norton eleği | * Zımpara taneciklerinin büyüklüklerini saptamak ve birbirlerinden ayırmak işinde kullanılan elekler grubu. |
Norveççe | * Norveç dili. |
Norveçli | * Norveç halkından veya bu halkın soyundan olan kimse. |
nostalji | * Yurt özlemi, yurtsama, daüssıla. * Geçmiş bir zamana duyulan aşırı bir özlem. |
nostaljik | * Yurt özlemiyle ilgili. |
nosyon | * Bir şey üzerindeki gerekli bilgi, kavram. |
not | * Bir şeyi hatırlamak için yazılan kısa yazı. * Okullarda her öğrencinin bilgisi üzerine edinilen kanıyı gösteren sayıveya derece, numara. * Bir şeyin niteliği üzerine edinilen kanı. |
not almak | * bir şeyi başlıca noktalarınıözetleyerek yazmak; biri konuşurken onun söylediklerini yazmak. * (öğrenci için) iyi veya kötü numara, derece almak. * bir şeyin niteliğiyle ilgili bir karar verilmek. |
not atmak | * öğretmen, öğrencinin çalışma durumunu not vererek değerlendirmek. |
not düşmek | * not yazmak. |
not etmek | * not olarak yazmak, kaydetmek. |
not kırmak | * verilen notu düşürmek azaltmak veya az not vermek. |
not tutmak | * biri söz söylerken başkası onun söylediklerini yazmak. |
not vermek | * bir şeyin değeri üzerinde olumlu veya olumsuz bir kanıya varmak. * öğrencinin bilgisini bir sayıveya derece ile belirlemek. |
nota | * Bir müzik sesini belirtmeye yarayan işaret. * Bir devletin başka bir devlete veya elçisine yaptığı bildiri. |
notalama | * Notalamak işi. * Seslerin ve icranın işaretleri olarak belirlenen şekiller bütünü. |
notalamak | * Bir eseri notaya almak. |
notam | * Havacılar ve pilotlar için yayımlanan bülten. |
noter | * Çeşitli belge ve işlemlere geçerlik kazandırmak, yasanın öngördüğü diğer görevleri yerine getirmekle yükümlü, belli nitelikleri ve kendine özgü bir hukuk statüsü olan kamu görevlisi. * Noterin çalıştığıyer. |
noterlik | * Noterin görevi veya makamı. * Noter. |
notunu (veya numarasını) vermek | * bir kimse için kötü bir kanıya varmak. |
nova | * Parlaklığı birdenbire artan, değişen yıldız. |
nöbet | * Sıra, keşik. * Sıra ile yapılan görev, keşik. * Hastalık sebebiyle titreme, yüksek ateş. * Vakit vakit ortaya çıkan aynıtürden fizyolojik bozuklukların bütünü. * Kez, defa. |
nöbet beklemek (veya tutmak) | * (asker, polis vb.) bir yeri, bir kimseyi, bir aracı gözetlemek, korumak gibi amaçlarla bulunduğu yerden belli bir süre ayrılmamak. * sıra ile bekleme. |
nöbet çalmak | * belli zamanlarda mızıka çalmak. |
nöbet şekeri | * Halk arasında ilâç olarak kullanılan billûrlaşmışşeker. |
nöbetçi | * Nöbet bekleyen, nöbet sırasıkendisinde olan (kimse). |
nöbetçilik | * Nöbetçi olma durumu. |
nöbetleşe | * Nöbet sırasıyla, nöbetle, münavebe ile. |
nöbetleşme | * Nöbetleşmek işi. |
nöbetleşmek | * Sıra ile nöbet görevini yapmak. |
nörolog | * Sinir hastalıklarıuzmanı. |
nöroloji | * Sinir sistemini inceleyen ve tedavisi ile uğraşan tıp dalı, sinir bilimi, nevroloji. * Hastahanelerde sinir hastalıklarıyla ilgili bölüm. |
nöron | * Asıl hücre ile protoplazma uzantılarından ve bir silindir eksenden oluşmuşsinir hücresi. |
nörotik | * Sinir sisteminde rahatsızlığı olan kimse. * Sinir sistemi üzerinde etki yapan. |
nörotik karakter | * Toplumun koyduğu değer yargılarına karşıters davranışlarda bulunan kimsenin sahip olduğıözellik. |
nörotik kişilik | * Nöratik karakter. |
nötr | * Tarafsız, yansız. * Kimyada turnusol gibi bir ayraç karşısında ne asit ne alkali tepkisi göstermeyen, yansız. * Fizikte elektriğe karşıhiçbir tepkisi olmayan, yansız. * Turnusal gibi bir ayraç karşısında asit veya alkali tepkisi göstermeyen, yansız. |
nötrleme | * Nötrlemek işi. |
nötrlemek | * Asit veya alkali tepkisi gösteren bir eriyiği alkali veya asit katarak nötr duruma getirmek. |
nötrleşme | * Nötrleşmek işi. |
nötrleşmek | * Nötr duruma gelmek. |
nötrleştirme | * Nötrleştirmek işi veya durumu. |
nötrleştirmek | * Nötr duruma gelmesini sağlamak. |
nötrlük | * Nötr bir cismin veya ortamın durumu, niteliği. |
nötron | * Yaklaşık olarak proton ağırlığında ve elektrik yüklü olmayan bir atom cisimciği. |
-ntı/ -nti, -ntu / -ntü | * Fiilden isim türeten ek: ak-ı-ntı, sil-i-nti, kur-u-ntü, gör-ü-ntü vb. |
Nuh | * Adem, Şit ve İdris’ ten sonra gelen dördüncü peygamber. |
Nuh der, peygamber demez | * inanç ve düşüncelerini kolay kolay değiştirmez. |
Nuh nebiden kalma | * çok eski, çoktan modası geçmiş, köhnemiş. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük N Sayfa 23
-
Türkçe Sözlük N Sayfa 21
nitrat * Nitrik asit tuzu. nitratin * Doğal sodyum nitrat. nitratlaşma * Organik maddelerin nitrat durumuna dönüşmesi. nitratlı * Temel maddesi nitrat olan.
* Nitrat emdirilmiş.nitrik asit * Organik maddeler üzerinde yakıcıve sarartıcı bir etki gösteren, birleşiminde bir azot, üç oksijen ve bir
hidrojen bulunan yoğunluğu 1,52 olan 86° C’de kaynayan, sanayide kullanılan asit (HNO3), kezzap.nitrik oksit * Nitrojen veya amonyağın oksitlenmesiyle elde edilen, renksiz zehirli gaz (NO). nitrogliserin * Nitrik asit içine gliserin konularak elde edilen, uçuk sarırenkte, yağkıvamında, güçlü patlayıcıözelliği olan
madde.nitrojen * Azotun başka bir adı. nitroselüloz * Kâğıt yapımında kullanılan, pamuk veya odun hamuru biçimindeki selüloz üzerine nitrik ve sülfürik asit
karışımının etkimesiyle elde edilen selülozun nitrat esteri.niyabet * Naiplik. niyaz * Yalvarma, yakarma. niyaz etmek (veya eylemek) * yalvarmak. niye * Bir olayın amacınıveya sebebini sormak için kullanılır. niyet * Bir şeyi yapmayıönceden isteyip düşünme, maksat.
* Fal gibi kullanılmak amacıyla içine mani yazılıp katlanmışveya şekerlere sarılmışkâğıt parçası.
* Namaz kılmaya, oruç tutmaya ve abdest almaya karar verip başlangıç duası okuma.niyet çekmek * niyetçiden niyet almak. niyet etmek * bir şeyi yapmayızihinde tasarlamak, düşünmek, niyetlenmek. niyet tutmak * fala bakılırken olması istenilen şeyi aklından geçirmek. niyetçi * Alıştırılmışgüvercin, saka kuşu, tavşan gibi hayvanlara para karşılığında niyet çektiren kimse. niyetçilik * Niyetçinin işi. niyeti bozuk * Kötü bir davranışta bulunması beklenen. niyetleniş * Niyetlenmek işi veya biçimi. niyetlenme * Niyetlenmek işi. niyetlenmek * Niyet etmek, tasarlamak.
* Oruç tutmaya karar vermek.niyetli * Niyeti olan, niyet eden.
* Oruçlu.niyetsiz * Niyeti olmayan, niyet etmeyen.
* Oruç tutmayan.niyobyum * Atom sayısı41, atom ağırlığı92,91, yoğunluğu 8,57 olan, oksijen, kükürt ve klor gibi maddelerle birleşikler
veren bir element, kolombiyum. KısaltmasıNb.niza * Çekişme, bozuşma, kavga. nizam * Düzen.
* Kural.nizamî * İstenilen düzende olan, düzene uygun olan, kurallara uygun olan.
* Kanunlarla ilgili olan.nizamiye * Kara ordusu. nizamiye kapısı * Kışla ve garnizonlarda girişkapısı. nizamiye karakolu * Nizamiye kapısındaki karakol. nizamlı * Düzenli, tertipli.
* Tüzüğe uygun.nizamname * Tüzük. nizamsız * Düzensiz, tertipsiz.
* Tüzüğe aykırı.nizamsızlık * Nizamsız olma durumu, düzensizlik, tertipsizlik.
* Tüzüğe aykırılık.No * Nobelyum’un kısaltması. nobelyum * Atom numarası102 olan radyoaktif element. KısaltmasıNo. nobran * Davranışıkaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan. nobranca * Kaba, sert, kırıcı(bir biçimde). nobranlık * Nobran olma durumu veya nobranca davranış. noda * Bkz. loda. nodul * Üvendirenin ucuna çakılmışsivri demir çivi. nodullama * Nodullamak işi. nodullamak * Hayvanıüvendire ile dürtmek.
* (işiçin) Dürtmek, uyarmak, hatırlatmak.nodullanma * Nodullanmak işi. nodullanmak * Nodullamak işine konu olmak. Noel * Hristiyanların, İsa’nın doğum gününü kutladıklarıyortu. Noel ağacı * Noel yortusunda Hristiyanların mumlarla ve oyuncaklarla süsledikleri küçük çam ağacı.
* Gemilerde çeşitli anlamlar taşıyan ışıklı işaretlerin topluca sıralandığıdirek.Noel baba * Hristiyan çocuklarına Noel gecesi gelip kendilerine armağan bıraktığı anlatılan ak sakallımasal ve efsane
kahramanı. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 15
nesir * Dilin söz dizimi kurallarına uygun olarak kullanılan anlatım biçimi, manzum olmayan söz ve yazı, düz yazı. neskafe * Hazır kahve. nesli tükenmek * bitmek, tamamen yok olmak, ortadan kalkmak. nesne * Belli bir ağırlığıve hacmi, rengi, maddesi olan her türlü cansız varlık, şey, obje.
* Öznenin dışında kalan her konu, obje.
* Geçişli fiili bütünleyen yalın veya belirtme durumunda bulunan tümleç.nesne öbeği * Nesneyle ilgili olarak kullanılan kelimelerin bütünü. nesnel * Nesne ile ilgili, nesneye ilişkin, öznel karşıtı.
* Gerçeğe varmak amacıyla, taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm veren, afakî, objektif.
* Bireyin kişisel görüşünden bağımsız olan, objektif.nesnelci * Nesnelcilikle ilgili olan.
* Nesnelcilik yanlısı olan kimse, objektivist.nesnelcilik * Öznel olmayan, yani herkes için geçer, öznenin değil nesnenin gerçekliğine dayanan bilgileri arayan akıl
yolu, objektivizm.nesnelleşme * Nesnel duruma gelme. nesnelleşmek * Nesnel duruma gelmek. nesnellik * Nesnel olma veya nesnelerin gerçeğine dayanma durumu. nesnesel * Nesneye ilişkin. nesnesiz * Nesnesi olmayan.
* Belli bir nesneye dayanmayan ruhsal durum.Nesturî * Nastur adlıSüryanî rahiplerinden birinin ortaya koyduğu mezhepten olan (kimse). neşe * Üzüntüsü olmamaktan doğan, dışa vuran sevinç, şetaret.
* Hafif sarhoşluk, çakırkeyf olma.neşelendirme * Neşelendirmek işi. neşelendirmek * Neşeli duruma getirmek, şenlendirmek, keyiflendirmek. neşeleniş * Neşelenmek işi veya biçimi. neşelenme * Neşelenmek işi. neşelenmek * Neşeli duruma gelmek, şenlenmek, keyiflenmek. neşeli * Sevinçli, keyifli, şen. neşesi kaçmak * sevinci azalmak, kederlenmek. neşesi yerinde * neşeli. neşesini bulmak * neşeli bir duruma gelmek, neşelenmek. neşesiz * Üzgün, düşünceli, keyifsiz. neşesizlik * Neşesiz olma durumu, üzgünlük. neşet * Çıkma, ileri gelme. neşet etmek * kaynağını bir yerden almak, doğmak. neşetli * Çıkışlı. neşide * Bir toplulukta okunmaya değer şiir.
* Atasözü gibi kullanılan beyit veya dize.neşir * Yayma, dağıtma, saçma.
* Yayım.neşredilme * Yayımlanma. neşredilmek * Yayımlanmak. neşren * Yayım yoluyla. neşretme * Neşretmek işi. neşretmek * Yaymak, dağıtmak, saçmak.
* Yayımlamak.neşriyat * Yayın. neşrolunma * Neşrolunmak işi veya durumu. neşrolunmak * Yayımlanmak. neşter * Kan almak, aşıyapmak veya küçük apseleri açmak için kullanılan ufak bıçak. neşter vurmak * kesin bir sonuca ulaşmak amacıyla bir sorunu ele almak. neşterleme * Neşterlemek işi. neşterlemek * Neşterle kesmek.
* Üzüntü verecek bir durumu veya sorunu hatırlatmak, deşmek.neşveli * Neşeli. neşvünema * Gelişme, yetişme. neşvünema bulmak * gelişmek. net * Bütün çizgileri belirgin olan, gözün bütün ayrıntılarıyla algıladığı iyi görünen (şey).
* İyi duyulan (ses).
* Kesintilerden sonra geri kalan (miktar), safi.
* Açık seçik olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan.net resim * Genellikle 1/10 ölçeğinde çizilen ve işin; önden, yandan üstten görünüşünü veren teknik resim. net ücret * Brüt ücretten gelir vergisi, sigorta primi vb. kesildikten sonra ele geçen ücret. netameli * Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan.
* Başına sık sık kaza gelen. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 16
netekim * Bkz. nitekim. netice * Sonuç. neticelendirme * Neticelendirmek işi, sonuçlandırma. neticelendirmek * Sonuçlandırmak. neticeleniş * Neticelenmek işi veya biçimi. neticelenme * Neticelemek işi, sonuçlanma. neticelenmek * Sonuçlanmak. neticeleşme * Neticeleşmek işi veya durumu. neticeleşmek * Sonuca erişmek. neticesiz * Sona ulaşmayan, sonuçsuz. neticeten * Sonuç olarak. netleşme * Netleşmek işi veya durumu. netleşmek * Net, açık seçik, iyi bir duruma gelmek. netleştirme * Netleştirmek işi. netleştirmek * Net ve açık bir duruma kavuşturmak. netlik * Net olma durumu. neuzübillâh * “Tanrı’ya sığındık”, “Tanrıkorusun” anlamında, tehlikeli bir durum karşısında kullanılır. neva * Ses, ahenk, nağme.
* Klâsik Türk müziğinde bir makam adıve yegâhtan bir oktav tiz olan “re” perdesi.nevabuselik * Klâsik Türk müziğinde bir birleşik makam. nevale * Gereken yiyecek ve içecek şeyler, azık. nevaleyi düzmek * gerekli yiyecek ve içeceği sağlamak, sofrayıhazırlamak. nevazil * Nezle, ingin, dumağı. nevaziş * İltifat, gönül alma, okşama. nevbet * Nöbet. neveser * Klâsik Türk müziğinde birleşik bir makam. nevi * Çeşit, cins, tür. nev’i şahsına münhasır * Kendine özgü davranışve karakteri olan kimseler için kullanılır. nevir * Yüzün rengi, bet beniz. nevmit * Umutsuz, çaresiz. nevmit olmak * çaresiz kalmak, umudu kalmamak. nevralji * Sinir üzerinde duyulan, genellikle şiddetli ve batıcıağrı. nevraljik * Nevraljiyle ilgili, nevralji türünden olan. nevrasteni * Başağrıları, sindirim güçlükleri gibi fizikî rahatsızlıklar ve ruhsal görevlerde gevşeme ve bitkinlik biçiminde
görülen, sinirsel güçlerin zayıflamasından doğan nevroz.nevresim * Torba biçiminde dikilmişyorgan çarşafı. nevri dönmek * belli etmemeye çalıştığı bir öfkeye kapılmak, çok sinirlenmek. nevrofik * Bkz. nörotik. nevroloji * Bkz. nöroloji. nevropat * Sinir hastası. nevroz * Bkz. Sinirce. nevruz * Eski takvimlere göre yılın ve baharın ilk günü sayılan martın yirmi birine rastlayan gün.
* Nevruz Bayramı.Nevruz Bayramı * Nevruz günü kırlarda baharın gelişini kutlamak için yapılan bayram. nevruz otu * İki çeneklilerden, çiçekleri aslanağzına benzeyen, türlü renkte, taşıdığı glikozit sebebiyle iç söktürücü olarak
kullanılan bir kır bitkisi (Linaria vulgaris).nevton * Uluslar arası birim sisteminde, kütlesi 1 kg olan cisme saniye karede 1 m lik bir ivme veren güç birimi. nevyunanîlik * 20. yüzyıl başında Yahya Kemal ve Yakup Kadri’nin başlattıklarıAkdeniz mitolojisine yönelen edebiyat
hareketi ve anlayışı.nevzat * Yeni doğan çocuk. ney * Klâsik Türk müziğinde ve özellikle tekke müziğinde yer alan, kaval biçiminde, yanık sesli, kamıştan bir
üfleme çalgısı.ney üflemek (veya üfürmek) * ney çalmak. neyçe * Küçük ney.
* Dokumacıların kullandığıküçük kamış.neye * Bkz. Niye. neye uğradığını bilememek (veya şaşırmak) * ansızın üzücü, sıkıcı, neşeli, güzel veya hoş bir durum karşısında kalmak. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 17
neyi * Hangisi. neyin nesi (kimin fesi) * “kimdir, nasıl bir kişidir? ne idiği belirsiz” anlamında kullanılır. neyleyim * ne yapabilirim, elden ne gelir?. neymiş * söylendiğine göre, güya. neyse * Önemi yok, olan oldu.
* Çok şükür, bereket versin.
* Konuyu kapatalım, uzatmayalım, her ne ise.neyse ne * bir yere, bir dereceye kadar. neyzen * Ney üfleyici, ney çalan kimse. neyzen bakışlı * Boynunu yana çarpıtarak bakan. nez hâli * Ölüm hâli. nezafet * Temizlik, paklık. nezahet * Temizlik, ahlâk temizliği. nezaket * Başkalarına karşısaygılıve incelikle davranma, incelik, naziklik.
* (bir işveya durum için) Önemli olma, dikkatli davranmayı gerektirme.nezaket göstermek * davranışlarda nazik olmak. nezaket kesp etmek * sıkıntılı, nazik, kritik bir durum almak. nezaketen * Nezaket olarak, nazik davranarak. nezaketli * İnce, nazik. nezaketlilik * Nezaketli olma durumu. nezaketsiz * Nazik olmayan. nezaketsizlik * İnce ve nazik olmama durumu, kabalık. nezaret * Bakma, gözetme.
* Bakanlık.
* Görü.
* Gözaltı, gözetim.
* Denetim, kontrol.
* Nezarethane.nezaret etmek * denetlemek, bakmak. nezarete almak * göz altına almak. nezarethane * Gözaltına alınan kimselerin konulduğu yer. nezaretli * Görünüşlü, görüntüye sahip. nezaretsiz * Görünüşü olmayan, manzarasız, görüntüsüz. nezdinde * Yanında. nez’etme * Nezetmek işi veya durumu. nez’etmek * Ayırmak, çekip almak. nezif * Kanama. nezih * Temiz, temiz ahlâklı. nezir * Adak. nezir etmek * Bkz. nezretmek. nezle * Soğuk almaktan ileri gelen, burun akması, aksırma ile beliren hastalık, ingin, dumağı. nezle otu * Bkz. pirekapan. nezleli * Nezlesi olan. nezretme * Nezretmek işi veya durumu. nezretmek * Adamak. nezt * Yan, kat. nıkris * Damla hastalığı, gut. nısfet * Bkz. nasfet. nısfınnehar * Meridyen düzlemi. nısfiye * Bir çeşit kısa ney. nısıf * Yarı, yarım. nısıf kutur * Yarıçap. nışadır * Amonyak tuzu. nışadır kaymağı * Amonyum karbonat. nışadır ruhu * Amonyak. Ni * Nikel’in kısaltması. nice * Kaç, ne kadar.
* Oldukça çok.
* Nasıl.
* Uzun süreden beri.nice nice * Pek çok. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 18
nicel * Nicelik bakımından olan, nicelikle ilgili. niceleme * Nicelemek işi. nicelemek * Bir şeyi sayı, ölçü vb.ile bildirmek.
* Bir terime, tek veya çok oluşuna göre bir nicelik yüklemek.niceleyici * Niceleme niteliği olan. niceleyiş * Nicelemek işi veya biçimi. nicelik * Bir şeyin sayılabilen, ölçülebilen veya azalıp çoğalabilen durumu, kemiyet, miktar.
* Bir şeyin eşit parçalara bölünebilen ve ölçülebilir olan yanları.
* Genellikle sayılabilen, toplamıdoğrudan sayı olarak belirtilebilen genel özellik.niçin * Bir olayın amacını, sebebini sormak için kullanılır. nida * Çağırma, bağırma, seslenme.
* Ünlem.nifak * Geçimsizlik, anlaşmazlık, ara bozma, ayırma. nifak sokmak * ara açmak, anlaşmazlık çıkarmak. nifakçı * Arabozan, araaçan (kimse). nihaî * İşi sona erdiren, işi kesen, sonuncu. nihaî karar * Muhakeme sonunda verilen karar. nihale * Sofrada kullanılan sahan altlığı. nihan * Gizli. nihavent * Türk müziğinde bir makam. nihayet * Son.
* (ni’ha:yet) Sonunda.
* -den başka bir şey değil.nihayet vermek * ilişkiyi kesmek, bir işi, alışkanlığıyapmaktan vazgeçmek.
* bitirmek, tamamlamak, sonuçlandırmak.nihayetinde * Sonunda. nihayetlenme * Nihayetlenmek işi. nihayetlenmek * Bitmek, son bulmak, sona ermek. nihayetsiz * Sonsuz, sonu gelmez, bitip tükenmez. nihilist * Nihilizm yanlısı. nihilizm * Moral gerçeği ve değerleri reddeden bir öğreti.
* Her türlü gerçek varlığı inkâr eden aşırı bireycilik, yokçuluk.
* Her türlü siyasî düzeni inkâr eden, toplumun birey üzerinde hiçbir baskısınıkabul etmeyen görüş.Nijeryalı * Nijerya halkından olan kimse. nikâh * Bir erkekle bir kadının evlilik birliği kurmasınısağlayacak kanunî işlem.
* Nikâh sırasında erkeğin kadına borçlandığıpara.nikâh düşmek * birbiriyle evlenmelerine kanunî veya örf bakımından engel bulunmamak. nikâh etmek * bir erkek bir kadınınikâhla almak. nikâh kıymak * nikâh memuru kanuna göre çiftlerin karıkoca olduklarını bildirmek. nikâh memuru * Kanunlara uygun olarak nikâh işlemini yapan, nikâh kıyan görevli. nikâh şekeri * Nikâh töreninde davetlilere dağıtılmak üzere özel olarak yaptırılan şeker. nikâh tazelemek * boşandığıkişiyle yeniden evlenmek.
nikâhı olmaknikâhlama * Nikâhlamak işi. nikâhlamak * Nikâh etmek.
* Nikâh kıymak.nikâhlanış * Nikâhlanmak işi veya biçimi. nikâhlanma * Nikâhlanmak işi. nikâhlanmak * Bir kimseye nikâhla bağlanmak.
* Kanunî olarak nikâh işlemleri yapılmak.nikâhlayış * Nikâhlamak işi veya biçimi. nikâhlı * Kanunî olarak nikâh işlemi yapılmışolan karıveya koca. nikâhlık * Nikâhla ilgili olma durumu. nikâhlılık * Nikâhlı olma durumu veya biçimi. nikâhsız * Aralarında nikâh olmadığıhâlde karıkoca hayatısüren.
* Nikâhsız olarak.nikâhsızlık * Nikâhsız olma durumu veya biçimi. nikâhta keramet vardır * nikâh evlenenleri sevgi bağıyla bağlar. nikap * Yüz örtüsü, peçe. Nikaragualı * Nikaragua halkından olan kimse. nikbet * Düşkünlük, talihsizlik, felâket. nikbin * İyimser, optimist. nikbinlik * İyimserlik, optimizm. nikel * Atom sayısı28, atom ağırlığı58,71, yoğunluğu 8,9 olan, gümüşparlaklığında, demir sertliğinde, kolay
işlenir ve kolayca tel durumuna getirilir bir element. KısaltmasıNi. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 19
nikel kaplama * Nikelâj. nikelâj * Metal bir yüzeyi nikelle kaplama.
* Nikel kaplanmışmetal.nikelleme * Nikelâj. nikellemek * Nikelâj yapmak. nikelli * Birleşiminde nikel bulunan.
* Nikelle kaplanmış.nikelsiz * Nikeli olmayan, içinde nikel bulunmayan. nikotin * Tütün yapraklarından çıkarılan, renksiz, açıkta bırakılınca havadan oksijen alarak esmerleşen, 247°C de
kaynayan ve 1,033 yoğunluğunda çok zehirli bir alkaloit (C10H14N2).nikris * Bkz. nıkris. nikriz * Klâsik Türk müziğinde, dizisi bir sekizli içinde gösterilebilen basit görünüşlü bir birleşik makam. nilüfer * Nilüfergillerden, yapraklarıyuvarlak ve geniş, çiçekleri beyaz, sarı, mavi, pembe renkte, durgun sularda
veya havuzlarda yetişen bir su bitkisi (Nymphea).nilüfergiller * İki çeneklilerden, örnek bitkisi nilüfer olan bir familya. nim * Yarı. nimbus * Kara bulut. nimet * İyilik, lütuf, ihsan.
* İyi yaşamak için gerekli her şey.
* Yiyecek içecek, özellikle ekmek.
* Yararlanılan imkân.nimet bilmek * şeref saymak. nimet hakkı * Yenen, içilen şeyler üstüne yemin sözü. nimeti ayağıyla tepmek * Bkz. kısmetini ayağıyla tepmek. nimetşinas * İyilik bilir (kimse). nine * Torunu olan kadın, büyük anne.
* Yaşlıkadınlara seslenmek için kullanılır.ninni * Küçük çocuklarıuyutmak için söylenen türkü.
* Söylenen ninnilerin sonunda tekrarlanan söz.
* Bu tür bestelenmişeser.nipel * İki bağlantıparçasını birbirine yakın olarak eklemekte kullanılan özel parça. nirengi * Belli sayıda noktanın konumunu kesinlikle tespit edebilmek için, bu noktalarıtepe olarak kabul ederek, bir
alanıüçgenlere bölme işi.nirengi haritası * Nirengi yoluyla çıkarılan harita. nirengi noktası * Nirengi işleminde ayrılan üçgenlerin tepe noktası.
* Gemicilerin seyir için kullandığıdoğal yön noktası.
* Başlangıç.nisaî * Kadınla ilgili.
* Kadın hastalıkları ile ilgili.
* Kadınsı.nisaiye * Kadın hastalıkları, jinekoloji.
* Hastahanelerde kadın hastalıkları ile ilgili bölüm.nisaiyeci * Kadın hastalıklarıuzmanı, jinekolog. nisaiyecilik * Nisaiyecinin işi. nisan * Yılın 30 gün süren dördüncü ayı. nisan balığı * Nisanın birinci gününde yapılan aldatma ve şaka. nisan yağmuru * Nisan ayında yağan ve bereketine inanılan yağmur. nisap * Yeter sayı. nispet * Oran.
* Bağıntı, ilgi, ilinti.
* Birini üzmek için veya inat olsun diye yapılan iş.
* Kıskandırmak veya üzmek için.nispet eki * Bazıyabancı isimlerin anlamlarına bağlıyabancısıfatlar kuran ek. nispet etmek * eşit tutmak, oranlamak. nispet kabul etmek * eşit tutmak, oranlamak. nispet kabul etmemek * eşit tutulamamak. nispet vermek (veya yapmak) * karşısındakini kızdırmak için ona gösterişyapmak. nispetçi * Nispet vermek huyu olan. nispeten * Göre, kıyaslayarak, oranla.
* Bir dereceye kadar, oldukça.nispeti olmak * ilgisi olmak, bağlantısı olmak. nispetli * Oranlı. nispetsiz * Oransız.
* Birbirine uymayan, farklı.nispetsizlik * Oransızlık. nispî * Göreli, bağıntılı, izafî, rölatif.
* Birbirine göre (olan), önceki duruma göre.nispî temsil * Çoğunluk partisi dışındaki partilerin de kuvvetleri oranında üye seçmelerini sağlayan seçim biçimi. nisyan * Unutma. niş * Duvar içinde bırakılan oyuk, göz, hücre. nişaburek * Klâsik Türk müziğinde rast makamıve uşşak makamının buselik “si” perdesiyle oluşmuş bir makam. nişan * İşaret, iz, belirti, alâmet.
* Nişanlanma sırasında yapılan tören.
* Evlenmek üzere birbirine söz verme, nişanlanma.
* Kurşun, taşvb.ile vurulmak istenen hedef.
* Hedefi vurmak için silâh, taşvb.ye gerekli doğrultuyu verme.
* Gördükleri önemli işlerden dolayıkişileri onurlandırmak için devletçe verilen anmalık. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 20
nişan almak * (ateşli silâhlara) bir hedefi vurmak için gerekli doğrultuyu vermek, gezlemek.
* kendisine nişan verilmek.nişan atmak * ateşli silâhlarla atışyapmak. nişan halkası * Evlenecek olan çiftin nişanlanınca taktıklarıve düğünden sonra da taşıdıklarıhalka biçiminde yüzük, nişan
yüzüğü.nişan koymak * ileride tanıyabilmek veya ölçebilmek için bir şeyin durumunu, onun herhangi bir özelliğini akılda tutmak
veya iz bırakmak.nişan takmak * (nişanlanan çift için) nişan yüzüklerini parmaklarına geçirmek.
* göğsüne nişan iliştirmek.nişan vermek * birini nişan ile ödüllendirmek. nişan yapmak * nişan töreni düzenlemek. nişan yüzüğü * Nişan halkası. nişancı * Attığıkurşun, taşvb.ile hedefi vurmakta ustalık kazanmışolan.
* Padişah divanıüyesi olan, antlaşma, berat, menşur, name ve fermanların başına tuğra çeken görevli,
tevkici.nişancılık * Nişancı olma durumu. nişane * Ateşli silâhlarda, namluya hedefin uzaklığına ve bulunduğu yerin yüksekliğine göre gereken yükselişaçısını
veren, silâhı bu hedefe doğrultmaya yarayan alet.
* Hedef.
* Eser, iz, belirti.nişangâh * Ateşli silâhlarda namluya hedefin uzaklığına ve bulunduğu yerin yüksekliğine göre gereken yükselişaçısını
veren, silâhı bu hedefe doğrultmaya yarayan alet.
* Hedef.nişangeç * Düzeltilmiş bir ağaç parçasının kenarına değişik aralıklarda paralel çizgiler çizmek için, marangozlukta
kullanılan el aracı.nişanıatmak (veya bozmak) * (kadın veya erkek) nişandan vazgeçmek. nişanlama * Nişanlamak işi. nişanlamak * Bir çiftin evlenme işinin kararlaştığına belirti olarak parmaklarına yüzük takmak, yavuklamak.
* Bir hedefi vurmak için silâh, taşvb.ye belli bir doğrultu vermek.
* Bir şeyin yerini belirtmek, işaretlemek, nişan koymak.nişanlanış * Nişanlanma işi veya biçimi. nişanlanma * Nişanlamak işi.
* Bir erkekle bir kadının ileride birbirleriyle evlenmek için yaptıklarısözleşme.nişanlanmak * Nişanlıduruma gelmek.
* Evlenmeye söz verme belirtisi olarak yüzük takmak.nişanlı * Evlenmek için söz verip yüzük takmışolan (kimse).
* Belirleyici bir işareti, alâmeti, nişanı olan kimse.nişanlık * Nişanlılık. nişanlılık * Nişanlı olma durumu, yavukluluk. nişansız * Belirleyici bir işareti, alâmeti, nişanı olmayan. nişasta * Tahıl tanelerinden mercimek, bezelye gibi bazı baklagillerden veya patates gibi birtakım yumrulardan özel
yöntemlerle çıkarılan una benzer bir madde.nişasta buğdayı * Kaplıcayıandıran, ufak taneli, nişastasıçok, dağlık yerlerde yetişen bir buğday türü. nişastacılık * Nişasta yapmak veya satmak işi. nişastalanma * Nişastalanmak işi veya durumu. nişastalanmak * Nişastaya karışmışolmak, nişasta ile işlem görmek. nite * Nasıl, niçin. nitekim * Gerçekten, nasıl ki, hakikaten. nitel * Nitelik bakımından olan, nitelikle ilgili bulunan. niteleme * Nitelemek işi. niteleme belirteci * Niteleme zarfı. niteleme sıfatı * Bir ismi niteleyen sıfat: Çok çalışkan. Pek yaramaz vb. niteleme zarfı * Bir fiilin, bir sıfatın veya bir başka zarfın anlamınınitelik bakımından etkileyen zarf: Böyle konuşmayınız.
Gülerek gitti. İyi etti.nitelemek * Bir şeyin niteliğini belirtmek. nitelendirilme * Nitelendirmek işi. nitelendirilmek * Nitelendirmek işine konu olmak. nitelendirme * Nitelendirmek işi, vasıflandırma. nitelendirmek * Niteliğini belirtmek, nitelik kazandırmak, vasıflandırmak. niteleniş * Nitelenmek işi veya biçimi. nitelenme * Nitelenmek işi, vasıflanma. nitelenmek * Niteliği belirtilmek, nitelik kazanmak, vasıflanmak. niteleyiş * Nitelemek işi veya biçimi. nitelik * Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet.
* Bir şeyin iyi veya kötü oluşu, kalite.
* Bireyi, nesne veya yaşantının bir yönünü, ötekilerden ayırt etmeye yarayan ve ölçebilen özellik, keyfiyet.nitelikli * Bir şeye ayırt edici özellik veren, vasıflı.
* Bir şeye nitelik bakımından üstünlük kazandıran, kaliteli.nitelikli işçi * İstenilen nitelikleri taşıyan, iyi yetişmiş, usta işçi, kalifiye işçi, vasıflı işçi. niteliksiz * Ayırt edici özelliği olmayan, basit, düz.
* Nitelik bakımından üstün olmayan, kalitesiz.niteliksizlik * Niteliksiz olma durumu, kalitesizlik. nitramit * Doğal amonyum nitrat. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 12
nefes nefese * Soluyarak, soluk soluğa. nefes nefese kalmak * soluğu tıkanacak gibi olmak.
* dara dar.nefes tüketmek * çok konuşmaktan yorulmak. nefesi durmak * ölmek.
* şaşkınlık içinde kalmak.nefesi kesilmek (daralmak veya tutulmak) * güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak.
* bunalmak, sıkılmak.
* hayran kalmak, etkilenmek.nefesleme * Nefeslemek işi. nefeslemek * Nefesini bir şeye yöneltmek, üflemek.
* Okuyup, üflemek, nefes etmek.nefeslenme * Nefeslenmek işi. nefeslenmek * Nefes alacak kadar duraklamak, biraz dinlenmek. nefesli * Soluk alıp vermeden uzunca bir zaman durabilen, nefesi güçlü olan. nefesli çalgı * Bkz. üflemeli çalgı. nefeslik * Bir soluk alıncaya kadar geçen süre.
* Hava alma yeri, hava deliği.nefha * Güzel koku.
* Esinti.nefir * Boynuzdan yapılan bir tür boru. nefis * Öz varlık, kişilik.
* İnsanın yeme içme gibi ihtiyaçlarının bütünü.nefis * Pek hoş, istek uyandıran, çok güzel. nefis muhasebesi * İnsanın isteklerini, hırslarınıve yaptıklarını gözden geçirmesi, doğru veya yanlışlarınıvicdanının
süzgecinden geçirip bir değerlendirme yapması.nefis mücadelesi * İnsanın, kendi nefsinin isteklerini önleme çabası. nefis müdafaası * Bkz. nefsi müdafaa. nefiy * Sürme, sürgüne gönderme.
* Olumsuzluk ve olumsuz kılma.
* İnkâr etme.nefiy edilmek * Bkz. nefyedilmek. nefiy etmek * Bkz. nefyetmek. nefret * Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu istemeye yönelik duygu.
* Tiksinme, tiksinti.nefret duymak * (birinden) tiksinmek, hoşlanmamak. nefret etmek * birine veya bir şeye karşınefret duygusuyla dolu olmak.
* tiksinti duymak.nefret uyandırmak * nefret etmesine sebep olmak. nefrit * Böbrek iltihabı. nefsanî * Canlılığın zorunlu kıldığı ihtiyaç ve isteklerle ilgili, beden arzularıyla ilgili. nefsaniyet * Düşmanlık duygusu, kin besleme. nefsi müdafaa * Korunma, kendini, öz benliğini koruma. nefsine düşkün * bencil. nefsine uymak * bedenin isteklerine uymak, günah işlemek. nefsine yedirememek * bir şey yapmayıkendisi için ağır, onur kırıcı bulmak. nefsini körletmek * beden isteklerinden herhangi birini üstünkörü gidermek, nefsini yatıştırmak. neft * Organik maddelerin ayrışmasından oluşan tutuşur sıvıların birçoğuna verilen ad.
* Çoğunlukla boyacılıkta kullanılan, petrol türevlerinden bir çeşit mineral yağ, neft yağı.neft yağı * Bkz. neft. neftî * Siyaha yakın koyu yeşil. neftîleşme * Neftîleşmek işi veya durumu. neftîleşmek * Neftî olmak, rengi neftîye dönmek. neftîleştirme * Neftîleştirmek işi veya durumu. neftîleştirmek * Rengini neftîye çevirmek, neftîleşmesine yol açmak. neftimsi * Nefte benzer, nefti andırır, neft gibi.
* Neftîye benzer, neftî gibi.nefyedilme * Nefyedilmek işi. nefyedilmek * Sürgüne gönderilmek, sürülmek.
* Olumsuz kılınmak.nefyetme * Nefyetmek işi. nefyetmek * Sürgüne göndermek.
* Olumsuz kılmak.negatif * Olumsuz, menfi.
* Eksi, pozitif karşıtı.
* Gerçekteki aydınlık ve karanlık bölümleri tersine gösteren fotoğraf camıveya filmi.negatif büyüklük * Aynıtürden pozitif bir büyüklükle ters yönde olan büyüklük. negatif sayı * Bkz. eksi sayı. neharî * Yatısız, gündüzlü okul veya öğrenci. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 13
nehir * Irmak. nehir roman * Bkz. ırmak roman. nehiy * Bir işin yapılmasınıyasak etme, engelleme, menetme. nekahet * Hastalık sonrası, sağlıklıduruma geçme dönemi. nekahethane * Şifa yurdu, dinlenme yurdu, evi. nekais * Eksiklikler, noksanlıklar. nekbet * Şanssızlık, talihsizlik.
* Düşkünlük.nekes * Eli sıkı, cimri. nekeslik * Cimri olma durumu veya cimrice davranış, cimrilik. nekre * Beklenmedik hoşve şaşırtıcısözler söyleyen, güldürücü hikâye anlatan (kimse), nükteci. nekrelik * Nekre olma durumu. nekroloji * Nekroz bilimi. nekrotik * Nekroz görünümünde veya durumunda olan. nekroz * Canlımaddelerin fiziksel ve kimyasal değişimi. nektar * Yunan mitolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe kavuşturan tanrı içkisi.
* Bal özü.neler * çok ve çeşitli şeyler. neler de neler, maydanozlu köfteler * (alay yollu) akla gelmedik şaşılacak şeyler. nem * Havada bulunan su buharı.
* Hafif ıslaklık, rutubet.nema * Büyüme, gelişme, çoğalma.
* Faiz, ürem.nemalandırma * Nemalandırmak işi veya durumu. nemalandırmak * Nemalanmasını sağlamak. nemalanma * Nemalanmak işi. nemalanmak * (faizin katılmasıyla para) Çoğalmak.
* Beslenmek.nemcil * Nemden ve nemli yerden hoşlanan (bitki), hidrofil. Nemçe * Osmanlılarca, Avusturya’ya ve halkına verilen ad. nemçeker * Havadaki nemin niceliğini ölçüp gösteren alet, higroskop.
* Havadaki nemi emme özelliği olan, higroskopik.nemdenetir * Bir yerdeki nemlilik derecesini durağan durumda bulunduran alet, higrostat. neme gerek * Neme lâzım. neme lâzım * “Bu işle ilgilenmem, buna karışmam” anlamında kullanılır.
* Gereksiz, ihtiyaç olmama.
* Doğrusunu isterseniz, doğruyu söylemek gerekirse.neme lâzımcı * İlgilenilmesi gereken şeylerle ilgilenmekten kaçınan (kimse). neme lâzımcılık * Gerekli şeylerle ilgilenmekten kaçınma durumu, bir şeyi umursamama durumu. neme yönelim * Canlıların zorunlu olarak havanın nemine göre yönelmesi ve yer değiştirmesi, higrotropizm. nemf * Böceklerin kurtçuk durumundan yetişkin duruma geçerken, arada aldıklarıözel biçim. nemlendirici * Nemlendirmeye yarayan.
* Klima tesisatında havanın nemlenmesini sağlayan bölüm.nemlendirici krem * Kuru ciltlerin bakımından veya makyaj öncesinde kullanılan özel krem. nemlendirme * Nemlendirmek işi. nemlendirmek * Nemli duruma getirmek, rutubetlendirmek. nemleniş * Nemlenmek işi veya biçimi. nemlenme * Nemlenmek işi. nemlenmek * Nemli duruma gelmek, rutubetlenmek. nemletme * Nemletmek işi veya durumu. nemletmek * Nemli duruma getirmek. nemli * Nemi olan, az ıslak, rutubetli.
* (göz için) Yaşlı.nemli nemli * Islak olarak, ıslak biçimde. nemlilik * Nemli olma durumu. nemölçer * Havanın nem derecesini ölçmeye yarayan alet, higrometre. nemrut * Yüzü gülmez, acımaz, can yakıcı. nemrutlaşma * Nemrutlaşmak işi. nemrutlaşmak * Nemrut gibi davranmak, acımasız olmak, yüzü gülmemek. nemrutluk * Nemrut olma durumu. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 14
Nemse * Nemçe. nene * Anne.
* Büyük anne, nine.neodim * Atom sayısı60, atom ağırlığı144,3 olan, seryumdan daha sert, 6,96 yoğunluğunda bir element. Kısaltması
Nd.neojen * Üçüncü zamanın bölündüğü dört büyük devirden son ikisi olan pliyosen ile miyoseni birden kavrayan
sistem.
* Bu sistemle ilgili.neolitik * Taşdevrinin son çağı ile ilgili. neolojizm * Söz türetmecilik ve uydurmacılık. neon * Sıvıdurumuna getirilmişhavadan elde edilerek ışık araçlarında kullanılan, atom sayısı10, atom ağırlığı20,2
yoğunluğu 0,7 olan ve havada pek az olarak bulunan asal gazlar sınıfından bir element. KısaltmasıNe.
* Neon lâmbası.neon lâmbası * Neon tüpü kullanılarak yapılan aydınlatma aracı. neon tüpü * İçinde neon gazı bulunan boru biçiminde bir çeşit ampul. neoplâzma * Yeniden oluşan doku.
* Ur.neozoik * Üçüncü ve dördüncü zamanla ilgili. nepotist * Akraba ve yakın arkadaşlarınıkayıran. nepotizm * Akraba ve yakın arkadaşlarıkayırma. Neptün * Güneş’e yakınlığı bakımından sekizinci olan gezegen. neptünyum * Uranyumun nötronlarla bombardımandan yapay olarak elde edilen, atom numarası93, atom ağırlığı239
olan, radyoaktif bir element. KısaltmasıNp.nerde * Nerede sözünün kısalmış biçimi. nerden * Nereden sözünün kısalmış biçimi. nerdeyse * Bkz. neredeyse. nere * Hangi yer anlamında yer sormak için kullanılır.
* Hangi taraf veya organ (vücut için).nerede * “Hangi yerde?” anlamına yer zarfı.
* “Özlem, arayışimkânıvar mı, imkânsız” anlamlarında kullanılır.nerede akşam orada sabah * bir kimsenin gece kalacak belli bir yeri olmadığını, rastgele bir yerde kalabileceğini anlatır. nerede bu bolluk * bu işi yapmak sanıldığıkadar kolay değil, imkânlar sınırlı. nerede hareket, orada bereket * hareket olan yerde bolluk olur. nerede ise * Bkz. neredeyse. nerede kaldı * ne yararı oldu?. nerede kaldıki * olacak gibi görülmeyen bir düşünceyi anlatan sözün başına getirilir. nerede, … nerede * iki şeyin aralarındaki uzaklığıveya nitelik ayrımını belirtir. nereden * “Hangi yerden?” anlamına yer zarfı.
* Nasıl, ne gibi bir ilişki ile.nereden nereye * İki olay arasındaki ilişkiye şaşıldığınıanlatır.
* Uzak, dolambaçlı bir ilişki ile.neredeyse * Kısa bir süre içinde, hemen hemen. nereli * Birinin memleketini, doğum yerini sormak için kullanılır. neresi * Hangi yönü.
* Nerede, hangi yer.
* Tekrarlandığında karşılaştırılan şeylerin uzaklığını belirtir.nereye * “Hangi yere?” anlamına yer zarfı. nergis * Nergisgillerden, çiçekleri ayrıveya bir kök sap üzerinde şemsiye durumunda, açılmadan önce bir yenle
örtülü bulunan ve bazıtürlerinde beyaz, bazılarında sarırenkte, 20-80 cm yükseklikte, soğanlı bir süs bitkisi
(Narcissus).nergis zambağı * Soğanla üretilen, iri ve güzel çiçekli bir süs bitkisi, güzelhatun çiçeği (Amaryllis). nergisgiller * Bir çeneklilerden, nergis, fulya, kardelen gibi çoğu küçük ve kokulu çiçekleri içine alan bir bitki familyası. neritik * Kıyışeridinde deniz kabukları, kum, çakıl gibi şeylerle oluşan yığınakla ilgili. nervür * Bir veya iki milimlik pli.
* Direnci artıran çıkıntı.nervürlü * Nervürü olan. nesebi gayrisahih * Kanunî olmayan bir birleşme sonunda doğan (çocuk). nesebi sahih * Kanuna uygun bir evlenme sonunda doğan (çocuk). nesep * Soy, baba soyu. nesi * bazen insanlar için zamir olarak kullanılır.
* hangi yönü, hangi tarafı.
* çok iyi, çok güzel.nesi * Hangi yönü, hangi tarafı. nesi var nesi yok * bütün serveti. nesiç * Doku. nesih * Kaldırma, hükümsüz bırakma.
* Arap harflerinin, basımda ve yazma kitaplarda en çok kullanılan çeşidi.nesil * Göbek, kuşak.
* (hayvanlar için) Döl.nesilden nesile * kuşaktan kuşağa, kuşaklar boyunca. nesim * Hafif yel, esinti. -
Türkçe Sözlük N Sayfa 9
Nazileştirme * Nazileştirmek işi. Nazileştirmek * Propaganda yolu ile Nazizm yanlısıyapmak. nazir * Benzer, eş, örnek. nazire * (davranış, söz için) Karşılık olarak, benzetilerek yapılan davranış, söz.
* Başka bir manzume örnek alınarak aynıölçü ve aynıuyakla yazılan manzume.nazire yapmak * bir söze, bir davranışa benzeriyle karşılık vermek. nazirsiz * Benzersiz, eşsiz. Nazizm * Almanya’da 1930’lu yıllarda Hitler tarafından kurulan Nasyonal Sosyalist Partisinin, Alman ırkının
üstünlüğünü savunan politikası, Hitlercilik.nazlanınazlanı * Nazlanarak. nazlanış * Nazlanmak işi veya biçimi. nazlanma * Nazlanmak işi. nazlanmak * Kolayca gönlü olmamak, ısrar beklemek.
* İsteksiz görünmek.nazlı * Kolayca gönlü olmayan, kendini ağır satan, işveli, edalı.
* Üstüne titrenilen, değer verilen, sevgili.
* Özen isteyen, nazik.nazlılık * Nazlı olma durumu. nazmen * Şiir olarak. nazmetme * Nazmetmek işi veya durumu. nazmetmek * Nazım biçimine sokmak, nazım olarak düzenlemek. Nb * Niyobyum’un kısaltması. -ncı/-nci, -ncu/-ncü * Sayıadlarından, sıra sayılarıtüreten ek. -nç * Fiilden isim ve sıfat türeten ek: bas-ı-nç, kork-u-nç, gül-ü-nç vb. Nd * Neodim’in kısaltması. ne * Türk alfabesinin on yedinci harfinin adı. ne * Hangi şey.
* Soru biçiminde şaşma bildiren ünlem.
* (şart birleşik zamanıyla) Her şey.
* (çokluk ekiyle) Birçok şeyler.
* Hangi.
* Soru yoluyla itiraz anlatır.
* Nasıl.
* Şaşma veya çokluk bildirir.
* Sana ne, bana ne gibi soru cümlelerinde “ne ilgisi var” anlamındadır.ne âlâ * Ne iyi, diyecek bir şey yok. ne âlâ memleket * haksız ve yersiz işlerin hoşgörüldüğü, kurallaştığı bir ortam için ters anlatışla “diyecek yok” ne güzel!”
anlamında kullanılır.ne âlem * yadırganan ama kızılmayan davranışları olan kimseler için kullanılır. ne âlemde? * nasıl?. ne alıp veremiyor? * isteği, dileği nedir, niçin musallat oluyor?. ne altını bırakmak ne üstünü * bir şeyin veya yerin her tarafınıkarıştırmak (dolaşmak). ne arar (veya onda … ne gezer) * onda yoktur. ne arıyor * ne, neden oraya gitmiş. ne biçim? * nasıl?. ne buyrulur? * onun nasıl bir şey olduğunu gördünüz, buna ne diyorsunuz?. ne çare * çaresi yok, elden ne gelir. ne çıkar * ne zararıvar?.
* bir sonuç vermez!.
* nasıl bir yarar umulur?.ne çiçektir, biliriz * ne yeteneksiz, niteliksiz olduğunu biliriz. ne dağda bağım var, ne çakaldan davam * tuttuğum bir taraf yok ki ona saldıranların karşısında olayım. ne de olsa * ne denli eksiği, kusuru olursa olsun, böyle olmakla birlikte. ne de olsa * ne kadar eksiği olursa olsun. ne dedim de * pişmanlık gösterir. ne demek olsun * Bkz. ne demek. ne demek? * bunun anlamınedir?.
* hiç öyle şey olur mu, o nasıl şey, hiç yakışık alır mı?.ne demeye * ne diye, nasıl bir düşünceyle, hangi maksatla, niçin?.
* hangi anlama?.ne denir! (veya ne dersin) * bir konuda söyleyecek söz kalmadığınıanlatır. ne denli * ne kadar. ne dese beğenirsin? * “nasıl beklenmeyen bir söz söylendi biliyor musun” anlamında kullanılır. ne diye? * nasıl bir düşünceyle, niçin?. ne ekersen onu biçersin * nasıl davranırsan öyle karşılık görürsün. ne fayda * işişten geçtikten sonra alınan boşönlemler için “neye yarar” anlamında kullanılır. ne gezer * bulunmaz, yoktur. ne gibi? * nasıl, ne türlü?.