ithalâtçılık | * İthalatla uğraşma, dışülkelerden mal satın alma veya getirme işi. |
itham | * Suçlama, suçlu görme. |
itham etmek (veya ithamda bulunmak) | * suçlamak, suçlu görmek. |
ithamname | * Suçlama yazısı. |
iti | * İtici güç, ilham verici. |
iti öldürene sürükletirler | * çığırından çıkmışolan bir işin düzeltilmesi, bu işe yol açan kimseye düşer. |
itibar | * Saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, saygınlık prestij. * Borç ödemede güvenilir olma durumu, kredi. |
itibar etmek | * saygı göstermek, saymak değer vermek. * göz önünde bulundurmak, dikkate almak. |
itibar görmek | * sayılmak, kendisine değer verilmek. * aranmak, istenmek. |
itibar mektubu | * (bir kimseye) Kredi açılması için bir yere yazılan mektup. |
itibara almak | * göz önünde tutmak, hesaba katmak. |
itibardan düşmek | * saygınlığınıyitirmek. |
itibaren | * – …den başlayarak, …-den sonra, …-den beri. |
itibarıyla | * -den sayılmak üzere. * Bakımından. |
itibarî | * Gerçekten öyle olmadığıhâlde öyle sayılan, saymaca. |
itibarî hizmet zammı | * Ağır ve tehlikeli işlerde çalışan görevlilerin fiilî hizmet sürelerine eklenen süre. |
itibarî sayfa | * Saymaca sayfa. |
itibarlı | * İtibarı, değeri olan, saygın. * Kredisi olan. * Gözde olan, önemli sayılan. |
itibarsız | * İtibarı, değeri olmayan. |
itibarsızlaşma | * İtibarsızlaşmak işi. |
itibarsızlaşmak | * İtibarsız duruma gelmek, saygınlığını, değerini yitirmek. |
itibarsızlık | * İtibarsız, değersiz olma durumu. |
itici | * İtme işini yapan. * Soğuk, benimsenilmeyen, sevimsiz, sevilmeyen, beğenilmeyen. |
iticilik | * İtici olma durumu. |
itidal | * Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük. * Soğukkanlılık. |
itidal sahibi | * Ölçülü, ılımlı(kimse). * soğukkanlı. |
itidalini kaybetmek | * aşırılığa kapılmak soğukkanlılığınıyitirmek. |
itidalini muhafaza etmek | * kendini aşırılığa kaptırmamak; kendini tutmak. |
itidalli | * Ölçülü, ılımlı, soğukkanlı, mutedil. |
itikâf | * Kendini bir konuya verme. * Dünya işlerinden vazgeçip bir yere kapanma, ibadet etme. |
itikâl | * Aşınma, erozyon. |
itikat | * İnanma, inan. * İnanç, iman. |
itikatlı | * İtikadı olan, inançlı, imanlı. |
itikatsız | * İtikadı olmayan inançsız, imansız. |
itikatsızlık | * İtikatsız olma durumu inançsızlık, imansızlık. |
itilâ | * Yükselme, yücelme. |
itilâ etmek | * yükselmek, yücelmek. |
itilâf | * Anlaşma, uyuşma, uzlaşma. |
itilâf etmek | * anlaşmak, uyuşmak, uygun olmak. |
itilâfçı | * Anlaşma, uyuşma yanlısı olan (kimse). * Meşrutiyet döneminde Hürriyet ve İtilâf Cemiyeti üyesi veya yanlısı olan kimse. |
itilâfçılık | * İtilâfçı olma durumu. |
itiliş | * İtilmek işi veya biçimi. |
itilme | * İtilmek işi. * İğrenç, ayıp veya elde edilemez görünen düşüncelerin kişide bilinç altına sürülmesi. |
itilmek | * İtmek işi yapılmak. |
itimat | * Güven, güvenç. |
itimat beslemek | * güven duymak, güvenmek. |
itimat etmek | * güvenmek. |
itimat mektubu | * Güven mektubu, itimatname. |
itimat telkin etmek | * güven vermek. |
itimatlı | * Güvenilir. |
Kategori: İ
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 58
-
Türkçe Sözlük İ Sayfa 46
istavroz * Haç.
* Sıhhî tesisatta kullanılan dört girişli bağlantı borusu.istavroz çıkarmak * Bkz. haç çıkarmak. istediği gibi at koşturmak (düz oynatmak) * keyfince, istediği gibi davranmak. istek * Bir şeye duyulan eğilim, arzu.
* Yerine getirilmesi (başkasından) istenilen şey, talep.
* İstek ve niyet kavramıveren isteme kipi.Türkçede bu kip fiil kök veya gövdesine -a/-e eki getirilerek
kurulur.
* Belirli bir ihtiyacıkarşılayacağıdüşünülen nesne veya duruma karşıduyulan özlem, arzu.istek duymak * bir şeye karşıeğilim duymak, arzulamak. istek uyandırmak * İstemesine, arzu duymasına yol açmak. istek yutumu * Kökü ve gövdesi ünlü ile biten isteme kiplerinde, aynıünlüden birinin düşmesi. isteka * Bilârdo oyununda kullanılan değnek.
* Bkz. İstika.
* Basım evlerinde kitap formalarınıkırmak, katlamak için kullanılan tahta veya kemikten yapılmış araç.isteklendirici * İstek uyandıran, teşvikkâr. isteklendirme * İsteklendirmek işi, teşvik. isteklendirmek * Birinde, bir şey yapma isteğini uyandırmak, özendirmek, teşvik etmek. istekleniş * İsteklenmek işi veya biçimi. isteklenme * İsteklenmek işi. isteklenmek * Bir şeye karşı istek duymak, heveslenmek. istekli * Bir şeye karşı isteği olan. isteksiz * Bir işi yapmaya isteği olmayan, gönülsüz. isteksizce * İstek göstermeden, isteksiz olarak. isteksizlik * İsteksiz olma durumu. istem * Bir kimseden bir şeyi yapmasınıveya yapmamasını isteme, talep, arzu.
* İrade veya isteğin eylem durumunda belirmesi.isteme * İstemek işi. isteme kipleri * Dilek, istek, gereklik ve emir kavramlarıveren kipler. istemek * İstek duymak, arzulamak.
* Bir şeyin kendisine verilmesini veya yapılmasınısöylemek, dilemek.
* Görmek istediğini bildirmek.
* Gerek olmak.
* Evlenmek dileğinde bulunmak.istemeye istemeye * İstemeyerek, gönülsüzce. istemli * Yapılıp yapılmaması insanın kendi isteğine bağlı olan.
* Bir istek üzerine veya isteyerek yapılan.istemseme * İradeyi etkileyebilecek güçte olmayan, gelip geçici isteme. istemsiz * İstenmeden yapılan.
* İstemeyerek yapılan.istemsizlik * İstemsiz olma durumu. istenç * İrade, istek.
* Davranışlarla ilgili tepilerden bir bölümünü tutup ötekileri eyleme dönüştürme gücü, irade.istenç dışı * İradesiz, irade dışı, gayriiradî. istenç yitimi * Bkz. irade yitimi. istenççi * İstenççilik yanlısı. istenççilik * Akla ve bilmeye değil de iradeye üstünlük tanıyan, ruhsal olayların ve bilgi sürecinin temelinde iradeyi
gören bilim dışıöğreti, iradiye, volontarizm.istençli * İradeyle yapılan, iradî.
* Herhangi bir dışzorunluluk söz konusu olmadan belirli bir durum karşısında girişilecek eylemi
kararlaştıran ve uygulayabilen, iradeli.istençsiz * İradeyle yapılmayan, istenci olmayan, istenç dışı, irade dışı, iradesiz.
* Yapılması istenmediği hâlde yapılan (davranış), irade dışı, gayriiradî.istençsizlik * İradesiz olma durumu, iradesizlik. istenilme * İstenilmek, istenmek işi. istenilmek * İstemek işi yapılmak. istenme * İstenmek işi. istenmek * İstenilmek. istenmeyen durum * Karşılaşılması beklenilmeyen durum, karışıklık, komplikasyon. istenmeyen kişi * İyi karşılanmayan kişi (Persona non grata). ister * Bir şeyin yapılabilmesinin veya olabilmesinin bağlı olduğu şey, gerek, icap, lüzum.
* Cümledeki görevleri aynı olan kelimelerin ayrıayrıher birinin başına getirilerek herhangi birinin
onanmasında sakınca olmadığınıanlatır.ister istemez * Zorunlu olarak, elinde olmadan.
* Yarı gönüllü olarak, biraz mecbur olarak.ister misin? * ya olursa. isteri * Duyu bozuklukları, türlü ruh karışıklıkları, çırpınma, kasılmalar ve bazen inmelerle kendini gösteren bir
sinir bozukluğu, histeri.isteri nöbeti * İsteri sıkıntısının yaşandığısüre. isterik * İsteriye tutulmuşolan, histerik. istetme * İstetmek işi. istetmek * İstemek işini başkasına yaptırmak. isteyeninin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara * birinden bir şey isteyen biraz utanır ama isteği yerine getirmeyen daha çok utanmalıdır. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 47
isteyiş * İstemek işi veya biçimi. istiane * Yardım isteme. istiane etmek * yardım istemek. istiap * (içine) Alma, (içine) sığdırma. istiap etmek * içine almak, sığdırmak. istiap haddi * Deniz, kara ve hava taşıtlarının yük ve yolcu miktarlarını belirleyen sınır. istiare * Ödünç, borç veya eğreti alma, ödünçleme, metafor.
* Bir şeyi anlatmak için ona benzetilen başka bir şeyin adınıeğreti olarak kullanma, eğretileme: “Bu adam
hayatının sonbaharında” cümlesinde sonbahar kelimesi yaşlılığı anlatan bir istiaredir.istibat * Olmasınıuzak görme, imkân vermeme, uzaksama, ıraksama. istibat etmek * uzaksamak, ıraksamak. istibdat * Uyruklarına hiçbir hak ve özgürlük tanımayan sınırsız monarşi, despotluk, despotizm. istical * İvedilik, acele etme, müstaceliyet. istical etmek * ivmek, acele etmek. isticar * Kira ile tutma, kiralama. isticar etmek * kiralamak. isticvap * Sorguya çekme, sorgu. istida * Dilekçe, arzuhal. istidaname * Resmî bir makama yazılan dilekçe yazısı. istidat * Yaradılıştan gelen veya sonradan edinilmişyetenek.
* Yeteneği olan kimse.istidatlı * İstidadı olan. istidatsız * İstidadı olmayan. istidlâl * Bir konuda kanıtlara dayanarak sonuç çıkarma.
* Çıkarım.istidlâl etmek * kanıtlara dayanarak bir sonuca varmak. istif * Üst üste eşya konularak yapılan düzgün yığın.
* Kereste, tahta gibi ağaç ürünlerini kurutmak veya bekletmek amacı ile belirli düzenlerde üst üste dizerek
yapılan yığın.
* Stok.istif etmek * yıkılmayacak bir biçimde, düzgünce yerleştirmek.
* stok etmek.istifa * Kendi isteğiyle görevden ayrılma.
* İşten ayrılma isteğini bildiren dilekçe.istifa etmek * (işinden) çekilmek. istifade * Yararlanma, faydalanma. istifade etmek * yararlanmak. istifaname * Bir görevden kendi isteğiyle ayrıldığını belirten dilekçe. istifayı basmak * herhangi bir sebeple görevinden ani bir kararla çekilmek. istifçi * Malları, eşyayı istif eden görevli.
* İstifçilik yapan, stokçu.istifçilik * İstif yapma işi.
* İleride bulunmayacağıveya pahalılaşacağıdüşüncesiyle çok mal yığarak piyasada sıkıntıya yol açma,
stokçuluk.istifham * (zihinde beliren) Soru. istifini bozmamak * aldırışetmeyip durum ve davranışınıhiç değiştirmemek. istifleme * İstiflemek işi. istiflemek * Düzgün bir biçimde üst üste yığmak.
* Stok etmek.istifleniş * İstiflenmek işi veya biçimi. istiflenme * İstiflenmek işi. istiflenmek * İstiflemek işi yapılmak. istifleyiş * İstiflemek işi veya biçimi. istifrağ * Kusma. istifrağetmek * kusmak. istifsar * Bir şeyin açıklanmasını, aydınlığa kavuşmasını isteme, anlamaya çalışma, sorma. istifsarıhatır * Hâl hatır sorma. istiğfar * Tanrı’dan suçlarının bağışlanmasınıdileme; tövbe etme. istiğfar etmek * tövbe etmek. istiğna * Önerilen bir işe karşınazlanma, nazlıdavranma.
* Doygunluk, gönül tokluğu.istiğrak * Dalma, içine gömülme, dalınç. istihale * Biçim değiştirme.
* Başkalaşma.
* Başkalaşım.istihale etmek * biçim değiştirmek.
* başkalaşmak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 48
istihare * Bir inanışa göre, girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığınırüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak
uyuma.istihareye yatmak * girişilecek bir işin hayırlı olup olmadığınırüyadan anlamak için abdest alıp dua okuyarak uyumak. istihbar * Haber ve bilgi alma. istihbar etmek * haber almak, duymak, öğrenmek. istihbarat * Yeni öğrenilen bilgiler, haberler.
* Bilgi toplama, haber alma.istihbarat dairesi * Haber alma dairesi. istihbarat servisi * Haber alma işlerini yürüten işyeri. istihdaf * Amaçlama, hedef alma. istihdaf etmek * amaçlamak. istihdam * Bir görevde, bir işte kullanma. istihdam etmek * bir işte, bir görevde kullanmak. istihfaf * Küçümseme, hor görme, hafifseme. istihfaf etmek * küçümsemek, hor görmek, hafifsemek. istihkak * Hakkı olma, hak kazanma.
* Hizmet karşılığıkazanılan hak (para).istihkâm * Düşman saldırısınıdurdurmak, düşmana karşısavunma yapmak amacıyla düzenlenmişyer.
* İstihkâm işleriyle uğraşma, istihkâmcılık.istihkâm sınıfı * Savaşan birliklerin saldırısınıkolaylaştıran, savunma gücünü artıran, yapı işleriyle uğraşan teknik askerî
sınıf.istihkâmcılık * İstihkâm sınıfının yaptığı iş. istihkar * Hor görme, aşağılama. istihkar etmek * hor görmek, aşağılamak. istihlâk * Tüketim. istihlâk etmek * tüketmek. istihraç * (anlam, sonuç) Çıkarma, çıkarsama. istihraç etmek * sonuç çıkarmak. istihsal * Çıkarma, elde etme.
* Üretim, üretme.istihsal etmek * elde etmek.
* üretmek.istihza * Gizli veya ince alay. istihza etmek * alay etmek, alaya almak. istihzalı * İstihzası olan. istihzar * Hazırlama.
* Hatırlama, anımsama.istika * Ayakkabıların altınıparlatmak için kunduracıların kullandığıkemik, isteka. istikamet * Doğrultu, yön. istikamet vermek * yön vermek, yöneltmek. istikbal * Karşıçıkma, karşılama.
* Gelecek (zaman), ati.istikbal etmek * karşılamak. istiklâl * Bağımsızlık. istikra * Tüme varım. istikrah * Tiksinme, iğrenme. istikrah etmek * tiksinmek, iğrenmek. istikrar * Aynıkararda, biçimde sürme, kararlılık.
* Yerleşme, oturma.
* Denge.
* Ödemeler dengesinde, istihdamda düzen.istikrar bulmak * karar kılmak.
* yerleşmek.istikrarlı * İstikrarı olan, dengeli, kararlı. istikrarlılık * İstikrarlı olma durumu. istikrarsız * İstikrarı olmayan, dengesiz, kararsız. istikrarsızlık * İstikrarsız olma durumu, dengesizlik, kararsızlık. istikraz * Ödünç alma, borçlanma. istikraz etmek * ödünç para almak, borçlanmak. istikşaf * Araştırma.
* Açınsama.istilâ * Bir ülkeyi silâh gücüyle ele geçirme.
* Yayılma, kaplama, sarma, bürüme.istilâ etmek * bir ülkeyi silâh gücüyle ele geçirmek.
* yayılmak, kaplamak, sarmak, bürümek.istilâcı * İstilâ eden (kimse, devlet). -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 49
istilâcılık * İstilâcı olma durumu. istilzam * Gerektirme, gerekme. istilzam etmek * gerekli bulmak. istim * İslim. istim arkadan gelsin * önce istenilen işyapılsın, gereken şartlar sonradan yerine getirilsin. istim üstünde olmak * (buharla işleyen araçlar için) kalkmaya hazır duruma gelmek. istimal * Kullanma. istimal etmek * kullanmak. istimara * Ölçme, değerlendirme.
* Bir kabın hacmini veya alabileceği miktarıhesaplama.istimator * Gümrüklerde mallara değer biçen görevli. istimbot * Filika büyüklüğünde, islimle işleyen deniz teknesi, çatana. istimdat * İmdat isteme, yardıma çağırma. istimdat etmek * yardıma çağırmak, yardım istemek. istimlâk * Kamulaştırma. istimlâk etmek * kamulaştırmak. istimna * Onanizm. istimrar * Sürüp gitme, süreklilik. istimzaç * Bir kimsenin huyunu, kişiliğini tanımak için araştırma.
* Sorma, yoklama.istimzaç etmek * sormak, yoklamak. istinabe * Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki
mahkeme tarafından ifadesinin alınması.istinaden * Bir görüşe, bir düşünceye dayanarak, dayanılarak, güvenerek. istinaf * Mahkemenin verdiği kararıkabul etmeyerek, bunu istinaf mahkemesine götürme. istinaf mahkemesi * Sulh ve asliye mahkemeleri benzeri ilk derece mahkemeler ile temyiz mahkemeleri arasında yer alan ikinci
derecede yüksek mahkeme.istinas * Yadırgamaz olma, alışma, ısınma. istinat * Dayanma, yaslanma.
* Güvenme, kuvvet alma.
* Bir şeyi kanıt sayma.istinat duvarı * Toprak veya yapının kaymasınıönlemek için yapılan, direnç sağlayan duvar. istinat etmek * dayanmak, yaslanmak. istinatgâh * Dayanacak, güvenecek,sığınacak yer, dayanak. istinga * Yelkenleri toplamak için kullanılan halat. istinga etmek * (yelkenleri) toplamak. istinkâf * Çekinme, geri durma, sakınma. istinkâf etmek * çekinmek, geri durmak, sakınmak. istinsah * Bir şeye bakarak aynısınıyazma. istinsah etmek * bir şeye bakarak aynısınıyazmak, kopya ederek örnek çıkarmak. istintaç * Sonuç çıkarma.
* Bir büyük önermeden küçüğe ve sonurguya, yasalardan olaylara, nedenden sonuca giderek sonuç çıkarma.istintaç etmek * sonuç çıkarmak. istintak * Sorgu.
* Sorguya çekme.istintak etmek * sorguya çekmek. istirahat * Dinlenme, rahat etme. istirahat etmek * dinlenmek. istirdat * Geri alma.
* (bir yeri) Yeniden ele geçirme, geri alma, kurtarma.istirham * Yalvarma, merhamet dileme. istirham etmek (veya istirhamda bulunmak) * yalvarmak, dilemek, rica etmek. istiridye * Yassısolungaçlılar sınıfından, güçlü kaslarla birbiri üzerine kapanan iki çeneti olan, eti beğenilen bir deniz
yumuşakçası(Ostrea edulis).istiskal * Soğuk davranışlarla hoşlanmadığını belli etme. istiskal etmek * hoşnutsuzluğunu belli ederek soğuk davranmak. istismar * İşletme, yararlanma.
* Birinin iyi niyetini kötüye kullanma.
* Sömürme.istismar etmek * işletmek, yararlanmak.
* birinin iyi niyetini kötüye kullanmak.
* sömürmek.istismarcı * Birinin iyi niyetini kötüye kullanan (kimse).
* Sömürücü.istismarcılık * İstismar etme işi. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 50
istisna * Bir kimse veya bir şeyi benzerlerinden ayrıtutma.
* Genelden ayrı, kural dışı olma, ayrıklık.
* Ayrıtutulan kimse veya şey.istisna etmek * ayırmak. istisnaî * Benzerlerine uymayan, kural dışı olan, ayrıklı. istisnasız * İstisnası olmadan, ayrıksız, ayrıcasız, bilâistisna. istişare * Danışma. istişare etmek * danışmak. istişare heyeti * Danışma kurulu. istitrat * Söz arasında, sırası gelmişken, antrparantez. istiva * Birden çok şeyin birbirine eşit ve denk olması. istiva hattı * Ekvator. istizah * Herhangi bir konuda açıklayıcı bilgi isteme, bir sorunun açıklanmasını isteme.
* Gensoru.istizah etmek * sorulan soruya açıklayıcı bilgi istemek, bir sorunun açıklanmasını istemek. istizan * Yetki isteme, izin isteme. istizan etmek (veya eylemek) * yetki istemek, izin istemek. istop * Stop.
* Ebenin topu havaya atması, diğerlerinin kaçışmasıve ebe tarafından topla vurulması biçiminde oynanan
bir oyun.istop etmek * durmak, çalışmamak. istor * Stor. istralya * Gemide direk ve çubukları baştarafından, yani burundan tutan halat.
* Geminin kaburgalarını birbirine bağlayan demir kuşak.istrongilos * İzmaritgillerden, Akdeniz’de yaşayan, eti lezzetli bir balık (Smaris vulgaris). İsveççe * İsveç dili. İsveçli * İsveç halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse). İsviçreli * İsviçre halkından olan (kimse). isyan * Herhangi bir amaçla kurulu düzene veya devlet güçlerine karşı gelme, başkaldırma, ayaklanma.
* Bir düzene veya emre boyun eğmeme, uymama, itaat etmeme.isyan bayrağınıaçmak * karşı gelmek, başkaldırmak. isyan etmek * ayaklanmak.
* kabullenmemek, razı olmamak.isyancı * Başkaldırıcı(kimse), asi. isyancılık * İsyancının işi. isyankâr * Başkaldırıcı, isyancı. isyankârlık * İsyankâr olma durumu, başkaldırıcılık, asilik. iş * Bir sonuç elde etmek, herhangi bir şey ortaya koymak için güç harcayarak yapılan etkinlik, çalışma.
* Bir değer yaratan emek.
* Birinden istenen hizmet veya birine verilen görev.
* Sanayi, ticaret, tarım, maliye vb.alanlara ilişkin ekonomik etkinliklerin bütünü.
* Kamu yararına yapılan işler.
* Herhangi bir yere düzen verici, günlük yaşayışısağlayıcıher türlü çalışma.
* Geçim sağlamak için herhangi bir alanda yapılan çalışma, meslek.
* İşyeri.
* Ticarî anlaşma, alışveriş.
* Herhangi bir maksatla kurulan düzen.
* Bazıdeyimlerde “yarar, çıkar” anlamında kullanılır.
* Yapılan şey, davranış.
* Nakış, örgü gibi elde yapılan şey.
* Emek, işçilik, ustalık.
* İşlem.
* Sorun, konu, mesele, maslahat.
* Gizli sebep veya maksat.
* Bir kimseye özgü olan görüş, anlayış.
* Bir kuvvetin uygulanma noktasını hareket ettirirken harcadığı güç.-iş * Bkz. -ış/ -iş(I). -iş * Bkz. -ş- / -ş-. iş(birinden) bitmek * işin sonuçlanmasıhâli ondan beklenilmek. iş(birine) kalmak * işin bitmesi için asıl gayret birine düşmek. iş(güç) edinmek * bir şeyi görev olarak üstlenmek. işaçmak * uğraştırıcı, gereksiz bir durumun ortaya çıkmasına sebep olmak. işadamı * Ticaret veya sanayi alanında kazanç sağlamak amacıyla para yatıran kimse.
* Kâr sağlamada becerikli ve başarılıkimse.işakdi * Bkz. işsözleşmesi, hizmet akdi. işalanı * Çalışılacak, kazanç sağlanacak dal. işayağa düşmek * iş, sorumsuz ve yetkisiz olanların elinde kalmak. iş başa düşmek * kendi işini kendi görme zorunda kalmak. iş başı * (işyerlerinde) İşe başlama. iş başıyapmak * (işyerinde) işe başlamak. iş başında eğitim (görmek veya yapmak) * işçinin işini yaparken uğraşısında olduğu kadar işgörgüsü, işgüvenliği, işçi sağlığı, işyönetimi konularında
da yetiştirilmesi, hizmet içi eğitim.iş bırakımcı * İş bırakımıyapan kimse, grevci. iş bırakımı * İsteklerini işverene kabul ettirmek için işçilerin, işlerini hep birden bırakması, grev. iş bilenin, kılıç kuşananın * becerikli olanlar kazanır. iş bilimi * İnsanın işine uymasını, amaca göre çalışmasını düzenleyen inceleme ve araştırmaların bütünü, ergonomi. iş bilmek * becerikli olmak. iş birliği * Amaç ve çıkarları bir olanların oluşturduklarıçalışma ortaklığı, teşrikimesai.
* Bir işin çeşitli işçilerce yapılması. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 51
iş birliği yapmak * amaç ve çıkarları bir olanlarca çalışma ortaklığıkurulmak. iş birlikçi * Herhangi bir alanda çıkar sağlama amacını güden kimse veya kuruluşlarla ilişki kuran (kimse, kuruluşvb.). iş birlikli * İş birliği ile, ortaklaşa yapılan. iş bitirmek * bir işi iyi bir sonuca ulaştırmak. iş bölümü * Bir işi, iki veya daha çok kişi arasında bölme.
* Bir toplumsal üretim düzeni içindeki değişik görev ve hizmetlerin, toplumun üyeleri, kümeleri arasında
karşılıklı bağımlılık ilişkileri içinde bölünmesi.işçatallanmak * bir işte güçlükle karşılaşmak. işçevirmek * gizli, dolambaçlı bir işyapmak. işçığrından çıkmak * amacından saparak düzeltilmesi güç bir durum almak. işçıkarmak * çok işyapmak.
* gereksiz, uğraştırıcı bir işe yol açmak, sorunlara sebep olmak.işdayıya düştü * Bkz. gayret dayıya düştü. işdeğil * bir şeyin çok kolay olduğunu belirtir.
* kınama belirtir.işdonu * Şalvar. işdüşmek * birinin işyapması gerekmek. işedinmek * bir şeyi görev, meslek olarak kabul etmek. işeri * Elinden iyi işgelen, becerikli kimse. işetmek * aldatmak, birine beklemediği bir davranışta bulunarak onu zarara sokmak. işgörmek * işyapmak.
* işyapmaya uygun olmak.işgöstermek * yapması için birine işvermek, iş buyurmak. işgücü * Bir insanın yararlışeyler üretmek için harekete geçirmek zorunda olduğu fiziksel ve düşünsel yetilerinin
tümü.işgüç * Yapacak belli bir şey, görev, meşguliyet. işgüç sahibi * Bir işi, bir görevi olan. işgünü * Yasayla tespit edilmişolan çalışma günü. işhanı * Birden çok işyerinin bulunduğu çok katlı bina. işinada binmek * bir işi yapmakta direnmek. işişlemek * nakışyapmak. işişten geçmek * bir işi gerçekleştirme imkânıkalmamışolmak. işkadını * İşadamı. işkarıştırmak * fesat sokmak.
* zararlı bir işyapmak.işkazası * İşyerinde meydana gelen ve işçiyi bedenen veya ruhen etkileyen olay. işki * yeter ki. işkolu * Ekonomik etkinliklerin sınıflandırılmasısonucu birbirine benzeyen veya aynınitelikte olan çalışma
dallarından her biri.
* Bu dalların herhangi birinde çalışanların bütünü.işmerkezi * İşyerlerinin yoğun olduğu bölge.
* Bir ticaret ortaklığının yönetildiği yer.işmi? * yapılan bir şeyin beğenilmediğini, küçümsendiğini bildirir. işola * “sanki işgörmüş!” anlamında bir hafifseme sözü. işolacağına varır * bir soruna aldırmamayı, ne yapılırsa yapılsın yine aynısonuca ulaşılacağınıanlatır. işolsun diye * gereksiz bir hareketi belirtmek için kullanılır. işsaatleri * Çalışma saatleri. işsarpa sarmak * iş, içinden çıkılmasızor bir duruma girmek. işsözleşmesi * İşçilerle işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen yöntem ve şartlarıkapsayan sözleşme, işakdi, hizmet akdi. iştutmak * işyapmak, çalışmak. işvermek * birine yapacak işgöstermek.
* gönlü olduğunu gösterecek davranışlarda bulunmak, pas vermek.işyapmak * çalışmak. işyeri * Bir görevin yapıldığıyer.
* İşçinin işsözleşmesine göre çalıştığıyer.işyok * o şeyden yarar beklememeli. iş’ar * Yazı ile bildirme. işaret * Anlam yükletilen şey, anlamlı iz, im.
* Belirti, gösterge, levha, tabelâ, alâmet.
* El, yüz hareketleriyle gösterme.işaret etmek * bir şeyi, bir durumu el, yüz hareketleriyle anlatmak, göstermek.
* belirtmek.işaret parmağı * Elde, başparmaktan sonraki parmak, şahadet parmağı, gösterme parmağı. işaret sıfatı * Bkz. gösterme sıfatı. işaret vermek * bir araç kullanarak bir şeyi belli etmek. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 41
irdeleme * İrdelemek işi. irdelemek * Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik
ve tetebbu etmek, mütalâa etmek.irfan * Bilme, anlama, sezme, kültür.
* Gerçeğe ulaştırıcı güçlü seziş, varış, varışlılık.iri * Olağandan daha hacimli, olağanıaşan büyüklüğü olan. iri iri * büyük, çok iri. iri kıyım * İri kıyılmış.
* İri yapılı, gövdeli.iri lâf * Abartılısöz. iri yarı * İri yapılı. iribaş * Kuyruksuz kurbağanın yumurtadan yeni çıkmışkurtçuğu. irice * İriye yakın, biraz iri (kimse veya şey). iridyum * Atom ağırlığı193,1 atom numarası77, yoğunluğu 22,4 olan ve plâtin filizlerinde bulunan değerli bir
element. Kısaltmasıİr.irileşme * İrileşmek işi.
* Bazı organların hastalık sonucunda olağan dışı büyümesi durumu.irileşmek * İri bir duruma gelmek. irili ufaklı * Büyük küçük karışık. irilik * İri olma durumu. irin * Organizmanın herhangi bir yerinde iltihaplanma sonunda ölmüşhücre artıklarından ve bozulmuşak
yuvarlardan oluşan, mikroplu veya mikropsuz, genellikle sarımtırak renkte koyuca sıvı, cerahat.irinlenme * İrinlenmek işi, iltihaplanma, cerahatlenme. irinlenmek * İrin oluşmak, iltihaplanmak, cerahatlenmek. irinli * İrin toplamış, cerahatli. irinti * Elek ve kalbur üzerinde kalan iri taneler.
* Hayvanların beğenmeyerek yemedikleri iri saman.iris * Saydam tabaka ile göz merceği arasında bulunan, ince, kasılabilen bir zardan oluşan, gözün renkli bölümü,
süsen.iriş * Arış. irkiliş * İrkilmek işi veya biçimi. irkilme * İrkilmek işi. irkilmek * Ürkerek geri çekilir gibi olmak veya şaşırıp duraklamak.
* (vücudun bir yeri) Dışarıdan gelen bir uyarıcının etkisiyle kanlanıp şişmek, taharrüşetmek.
* (akan bir şey) Bir engel karşısında duraklayıp birikmek.irkiltici * İrkilmeye sebep olan. irkiltme * İrkiltmek işi veya durumu. irkiltmek * İrkilmesine sebep olmak. irkinti * Su birikintisi.
* Ürperme, tiksinti.
* Korku, çekinme.irkme * İrkmek işi veya durumu. irkmek * Birikmek.
* Biriktirmek, toplamak.
* Tiksinmek.İrlandalı * İrlanda halkından olan (kimse). irmik * Sert buğdaydan elde edilen, taneleri iri, glütence zengin un. irmik helvası * İrmik, çam fıstığı, yağve şeker karışımıyla hazırlanan bir tatlıtürü. ironi * Dolaylıve alaylıanlatım, mizah. irrasyonalizm * Hayatta ve bilgilerde akıl dışıögelere tek yanlı olarak ağırlık veren sevgi, duygu ve iç güdüleri, bilginin
kaynağısayan görüş, akıl dışıcılık.irrasyonel * Akıl dışı, gayriaklî, us dışı. irrealist * Gerçek dışı. irredantizm * Dil, gelenek, görenek ve çeşitli kültür değerleri bakımından bir birlik gösterdiği hâlde ana yurt dışında
kalmışhalkın yaşadığıtopraklarıana yurt sınırları içine almak düşüncesi.irs * Kalıtım, soya çekim. irsal * Gönderme, yollama. irsalât * Gönderilen şeyler, gönderiler. irsaliye * Bir yere gönderilen eşyanın listesi, gönderme belgesi. irsen * Kalıtım yoluyla. irsî * Kalıtımla geçen, soydan kalma, soydan geçme, kalıtsal. irsiyet * Soya çekim, kalıtım, veraset. irşat * Doğru yolu gösterme, uyarma. irşat etmek * doğru yolu göstermek, uyarmak. irtibat * Bağlantı, bağlı olma. irtibat kurmak * bağlantı sağlamak. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 42
irtica * Gericilik. irticaî * Gericilikle ilgili gerici (davranış, tutum). irtical * Bir manzumeyi veya sözü birdenbire düşünmeden, içine doğduğu gibi söyleme, doğaç. irticalen * İçine doğduğu gibi söyleyerek, doğaçtan. irtifa * Yükseklik.
* Yükselti.irtifak * Dayanma. irtifak hakkı * Başkasının arsa, yol, bahçe gibi taşınmaz bir malından belirli bir yolda yararlanma hakkı. irtihal * (öbür dünyaya) Göçme, ölme. irtihal etmek * ölmek. irtikâp * (kötü iş) Yapma, kötülük etme.
* Yiyicilik, rüşvet alma.
* Yalan söyleme, hile yapma.irtisam * Resmi çıkma, resmi çizilme.
* İz düşümü.irtişa * Rüşvet alma, rüşvet yeme. is * Dumanın değdiği yerde bıraktığıkara leke.
* Sürme.isabet * (bir yöne doğru atılan şey için) Hedefe varma, hedefi vurma.
* (piyango vb.) Şans oyunlarında, kazanma, çıkma, vurma.
* (öneri, düşünce, söz için) Yerinde olma, yanılmazlık.
* Güzel rastlantı.
* “Çok güzel”, “iyi oldu!” gibi anlamlarda kullanılır.isabet almak * vurulmak, yaralanmak. isabet etmek * nişan alınan yere değmek, rastlamak.
* çıkmak.
* yerinde işgörmüşolmak.isabet oldu * yerinde, tam isteğe uygun. isabetli * Yerine düşmüş, yerinde, uygun. isabetsiz * Yerinde olmayan, uygun olmayan, yersiz. isaf * (bir dileği, isteği) Yerine getirme. isal * Ulaştırma. isale * Akıtma. is’at * Kutlama. is’at etmek * kutlamak. İsa’yıküstürdü, Muhammed’i memnun edemedi * iyilik edeyim derken kimseyi memnun edemedi.
iseise tutmak * dumana tutup karartmak. İsevî * Hz. İsa’ nın yaydığıdinden olan, Hristiyan. İsevîlik * Hristiyanlık. isfendan * Akçaağaç.
* Akçaağaçtan yapılmışolan.isfenks * Bkz. Sfenks. ishak kuşu * Bataklık baykuşu. ishal * Sürgün, iç sürme, ötürük, amel. ishal olmak * amel olmak, sürgün olmak. ishalli * İshali olan. isilik * Terlemekten veya sıcaktan vücutta meydana gelen küçük pembe kabartılar, ısırgın. isim * Ad.
* Kişi, insan.
* Canlıve cansız varlıkları, duygu ve düşünceleri, çeşitli durumları bildiren kelime.isim cümlesi * Yüklemi isim soyundan olan veya ek fiile kurulan cümle. isim çekimi * İsimlere iyelik eklerinin getirilmesi. isim durumu * İsim hâli. isim gövdesi * İsim ve fiil köklerinden yapım ekleriyle türetilen ve isim olarak kullanılan gövde. isim hakkı * Bir ticarethanenin veya malın adınıkullanma karşılığında talep edilen hak, patent hakkı. isim hâli * Başka bir kelime ile ilgi kurmak için, ismin yalın olarak veya ek olarak girdiği durum. isim koymak * ad koymak, tesmiye etmek. isim kökü * Bir ismin eklerine bölünemeyen anlamlıen küçük parça. isim tabanı * İsim kök ve gövdelerinin çekim eki almamışhâli. isim tamlaması * İki veya daha çok isim soyundan kelime ile kurulmuşolan tamlama. isim vermek * ad vermek. isim yapmak * bir alanda ün kazanmak, ün almak. isimcilik * Adcılık. isimden türeme fiil * İsim kökünden fiil yapım ekiyle yapılmışfiil gövdesi. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 43
isimden türeme isim * İsim kökünden yapım ekleriyle türetilen isim gövdesi: Ev-cil, göz-cü-lük vb. isimlendirme * İsimlendirmek işi. isimlendirmek * Adlandırmak, ad koymak. isimli * Adı olan, ad almış. isimlik * İsmin yazıldığıplâketin konulduğu yer. isimsiz * Adı olmayan, ad almamış.
* Yaptığı iş bilinmesine karşılık kendi bilinmeyen, adsız.iskalârya * Çarmıhların halat basamakları. iskambil * Bir yüzünde sayılar veya resimler bulunan, çeşitli oyunlar oynamaya yarayan kart, oyun kâğıdı.
* Bu kartların 52 tanesinden oluşan deste.
* Bu kart destesiyle oynanan oyun.iskambil kâğıdı * İskambil. iskambil kâğıdı gibi devrilmek * birer birer ve birbiri ardısıra devrilmek. iskân * Yurtlandırma, yerleştirme.
* Yurtlanma, yerleşme.iskân etmek * (ev, yurt) kazandırmak, boş bir yere insan yerleştirmek. iskandil * Denizin derinliğini ölçme.
* Bu işiçin kullanılan araç.
* İşin iç yüzünü öğrenme, bilgi toplama, sorup soruşturma.iskandil etmek * deniz derinliğini ölçmek.
* bir işin iç yüzünü araştırmak, bilgi toplamak.
* gözetlemek, çevreyi kollamak.
* sorup soruşturmak, araştırmak.İskandinav * Kuzey Avrupa yarım adalarının bütünü.
* İskandinavyalı.İskandinav dilleri * Germen dillerinin kuzey kolundaki dillere verilen ad. İskandinavyalı * İsveç, Norveç, Danimarka ve Finlandiya’da oturan halk ve bu halkın soyundan olan (kimse). iskarpelâ * Tahta, metal veya taşı işlemeye yarayan çelik araç. iskarpin * Ökçeli, konçsuz ayakkabı. iskarto * Yapağıkırıntısı. iskele * Deniz taşıtlarının yanaştığı, çoğu tahta ve betondan yapılmış, denize doğru uzanan yer.
* Kıyıya yanaşan deniz aracına doğru uzatılan eğreti küçük köprü veya gemiye çıkmayısağlayan merdiven.
* Vapur uğrağı olan şehir veya kasaba.
* İçerlerde bulunan bir yerin kendine en yakın olan deniz taşıtıuğrağıveya demir yolu durağı.
* Yapıların dışında sıvama, boyama veya onarım için keresteden kat kat kurulan, çalışma sırasında üstüne
çıkılan çatkı.
* Geminin sol yanı.
* Işıkların yerleştirilmesi, ışıkçıların dolaşabilmesi için stüdyolarda tavana yakın yerde duvarıçepeçevre saran
çıkıntı.iskele almak * (gemi) merdivenleri kaldırılıp harekete hazırlanmak.
* bir erkek, bir kadına sarkıntılık etmek.iskele babası * Yanaşan gemileri bağlamak için rıhtıma konmuşdökme demir veya betondan silindir. iskele kelepçesi * İnşaatın dışyüzeyine kurulan iskeleyi birbirine bağlamaya yarayan bağlantıparçaları. iskele kuşu * Yalıçapkını, emircik. iskelet * İnsan ve hayvan bedeninin kemik çatısı, teşrih.
* Yumuşak bölümleri dökülmüş, ölü bir vücudun kemiklerinin bütünü.
* Bir şeyi oluşturan temel çatı.
* Çok zayıf.
* Bir eserin genel plânı.
* Kuru, çıplak.iskelet gibi * çok zayıf. iskelet mobilya * Esas taşıyıcıkısımlarımasif ağaç malzemeden yapılan ve oturma grubuna giren koltuk, kanepe, sandalye,
kolçaklısandalye, sallanan koltuk vb. mobilya.iskeleti çıkmak * çok zayıflamak. iskemle * Arkalıksız sandalye.
* Üstüne sigara tablası, çiçek vazosu gibi şeyler konulan küçük masa.
* Sandalye.iskerlet * Dikenli salyangoz. iskete * Serçegillerden, gagalarıdişli, zararlı böcek ve kurtlarla beslenen, güzel sesli bir kuş(Parus ater). iski * Bkz. ski. İskitçe * İskitlerin dili. İskitler * MÖ. Vlll-Vll. yüzyıllarda Orta Asya’dan Güney Rusya’ya göç eden bir kavim. İskoç * İskoçya halkından olan kimse.
* İskoçya yapısı, İskoçlara özgü olan.İskoçça * İskoç dili. İskoçyalı * İskoç halkından olan kimse,İskoç. iskolâstik * Bkz. skolâstik. iskonto * Bkz. ıskonto. iskorbüt * C vitamini eksikliğinden ileri gelen ve dermansızlık, zayıflık ve dişetlerinin iltihabı gibi belirtilerle kendini
gösteren hastalık.iskorçina * Birleşikgillerden, lezzetli kökleri sebze olarak kullanılan, Akdeniz bölgesinde çok yetiştirilen bir bitki
(Scorzonera).iskorpit * İskorpitgillerden, iri başlı, yüzgeçlerinde yakıcıdikenleri bulunan, eti beğenilen bir balık (Scorpaena scrofa). iskorpitgiller * Omurgalılardan, örnek hayvanı iskorpit olan, sırt yüzgeçleri zehirli bezlere bağlı güçlü dikenlerle donanmış,
bütün denizlerde rastlanan balıklar sınıfı.iskota * Yelkenleri açmak ve tutmak için alt köşelerine bağlanan halat, zincir ve palangadan oluşan donanım. İslâm * İslâmiyet.
* Hz. Muhammed’in yaydığıdinden olan (kimse), Müslüman.İslâm gizemciliği * Tasavvuf. İslâm hukuku * Din temeline dayanan hukuk, şeriat. İslâmcı * Müslümanlığın esaslarınısadece dinî hayatta değil, hukukî, iktisadî ve siyasî düzenlemelerde de geçerli
kılmak isteyen kimse.İslâmcılık * İslâmcı olma durumu. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 44
İslâmî * İslâm diniyle ilgili olan. İslâmiyet * Hz. Muhammed’in yaydığıdin, Müslümanlık. İslâmlaşma * İslâmlaşmak işi. İslâmlaşmak * Müslüman olmak. İslâmlaştırma * Müslüman olmasını sağlama. İslâmlaştırmak * Müslüman yapmak. İslâmlık * Müslümanlık. İslâv * Slav. İslâvca * Slavca. İslâvcılık * Slavcılık. İslâvist * Slavist. İslâvistik * Slavistik. İslâvlaştırmak * Slavlaştırmak. isleme * İslemek işi. islemek * İse tutup karartmak. islenme * İslenmek işi. islenmek * İsli duruma gelmek. isli * İsi olan, islenmiş, is bulaşmış.
* İs verecek biçimde.isli küf * Toprakta ve gübreliklerde çürükçül yaşamakla birlikte kulak, burun, akciğer asalağı olarak da gelişebilen
asklımantar (Aspergillus fumigatus).islim * Gücünden yararlanmak için elde edilen buhar, istim. islim arkadan gelsin * Bkz. istim arkadan gelsin. İsloven * Sloven. ismen * Adını belirterek, adınısöyleyerek, adınıvererek. ismet * Ahlâk kurallarına bağlıkalma durumu, sililik.
* Dürüstlük, temizlik.ismetli * Ahlâk kurallarına bağlı, ismet sahibi.
* Dürüst olan.ismetsiz * Ahlâk kurallarına aykırıdavranan.
* Dürüst olmayan.ismi çıkmak * ünlü olmak.
* kötü bir ün yapmak.ismi geçmek * adından söz edilmek, bahsedilmek, adı geçmek. ismi var cismi yok * sözü edilen bir kimse veya şeyin gerçekte var olmadığınıanlatır.
* adı olmasına karşılık görevini, etkinliğini yerine getirmeyen.ismini cismini almak * adını, kimliğini belirleyip kaydetmek. ismini cismini bilmemek * hiç tanımamak. ismiyle cismiyle * Bkz. adıyla sanıyla. isnaden * Dayanarak. isnat * Bir düşünceyi, bir konuyu bir kişi veya sebebe dayandırma, yükleme, atfetme.
* Karacılık, iftira.isnat etmek * dayandırmak.
* kara çalmak; iftira etmek.isnat grubu * Sıfatların isimden sonra gelmesiyle oluşan ve genellikle deyim olarak kullanılan kelime grubu. ispalya * Herek. ispanya * Boyacılıkta kullanılan tebeşir tozu. İspanyol * İspanya halkından veya bu halkın soyundan olan (kimse).
* İspanyol halkına özgü olan.İspanyol dansı * İspanyollara özgü, hareketli bir tür dans. İspanyol müziği * İspanyollara özgü bir tür müzik. İspanyol nezlesi * Paçavra hastalığı. İspanyolca * Hint-Avrupa dillerinden, İspanya’da, Brezilya dışındaki Lâtin Amerika’da ve İspanyol uygarlığını
benimsemişülkelerde kullanılan dil.ispanyolet * Pencere kanatlarınıkapadıktan sonra sürgülemeye yarayan ve ortasında her iki yana işleyen tutacak yeri
bulunan uzun demir sürgü.ispanyolet kilit * Elbise dolabı, büro dolabıvb. eşyaların kapaklarına takılan, sürgü kolları ile kapağın altından ve üstünden
kilitleme yapan gömme kilit çeşidi.ispari * İzmaritgillerden, kurşun renginde bir balık (Sargus annularis). ispat * Tanıt ve kanıt göstererek bir şeyin gerçek yönünü ortaya çıkarma, tanıtlama, tanıt. ispat etmek * kanıtlamak.
* tanıtlamak.ispati * İskambil kâğıdında sinek. ispatlama * Kanıtlama.
* Tanıtlama. -
Türkçe Sözlük İ Sayfa 45
ispatlamak * Kanıtlamak.
* Tanıtlamak.ispatlanış * İspatlanmak işi veya biçimi. ispatlanma * İspatlanmak işi. ispatlanmak * Tanıtlamak işi yapılmak, tanıtlanmak. ispatlayış * İspatlamak işi veya biçimi. ispatlı * Tanıtlanmış. ispatlışahitli * Gerçek yönü gösterilen, tanıtlıve kanıtlı. ispazmoz * Bkz. spazm. ispenç * Bodur bir cins horoz veya tavuk.
* Tarımla uğraşan Hristiyan uyruktan alınan bir tür vergi.ispenç horozu * Ufak tefek olduğu hâlde kabadayılık taslayan. ispençiyari * Eczacılık. ispendek * Levrek balığının küçüğü. ispermeçet * Balinalardan ve özellikle ispermeçet balinasının başından çıkarılan, mum yapımıve kozmetik sanayiinde
kullanılan beyaz bir madde.ispermeçet balinası * Balinalardan, büyüklüğü bakımından balinaya benzeyen, alt çenesindeki genişdişiyle ondan ayrılan deniz
memelisi, kaşalot (Physeter catodon).ispinoz * İspinozgillerden, gagasıkısa ve koni biçiminde, sırt tüyleri yeşilimtırak mavi, boynu ve karnıkırmızırenkte,
güzel sesli bir kuş(Fringilla coelebs).ispinozgiller * Kanarya, saka, serçe, ispinoz gibi ötücü kuşları içine alan göçmen kuşlar familyası. ispir * At veya araba uşağı. ispiralya * Gemi kamaralarınıaydınlatmak için güvertelerde açılan küçük yuvarlak camlıkaporta. ispirto * Etil alkol.
* İçki.ispirto ocağı * İspirtoluk. ispirtocu * İspirto içen kimse. ispirtolu * İspirtosu olan. ispirtoluk * İspirto yakan küçük ocak, ispirto ocağı, kamineto. ispirtosuz * İspirtosu olmayan. ispit * Jant. ispiyon * Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyip başkalarına bildirerek çıkar sağlayan (kimse). ispiyoncu * İspiyon. ispiyonculuk * İspiyonun yaptığı iş. ispiyonlama * İspiyonlamak işi. ispiyonlamak * Birinin sırlarını, davranışlarını, düşüncelerini gözleyerek yetkili kişilere bildirmek. ispritizma * Ruhun ölmediğine inanan, gereğinde ölülerin ruhlarıyla ilişki kurulabileceğini ileri süren inanış, ruh
çağırma.ispritizmacı * İspritizma ile uğraşan kimse, ruh çağırımcı. ispritizmacılık * İspritizmacının işi. israf * Gereksiz yere para, zaman, emek vb.yi harcama, savurganlık, tutumsuzluk. israf etmek * gereksiz yere harcamak, savurganlık etmek, tutumsuzluk etmek. israfa kaçmak * gereksiz yere aşırıharcamalarda bulunmak. İsrafil * İslâm inanışına göre kıyamet gününü öttüreceği boru ile bildirecek olan melek. İsrailli * İsrail halkından olan (kimse). istadya * Uzakta bulunan iki noktanın arasınıölçmekte kullanılan araç. istalagmit * Bkz. stalagmit. istalaktit * Bkz. stalaktit. İstanbul efendisi * Genellikle İstanbul’da oturan kibar, saygılı, alçak gönüllü, olgun, çelebi ve yardımsever kimse. İstanbul kekiği * Trakya, Batıve Güney Anadolu’da yetişen sık tüylü, beyaz ve pembe çiçekli, kuvvetli kokulu, çok yıllık bir
bitki (Origanum heradeoticum).istanbulin * Tanzimat’tan Meşrutiyet’e kadar Türkiye’de kullanılan, yakasıkapalı bir tür erkek ceketi. istasyon * Tren durağı.
* Araştırma kuruluşu.
* Satış, bakım, aşı gibi işler yapılan kuruluşveya yer.istasyon yapmak * duraklamak, beklemek. istatistik * Bir sonuç çıkarmak için olgularıyöntemli bir biçimde toplayıp sayı olarak belirtme işi, sayımlama.
* Bir dizi olayın veya sayı ile gösterilen olguların yöntemli öbekleştirilmesine dayanan ve ilkelerini olasılık
kuramlarından alan, matematiğin uygulamalıdalı, sayım bilimi.istatistikçi * İstatik uzmanı, sayımlamacı, istatikle uğraşan (kimse). istavrit * Uskumrugillerden, pulsuz ve az kılçıklı bir balık (Trachurus trachurus). istavrit azmanı * Orkinos balığına yanlışolarak verilen ad.