Too bad I never got to know you
– Seni hiç tanımamam çok kötü.
I never got to check how much she’s like you
– Sana ne kadar benzediğini hiç kontrol edemedim.
For all I know is the picture in the window
– Tek bildiğim penceredeki resim.
But I can’t even tell that your eyes are blue
– Ama gözlerinin mavi olduğunu bile söyleyemem.
She says that you might’ve liked me
– Benden hoşlanabileceğini söyledi.
And that we would’ve had something to talk about
– Ve konuşacak bir şeyimiz olurdu.
I wanna take your little girl and make her happy
– Küçük kızını alıp onu mutlu etmek istiyorum.
But how can I be sure that I’m allowed
– Ama izin verildiğinden nasıl emin olabilirim
So Mary, Mary, Mary
– Mary, Mary, Mary So
Let me ask you for your daughter’s hand
– Senden kızının elini isteyeyim.
To marry, marry, marry me
– Evlenmek, evlenmek, benimle evlenmek
Oh, could you make it rain if you understand
– Eğer anlarsan yağmur yağdırabilir misin?
We visited your stone day after Christmas
– Noel’den sonraki taş gününü ziyaret ettik.
We had to wipe the snow off to clearly see
– Açıkça görmek için karı silmek zorunda kaldık.
And as she laid her head down on my shoulder
– Ve başını omzuma koyarken
I saw all I know ’bout you is her grief
– Her şeyi biliyorum ya gördüm seni kederi
So Mary, Mary, Mary
– Mary, Mary, Mary So
Let me ask you for your daughter’s hand
– Senden kızının elini isteyeyim.
To marry, marry, marry me
– Evlenmek, evlenmek, benimle evlenmek
Oh, could you make it rain if you understand
– Eğer anlarsan yağmur yağdırabilir misin?
So Mary, Mary, Mary
– Mary, Mary, Mary So
Let me ask you for your daughter’s hand
– Senden kızının elini isteyeyim.
To marry, marry, marry me
– Evlenmek, evlenmek, benimle evlenmek
Oh, could you make it rain if you understand
– Eğer anlarsan yağmur yağdırabilir misin?
Could you make it rain if you understand
– Eğer anlarsan yağmur yağdırabilir misin
Oh, could you make it rain
– Yağmur yağdırır mısın?
If you understand
– Eğer anlıyorsan
