutun alfa ışınlarıyla bombardımanısonucu elde edilen yapay element.
KısaltmasıAt.astatin * Astat. asteğmen * Orduda en küçük rütbeli subay. asteğmenlik * Asteğmen rütbesi veya asteğmenin görevi. astığı astık, kestiği kestik * acımasız, çok sert veya istediği gibi davranan kimseler için kullanılır. astım * Bronşların daralmasından ileri gelen nefes darlığı. astımlı * Astımı olan, astım hastalığına tutulmuşolan. astırma * Astırmak işi. astırmak * Asmak işini yaptırmak. astigmat * Net görmeyen, astigmatizme tutulmuş(göz). astigmatizm * Gözün saydam tabakasında meridyenlerin eşitsizliği yüzünden net görememe durumu. astragan * Karakul kuzusunun kıvırcık ve parlak postu.
* Bu posttan yapılmışolan.astrofizik * Gök fiziği. astrolog * Yıldız falıyla uğraşan kimse, müneccim. astroloji * Yıldız falcılığı, müneccimlik. astronom * Astronomi bilgini, gök bilimci. astronomi * Gök bilimi, felekiyat. astronomik * Gök bilimiyle ilgili olan.
* Aşırıçok yüksek.astronomik fiyat * Çok yüksek fiyat. astronomik rakam * İnsana şaşkınlık verecek derecede büyük rakam. astronot * Uzay adamı. astronotluk * Uzay adamı olma durumu veya uzay adamının görevi. astropikal * Tropikal bölgelere yakın, fakat daha yüksek bir enlemde olan. astsubay * SilâhlıKuvvetler yasasına göre astsubay okullarında yetişerek SilâhlıKuvvetlere katılan astsubay çavuştan
astsubay kıdemli başçavuşa kadar rütbesi olan asker.astsubay başçavuş * Astsubaylığın beşinci basamağı. astsubay çavuş * Astsubaylığın ilk basamağı. astsubay kıdemli başçavuş * Astsubaylığın altıncıve son basamağı. astsubay kıdemli çavuş * Astsubaylığın ikinci basamağı. astsubay kıdemli üstçavuş * Astsubaylığın dördüncü basamağı. astsubay üstçavuş * Astsubaylığın üçüncü basamağı. astsubaylık * Astsubay olma durumu veya astsubayın görevi. asude * Sessiz, rahat, sakin. asudelik * Huzur içinde olma, mutluluk. asuman * Gök, gökyüzü. Asurca * Samî dilleri ailesine giren ve Milâttan önceki dönemlerde Ön Asya’da kullanılmışolan ölü bir dil. Asyalı * Asya’da yaşayan kimse.
* Asya’ya özgü olan, Asya ile ilgili (olan).Asyalılık * Asyalı olma durumu. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 94
aş * Pişirilerek hazırlanan yemek. aşdamı * Bazı bölgelerde yemek pişirilen yer, mutfak. aşerme * Aşermek durumu. aşermek * hamilelikte bazıyiyeceklere karşıaşırıdüşkünlük göstermek, çok arzulamak veya nefret etmek, tiksinmek. aşevi * Para ile yemek yenilen yer, aşçı, lokanta.
* Yoksullara parasız yemek yedirilen veya dağıtılan yer, aşhane.
* Düğün ve benzeri toplantılarda, verilecek yemekleri hazırlamak için geçici olarak mutfak gibi kullanılan
yer.
* Tekkelerde yemek pişirilen yer.aşocağı * Yemek pişirilip yoksullara dağıtılan yer. aştaşınca kepçeye paha olmaz * sıkışık zamanlarda önemsiz şeylerin değeri çoktur. aşyermek * Bkz. aşermek. aşağı * Bir şeyin alt bölümü.
* Bir yere göre daha alçak yerde bulunan.
* Eğimli bir yerin daha alçak olan yeri.
* Niteliği düşük, kötü, adî.
* Bayağı, adî.
* Daha küçük, daha az; değer yönünden daha az.
* Aşağıya, yere doğru.aşağı(falan) yukarı * bir kimsenin adının dilden düşürmediğini, onun pek gözde olduğunu anlatır.
* bir hizmette çok kullanılan kişice, yakınma olarak kullanılır.aşağıalmak * devirmek, yıkmak. aşağı bitkiler * Su yosunları, mantarlar ve kara yosunları gibi su dışında fazla boy atmayan damarsız bitkiler. aşağıdüşmek * düzeyi, miktarı, niteliği alçalmak. aşağı görmek * küçük görmek, beğenmemek, hor görmek. aşağıkalır yeri (veya yanı) yok * nitelikleri bakımından başkalarıyla karşılaştırıldığında eksiği olmayan, denk olan. aşağıkalmamak * herhangi bir nitelik bakımından ondan geri olmamak. aşağıkurtarmaz * bundan daha ucuza olmaz.
* daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez.aşağımahalle * Yüksek bir yerleşim bölgesine göre alçakta kalan yer, yerleşim bölgesi.
* Genel ev.aşağıtükürsem sakalım, yukarıtükürsem bıyığım * iki karşıt ve aynıderecede sakıncalıdurum karşısında karar verme zorluğunu anlatır. aşağıyukarı * Tama yakın, yaklaşık olarak. aşağıyukarı(yürümek) * bir baştan bir başa (yürümek). aşağıdan almak * sert konuşan bir kimseye yumuşak bir dil kullanmak, alttan almak. aşağılama * Aşağılamak işi. aşağılamak * Değerinden düşük göstermek.
* Küçültücü davranışlarda bulunmak, hor görmek.aşağılanma * Aşağılanmak durumu. aşağılanmak * Aşağıduruma düşürülmek. aşağılaşma * Aşağıduruma düşme, mezellet. aşağılaşmak * Aşağılık duruma düşmek. aşağılatma * Aşağılatmak işi. aşağılatmak * Aşağılamak işine uğratmak, tenzil etmek. aşağılıyukarılı * Aşağısıve yukarısı olan; aşağısıyukarısı birlikte. aşağılık * Aşağı olma durumu, adilik.
* Niteliği düşük, adî.aşağılık duygusu * Kişinin gerçeklere uyan veya uymayan sebeplerle, benliğini yetersiz ve küçük görmesi. aşağılık kompleksi * Kendini olduğundan yetersiz, yeteneksiz ve güçsüz görme duygusu. aşağısama * Aşağısamak işi. aşağısamak * Bir kimseyi veya bir şeyi aşağılık ve değersiz göstermek, hafife almak, hafifsemek, tezyif etmek. aşağısı * Aşağıtaraftaki. aşama * Önem veya değer bakımından gitgide yükselen bir sıra basamakların her biri, rütbe, mertebe, paye.
* Varılması istenen bir amaca doğru geçilmesi gerekli dönemlerden her biri, evre, basamak, merhale.aşama sırası * Önem ve değer bakımından gitgide yükselen basamaklar dizisi, hiyerarşi.
* Otoritenin en genişölçüde en üst mertebede olarak değişik önem sıralarıarasında katıve kesin bir biçimde
dağıldığıtoplumsal teşkilâtlanış biçimi, hiyerarşi.aşamalı * Aşaması olan, kademeli. aşar * Ondalık.
* Tarım ürünlerinden alınan onda bir nisbetindeki vergiler.aşarî * Ondalık. aşçı * Yemek pişiren kimse, ahçı.
* Yemek pişirip satan kimse.
* Yemek yenilen dükkân, aşevi, lokanta.aşçı baltası * Kemikli et kesmeye yarar küçük balta. aşçı başı * Birkaç aşçının birlikte çalıştığıyerde bulunanların başı.
* Bir lokanta veya evde yemek pişirmekle görevli kimse.aşçı başılık * Aşçı başı olma durumu, aşçı başının görevi. aşçılık * Aşçı olma durumu veya aşçının görevi.
* Yemek pişirme zanaatıveya bilgisi.aşerat * Onluklar. aşhane * Aşevi.
* Mutfak.aşı * Organizmada belli birtakım hastalıklara karşı bağışıklık sağlamak için vücuda verilen, o hastalığın
mikrobuyla hazırlanmışeriyik.
* Bir ağacın dalıveya gövdesi üzerine, aynıfamilyanın daha iyi bir türünden alınan dal, göz, tomurcuk gibi
parçalarıkaynaştırma işi veya böylece eklenen parça.
* Bu eriyiğin uygulanması.
* Aşılı(kimse veya bitki). -
Türkçe Sözlük A Sayfa 91
askercilik * Askerci olma durumu.
* Bir tür çocuk oyunu.askere alınmak * askerlik ödevini yapmak için er eğitim merkezine gönderilmek. askere çağrılmak * askerlik ödevini yapmak için şubece istenmek. askere gitmek * askerlik ödevini yapmak için orduya katılmak. askerî * Askerlikle ilgili, askere özgü. askerî ambargo * Bir ülkeyi cezalandırmak amacıyla askerî alanda yaptırım uygulama. askerî ataşe * Bir ulusun yabancıülkelerdeki elçiliklerinde görevli askerî uzman. askerî inzibat * Askerî birlikler arasında düzeni, disiplini, kanunlarıyürütmekle görevli sınıf ve bu sınıftan olan asker. askerî kaput * Askerlerin giydiği kalın kumaştan üstlük. askerî rüştiye * Askerî ortaokul. askerîleşme * Askerîleşmek işi. askerîleşmek * Bir yer askerlikle ilişkili duruma gelmek, askerlik niteliği kazanmak. askerîleştirme * Askerîleştirmek işi. askerîleştirmek * Asker yönetimine geçirmek; (bir şeye) askerlik niteliği kazandırmak. askeriye * Askerlik. askerlik * Asker olma durumu; askerlik ödevi ordu hizmeti. askerlik dairesi * Yurttaşlarıaskere alma işleriyle görevli olan askerlik şubelerinin bağlı bulundukları bölge dairesi. askerlik etmek * askerlik yapmak. askerlik hizmeti * Orduda belirli bir sürede yapılan yurt ödevi. askerlik yapmak * kanunlara göre yurttaşların yükümlü oldukları ordu ödevinde bulunmak. askerlik yoklaması * Askerlik şubelerine kayıtlıkimselerin belirli zamanlarda yapılan durum yoklaması. askı * Üzerine herhangi bir şey asmaya yarar nesne.
* Pantolon veya giysilerin düşmesini önlemek için omuzdan aşırılan bağ.
* Artırma, eksiltme gibi resmî işilânlarının ilgili daire duvarında belli bir zaman süresince asılıdurması.
* Hastahanelerde kırık kol veya bacakların asılarak tutturulduğu araç.
* Çay, kahve taşımaya yarar kahveci tepsisi, fener.
* Saklanmak için tavana asılmışdizi veya hevenk.
* Yeni yapılan yapıların çatısına, ev sahibi tarafından usta için veya düğün arabalarına düğün sahibi
tarafından arabacı için armağan olarak asılan kumaş.
* Gelinin oturacağıyerin üstüne asılan süsler.
* Kadınların kullandığı altın dizisi veya zincirli mücevherat.
* Düğünlerde geline yakınlarıtarafından takılan hediye.
* İpek böceğinin kozasınısarması için yanına konulan çalıçırpı.
* Saz şairleri arasında yapılan deyişyarışında üstün gelene verilmek için duvara asılan kumaş, tabanca gibi
ödül.askıda bırakmak * sonuca vardırmamak. askıda kalmak * (bir iş) bir engel dolayısıyla sonuca varamamak. askılı * Askısı olan. askılık * Avcıların sırtlarına taktıklarıaskıtakımı.
* Asılıp saklanacak sebze, meyve.
* Vestiyer.askıntı * Başkalarının sırtından geçinen.
* Karşıcinsi rahatsız eden kimse.askıya almak * altı boşalıp desteği kalmayan yapıyıdikmelerle boşlukta tutarak yıkılmaktan kurtarmak.
* oturmuşveya batmış bir gemiyi yüzdürmek için başka teknelere asarak kaldırmak.
* bir işi zamanında yapmayıp belirsiz bir zamana bırakmak, savsaklamak.askıya çıkarmak (veya çıkarılmak) * evlenecek kimselerin durumunu nüfus kayıtlarının bulunduğu yerde askıyoluyla ilân etmek. askıya çıkmak * ipek böceği koza sarmak üzere dallara çıkmak. asklı * Sporlarıask denen torbalar içinde oluşan (mantar). askospor * Asklımantarların sporuna verilen ad. asla * Hiçbir zaman, hiçbir biçimde. Aslan * Zodyak üzerinde, Yengeç ile Başak burçlarıarasında yer alan burcun adı, Zodyak. aslan * Kedigillerden, erkekleri yeleli, yırtıcı, Afrika’da yaşayan, uzunluğu 160 cm, kuyruğu 70 cm ve ucu püsküllü,
çok koyu sarırenkli güçlü bir memeli türü, arslan.
* Gürbüz ve yiğit adam.aslan ağzı * Havuz kenarlarına konulan ve ağzından su akan aslan biçiminde süs taşı. aslan gibi * boylu boslu, güçlü ve yakışıklı.
* sağlığıyerinde.aslan kesilmek * aslan gibi güçlü ve cesur duruma gelmek. aslan payı * Hak edilenden daha çok alınan pay. aslan sütü * Rakı. aslan yatağından belli olur * bir kimsenin oturduğu yerin durumu, onun kişiliğini belli eder, uygun bir durumda olması gerekir. aslan yürekli * Çok yiğit, hiçbir şeyden korkmayan. aslanağzı * Sıraca otugillerden, türlü renkte, güzel, kokusuz çiçekleri olan bir bitki. aslanca * Aslana yakışır yolda, aslan gibi, yiğitçe. aslangiller * Kedi cinsinden olan bütün et oburları içine alan hayvan familyası. aslanım! * gençler, delikanlılar için kullanılan bir seslenme sözü. aslanın ağzında * elde edilmesi çok güç. aslankulağı * Bir sap üzerinde dizili sarıveya kırmızıçiçekli otsu bir bitki. aslankuyruğu * Ballı babagillerden, eskiden hekimlikte terletici olarak kullanılan bir bitki, yer pırasası(Leonurus). aslanlık * Yiğitlik, cesaretlilik. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 84
arkalanma * Arkalanmak işi. arkalanmak * Kendisine yardım edilmek, destek olunmak. arkalı * Koruyanı, koruyucusu, dayanağı olan. arkalıç * Arkalık. arkalık * Ev içinde giyilen kolsuz, kalınca bir tür kısa hırka.
* Sırt dayamaya yarar yer.
* Sırtında yük taşıyan hamalların, yük taşırken kullandıklarıarka yastığı, semer, arkalık.arkalıklı * Arkalığı, sırt dayayacak yeri olan. arkalıksız * Arkalığı, sırt dayayacak yeri olmayan. arkası(veya sırtı) yere gelmemek * sarsılmamak, yerinden düşürülememek, güçlü olmak. arkasıalınmak * sona erdirilmek, bitirilmek, bir yerde durdurulmak. arkası gelmek * devamlı olmak, sürekli olmak. arkasıkesilmek * tükenmek, son bulmak. arkası olmamak * kayıracak kimsesi olmamak. arkasıpek * Güçlü birine veya sağlam bir şeye güvenen. arkasısıra * arkasından. arkasısıra * Ardından, peşinden. arkasıyufka * Sevilen bir yemeğin arkasından başka bir yemeğin bulunmadığınıanlatmak için söylenir.
* Soğuğa karşı gereği gibi giyinmemişolma durumu.arkasına almak * sırtına yüklemek, taşımak.
* desteğini sağlamak.arkasına bakmadan gitmek * arkada kalanlarla hiç ilgilenmeden bir yerden ayrılmak. arkasına düşmek (veya takılmak) * bir işi sona erdirmek için sıkıçalışmak.
* (birini) gözden ayırmayarak arkasından gitmek.arkasında (veya sırtında) yumurta küfesi yok ya! * eski düşüncesini değiştirmekte, sözünden caymakta sakınca görmeyenler için kullanılır. arkasında dolaşmak (veya gezmek) * bir işi yaptırmak için ilgili veya yetkili bir kimsenin uğradığıyerlere giderek görüşme fırsatıaramak. arkasından * birinin orada hazır bulunmamasıdurumunda. arkasından koşmak * işyaptırmak için birinin arzusunu kollamak, görüşme fırsatıaramak.
* birine çok ilgi duymak.arkasından sürüklemek * arkasından gelmesini sağlamak. arkasını(bir şeye) vermek * dönmek. arkasını(birine) vermek * birinin koruyuculuğuna güvenmek. arkasını(veya peşini) bırakmak * vazgeçmek. arkasınıalmak * bir işi tamamlamak. arkasınıdayamak * birinin koruyuculuğuna güvenmek. arkasını getirememek * başladığı bir işi sürdürüp sona erdirememek. arkasınısıvamak * okşamak, övmek, iltifat etmek. arkasız * Arkalığı olmayan.
* Koruyanı olmayan, koruyucusu, dayanağı olmayan.arkaüstü * Arkasıyere gelecek biçimde. arkaya bırakmak (veya koymak) * sonraya, başka zamana veya işin sonuna bırakmak; ertelemek. arkaya kalmak * geride kalmak, sonraya kalmak, geriden gelmek. arke * İlk ana madde. arkebüz * XV. yüzyılda Fransa’da kullanılmaya başlanan, taşınabilir ateşli silâh. arkeen * Kambriyumlardan önce oluşan en eski yer katı. arkegon * Eğrelti otlarında, bazısu yosunlarında, bütün kara yosunlarında ve bazıaçık tohumlularda görülen dişilik
organı.arkeolog * Kazı bilimci, arkeoloji uzmanıveya bilgini. arkeoloji * Tarih öncesi ve eski çağlardan kalma eserleri tarih ve sanat bakımından inceleyen bilim, kazı bilimi. arkeolojik * Arkeoloji ile ilgili. arkeopteriks * Hem kuşhem sürüngen özellikleri gösteren bir hayvan fosili. arkıt * Köy evlerinde kapıların arkasına konulan kalın kuşak. arkoz * Birleşiminde feldspat bulunan, kum taşıtüründen bir tortul kayaç. arktik * Kuzey kutupla ilgili, kuzey kutup yakınında olan. arlanma * Arlanmak işi. arlanmak * (olumsuz olarak veya olumsuz anlamlıcümlelerde kullanılır) Utanmak. arlanmaz * Utanmaz, sıkılmaz. arlı * Namuslu, utangaç, sıkılgan. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 85
arlıarından, huysuz huyundan vazgeçmez * herkes kendi karakterine göre davranışta bulunur. arma * Bir devletin, bir hanedanın veya bir şehrin sembolü olarak kabul edilmişresim, harf veya şekil, ongun.
* Geminin yürümesine hizmet eden direk, seren, ip, halat ve yelken takımı.arma donatmak * armayıyerli yerine koymak. arma soymak * hareketli olan armayı, limanda kışlamak, yağmur ve kardan korumak amacıyla bir süre için sökmek. arma uçurmak (veya arma budatmak) * armayırüzgâra kaptırmak. armada * Donanma. armador * Geminin direk, seren, yelken ve ip gibi donanımını düzenleyen usta. armadura * Gemide direklere takılıhalatları bağlamak için küpeştenin iç tarafında bulunan delikli ve çubuklu levha. armağan * Birini sevindirmek, mutlu etmek için verilen şey, hediye.
* Ödül.
* Bir bilim adamının emek verdiği dalda onu anmak için hazırlanan bilimsel eser.
* Bağış, ihsan.armağan etmek * birine bir şeyi armağan olarak vermek, hediye etmek. armalı * Arması bulunan. armatör * Ticaret gemisi sahibi. armatörlük * Armatör olma durumu.
* Gemi işletme işi, gemi işletmeciliği.armatür * Bir aletin ana bölümünü oluşturan kısım.
* Bir mıknatısın iki kutbu arasında, kuvvet akımınıtoplu bir duruma getirmek için bu kutuplar arasına
yerleştirilen demir parçası.
* Bir kondansatördeki iki iletken yüzeyden her biri.armoni * Türlü sesler arasında sağlanan uyum. armoni orkestrası * Yalnız üflemeli çalgılardan oluşan orkestra. armonik * Armoni ile ilgili olan.
* Armonika.armonika * Yan yana sıralanmışdeliklerden her biri üflenince, ayrınotada sesler çıkaran küçük ağız çalgısı, mızıka.
* Akordeon.armoniler * Frekansı, ana sesin frekansından tam katı olan sesler. armonize * Tamamlayıcısesler eklenmiş(müzik parçası). armonyum * Taşınabilir küçük org. armudî * Armut biçiminde olan. armudiye * Armut biçiminde nazarlık olarak takılan altın. armudun iyisini (dağda) ayılar yer * Bkz. Ahlatın iyisini (dağda) ayılar yer. armut * Gülgillerden, çiçekleri beyaz, yurdumuzun her yerinde yetişen, bir ağaç (Pirus communis).
* Bu ağacın rengi sarıdan yeşile kadar değişebilen tatlı, sulu, yumuşak, ufak çekirdekli meyvesi.
* Fazla bön.armut gibi * çok anlayışsız, bön. armut kabağı * Ürünü, armut biçiminde olan bir süs kabağı. armut kurusu * Daha sonraki mevsimlerde yenmek üzere kurutulmuşarmut. armut pişağzıma düş! * bir işe hiç emek harcamaksızın onun kendiliğinden olmasını bekleyenlerin durumunu anlatır. armut top * Boksörün çalışmalarında kullandığı içi havalı, dışıderi, armut biçiminde top. armutun sapıvar, üzümün (veya kirazın) çöpü var demek * her şeye kusur bulmak, hiçbir şeyi beğenmemek. armuz * Gemilerde güverte ve borda kaplama tahtalarının yan yana gelmeleri sonucu aralarında oluşturduklarıçizgi. Arnavut * Arnavutluk ve çevresinde yaşayan bir halk.
* Bu halka özgü olan (şey).Arnavut bacası * Çatıpenceresi. Arnavut biberi * Acıkırmızı biber. Arnavut ciğeri * Ciğer tavası. Arnavut kaldırımı * Yollarda irili ufaklıtaşlarla gelişigüzel yapılan kaldırım. Arnavutça * Hint-Avrupa dilleri ailesine giren, Arnavutların kullandığıdil. Arnavutlaşma * Arnavutlaşmak. Arnavutlaşmak * Arnavut dilini ve kültürünü benimsemek. Arnavutlaştırma * Arnavutlaştırmak durumu. Arnavutlaştırmak * Arnavut kimliğini kazandırmak. Arnavutluk * Arnavut olma durumu.
* Arnavut halkının bütünü.arnika * Öküz gözü, sığır gözü, mastıçiçeği. aroma * Bitki özlerinden veya yağlarından elde edilen hoşkoku. aromatik * Hoşkokulu, aromalı. arozöz * Kamyon, araba gibi bir taşıt aracına, doldurma ve boşaltma düzeni olan, bir su deposu eklenmesiyle
oluşturulan, sulamaya yarar araç.arp * Bkz. harp (II). arpa * Buğdaygillerden, taneleri ekmek ve bira yapımında kullanılan, hayvanlara yem olarak verilen, yurdumuzda
çok yetiştirilen bir bitki (Hordeum vulgare).
* Bu bitkinin taneleri.arpa boyu kadar gitmek (veya yol almak) * pek az ilerlemek. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 86
arpa ektim, darıçıktı * ters sonuç veren işler için söylenir. arpa güvesi * Tahıllara dadanan bir güve türü. arpa suyu * Bira. arpa şehriye * Arpa biçiminde dökülmüşşehriye. arpacı * Arpa alan ve satan kimse. arpacıkumrusu gibi düşünmek * ne yapacağını bilmeyerek derin derin düşünmek. arpacık * Göz kapağının kenarında çıkan küçük çı ban, it dirseği.
* Tüfek, tabanca gibi ateşli silâhlarda namlunun en ileri bölümünde bulunan ve nişan alırken gezle birlikte
göz ile hedef arasında aynıçizgi üzerine getirilen küçük çıkıntı.
* Arpa biçiminde şehriye.arpacık soğanı * Tohumdan yetiştirilen ve tohumluk olarak kullanılan küçük soğan. arpacılık * Arpa yetiştirme veya alıp satma işi. arpağan * Yabanî arpa. arpalama * Atların ayaklarında görülen ve rahat yürümelerini önleyen bir hastalık.
* Çok arpa yemekten ileri gelen bir hayvan hastalığı.arpalık * Arpa ekilen yer, arpa tarlası.
* Arpa konulan yer.
* Hayvanın dişinde bulunan ve hayvan yaşlandıkça silindiği için yaşını belli eden bir nişan.
* Müftü ve kazasker gibi din görevlilerine aylık yerine verilen giyecek, yiyecek gibi şeyler veya para.
* Başmaklık.
* Karşılıksız yarar sağlanılan yer veya kimse.arpalık etmek * arpalık yapmak. arpalık yapmak * bir kaynaktan sürekli olarak çıkar sağlamak. arpasıçok gelmek * coşmak, azmak, kudurmak. arpçı * Arp çalan kimse. arpej * Bir akort oluşturan seslerin birbiri arkasından çalınması. arsa * Üzerine yapıyapılmak için ayrılmışyer. arsenik * Atom numarası33, atom ağırlığı74,91, yoğunluğu 5,7 olan, atmosfer basıncıaltında 4500 C de
süblimleşen, maden filizlerinde çok yaygın bulunan, metal görünümünde basit element, sıçan otu, zırnık. Kısaltması
As.arsıulusal * Uluslar arası. arsız * Utanması, sıkılması olmayan, yılışık, yüzsüz (kimse).
* Aç gözlü davranan (kimse).
* Kolayca üreyebilen (bitki).arsız arsız * Utanmaz bir biçimde, yılışarak, sırnaşarak. arsızca * Arsız gibi, arsıza yakışan biçimde. arsızlanma * Arsızlanmak işi. arsızlanmak * Arsızlık etmek. arsızlaşma * Arsızlaşmak işi. arsızlaşmak * Arsız duruma gelmek. arsızlık * Arsız olanın durumu veya arsıza yakışacak davranış, yılışıklık, sırnaşıklık. arsızlık etmek * utanmadan, sıkılmadan, yüzsüzce davranmak; aç gözlü davranmak. arslan * Aslan. arslanın adıçıkmış, çakallar başkeser * haksızlığıveya kötülüğü esas yapanın yerine bu konuda adıön plâna çıkan kişiler anlamında kullanılır. arslanlı * Osmanlıdevletinde kullanılan arslan baskılı gümüşsikke. arş * İslâm dinî inanışına göre göğün en yüksek katı. arş * Askerlikte “yürü” komutu. arşe * Keman yayı.
* Tren, troleybüs, tramvay gibi elektrikle işleyen taşıtlarda telden elektrik akımıalmaya yarayan, yukarıya
doğru uzanmışdemir yay.arşetip * İlk örnek. arşıâlâ * Dokuzuncu kat gök. arşın * Yaklaşık olarak 68 cm ye eşit olan uzunluk ölçüsü. arşınlama * Arşınlamak işi. arşınlamak * Arşınla ölçmek.
* Amaçsız, genişadımlarla dolaşmak.arşınlık * Arşın ölçüsünde, arşın kadar. arşidük * Avusturya’da imparator ailesi prenslerine verilen unvan. arşidüşes * Arşidükün karısıveya kızı.
* Avusturya hanedanında prenses.arşiv * Belgelik. arşivci * Belgelik görevlisi veya uzmanı. arşivcilik * Arşivcinin yaptığı işveya görevi. arşivleme * Arşivlemek işi. arşivlemek * Arşive kaldırmak, arşivde saklamak. art * Arka, geri.
* Bir şeyin öbür yüzü.art arda * Birbirinin arkasından. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 87
art avurt * Avurdun arka bölümü. art avurt ünsüzü * Dil ucunun art damağa çarpmasından oluşan ve dilin yanlarından akan ses. art bölge * Deniz kıyısında bulunan bir yerin gerisindeki bölge, hinterland. art damak * Damağın arka bölümü. art damak ünsüzü * Ciğerlerden gelen havanın dil sırtıyardımıyla art damağın çeşitli noktalarında bazen patlayarak, bazen de
sızarak oluşturduğu ünsüz: k, g, ğ.art düşünce * Bir düşüncenin arkasında gizli tutulan asıl düşünce. art elden * birini oyalayıp, ondan gizli olarak. art eteğinde namaz kıl * çok temiz huylu kimseler için söylenir. art niyet * Art düşünce. art oda * Gözde iris ile billûr cismin arasındaki boşluk. art teker * İtici gücü sağlayarak bisikleti yürüten teker. art zamanlı * Evrim açısından ele alınan süre içinde birbirini izleyen, diyakronik. art zamanlıdil bilimi * Dil olaylarınıdeğişik zaman ve evrim açısından ele alan dil bilimi. art zamanlılık * Değişik zaman ve evrim açısından incelenen dil olaylarının özelliği, diyakroni. artağan * Alışılandan veya beklenilenden artık verimi olan, bereketli.
* Çoğalan, fazlalaşan, artımlı.artağanlık * Alışılandan veya beklenilenden artık ürün verme durumu, bereket. artakalma * Artakalmak işi veya durumu. artakalmak * Artmak, geriye kalmak, fazla bulunmak. artçı * Yürüyüşdurumunda bulunan bir askerî birliğin güvenliğini sağlamak için arkadan gelmek üzere bırakılan
kıta, dümdar.
* Geçmiş bir sanat veya edebiyat çığırınısürdüren (sanatçı, hareket).artçılık * Artçının görevi. arter * Atardamar.
* Trafiği yoğun olan ana yol.arterit * Atardamar bozukluğu. artezyen * Toprağı burgu ile delinerek açılan ve suyu yükseğe fışkıran kuyu. artezyen kuyusu * Artezyen. artı * Toplama işleminde + işaretinin adı, zait.
* Sıfırdan büyük, önünde artı işareti bulunan (sayı), eksi karşıtı, pozitif.artısayı * Kendisinden önce + işareti bulunan, sıfırdan büyük sayı, pozitif sayı. artıuç * Elektrikli çözümlemede, sıvıya batırılıp akımın geçmesini ağlayan, metal uçlardan artıyüklü olanı, anot. artık * İçildikten, yenildikten veya kullanıldıktan sonra geriye kalan.
* Kalan veya artan bölüm.
* Bir şey harcandıktan sonra onun artan bölümü.
* Daha çok, daha fazla.
* Bundan böyle, sonra, daha, yeter.artık değer * İşçinin, işgücünün karşılığı olarak, ödenen değerin üzerinde ürettiği ve işverenin, karşılığınıödemeksizin
sahip olduğu ek değer.artık emek * İşçinin, ek süre içinde harcadığıve sonucunda artık değer yarattığı, karşılığıödenmeyen emek. artık gün * Artık yıllarda şubat ayına eklenen, dört yılda bir gelen 29. gün. artık yıl * Dört yılda bir gelen 366 günlük yıl, seneikebire. artıklama * Artıklamak işi. artıklamak * Yemekte artık bırakmak. artım * Artma, artış, çoğalma. artımlı * Pişince şiştiği için miktarıartmışgibi görünen, artağan. artın * Katyon. artırılma * Artırılmak işi. artırılmak * Artırmak işine konu olmak, çoğaltılmak, tezyit edilmek. artırım * Bir şeyi idareli harcayarak onun bir bölümünü artırma işi, tasarruf.
* Müzayedede artırma.artırma * Artırmak işi.
* Alıcılar arasındaki yarışmaya dayanan ve en yüksek fiyatısürene malın verilmesiyle biten yöntem,
müzayede.artırmak * Artmasını sağlamak, çoğaltmak.
* Bir malı başka alıcıların verdiği fiyattan daha yüksek bir fiyatla almak istemek.
* Tutumlu davranıp biriktirmek, tasarruf etmek.
* Herhangi bir davranışta ileri gitmek.artış * Artmak işi veya biçimi, artma, artım, çoğalış. artist * Güzel sanatlardan birini meslek edinen kimse, sanatçı, sanatkâr.
* Eğlence yerlerinde gösteri yapan kimse.artist gibi * boylu poslu, güzel ve alımlı(kimse). artistçe * Artiste benzer biçimde, artist gibi. artistik * Güzel sanatların gerektirdiği niteliğe uygun, sanatlı. artistlik * Artistin görevi.
* Artist olma durumu.artma * Artmak işi. artmak * Büyük heybe. -
Türkçe Sözlük A Sayfa 88
artmak * Eskisinden daha çok çoğalmak.
* Gereğince harcandıktan sonra bir miktar geri kalmak.
* Değeri yükselmek, fazlalaşmak.artrit * Eklem romatizması. artroz * Genellikle şekil bozucu, iltihapsız, süreğen eklem hastalığı. arttırma * Arttırmak işi. arttırmak * Artırmak işi yapılmak.
* Yükseltmek.aruz * Hecelerin uzunluk ve kısalık, kapalılık veya açıklık değerlerine göre türlü ses kalıplarından oluşan Divan
Edebiyatınazım ölçüsü.arya * Operalarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği, genellikle kendi içinde bütünlüğü olan parça. Aryanizm * IV. yüzyılda Arius adlı bir papazın kurduğu ve Hristiyan inanışının tersine olarak İsa’nın tanrılığını inkâr
eden mezhep.arz * Sunma.
* (büyük bir makama) Anlatma, bildirme.arz * En, genişlik. arz * Yer, yeryüzü. arz dairesi * Bkz. enlem dairesi. arz derecesi * Bkz. enlem. arz etmek * sunmak.
* saygı ile bildirmek.arz odası * Mevkii olan insanların, halkla görüştüğü oda. arz talep kanunu * Belirli bir piyasada sunu ve talep dengesini düzenli tutma sistemi. arz ve talep * Üreticinin piyasaya mal çıkarmasıve tüketicinin piyasadan mal çekmesi olayları, sunu ve istem. arzanî * Enine olan. arziyat * Yer bilimi, jeoloji. arzu * İstek, dilek.
* Heves.arzu duymak * birine veya bir şeye karşı istek duymak. arzu etmek * yürekten istemek. arzuhâl * Dilekçe, istida. arzuhâl gibi (veya kadar) * bir mektubun çok uzun olduğunu anlatmak için söylenir. arzuhâlci * Para ile dilekçe, mektup vb. yazan kimse. arzuhâlcilik * Arzuhâl yazma işi. arzulama * Arzulamak işi. arzulamak * İstek duymak, özlemek, istemek. arzulu * İstekli, hevesli. arzusu kalmak * isteği yerine gelmemek, hevesini alamamak. As * Arsenik’in kısaltması. as * Kakım. as * İskambil kâğıtlarında birli.
* Bir işte başta gelen (kimse veya şey).as- * Ast sıfatının kısaltılmışı; eklendiği kelimenin daha aşağıderecelisini anlatan yeni kelimeler türetmeye yarar. as kat * Herhangi bir ölçü biriminin bölündüğü eşit parçalardan her biri. as yön * Ara yön. asa * Bazıülkelerde, hükümdarların, mareşallerin, din adamlarının güç sembolü olarak, törenlerde taşıdıkları bir
tür ağaç veya metalden değnek.
* Eskiden ihtiyarların baston yerine kullandıklarıuzun sopa.asabî * Sinirli.
* Sinirle ilgili, sinirsel.asabîleşme * Asabîleşmek işi. asabîleşmek * Kızmak, öfkelenmek, sinirlilik belirtileri göstermek, sinirlenmek. asabîlik * Asabî olma durumu. asabiye * Sinir hastalıkları ile ilgili hekimlik kolu.
* Sinir hastalıkları ile ilgili hastahane bölümü.asabiyeci * Sinir hastalıklarıuzmanı. asabiyet * Sinirlilik, asabî yapılı olma. asal * Başlıca, temel niteliğinde olan, esasî. asal gazlar * Atomlarının dışelektron halkalarıtamamıyla veya geçici olarak elektrona doymuşolan gazlar (helyum,
neon, argon, kripton, ksenon), soy gazlar.asal sayı(lar) * Bölenlerinin kümesi iki elemanlı olan elemanlardan biri 1, öbürü sayının kendisi olan doğal sayı(lar). asalak * Bir canlının içinde veya üzerinde sürekli veya geçici olarak, onun zararına yaşayan başka canlı, tufeyli,
parazit.
* Başkalarının sırtından geçinen (kimse), ekti.asalak bilimi * Asalakların yapısını, yaşayışını, konakçıyla ilişkisini ve yaptığıhastalıklarla bu hastalıklara karşı girişilecek
savaşıkonu alan bilim dalı, parazitoloji.asalaklaşma * Asalaklaşmak durumu.