müzeyyen | * Süslenmiş, bezenmiş. |
müziç | * Bunaltıcı, tedirgin edici, sıkıcı. |
müzik | * Duygu, düşünce ve tek sesli veya çok sesli olarak anlatma sanatı, musiki. * Bu biçimde düzenlenmişseslerden oluşan eserlerin okunmasıveya çalınması. |
müzik bilimci | * Müzik bilimi alanında araştırmalar yapan bilgin veya uzman, müzikolog. |
müzik bilimi | * Müzik konularını, bilimsel yöntemlerle inceleyen bilim, müzikoloji. |
müzik corner | * Bkz. müzik köşesi. |
müzik dolabı | * Radyo, televizyon, teyp, pikap, video ve benzeri ses cihaz ve aksesuarlarıkoymaya yarayan mobilya. |
müzik köşesi | * Değişik müzik türlerinin bir mağazanın belli bir bölümünde veya köşesinde, plâk, kaset, uzunçalar vb. olarak satışa sunulduğu yer. |
müzik market | * Değişik müzik türlerinin plâk, kaset, uzunçalar vb. yollarla halka pazarlandığıyer. |
müzik odası | * Müzik dinlemeye ayrılmışyer. |
müzik salonu | * Müzik dinlenen genişsalon. |
müzikal | * Müzikle ilgili. * Müzik eşliğinde sergilenen film veya tiyatro oyunu. |
müzikalite | * Ahenkli, uyumlu olma. |
müzikçi | * Müzik eserleri yaratan, besteleyen veya besteleri çalan kimse, müzisyen. * Müzik öğretmeni. |
müzikçilik | * Müzikçi olma durumu. |
müzikhol | * Fon müziğinden yararlanılarak eğlenceli, fantezi oyunların oynandığıyer. |
müziklendirmek | * Müzik ile çeşitlemek, süslemek. |
müzikli | * (film ve oyun için) Bazı bölümlerinde müzikten de yararlanılan. |
müzikolog | * Müzik bilimci. |
müzikoloji | * Müzik bilimi. |
müziksever | * Müzik tutkusu olan, müziği seven (kimse). |
müziksiz | * Müziği olmayan. * Herhangi bir müzik parçasıçalınmayan. |
müzisyen | * Müzikçi, müzik sanatçısı. |
müzmin | * Uzun süreli, süreğen, kronik. * Ne kadar süreceği belli olmayan, uzun süreli olan, sürekli. |
müzminleşme | * Müzminleşmek işi, süreğenleşme. |
müzminleşmek | * Süreğenleşmek. |
müzminleştirme | * Müzminleştirmek işi veya durumu. |
müzminleştirmek | * Müzmin duruma getirmek. |
müzminlik | * Müzmin olma durumu. |
Mv | * Mendelevyum’un kısaltması. |
Kategori: SÖZLÜK
-
Türkçe Sözlük M Sayfa 87
-
Türkçe Sözlük M Sayfa 81
müsabakaya girmek * yarışmak, yarışmaya katılmak. müsabık * Yarışmacı, yarışçı. müsademe * Silâhlı iki grup arasındaki kısa çatışma, çarpışma.
* Uğraşma.müsadere * İşlenen bir suç karşılığı olarak, suçlunun malının bütünü veya bir bölümü üstündeki sahipliğine son
verilmesi ve bu sahipliğin bir başka kuruluşa devredilmesi.
* Tanzimat’tan önce herhangi bir kişiye ait mallara, padişah adına el konulması.müsadere etmek * bir şeye kanunî olarak el koymak. müsadif * Rastlayan. müsait * Uygun, elverişli.
* Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın).müsakkafat * Üzeri damla örtülmüşolan yapılar. müsamaha * Hoşgörü, tolerans.
* Görmezlikten gelme, göz yumma.müsamahakâr * Hoşgörülü davranan, toleranslı. müsamahakârlık * Hoşgörülük. müsamahalı * Hoşgörülü, toleranslı. müsamahasız * Hoşgörüsü olmayan. müsamahasızlık * Hoşgörüsüzlük, toleranssızlık. müsamere * Okullarda öğrencilerin sunduğu, programında koşuk, oyun, gibi gösterilenlerin yer aldığıeğlence.
* Çoğunlukla akşam toplantısı, akşam eğlencesi.müsavat * Eşitlik, denklik. müsavatçılık * Eşitçilik. müsavatsız * Eşit olmayan. müsavatsızlık * Eşitsizlik. müsavi * Eşit, denk. müsbet ilimler * Pozitif bilimler. müsebbip * Bir şeyin olmasına, yapılmasına sebep olan, yol açan (kimse veya şey). müseccel * Kütüğe geçirilmiş, tescil edilmiş, sicilli. müseddes * Altı gen.
* Divan edebiyatında her bendi altımısradan oluşmuşnazım biçimi.müsekkin * Yatıştırıcı. müsellem * İnkâr edilemeyen, karşıçıkılamayan, söz götürmez. müselles * Üçgen.
* Üç bölümden oluşan, üçlü.
* Kokteyl türünden karışık bir içki.
* Üç kere damıtılarak yapılmışözel bir şarap.müsellesat * Trigonometri. müsellim * OsmanlıDevletinde eyalet ve sancakta yönetimi elinde bulunduran kişilere verilen ad. müselsel * Birbirine bağlı olan, art arda zincirleme olarak gelen. müsemma * Ad verilmiş, adı olan. müsemmen * Sekiz bölümden oluşan, sekizli.
* Sekizer mısralı bentlerden oluşan şiir.müsevvit * Müsvedde yapan kimse, kâtip.
* Taslak yapan kimse.müshil * Bağırsaklarıçalıştırıp temizleyen, dışkının kolaylıkla dışarıatılmasınısağlayan ilâç. müskirat * Sarhoşeden şeyler, alkollü içkiler. Müslim * Müslüman. Müslüman * İslâm dininden olan kimse.
* Dine bağlı, dindar.
* Doğru, haktan ayrılmaz kimse.Müslüman adam * Doğruluktan ayrılmaz, dürüst, hakyemez adam. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak * Bkz. körler mahallesinde ayna satmak. Müslümanlaştırma * Muslümanlaştırmak işi, İslâmlaştırma. Müslümanlaştırmak * Bir topluluğu veya bir kimseyi İslâm dinine sokmak, İslâmlaştırmak. Müslümanlık * Hz.Muhammed’in yaydığıdin, İslâm dini, İslâmlık, İslâmiyet.
* Müslüman olma durumu.
* Müslüman topluluğu.müsmir * Yararlı, verimli.
* Sonuç veren.müspet * Olumlu.
* Pozitif.müspet ilimler * Pozitif bilimler. müsrif * Tutumsuz, savurgan. müsriflik * Tutumsuzluk, savurganlık, israf. müstacel * Acele yapılması gereken, ivedi, evgin. müstacelen * Çabuk olarak, ivedilikle. müstaceliyet * İvedilik. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 82
müstafi * Kendi isteğiyle işinden çekilmiş, istifa etmiş. müstağni * Elinde olanla yetinen, doygun.
* Nazlıdavranan.müstahak * Hak etmiş, hak kazanmış, lâyık.
* Bir kimsenin lâyık olduğu ödül veya ceza.müstahak olmak * hak kazanmak, lâyık olmak. müstahdem * Hizmette bulundurulan (kimse), hizmetli, odacı, hademe. müstahkem * Belirtilmiş, tahkim edilmiş, sağlamlaştırılmış. müstahkem mevki * Türlü savunma tesislerini kapsayan bölge. müstahsil * Üretici, yetiştirici. müstahzar * Kullanıma hazır duruma getirilmiş, hazırlanmış.
* Önceden hazırlanarak eczahanede bulundurulan hazır ilâç.müstahzarat * Eczahanelerde hazır olarak bulundurulan ilâçlar. müstait * Doğuştan yetenekli, kabiliyetli olan. müstakar * İstikrar bulmuş, durulmuş.
* Karar kılınan, yerleşilen yer.müstakbel * İleri bir tarihte beklenen, gelecek.
* Gelecek (zaman), istikbal.müstakil * Bağımsız.
* Kullanışyönünden başka bir yapı ile bağlantısı olmayan.
* Kullanışyönünden belli kişi veya kişiler için ayrılmışolan.müstakim * Doğru, doğruluktan şaşmayan.
* Doğrulu.müstamel * Kullanılmışolan.
* Yeni olmayan, eski.müstantik * Sorgu yargıcı. müstantiklik * Sorgu yargıçlığı. müstear * Eğreti olarak alınmış, takma.
* Klâsik Türk müziğinde bir makam.müstebat * Olacağısanılmayan, uzak görülen. müstebit * Hükmü altında bulunanlara söz hakkıve davranışözgürlüğü tanımayan, zorba, despot. müstebitlik * Müstebit olma durumu veya müstebitçe davranış, zorbalık, despotluk. müstecir * Kira karşılığında bir yeri tutan kimse, kiracı. müstefit * Yararlanma. müstefit etmek * yararlandırmak. müstefit olmak * yararlanmak, faydalanmak. müstehase * Fosil, taşıl. müstehcen * Açık saçık, edebe aykırı, yakışıksız. müstehcenleşme * Müstehcenleşmek işi veya durumu. müstehcenleşmek * Müstehcen duruma gelmek. müstehcenlik * Müstehcen olma durumu. müstehlik * Tüketici. müstehzi * Alaycı. müstekreh * İğrenç. müstelzim * Gerektiren.
* Gerekli olan, gereken.müstemirren * Ara vermeden, sürekli olarak. müstemleke * Sömürge. müstemlekeci * Sömürgeci. müstemlekecilik * Sömürgecilik. müsteniden * Dayanarak. müstenit * Dayanan, yaslanan. müstenkif * Oy vermekten veya bir karara katılmaktan çekinen, çekimser. müstensih * İstinsah eden, suret çıkaran kimse.
* (yazıları) Çoğaltma makinesi, teksir makinesi.müsterih * Bütün kaygılardan kurtulup gönlü rahata kavuşan, içi rahat olan. müsterih olmak * içi rahat olmak, kaygıdan kurtulmak. müstesna * Bir bütünün veya kuralın dışında olan, kural dışı, şaz.
* Benzerlerinden üstün olan, benzerleri az bulunan.
* Ayrıcalı, ayrıtutulan, ayrık.
* Dışındaki, ayrıtutularak, hariç.müsteşar * Kendisinden bilgi alınan, kendisine danışılan kimse.
* Bakanlıklarda, elçiliklerde bakan veya büyük elçiden sonra gelen en büyük yönetici.müsteşarlık * Müsteşar olma durumu.
* Müsteşarın görevi veya makamı.müsteşrik * Doğu bilimci, şarkiyatçı, oryantalist. müstevi * Her yeri aynıdüzeyde olan, düz.
* Düzlem. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 83
müstevli * Bir yeri istilâ eden, yönetimi altına alan (kimse, devlet, ordu vb.).
* Salgın.müstezat * Çoğalması istenilen, artmış.
* Her dizesine bir küçük dize eklenmişdivan edebiyatınazım türü.müsvedde * Yazıtaslağı, karalama.
* Bir şeyin kötü benzeri.müsvedde defteri * Karalama defteri. müsveddelik * Müsvedde yapmaya elverişli. müsveddelik kâğıt * Karalama için kullanılan kâğıt. -müş * Bkz. -mış/ miş. müşabehet * İki şey arasında benzerlik, benzeşlik. müşabih * Aralarında benzerlik olan, benzer, benzeş. müşahede * Görme.
* Gözlem.müşahede etmek * gözlemlemek. müşahhas * Somut, konkre. müşahit * Bir şeyi gören, gözleyici.
* Gözlemci.müşareket * Ortaklık, ortaklaşma. müşareket etmek * ortaklaşa çalışmak. müşareket fiili * İşteşfiili. müşarünileyh * (bir kimse için) Adı geçen, adıanılan kişi. müşavere * Danışma, danış. müşavir * Danışman. müşavirlik * Danışmanlık. müşebbeh * Bir şeyle arasında benzerlik bulunan, benzetilen. müşekkel * Biçim verilmiş.
* İri, gösterişli.müşerref * Onur verilerek yüceltilmiş. müşerref olmak * onurlanmak, onur kazanmak, şereflenmek. müşevveş * Belirsiz, karışık, düzensiz. müşevvik * Arzusunu çoğaltan, isteğini artıran.
* Ayartan, kışkırtan, önayak olan.müşfik * Sevecen, şefkatli. müşir * Mareşal. müşir * Yazı ile bildiren, haber veren.
* Gösterge.müşirlik * Mareşallik. müşkilât çıkarmak * yapmakta bulunduğu işi güçleştirecek durumlar yaratmak. müşkül * Güç, zor, çetin.
* Engel, güçlük, zorluk.müşkülât * Güçlük, güçlükler, zorluklar. müşkülât çekmek * zorluk, güçlük içinde kalmak. müşkülâtlı * Güçlüğü olan, zorluk içinde olan. müşküle * Bağbozumuna yakın bir zamanda yetişen, kalınca kabuklu, iri ve uzun taneli bir üzüm. müşkülleşme * Müşkülleşmek işi veya durumu. müşkülleşmek * Müşkül duruma girmek, güçleşmek, zorlaşmak. müşkülpesent * Güç beğenen, titiz. müşrik * Tanrı’ya ortak koşan. müştak * Başka bir kelime veya kökten türemiş, çıkmış.
* Türev.müştak * Özleyen, göreceği gelen. müştehi * Bir şey için çok istek gösteren, istekli.
* İştahlı.müşteki * Yakınan, sızlanan, şikâyetçi. müşteki olmak * yakınmak, şikâyetçi olmak. müştemilât * Herhangi bir yapıya göre ayrı bir işlevi bulunan bölüm veya yapı, eklentiler. müşterek * Ortak.
* Birlik.
* Ortaklaşa, el birliğiyle yapılan veya hazırlanan.müşterek bahis * At yarışlarında, en az iki koşuda yarışan hayvanlardan birinin kazanmasına bağlanan talih oyunu. müştereken * Ortaklaşa, birlikte, el birliğiyle. Müşteri * Erendiz, Jüpiter. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 84
müşteri * Alıcı, hizmet gören ve karşılığında ücret ödeyen kimse. müşteri hizmeti * Müşteriye verilen hizmet. müt’a * Geçici kazanç.
* Geçici olarak yapılan nikâh.müt’a nikâhı * Bazıyerlerde kadına verilen para karşılığında yapılan geçici nikâh, evlenme. mütalâa * Okuma, ders çalışma.
* İrdeleme, müzakere, görüş, etüt.
* Düşünce, oy.mütalâa etmek * okumak.
* üzerinde düşünmek, iyice incelemek.mütalâada bulunmak * görüşveya düşünce ileri sürmek. mütareke * Savaşan tarafların ateşi belli bir süre için kesmesi, ateşkes, bırakışma. müteaddit * Çok, birçok. müteaffin * Kokuşuk, pis kokulu. müteahhit * Başkasıyla ilgili bir işi yapmayıüzerine alan kimse, üstenci. müteahhitlik * Üstencilik. müteakiben * Sonra, arkadan, ardısıra. müteakip * Arkadan gelen, ardısonra gelen.
* Sonra.mütealiye * Deneyüstücülük, transandantalizm. müteallik * İlişkin, ilgili. müteammim * Yaygın duruma gelmiş, genelleşmiş. mütearife * Aksiyom, belit. mütebahhir * Geniş, derin bilgisi olan. mütebaki * Geri kalan, kalan. mütebasbıs * Yaltak, yaltaklanan, yaltakçı. mütebeddil * Değişen.
* Kararsız.mütebessim * Gülümseyen, güleç. mütecanis * Bağdaşık, homojen. mütecasir * Yeltenen, cüret eden. mütecaviz * Saldırgan, saldırıcı, sataşkan.
* …-den çok…. -i aşan.mütecessis * Gizliyi arayan, gizliyi gözetleyen. mütedair * Ait, için, dolayı, üzerine, … ile ilgili. mütedavil * Tedavülde bulunan, elden ele gezen. mütedavil sermaye * Bkz. döner sermaye. mütedeyyin * Dindar.
* Belli bir dini kabul etmiş.müteessif * Üzülen, acınan, yerinen, esef eden. müteessif olmak * üzülmek, acınmak, yerinmek, esef etmek. müteessir * Üzülmüş, üzüntülü.
* Etkilenmiş.müteessir olmak * üzülmek.
* etkilenmek.mütefekkir * Düşünür. mütefennin * Fen bilgini. müteferrik * Ayrılmış, dağınık. müteferrika * Küçük giderler için ayrılan para.
* Güvenlik kuruluşlarında şüpheli kimselerin ilgili yerlere gönderilmek için geçici olarak barındırıldıkları
bölüm.
* Padişah, vezir ve daha başka devlet büyüklerinin yanında, türlü hizmetlerde çalışan kimse.mütegallibe * Zorba, zorba takımı. mütehakkim * Hâkim olan, hükmeden.
* Zorbalık eden, hükmünü zorla yürüten.mütehammil * Dayanıklı görünümlü. müteharrik * Yer değiştirebilen, oynar, devingen, hareketli.
* İşleyen, çalışan.mütehassıs * Uzman. mütehassıslık * Uzmanlık. mütehassis * Duygulanmış. mütehassis etmek * bir kimseyi duygulandırmak. mütehassis olmak * herhangi bir sebeple duygulanmak. mütehavvil * Değişken, kararsız. mütehayyir * Şaşmış, şaşırmışolan. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 77
mükemmel * Eksiksiz, kusursuz, tam yetkin. mükemmelen * Eksiksiz, kusursuz olarak. mükemmeliyet * Mükemmellik. mükemmellik * Eksiksiz, kusursuz, tam, yetkin olma. mükerrer * Tekrarlanmış, yenilenmiş. mükerreren * Tekrarlanarak, tekrar edilmişolarak. mükevvenat * Yaratıkların bütünü. mükeyyifat * Keyif verici, uyuşturucu maddeler. mükrim * İkram eden, konuksever, ikramcı, ağırlayan. müktesebat * Edinilen, kazanılan bilgiler. müktesep * Kazanılmış, edinilmiş. mülâhaza * Düşünce. mülâhaza yapmak * düşünmek. mülâhazat * Düşünceler. mülâhazat hanesi * Bir şey hakkındaki düşüncelerin yazıldığıyer. mülâhazat hanesini açık bırakmak * bir kimse hakkında kesin bir kanıya varamayarak zamanla ortaya çıkacak gelişmeleri beklemek. mülâhham * Şişman. mülâkat * Buluşma, görüşme.
* Röportaj.
* Bir işe alınacak kişiler arasından seçim yapabilmek amacıyla kendileriyle karşılıklıkonuşma, görüşme.mülâkat vermek * (belli bir konuda) konuşmak, demeç vermek. mülâkat yapmak * bir kimsenin bir konu veya sorunla ilgili görüşlerini almak. mülâki * Buluşan, kavuşan, görüşen. mülâki olmak * buluşmak, kavuşmak, görüşmek. mülâyemet * Yumuşak huyluluk, uysallık.
* Bağırsakların yumuşaklığı.mülâyim * Uygun, hoşgörülebilir.
* Yumuşak huylu.
* Pekliği olmayan.mülâyimlik * Mülâyim olma durumu. mülâzım * Bir işe girmek için bir süre parasız olarak o işe devam eden.
* Teğmen.mülemma * Alaca renkli, renk renk.
* Mısralarından her biri başka dille yazılmışşiir.
* Bulaşmış, sıvanmış.mülevven * Renk renk, renkli. mülevves * Kirli, pis.
* Karışık, düzensiz.müleyyin * Yumuşaklık veren, yumuşatıcı.
* Bağırsakları boşaltan, dışkının dışarıçıkmasınıkolaylaştıran ilâç.mülga * Varlığıkaldırılan, kapatılan. mülhak * Bir bütüne sonradan katılmışolan, eklenmiş.
* Bir asker karargâhında subay yardımcısı.mülhak bütçe * Bkz. katma bütçesi. mülhakat * Bir bütüne katılanlar, ekler.
* Bir merkeze bağlı olan yerler.mülhem * İçe doğmuş, birinin içine doğmuş, esinlenmiş. mülhem olmak * esinlenmek. mülhit * Tanrısız.
* Doğru yoldan çıkmış.mülk * Ev, dükkân, arazi gibi taşınmaz mal.
* Devletin egemenliği altında bulunan toprakların bütünü, ülke.
* Vakıf olmayıp doğrudan doğruya birinin malı olan yer veya yapı.mülkî * Bir ülkeyle ilgili olan.
* Ülke yönetimine ilişkin.
* Asker sınıfıdışında kalan.mülkî idare * Yerel yönetim. mülkî idare amiri * Yerel yönetimlerde en yüksek devlet memuru. mülkiye * Asker olmayanlar sınıfı.
* Siyasal bilgiler okulu.mülkiye idadîsi * İdarecilik öğrenimi yapılan okul, lise. mülkiye mektebi * Siyasal Bilgiler Fakültesinin eski adı. mülkiye memuru * Sivil devlet görevlisi. mülkiye müfettişi * Sivil devlet müfettişi. mülkiyeli * Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencisi veya bu fakülteyi bitirmişkişi. mülkiyet * İyelik. mülteci * Başka bir ülkeye veya yere sığınmışolan kimse, sığınık. mültefit * Güler yüz gösteren, hoşdavranan. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 78
mültezim * Kesenekçi, kesimci. mültipleks * Aynızamanda, aynıhat üzerinde birçok iletişim sağlayan veya bu özellikte olan (alet). mümanaat * Engel olmak, karşıkoymak. mümanaat etmek * karşıkoymak, engel olmak. mümarese * Alışma, yatkınlık, el yatkınlığı. mümas * Dokunan, temas eden.
* Teğet.mümasil * Benzeyen, andıran. mümbit * Verimli, bitek. mümessil * Temsilci. mümessillik * Temsilcilik. mümeyyiz * İyiyi, kötüyü, doğru ve yanlışıayıran, seçen.
* Ayırtman.
* Yazıları beyaz kâğıda temize çeken kimse.mümeyyizlik * Ayırtmanlık.
* Mümeyyizin görevi.mümin * İnanan, inançlı, imanlı, mutekit.
* Müslüman.müminlik * Mümin olma durumu. mümkün * Muhtemel, olabilir, olası. mümkün mertebe * Olabildiğince, yapabildiği kadar. mümkün olmak * imkân bulunmak. mümtaz * Seçkin. mümteni * Bir şeyi yapmaktan çekinen, kaçınan.
* Olamaz, olmayacak.münacat * Tanrı’ya yakarma, yakarış.
* Divan edebiyatında Tanrı’yıöven şiir türü veya şiirin bir bölümü.münadi * Kamuya duyurulmak istenilen şeyleri yüksek sesle haber vermeyi işedinmişolan kimse. münafık * Arabozan, bölücü, karıştırıcı, fesatçı, müfsit. münafıklık * Arabozanlık. münakalât * Ulaştırma. münakale * Ulaşım.
* Bir şeyi bir yerden bir yere aktarma.münakasa * Eksiltme. münakaşa * Tartışma. münakaşa etmek * tartışmak. münakaşa götürmemek * tartışmaya yer vermeyecek biçimde kesin olmak. münakaşalı * Münakaşası olan, içinde veya üzerinde münakaşa edilen. münasebat * İlgiler, ilişkiler. münasebet * İlişik, ilişki, ilinti.
* İki şey arasındaki uygunluk.
* Sebep, vesile, gerekçe, neden.münasebet almak (veya almamak) * uygun düşmek (veya uygun olmamak, yakışıksız olmak). münasebet düşmek * uygun bir durum ortaya çıkmak. münasebet kurmak * iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek. münasebete girmek * tanışma yolu açmak, ilişki kurmak.
* cinsel yaklaşımda bulunmak.münasebeti düşmek * sırası gelmek. münasebetini getirmek * sırasını getirmek. münasebetiyle * Dolayısıyla, sebebiyle, itibarıyla, ilgisinden dolayı. münasebetli * İlişiği olan, ilişkili.
* Uygun, yakışık alan.münasebetli münasebetsiz * Yakışık alsın almasın, yerli yersiz. münasebetsiz * Uygun olmayan, yakışıksız, çirkin.
* Ters, aksi.
* Yakışıksız işgören, sıra, saygı gözetmeyen (kimse).münasebetsizlik * Münasebetsiz olma durumu veya münasebetsiz davranış, saygısızlık. münasebette bulunmak * ilişkisi olmak.
* ilişki kurmak.
* cinsel ilişkiyi gerçekleştirmek.münasip * Uygun, yerinde.
* Beğenilen, hoşa giden, uygun.münasip bulmak * uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek. münasip görmek * uygun ve yerinde bulmak. münavebe * Nöbetleşme, keşikleme. münavebe ile * nöbetleşe, nöbetle, sıra ile. münazaa * Ağız kavgası, çekişme, münakaşa.
* İki taraf arasındaki kavga, düşmanlık. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 79
münazara * Bir konu üzerinde, belli kural ve yöntemlere uyularak yapılan tartışma.
* Divan edebiyatında zıt varlıklar ve kavramlar arasındaki karşıtlığı anlatan yazıtürü.müncer * Bir yana doğru çekilip sürüklenen. müncer olmak * …-e dökülmek, -e varmak. mündemiç * Bir şeyin içinde var olan, bulunan, saklı olan.
* İçkin.mündericat * İçindekiler. münderiç * Bir şeyin içinde yer almış. münebbih * Uyarıcı. müneccim * Yıldızların durum ve hareketlerinden anlam çıkaran kimse, yıldız falcısı, astrolog.
* Gök bilimci, astronom.müneccimbaşı * Saray hizmetinde bulunan bilginlerden gök bilimiyle uğraşanlara verilen unvan. müneccimlik * Yıldız falcılığı, astroloji.
* Müneccimin makamı.münekkit * Eleştirmen, eleştirici, eleştirmeci. münekkitlik * Eleştirmenlik, eleştirmecilik. münevver * Aydın.
* Aydınlatılmış.münezzeh * Temiz, arı; uzak. münfail * Gücenmiş, alınmış, kırgın.
* Edilgin.münferiden * Tek başına, yalnız olarak. münferit * Tek, ayrı, kendi başına olan şey. münfesih * Bozulmuş, dağılmış, feshedilmiş. münhal * Boşolan, açık bulunan (memuriyet vb.), boş, açık.
* Erir, eriyebilen, çözülen.münhani * Eğri. münharif * Bir tarafa sapmış, doğruluğunu yitirmiş. münhasır * Bir kimse veya bir şey için ayrılmış, mahsus.
* Sınırlanmış, sınırlı.münhasıran * Yalnız, özellikle. münhat * İngin, alçak. münhezim * Bozguna uğramış, bozulmuş, yenilmiş. münkesir * Kırılmış, kırık.
* Kırgın, gücenmiş.münkir * İnkâr eden, kabul etmeyen.
* Tanrı’nın varlığına inanmayan.münşeat * Sanatlıdüz yazıveya mektupların toplandığıdergi.
* Kaleme alınmış, yazılmışşeyler.münşi * Mektup türünde usta ve başarılı olan, inşası güçlü (kimse). müntahabat * Seçmeler. müntahap * Seçilmiş, seçme. müntahip * Seçmen. münteha * Son.
* Sona ermiş, bitmiş.müntehir * Kendini öldüren, intihar eden. müntesip * Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmişolan.
* İlgisi bulunan, ilgili.münteşir * Yaygın, yayılmış.
* (gazete, dergi vb. için) Yayımlanan, yayımlanmışolan.münzevi * Topluluktan kaçan, yalnız başına kalmayıseven. müphem * Belirsiz.
* Açık ve seçik olmadan.müphemiyet * Belirsizlik. müphemlik * Belirsiz olma durumu. müptedi * Bir şey öğrenmeye yeni başlayan, başlayıcı. müptelâ * Kötü alışkanlıkları olan, düşkün; meraklı.
* Tutulmuş.
* Âşık, vurgun.müptelâ olmak * alışmak, düşkün olmak, tutulmak. müptezel * Saygınlığınıyitirmiş.
* Çokluğundan dolayıdeğerini yitiren, değersiz.müracaat * Başvuru.
* Danışma.
* Herhangi bir eserden yararlanma.müracaat etmek (veya müracatta bulunmak) * başvurmak. müracaatçı * Başvurucu. müradif * Anlamdaş, eşanlamlı. mürai * İkiyüzlü. mürailik * İkiyüzlülük. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 80
mürdesenk * Doğal kurşun oksit, PbO. mürdüm * Mürdüm eriği. mürdüm eriği * Reçeli veya hoşafıyapılan bir cins küçük ve kara erik. mürdümük * Baklagillerden, yazın ekilen bir yıllık otsu bir bitki (Hyrus sativus). mürebbi * Eğitici. mürebbiye * Kendisine bir çocuğun eğitim ve bakımıverilmişolan kadın. mürebbiyelik * Mürebbiye olma durumu.
* Mürebbiyenin görevi.müreccah * Bir başkasından daha çok beğenilip tercih edilen, üstün görülen, yeğ, yeğrek. müreffeh * Refah ve varlık içinde yaşayan, gönençli. müreffehen * Gönençle, sıkıntısız bir biçimde, bolluk içinde. mürekkebi kurumadan bozmak * karar, sözleşme, anlaşmayıyazılmasından çok kısa süre sonra bozmak. mürekkep * Yazıyazmak, desen çizmek veya basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvımadde. mürekkep * Birleşmiş, birleşik.
* -den oluşmuş, -den olma.mürekkep balığı * Kafadan bacaklılardan, ılıman ve sıcak denizlerde yaşayan, eti yenen, kendini korumak için siyah renkli bir
sıvısalarak suyu bulandıran bir yumuşakça, supya (Sepia officinalis).mürekkep olmak * …den oluşmak. mürekkep yalamak * öğrenim görmek. mürekkep yalamış * öğrenim görmüş, kültürlü. mürekkepçi * Mürekkep (I) yapan veya satan kimse. mürekkepleme * Mürekkeplemek işi. mürekkeplemek * Mürekkep sürmek, mürekkep dökerek veya damlatarak bir yüzeyi lekelemek. mürekkeplenme * Mürekkeplenmek işi. mürekkeplenmek * Mürekkep sürülmek, dökülmek veya damlatılmak. mürekkepli * Mürekkep sürülmüş, dökülmüşveya damlatılmışolan.
* İçine mürekkep konularak kullanılan.mürettebat * Gemi, uçak gibi taşıtlarda iş başındaki görevli olan kişiler. mürettep * Dizilmiş, dizili.
* Gizli bir amaçla düzenlenmiş, yapılmış(iş).
* Sonradan düzenlenmiş, derlenmiş.mürettip * Düzenleyen, hazırlayan, sıraya koyan.
* (basım evinde) Dizgici.mürettiphane * Bir basım evinde dizgicilerin çalıştığı bölüm. mürettiplik * Dizgicilik. mürevviç * Bir düşüncenin taraftarıveya yayıcısı. mürit * Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yollarınıöğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kimse. müritlik * Mürit olma durumu. mürşit * Doğru yolu gösteren, kılavuz.
* Müritlerine tasavvufu öğreten, sırlarıve gerçekleri gösteren tarikat şeyhi.mürt * Ölmüş, gebermiş(hayvan). mürt olmak * ölmek, gebermek. mürteci * Yeni düzene karşıdirenen gerici. mürtefi * Yükselen, yüksek bir yere çıkmışolan.
* Yüksek, yüce.mürtekip * (para, kazanç karşılığı olarak) Kötü, uygunsuz işler çeviren.
* Rüşvet yiyen, yiyici.mürtesem * İz düşüm, projeksiyon. mürtet * Müslümanlığı bırakıp başka bir dine geçmişolan (kimse). mürur * Geçme, bir taraftan girip diğer taraftan çıkma.
* Geçip gitme, sona erme.müruriye * Geçmelik. müruruzaman * Süre aşımı, zaman aşımı. mürüvvet * Bir ailede çocukların doğumu, sünneti, evliliği, iyi bir göreve geçmeleri gibi olaylardan duyulan mutluluk,
sevinç.
* Yiğitlik, mertlik.
* İyilikseverlik, cömertlik.mürüvvetini görmek * (anne, baba için) çocuklarının sevinçli günlerini görerek mutluluk duymak. mürüvvetli * İnsanlığı olan, iyiliksever, insaniyetli. mürüvvetsiz * İnsanlığı olmayan, insaniyetsiz. mürver * Hanımeligillerden, yapraklarıkarşılıklı, demet durumundaki beyaz çiçeklerinden hekimlikte yararlanılan,
meyvesi zeytine benzer bir ağaççık (Sambucus nigra).müsaade * İzin, icazet, ruhsat.
* Elverişli, uygun olma durumu.müsaade etmek (veya buyurmak) * izin vermek.
* geçişiçin yol vermek, yol açmak.
* elverişli, uygun olmak.müsabaka * Yarış, yarışma, karşılaşma. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 74
mücevher tarih * Divan edebiyatında, ebcet hesabına göre yalnız noktalıharfleri sayıldığında söz konusu olayın tarihini
gösteren dize veya söz.mücevherat * Mücevherler. mücevherci * Değerli süs eşyasısatan kimse, kuyumcu. mücevhercilik * Mücevhercinin işi, kuyumculuk. mücmel * Özet olarak anlatılmış, kısa ve özlü. mücrim * Suçlu. mücver * Rendelenmişkabağa un, yumurta, peynir, dereotu, tuz, karabiber, taze soğan katılarak yapılan bir tür köfte. müçtehit * Ayet ve hadislere dayanarak yargıya varan, karar veren din düşünürü. müdafaa * Savunma, koruma. müdafaa etmek * savunmak, korumak. müdafaaname * Savunma. müdafi * Savunucu.
* Bir davada, davacıveya davalının haklarınısavunan (kimse).müdahale * Karışma, araya girme.
* Bir dava sonucu verilecek olan kararın, dolaylı olarak etkileyeceği üçüncü kişilerin davaya katılmaları.müdahale etmek * karışmak, araya girmek, el atmak. müdahil * Karışan.
* Davaya müdahale eden.müdana * Minnet. müdana etmek * minnet etmek. müdara * Yüze gülme, yüze gülücülük, dost gibi görünen. müdara etmek * dost gibi görünmek, yüze gülmek. müdavi * (hastaya) Bakan. müdavim * Bir yere sürekli olarak giden (kimse), gedikli. müdavim olmak * bir yere sürekli gidip gelmek. müddei * Dava eden, bir savda bulunan (kimse), savlayıcı, davacı. müddeialeyh * Davalı. müddeiumumî * Savcı. müddeiumumîlik * Savcılık. müddet * Süre. müddetli * Süreli, süresi olan. müddetsiz * Süresiz, süresi olmayan. müdebbir * Tedbirli. müdekkik * İnceleyici. müdellel * Kanıtlanmış, kanıtlı. müderris * Ders veren, profesör.
* Medresede veya camide öğretmen.müderrislik * Müderris olma durumu veya müderrisin görevi. müdevven * Bir araya getirilerek divan durumunda toplanmış(şiir vb.).
* Bir araya toplanmış, düzenlenmiş.müdevvenat * Bir araya toplanmışeserler. müdevver * Yuvarlak. müdir * Bkz. müdür. müdire * Bayan müdür, bayan yönetmen. müdiriyet * Bkz. müdüriyet. müdrik * Anlamış, aklıermiş. müdrike * Anlık. müdrir * İdrarıartıran, idrar söktürücü. müdür * İdare eden, yöneten, yönetmen, direktör. müdür muavini * Bkz. müdür yardımcısı. müdür yardımcısı * Müdürün işlerine yardım eden, yokluğunda yetkileri üzerine alıp işleri yöneten kimse. müdüriyet * Müdürlük. müdürlük * Yönetmenlik, direktörlük.
* Yönetmenin, müdürün makamı.müebbet * Sonu olmayan.
* Yaşdıkça süren, ömür boyunca olan.müeccel * İleriye atılmış, ertelenmiş. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 75
müeddep * Uslu, terbiyeli, edepli. müellefat * Yazılıeserler. müellif * Kitap yazan veya kitap hazırlayan, bir eseri ortaya koyan ve eserin sahibi olan kimse, yazar. müemmen * Sağlanmış, emniyete alınmış, güvenilir. müennes * Dişil. müesses * Kurulu, kurulmuş. müessese * Kuruluş, kurum (I).
* Kurum (I).
* Bir toplumda bazısorunların çözümlenebilmesi için uygulanan yöntem.müesseseleşme * Kurumlaşma. müesseseleşmek * Kurumlaşmak. müessif * Üzücü, üzüntü veren.
* Hoşa gitmeyen, kötü (olay, durum).müessir * Dokunaklı.
* Etkili, sonuçlu.
* Etken.müessir olmak * etkilemek. müessiriyet * Etkinlik. müessis * Kurucu. müeyyide * Yaptırım, yaptırma gücü. müezzin * Namaz vakitlerini bildirmek için ezan okuyan din görevlisi. müezzinlik * Müezzin olma durumu veya müezzinin görevi. müfekkire * Düşünme yetisi veya gücü. müferrih * İç açıcı, ferahlık verici. müfessir * Kısa ve anlaşılması güç bir metni açıklayan, açıklığa kavuşturan, metnin anlam ve amacıüstünde yorumda
bulunan (kimse).
* Kur’an’ıyorumlayan (kimse).müfettiş * Bir kuruluştaki işlerin konu ve tüzüklere uygun olarak yürütülüp yürütülmediğini denetleyen kimse. müfettişlik * Müfettişin görevi veya makamı. müfit * Yararlı, faydalı.
* Anlatan, ifade eden.müflis * Bir işte bütün parasını batırmış, batkın, iflâs etmiş. müfredat * Bir bütünü oluşturan bireyler, ayrıntılar. müfredat programı * Bkz. öğretim programı. müfret * Tekil. müfrez * Bir bütünden ayrılmış. müfreze * Türlü askerî görev ve hizmetlerin yapılması için, küçük birliklerden, belli bir kuruluşa bağlıkalmadan geçici
olarak oluşturulan gruplara verilen ad.müfrit * Aşırı. müfritlik * Aşırı olma durumu. müfsit * Ara bozucu, karıştırıcı, fesatçı, münafık. müft * Bedava, beleş. müftehir * Bir şeyi övünç bilerek onunla sevinen, övünen, iftihar eden. müfteri * Karacı, kara çalan, iftiracı. müftü * İl ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan görevli. müftülük * Müftü olma durumu.
* Müftünün görevi veya makamı.müge * İnci çiçeği. mühendis * Mühendislik mesleğinden olan kimse. mühendishane * OsmanlıDevletinde mühendis yetiştiren yüksek okul. mühendislik * Yol, köprü, yapı, makine, gemi ve uçak yapımıvb. ile maden, su ve elektrik işleri gibi bayındırlık ve
zanaatla ilgili teknik çalışmalardan birini konu edinen meslek.müheyya * Hazır. müheyyiç * Coşturucu, heyecan verici. mühim * Önemli. mühimmat * Savaşgereçleri, cephane. mühimseme * Mühimsemek işi. mühimsemek * Önemsemek, önem vermek. mühimsemezlik * Önem vermemezlik. mühlet * Bir işin yapılmasıveya bir borcun ödenmesi için gösterilen süre, vade, mehil. mühlet istemek * bir işin yapılması, tamamlanması için belirli bir süre verilmesini istemek. -
Türkçe Sözlük M Sayfa 76
mühlet vermek * (bir işveya borç için) belirli bir süre tanımak. mühlik * Öldürücü, tehlikeli. mühliye * Adana bölgesinde yetiştirilen ve yapraklarısebze olarak kullanılan bir bitki (Corchlorus olitorius). mühmel * Bırakılmış, bakılmamış, ilgisizliğe uğramış. mühre * Her tür yuvarlak şey, küçük top.
* Cam boncuk.
* Kâğıda yumuşaklık, parlaklık ve düzlük vermek için kullanılan camdan araç.
* Deniz böceği kabuğu.
* Demirci çekici.
* Yılanın başında bulunan taca benzer çıkıntı.
* Bazıav hayvanlarını çekmek için kullanılan çığırtkan kuş.mühreleme * Mührelemek işi. mührelemek * Kâğıdımühre ile cilâlamak, parlatmak, düzeltmek. mühreli * Mühre ile cilâlanmış. mühresenk * Alaca somaki, balgam taşı.
* Süsleme nakışlarınıve yaldızlarımührelemekte kullanılan araç.mührüsüleyman * Kuzey Anadolu ‘da orman ve çalılıklar altında bulunan, 30-80 cm. yüksekliğinde, tüysüz, çok yıllık ve otsu
bir bitki (Polygonatum multiflorum).mühtedi * Dönme. mühür * Bir kimsenin, bir kuruluşun adının veya unvanının tersine kazılı bulunduğu, metal, lâstik gibi şeylerden
yapılmış araç, damga, kaşe.
* Bu araçla basılan ve imza yerine geçen ad.mühür basmak * mühürlemek. mühür gözlü * Koyu renkte, iri, beğenilen gözleri nitelemek için kullanılır.
* Sevgili.mühür kazmak * bir metal üzerine, bir kimsenin, bir kuruluşun adını, unvanınıters olarak kazımak. mühür kimde ise Süleyman odur * bir işte yetki kimde ise kuvvet ondadır. mühür mumu * Üstüne mühür basılan ve bal mumu ile reçineden yapılan genellikle kırmızırenkli madde. mühür pensi * Elektrik, su ve doğalgaz sayaçlarınımühürlemek amacıyla bir kurşun parçasının teller üzerine tutturulup
sıkıştırılması için kullanılan araç.mühürcü * Mühür kazıyan kimse. mühürcülük * Mühürcü olma durumu.
* Mühürcünün görevi veya zanaatı.mühürdar * Devlet büyüklerinin mühürlerini taşımak ve gereken kâğıtlarımühürlemekle yükümlü görevli. mühürleme * Mühürlemek işi. mühürlemek * Bir yazı, belge vb.nin doğruluğunu veya kabul ve onayını belirtmek amacı ile altına mühür koymak, mühür
basmak.
* (yetkili makamlara) Açılırsa, belli olsun diye bir şeyin üzerine yapıştırılan kırmızımuma mühür basmak.
* Yasalara, ahlâk veya sağlık kurallarına aykırı görülen işveya eğlence yerlerinin çalışmasınıdurdurmak
amacıyla, kapısının açılmasınıengellemek için uygun yere mumu yapıştırıp, üzerine mühür basmak, kapatmak.mühürlenme * Mühürlenmek işi. mühürlenmek * Mühürlemek işi yapılmak, mühür basmak. mühürletme * Mühürletmek işi. mühürletmek * Mühürlemek işini yaptırmak. mühürlü * Mühür basılmış.
* Mühürle kapatılmış.mühürsüz * Mührü olmayan.
* Mühür basılmamışolan.müjde * Sevindirici haber, muştu.
* Muştuluk.
* Sevindirici haber verileceği zaman söylenir.müjde koşturmak * bir muştuyu bir kimseye ivedilikle ulaştırmak. müjde vermek (veya götürmek) * bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ulaştırmak. müjdeci * Muştucu.
* Öncü.müjdeleme * Muştulama. müjdelemek * Muştulamak. müjdelenme * Muştulanma. müjdelenmek * Muştulanmak. müjdeli * Muştulu. müjdelik * Muştuluk. mükâfat * Ödül.
* Değerlendirici, sevindirici davranış.mükâfat almak * ödül almak. mükâfaten * Mükâfat olarak. mükâfatını görmek * herhangi bir olumlu davranışın, özverinin, sıkıntının iyi sonucunu elde etmek. mükâfatlandırma * Ödüllendirme. mükâfatlandırmak * Ödüllendirmek. mükâleme * Karşılıklıkonuşma. mükedder * Üzgün, acılı, üzüntülü, kederli. mükedder olmak * üzülmek, kederlenmek. mükellef * Bir şeyi yapmak zorunluluğu olan, yükümlü.
* Eksiksiz, özenli bir biçimde yapılmış.
* Vergi vermekle yükümlü olan kimse veya kuruluş.mükellefiyet * Yüküm, yükümlülük.